Ekonomist Durmuş: McKinsey demek toplum karşıtı ekonomi demek 2018-10-01 10:09:35   ANKARA - Ekonomi yönetiminin McKinsey şirketine teslim edilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Mustafa Durmuş, şirketin özelikle vergiler, eğitim ve sağlık alanlarındaki toplum karşıtı yaklaşımına dikkat çekerek, aslında IMF programının uyguladığını söyledi.    AKP iktidarının Yeni Ekonomi Programı (YEP) çerçevesinde kurduğu Maliyet ve Dönüşüm Ofis denetiminin ABD’li McKinsey şirketine verilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Mustafa Durmuş, IMF’siz IMF programının uygulandığını söyledi.    'OLİGARŞİK YAPININ EKSİK AYAĞI TAMAMLANMIŞ OLDU'   Durmuş, "Burada tam bir kontrol var. Türkiye'de artık sadece siyasi yönetimde değil, ekonomi yönetiminde de ciddi bir merkezileşme var. Ekonomi yönetimi tamamen dar bir grubun içerisinde çekildiği, kararların artık hiçbir şekilde aşağıdan alınmadığı, Meclis’in herhangi bir yetkisinin kalmadığı merkezi bir oligarşik yapı var. McKinsey anlaşmasıyla birlikte oligarşik yapının eksik olan ayağı, yani yabancı unsuru da tamamlanmış bulunuyor. Artık bu oligarşi hem ekonomik anlamda hem de siyasal anlamda bizim hayatımızda belirleyici olacak" diye belirtti.    'BİZE GÜVENİN MESAJI VERİLMİŞ OLABİLİR'   İktidarın McKinsey anlaşmasıyla uluslararası sermayeye güven vermek istediğini hatırlatan Durmuş, şöyle devam etti: “Türkiye'nin çok ciddi dış borç sorunu var ve yeni borç bulmakta da zorlanıyor. Türkiye’nin itibarının yerlerde sürüklenmesi, faizlerin yüksek olması, kredi derecelerinin düşük olması ve ekonomisinin resesyona girmesi borç bulmayı zorlaştırıyor. McKinsey anlaşması ile 'bakın finansal kapitalizmin sözcülüğü yapan büyük bir şirket ile çalışıyoruz bize güvenin' demek istediler.”   ‘DIŞ GÜÇLERİN AKIL BABASI İLE ANLAŞTILAR’   McKinsey anlaşmanın kendi içerisinde tutarsız olduğunu dile getiren Durmuş, “İktidar olumsuzlukların sebebini ‘dış güçler’ olarak anlattı. Böyle bir teori ortaya atıldı. Her şeyin onların işi olduğu, aslında ülkenin ekonomik olarak çok iyi durumda gittiği ama dış güçlerin ve özellikle de ABD’nin bu rolü aldığı, ülkedeki kur krizini yarattığından söz etti. Fakat gelinen noktada bu dış güçlerin akıl babası olan McKinsey ile anlaşma yapıldı ve iktidarın tüm söylemleri boşa çıktı. Ekonomi ve bakanlıkların yönetimi ve denetimi ‘dış güçlere’ verildi. Hatta sadece ekonomi değil, devletin en gizli belgeleri bile ‘dış güçlerin’ eline geçmesi beklenebilir” ifadelerinde bulundu.    'SAĞLIK EĞİTİM VE SOSYAL HARCAMALAR AZALACAK'   Durmuş, McKinsey anlaşması ile birlikte askeri ve iç güvenlik giderlerinde herhangi bir kısıtlamaya gidilmeyeceğini kaydetti. McKinsey raporlarına bakıldığında eğitim, sağlık ve ulaştırma alanlarına ilişkin kısıtlama önerileri olduğunun bilgisini veren Durmuş, “Buradan çıkan sonuç, mevcut iç ve dış güvenlik harcamalarında kısıntı yapılmadan devam edilecek, lüks harcamaları da devam edilecek fakat halka dönük harcamalarda, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlar azaltılacak. Yine vergilerin etkin bir şekilde toplanması için çalışmalar araştırmalar yapılacak” diye konuştu.     'IMF'YE GİTMEDEN IMF PROGRAMI UYGULANIYOR'   Durmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vergilerin etkin bir şekilde toplanabilmesinin yolları araştırılıp daha fazla vergilendirme yoluna gidilecek. Vergi koyamadıkları yerde vergi benzeri bir yöntemlerle fiyatlar arttırılacak. Dolayısıyla McKinsey ile IMF'ye yaptıracakları işi yaptırıyorlar. Çünkü daha önce IMF bunları yapardı. Ama IMF ile şuanda anlaşma yoluna gidilmek istenmiyor. Onun nedenleri de belli. Yıllarca IMF karşıtı söylemler geliştirdiler. Dolayısıyla şimdi çıkıp IMF ile anlaşmak, siyasal otoritelerini çok ciddi bir biçimde sarsar. Kaldı ki IFM tarafında da Türkiye'ye borç verme garantisi yok. Çünkü Türkiye'nin pek çok Avrupa ülkesi ve ABD ile sorunları devam ediyor. Sorunlu olan ülkelerin veto hakları var. O nedenden dolayı IMF'ye gitmeksizin IMF programını benzeri bir başka uluslararası finans kuruluşu aracılığıyla hayata geçirme programını uyguluyorlar."   ‘TÜRKİYE'YE KAYYIM ATANDI DENİLEBİLİR'   "Dış borçlanma bir ülkeyi sömürgeleştirme yöntemlerinden birisidir" diye devam eden Durmuş, dış borçların tahsil edilmesi için Osmanlı devletini yarı sömürge haline getiren Düyûn-ı Umûmiye’yi ve tarihte birkaç örneği hatırlattı.    Durmuş, şunları söyledi: “19'uncu yüzyıla baktığınız zaman uluslararası sermaye, alamadığı borçlarını bizzat o ülkeyi işgal ederek aldı. Mesela 1856 yılında Tunus'un Fransa tarafından; 1880’lerde Mısır'ın İngiltere tarafından işgal edilmesi buna örnektir. Ama askeri yöntemlerin dışında başka bir yöntem daha uygulanıyordu. Örneğin 19'uncu yüzyılda Yunanistan'a Osmanlı'ya ve Mısır'a Düyûn-ı Umûmiye benzeri kayyımlar atadılar. Bu ülkelerden gelen vergi gelirlerini toplayarak alacaklarını bir nevi tahsil etmiş oldular. Bu birinci yöntemdi. Emperyalizm finansal boyutuyla kendi alacağını garanti ederken ilk önce finansal kontrol yöntemlerini uyguluyor. İkincisi olmazsa, gidip işgal ediyor. 1900'lerin başlarında Venezuela borçlarını ödeyemediği için Alman, İngiliz, İtalyan ülkeleri oraya savaş gemilerini gönderdiler ve anlaşmaya zorlandılar. Şimdi bu uygulamalar 19'uncu yüzyıldaki borçları geri alma yöntemiydi. 20'nci yüzyılda bu yöntemden vazgeçildi. Bu kez görevi IMF gibi kuruluşlar devraldı. Artık IMF özelleştirmeler, ticarette serbestleştirmeler gibi neo-liberal uzlaşmayı dayatarak, borçları tahsil etme yoluna gitti. Türkiye'deki yetkililer karşıt söylemlerinden dolayı IMF'ye gidemedikleri için McKinsey ile anlaştılar. Ve bu halkanın en son aşaması oldu. McKinsey anlaşması için danışmanlık adı altında, borçların sağlıklı şekilde tahsil edilebilir olmasını sağlayabilecek bir kayyım denebilir.”   'TEŞHİS DOĞRU KONULMADIĞI İÇİN TEDAVİ KURTARMAZ'   McKinsey anlaşmasının ekonomiyi düze çıkarmayacağını da vurgulayan Durmuş, "Teşhis doğru konulmadığı için uygulanan tedavi kurtarmaz" dedi. Krizle boğuşan Yunanistan ve Arjantin örneğini anımsatan Durmuş, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Arjantin’in 2001 yılından itibaren IMF ile yürüttüğü politikalar var. Arjantin çok daha kritik bir yerde duruyor. Yunanistan ise tarihinin en büyük ekonomik sıkıntısını geçirdi ve hala toparlanmış değil. Çünkü McKinsey gibi modeller ya da yaklaşımlar konunun özüne değmiyor. Türkiye’de de böyle. Getirilen bu tür tedbirler, halkın çok zor durumlarla karşı karşı kalması, kamu kesiminde işsizliğin artması, daha fazla esnek çalıştırma anlamına geliyor. Türkiye ekonomisinin önünde kendi kapitalizminin yapısal sorunları var. O üretim biçimini, dağıtım biçimini, tüketim biçimini değiştirmediği sürece, söz konusu ekonomik sorunlar sürekli devam edecektir. O nedenle ben bu tür programların işe yarayabileceğini düşünmüyorum.”   MA / Selman Güzelyüz