Aile adına kadınlar cezalandırılıyor 2021-01-20 09:00:54 ADANA - Feminist avukat Fatoş Hacıvelioğlu, kadınların etkin mekanizmalar işletilmeyerek “ölmek ya da öldürmek” arasında sıkıştırıldığını belirterek, "TCK’de meşru müdafa bir cezasızlık halidir" dedi.   Sistematik şiddet karşısında devletin korumadığı birçok kadın gibi Nevin Yıldırım, Çilem Doğan, Name Öztürk, Aylin Işık, Havva Zor, Melek İpek ve son olarak Nimet Akgün meşru müdafaa (özsavunma) hakkını kullandı. Canlarına kast edilen kadınlar, yaşamak için Türk Ceza Kanunu’nun  (TCK) 25’inci maddesi (Meşru Müdafa ve Zorunluluk Hali) kapsamında kendilerini korumalarına rağmen yargılanıyorlar.     Adana’da kendisine sistematik şiddet uygulayan ve fuhuşa zorlayan eşi Hasan Akbulut’u özsavunmada bulunarak öldüren Çilem Doğan’ın da avukatlığını yapan feminist avukat Fatoş Hacıvelioğlu, saldırı karşısında meşru müdafaa hakkı ve devlet politikalarını ajansımıza değerlendirdi.     ÖLMEMEK İÇİN…   Kadınların ölmemek için öldürmek zorunda bırakıldıklarını ifade eden Hacıvelioğlu, kadınların “ölmek yada öldürmek” arasında sıkıştırıldıklarını belirtti. Yaşananların bir kahramanlık hikayesi olmadığını vurgulayan Hacıvelioğlu, “Yaşananlar şiddete karşı koyma biçimi aslında. Kadınlar hayatlarına sahip çıkarken şiddetin tarafı olmak zorunda kalıyorlar. Keşke kadınlar o şiddete hiç maruz kalmasa, keşke ölmek ve öldürmek arasına hiç sıkışmasalar” dedi.    YARGININ ‘AİLE’ KAYGISI    Erkek şiddetine razı olmayan kadınların “cinsiyetçi yargı” tarafından cezalandırıldıklarını kaydeden Hacıvelioğlu, yargının aile kurumunu koruma kaygısıyla hareket ettiğini belirtti. Hacıvelioğlu, bu duruma ise şu sözlerle açıklık getirdi: "Mesela Isparta’da Nevin Yıldırım dosyasında; Nevin'e ‘iyi hal’ dahil hiçbir indirim uygulanmadı. Nevin, sistematik olarak tecavüze uğramış ve öldürmek zorunda kalmış olmasına rağmen, indirimsiz olarak ceza aldı. Suçluların cezasız kaldığı, soruşturma dahi açılmadığı, sosyal medya baskısı ile soruşturulmaların açıldığı ve yargılama sırasında da devam eden sosyal medya baskısıyla kadın katillerinin ve tecavüzcülerin cezalandırıldığı gerçeğini artık hepimiz biliyoruz. Daha geçtiğimiz gün Konya’da eşi ve kızının üzerine kaynar su döken Ali Ay isimli şahsın serbest bırakıldığını gördük. Serbest bırakılan kişinin bir sonraki aşamada şiddetin dozunu arttıracağı ve kadını öldüreceğini bilmek için medyum olmaya gerek yok. Bu apaçık ortada fakat yargı serbest bırakıyor. Dolayısıyla yapılan tutuklamaların kamu vicdanını rahatlatmak için yapıldığını söylemek de yanlış olmaz. Eğer gerçekten kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetleri önlenmek istenseydi, önleyici mekanizmalar etkin bir şekilde işletilir ve sürekli olarak geliştirilirdi.”    CEZASI YOK   Kadınların şiddete karşı meşru müdafaa hakkını kullandıklarının altını çizen Hacıvelioğlu, meşru müdafaanın şartlarına değindi: “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğuyla ve tehlikenin ağırlığıyla konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez. Yani meşru müdafaa gerek kendisine gerekse başkasına yönelmiş gerçekleşen gerçekleşmesi ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı defetmenin cezasızlık hali olduğunu söylüyor.”    TCK’NİN 27’NCİ MADDESİ   Hacıvelioğlu, kadına yönelik şiddetin de tekrarlanması muhakkak olduğunu ve kadınların var olan haksız saldırıyı defetmesinin hukuken ceza gerektirmediğine dikkat çekerek, “Ayrıca kendisini savunurken TCK 27’nci maddesi 'meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez' şeklinde düzenlemiştir” diye belirtti.     YARGININ RAHATSIZLIĞI   Yargının meşru müdafaa dosyalarında kadınların aleyhine kararlar vermeye başladığını ifade eden Hacıvelioğlu, "Bir günde en az 5 kadın erkekler tarafından katlediliyor. Bu durumdan rahatsızlık duymayan yargı, kadınların kendi hayatlarına sahip çıkmasından rahatsızlık duyuyor. Açıkça meşru müdafaanın tüm koşullarının oluştuğu dosyalarda bile, özellikle Yargıtay’ın kadınlara daha çok ceza verdiğini ve hiçbir indirim uygulanmadığını görebiliyoruz" dedi.    Ölmemek için öldürmenin bir meşru müdafaa olduğuna işaret eden Hacıvelioğlu, "Hukuken de bunun meşru müdafaa olduğunu ve TCK’da meşru müdafaanın bir cezasızlık hali olduğunu söylemeye devam etmeliyiz. Erkeklere kravat taktığı için uygulanan ‘iyi hal’ indirimlerinin kadınlara uygulanmaması yargının cinsiyetçiliği olarak değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.    YÜKSEK SESLE SÖYLEMEYE DEVAM   Kadınların her alanda hayatlarına sahip çıkmaya devam etmeleri gerektiğine vurgu yapan Hacıvelioğlu, şöyle devam etti: “Hayatımıza sahip çıkmak yani bunu kimi zaman ayrılabilmeyi başarıp yeniden hayat kurarak yapabiliyoruz. Kimi zamanda, bu şiddet sarmalından kurtulamayıp ölmek ya da öldürmek arasında sıkışıyoruz, bu da biz kadınların hayatına sahip çıkarken gösterdiğimiz direnişlerden bir tanesi diyebiliriz. Kadınları koruyacak, şiddeti önleyecek mekanizmaların oluşturulması taleplerimizi yüksek sesle söylemeye devam etmeliyiz."    MA / Hamdullah Kesen