İFM’ye HDP’den şerh: Ölü doğmuş bir projedir

img
ANKARA - İstanbul Finans Merkezi Kanun Teklifi’ne şerh düşen HDP, “gayrimenkul projesi” olduğuna dikkat çekerek, “Finansal, ekonomik ve idari istikrarın olmadığı sistemde ancak bir inşaat projesi cazibesine sahip olabilir” diye belirtti.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen ve AKP-MHP oylarıyla kabul edilen 12 maddelik “İstanbul Finans Merkezi Kanun Teklifi” ne şerh düştü.
 
HDP’nin Komisyon üyesi milletvekilleri Garo Paylan, Erol Katırcıoğlu ve Necdet İpekyüz’ün imzasıyla verilen şerhte, “Türkiye halklarının gündeminde olan açlığı, yoksulluğu, geçim sıkıntısını, yüksek enflasyonu, borçlanarak yaşamak zorunda bırakan derin yoksullaşmayı, fahiş kira artışlarının getirdiği barınma sorununu, hayat pahalılığını gün geçtikçe daha da derinleştiren günlük zam haberlerini göz ardı ederek toplumdan tamamen kopmuş bir iktidar olduğunu bu yasa teklifiyle bir kez daha göstermiştir” denildi.
 
Meclis’in yasama rolünün sürekli iktidarın çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanıldığına dikkat çekilen şerhte, şu ifadeler yer aldı: “İstanbul Finans Merkezi Kanun Teklifi, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik buhranın, sınıfsal eşitsizliklerin ve gelir dağılımı adaletsizliklerinin kampüs olarak cisme bürünmüş halidir.”
 
Halkın gündeminin açlık, yoksulluk, geçim derdi olduğunun vurgulandığı şerhte, Türk-İş’in yıllardır düzenli olarak yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”na göre Mayıs 2022 için Türkiye’de açlık sınırı 6 bin 17 liraya yükseldiği verilerine dikkat çekilerek, asgari ücretin en temel beslenme ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı, yaklaşık 10 milyon emekçinin “çalışan yoksul” haline geldiği belirtildi.
 
GAYRİMENKUL PROJESİDİR
 
İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM) bir gayrimenkul projesinden ibaret olduğu kaydedilen şerhte, “2009 yılında proje olarak ortaya çıkan ve daha sonra fiziki olarak yapımına başlanan İstanbul Finans Merkezi, bugün itibariyle bakıldığında bir gayrimenkul, yap-sat projesinin ötesine geçecek durumda değildir” denildi.
 
YURTTAŞLAR YOKSULLUĞA MAHKUM
 
Uluslararası finans merkezlerinin kriterleri olduğu vurgulanarak, şunlar sıralandı: “Hukuk Devleti ilkelerine riayet etmek, uluslararası Hukuka bağlılık, öngörülebilir yasal çerçeveler, hukuk ve ekonomi kurumlarına olan güveni sağlamak, demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması, uluslararası sözleşmelere bağlılık, ekonomik ve siyasal istikrardır. Ancak Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte hemen her alanda giderek otoriterleşmiş ve tek adam rejimiyle hukuk, insan hak ve özgürlükleri, demokrasi adeta askıya alınmıştır. Bir yanda vergi afları, vergi istisnaları ve vergi teşvikleriyle karlarına kar katan sermaye sınıfı ve bir avuç yandaş varken diğer yanda açlık ve yoksulluk mücadelesi veren milyonlarca yurttaş bulunmaktadır.”
 
‘ÖLÜ DOĞMUŞ BİR PROJEDİR’
 
“Finans Merkezi olmanın koşulu devasa bir kampüs inşa etmek, finans kuruluşlarını bir araya toplamak, sermayeye yüksek vergi indirimleri ve muafiyetleri ve istihdam teşvikleri sağlamak değildir” denilen şerhte, “Uluslararası yatırımcılar için esas olan; hukuk, demokrasi, istikrar ve ekonomik güveni temin etmektir. Finansal, ekonomik ve idari istikrarın olmadığı, Merkez Bankası, SPK, BDDK, TÜİK gibi bağımsız olması gereken kurumların emir komuta zinciri içerisinde çalıştığı bir iktisadi/siyasi sistemde İstanbul Finans Merkezi ancak bir inşaat projesi cazibesine sahip olabilir. Dolayısıyla AKP iktidarının ekonomi gibi temel meselelerde dahi yaptığı işler/vizyonu inşaat projelerinin ötesine gidememektedir. Muhtemel ki bu projede bu yönetim anlayışının bir parçası olarak kadük kalmış, ölü doğmuş bir proje olacaktır” ifadelerine yer verildi.
 
DENETİM İMKANSIZ HALE GELİYOR
 
Maddelere dair de şu tespitler yer aldı:  
 
“Madde 3- Madde ile İFM'nin işletim ve yönetimi 20 yıl süreyle yönetici şirkete verilmektedir. Bahsi geçen şirket ise Türkiye Varlık Fonu tarafından bu amaçla kurulan bir anonim şirket olacaktır. TVF tarafından kurulan bu gibi anonim şirketler, geçmişte Sayıştay denetimine tabi olmamaları nedeniyle pek çok kez şüphe çekmiş, çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Pek çok vergi muafiyeti ve istisnadan faydalanacak, dolayısıyla vatandaşların vergileri ile ayakta tutulacak böylesi bir projenin denetiminin ne kadar bağımsız olabileceği meçhuldür.
 
Madde ile aynı zamanda, katılımcı belgesinin Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından verileceği öngörülmektedir. Bu da bir kez daha Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı bypass eden bir uygulama olarak görülebilir. Denetimlerini imkansız hale getirmektedir.
 
BELEDİYELERİN YER ALMAMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜ
 
Madde 4- Madde ile, İFM'de yer alacak katılımcıların faaliyetlerine ilişkin izin, ruhsat ve benzeri onay başvurularının yapılabilmesi ile çalışanlarına ve bu çalışanların bakmakla yükümlü oldukları kişilere dair kamusal izin ve onay başvurularının yapılabilmesi düzenlenmektedir. Buna göre, kurulacak bir ‘tek durak büro’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı temsilcileri ile ‘bu bakanlıklarca gerekli görülmesi halinde bunların bağlı, ilgili, ilişkili kuruluşları veya bu bakanlıkların denetiminde olan kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri ve ilgili ilçe belediyesi temsilcileri’ yer alacaktır. Maddede ilçe belediyelerinin büroda yer alması, büyükşehir belediyesinin ise adının geçmemesi düşündürücüdür. Mevcut durumda İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybetmiş bulunan iktidarın, böylesi büyük bir projede muhalefete yetki ve söz hakkı vermek istemediği şüphesi uyandırmaktadır.
 
SERMAYE GRUPLARINA İSTİSNA
 
Madde 6- Madde ile finansal hizmet ihracatı ile elde edilen kazançların yüzde 75'inin kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurum kazancından indirilmesi düzenlenmektedir. Bunun yanı sıra, katılımcı belgesi almış finansal kuruluşların İFM'de istihdam edeceği personelin ücretlerinin belirli bir kısmına yönelik gelir vergisi istisnası getirilmektedir. İFM'de yer alan taşınmazların kiralanması işlemlerinin her türlü harçtan ve bu işlemler için düzenlenen kağıtların damga vergisinden istisna tutulması da madde kapsamındadır. Son olarak, en az üç ülkede faaliyet gösteren katılımcıların da maddede düzenlenen istisna ve muafiyetlerden faydalanması düzenlenmektedir.
 
Finans sektöründe faaliyet gösterecek sermaye gruplarına böylesi cömert ve geniş kapsamlı vergi istisna ve indirimleri uygulanırken, yurttaşlar tükettikleri temel gıda maddelerinden hijyen ürünlerine, ulaşımdan sağlığa her alanda altından kalkılmaz vergi yükü altında ezilmektedir. Büyük sermaye gruplarına bir kez daha yurttaşların vergileri ile muafiyet ve istisnalar getirilmiştir.
 
MİLLİ FİRMALAR DAHİ TL’YE GÜVENMİYOR
 
Madde 7- Katılımcıların tutmak zorunda oldukları defterler ile düzenleyecekleri belgelerin yabancı para birimiyle tutulabilmesi ve düzenlenebilmesine ilişkin Vergi Usul Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu hükümlerine bağlı olmaksızın düzenleme yapmaya Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
 
Katılımcılar kendi aralarında ve İFM'de yürüttükleri faaliyetler kapsamında düzenlenen her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmaya mecbur olmayacaklar.
 
Katılımcılar kendi aralarında İFM'de yürüttükleri faaliyetler kapsamında, faaliyetlerinin tabi olduğu mevzuata aykırı olmaması kaydıyla, özel hukuka tabi olarak yaptıkları her nevi işlem ve sözleşmelerde serbestçe hukuk seçimi yapabileceklerdir. En az 3 ülkede aktif olarak faaliyet gösteren katılımcıların bölgesel hazine ve finansal yönetim merkezleri hakkında da bu hükümler uygulanacaktır.
 
Esas olarak defter ve kayıtların yabancı dilde tutulmasının herhangi bir sakıncası olmamakla beraber bu düzenleme bize Türk parasının değerini yeterince kaybettiğini, doların ikame para pozisyonuna geçtiğini de göstermektedir. Bu örnekler bize TL’nin değersizleştiğini ve bu ekonomi koşullarında büyük kazançlar elde eden ‘milli firmaların’ dahi TL’ye güvenmediğini göstermektedir.
 
Ne var ki AKP konu sermaye ve para olduğunda çok dillilik dahil her türlü esneklik alanı tanırken Türkiye halklarının en temel taleplerinde devlet aklının tekçi kodlarına geri dönmekte sakınca görmemektedir. Bu da bize iktidarın meseleye hak bağlamında değil, çıkar bağlamında baktığını göstermektedir.
 
Madde 10- Geçici Madde 1- Teklif ile İFM'de faaliyetler kapsamında elde edilen kazançların yüzde 75'i kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından istisna edilecek. Yabancı sermayeyi çekme adına sermaye sınıfına her türlü kolaylığı sağlayan AKP-MHP Koalisyonu vergi yükünü yoksulların sırtına yüklemeye ve verginin büyük bir kısmı yoksullardan alınmaya devam etmektedir.
 
‘20 YIL EL KOYMA YETKİSİ’
 
Geçici Madde 2- (1) İFM’de tüm altyapı ve üstyapının işletilmesi, yönetilmesi, bağımsız bölümlerin ve alanların kiralanması ile kamuya ait olan ve imar planında belirlenen fonksiyonlar doğrultusunda ilgili kurumlara tahsis edilmiş alanlar hariç olmak üzere umumi hizmetlere ayrılmış yol, meydan, yeşil alan, park ve benzeri yerlere dair her türlü yönetim faaliyeti 20 yıl süreyle yönetici şirket tarafından gerçekleştirilir.
 
Teklifle TVF bünyesinde kurulan Yönetici Şirkete bir nevi 20 yıl için ‘el koyma’ yetkisi verilmektedir. Amacının, yetki sınırlarının, yöneticilerinin kimler olduğu bilinmeyen bu şirkete kamu kaynaklarını kullanması için böylesine geniş yetkilerin verilmesi hukuki normlar ve demokratik temayüller açısından uygun kabul edilebilir değildir.”