Oluç: İnfaz yasasını AYM’ye götüreceğiz 2020-04-21 15:05:18 ANKARA - HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’ten geçirilen infaz yasasını Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye dönük bir çalışmalarının olduğunu belirterek, bu konuda hazırladıkları önerileri CHP’ye sunacaklarını ifade etti.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, video konferans yoluyla gazetecilerin sorularını yanıtladı.    23 Nisan Meclis özel oturumuna siz nasıl katılacaksınız? Eşbaşkanlar konuşma yapacak mı?   Eşbaşkanlar düzeyinde katılım olacak. 23 Nisan özel oturumunda Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar konuşma yapacak. Belli bir sayıda milletvekiliyle katılım olacak. Vekillerimizin önemli bir kısmı bölgelerde. Bölgeden araçla gelmeleri çok zorlu oluyor. Sosyal mesafe de korunamıyor. Esas itibariyle Ankara ve İstanbul’da olan arkadaşlar katılacaklar.   "Kimse engelleyemez vekillerin oraya gelmesini." Meclis Başkanı’nın sonradan düzeltmesi iyi olmuş. Her grup vekillerini düşünüyor. Dokunulmazlıkları virüse karşı değil. Herkes dikkat ediyor tabi. Kendi grubundaki riskli olanları, kronik hasta olanları herkes koruyor. Yine de iyi niyetli bir uyarı yaptığını düşünüyoruz.   23 Nisan Meclis’in 100’üncü yıl açılışı olacak. HDP olarak de sık sık yeni bir kurucu Meclis’in oluşturulması gerektiğine vurgu yapıyorsunuz. Nasıl bir kurucu Meclis öneriniz var?   100. yılı Meclis’in açılışının böyle bir döneme denk gelmesi talihsizlik. Ama dönemi kastederken salgını kastetmiyorum. Esas itibariyle Meclis’in 100’üncü yılında olması gereken; yasamanın gücünün arttığı, demokratik bir uygulamanın, demokratik bir cumhuriyetin bütün kurumlarıyla varlığını sürdürdüğü, demokratik bir anayasanın olduğu ve ilk dönem Meclisi gibi bütün farklı kimliklerin, kültürlerin kendilerini rahatça ifade edebildikleri bir Meclis’tir. 100. Yılda bunun çok çok gerisine düşmüş durumdayız. Tek kişi yönetimine baktığımız zaman kuvvetler ayrılığının tek kişiye bağlandığı, yasamanın yürütmenin tahakkümünde olduğuna baktığımız ve demokratik işleyişin hiçbir şekilde var olmadığını gördüğümüz zaman, 100’üncü yılında talihsiz bir döneme denk geldiğini düşünmek lazım.    Tabi 100 yıllık geçmişi düşünmek lazım. “100 yılda ne oldu da bu duruma gelindi” diye sormak gerekiyor. Önümüzdeki dönem için baktığımızda olması gereken, 100 yıl boyunca olamamış olanlardır diye düşünmek lazım. O yüzden demokratik anayasaya ihtiyaç olduğu çok belli ama bunu bu Meclis’in bu bileşimiyle yapamayacağı da çok belli. Çıkartılan yasalara baktığımızda da bunu görüyoruz. Herkesin kendisini eşit yurttaş olarak gördüğü ve gönüllü olarak birliği sağladığı bir Meclis yapısı olması gerekiyor ama bundan çok uzaktayız.   Çok sayıda milletvekilinin bölgelerine gittiğini söylediniz. Salgınla ilgili bölgelerden nasıl haberler geliyor? Bölgede salgının yayılma hızı nasıl? Son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?   İki örnek vermek istiyorum. Meclis’te de dile getirdik. Bize gelen veriler ciddi veriler. Bölge açısından, Kürt illeri açısından bakacak olursak, orada önlemlerin ve test sayılarının son derece düşük olduğunu ifade ettik. Bunun eşitsizlik olduğunu söyledik. İktidar partisi itiraz etti. Bizim verdiğimiz sayıların doğru olmadığını söyledi. Kendileri doğru sayı olarak Diyarbakır’a bin 335 test yapıldığını söylediler. Bunun ne kadar büyük bir eşitsizlik olduğu açıkça ortada. Van, Batman, Mardin gibi yerler için de geçerli söylediğim. Oralardan bize gelen tüm veriler, hem il sağlıktan ve vekillerden gelen bilgiler çok ciddi bir eşitsizlik olduğu noktasında. Eş genel başkan yardımcısı arkadaşımızın ailesinde pozitif çıktı. İki gündür aynı evde oturmasına rağmen test yapılabilmesini ancak sağlayabildik. Telefon üzerine telefon ediyoruz test yapılsın diye. İstanbul’da il örgütü yöneticileriyle görüştüm. Vahim bir tabloyla karşı karşıya kaldığımızı gördük. İki arkadaşımız salgın nedeniyle İstanbul’da hayatını kaybetti. Biri eski il, biri eski ilçe yöneticimiz. İkisi de hayatını kaybetmiş ama ailelere test yapılmamış, evleri karantinaya alınmamış. Buna benzer çok örnek olduğunu söylediler.    İl örgütlerimiz birebir telefon ederek evlerle konuşuyorlar. 30 bin telefon edeceklerini söylediler. Çoğu edildi. Hedef, 30 bin evle görüşerek bir tablo ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Şu ana kadar ki yaptıkları aramalarda görünen tablo son derece rahatsız edici. Bazı mahallelerde ve ilçelerde alınan önlemlerin çok yetersiz olduğu görülüyordu. Önümüzdeki hafta bunu il yöneticisi arkadaşlarımız açıklayacak. Türk Toraks Derneği de açıklama yaptı. Özellikle Mart ve Nisan’ın ilk haftası arasındaki ölüm oranlarına bakıldığında, bu yıl ciddi bir artış olduğu görülüyor. 2 bin kişilik artış var ve nedeni belirsiz. Bütün bunların hepsi tartışma konuları. Tartışarak ortaya çıkartılması gerek. Özellikle Kürt illeri açısından ciddi eksiklerin ve sıkıntıların olduğunu gördük.   İnfaz düzenlemesinin Meclis’te oylanması sırasında HDP vekillerin Meclis’te yoğun olarak bulunmaması eleştirildi. Salgınla ilgili durumu açıkladınız. Herhalde bunun bir sonucu ama özellikle sosyal medyada “nasıl olurda temsil edilmez, yeterince sayıyla itiraz edilmez” yorumları için ne söylersiniz?     Meseleyi oylama anına indirerek, tartışmak tablonun tamamını görmemek anlamına geliyor. Şöyle bir süreç yaşadık. Önceki Adalet Komisyonu sürecini ve öncesinde bu konuda yaptığımız çalışmaları bir kenara bırakarak söylüyorum. Komisyonda 7 gün sürdü ve esas nedeni muhalefetin ve özellikle HDP’nin gösterdiği dirençti. İnfaz yasasının bu şekilde çıkmasına direnç gösterdik. Fikrimiz eşitlik ve adalet olması doğrultusundaydı. Sadece iktidarın yandaşlarına özel bir af çıkartması değil, olması gerekeni, risk altındaki herkesin tahliyesi noktasındaydı. Sonuç iktidar kendi yandaşlarına özel af çıkarmış oldu, muhalif olan herkesi içeride tuttu. 7 günde 70 saatten fazla tartışma yapıldı. HDP olarak, 70 maddelik paketin her bir maddesine önerge verdik ve her madde için ayrı ayrı konuştuk. 70 konuşma yapıldı. Bu süre boyunca araştırma önergeleri de verdik. HDP çok ciddi bir mücadele sürdürdü.  Meclis Başkanvekili bile bir direnişten söz etti. Bütün konuşmalarımızda hem eleştirileri hem önerileri dile getirdik. Diğer muhalefetin de hakkını yememek lazım. Ciddi bir çaba gösterdiler. Dolayısıyla bütün bu süreci değerlendirmeden oylama anına indirgersek eğer çok büyük bir haksızlık olur. Hem HDP’ye hem muhalefetin tamamına haksızlık yapılmış olur. Ama iktidar partileri asla bir esneme göstermediler, ciddiye bile almadılar. Bir senedir aralarında tartıştıkları bir paketi, oynama aralarındaki anlaşmayı bozacağı için hiçbir şeye dikkat etmediler.    Yaptığımızın farkındayız. Özellikle riskli olan vekillerimizi, kendi yerellerinde çalışma yapan, kriz masalarında görevli vekilleri zaten getirmedik. Belli sayıda vekille geldik. 70 maddeyle ilgili nasıl planlama yapılacağını tartıştık. Özellikle hukuk alanında deneyimli vekilleri getirdik. Partimizin de vekillerin de tutumu çok net ortadadır. Daha fazla sayıda da gelinemez miydi yani olabilirdi oylama açısından baktığımızda. Ama bu bizim tutumumuzu değiştirecek bir durum değildi. Eleştirileri anlıyoruz. Sembolik anlamı olduğunu söylüyorlar, anlıyoruz ama biz de neden öyle yaptığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Yoksa vekiller gelmek istemiyorum demedi, yatıyorum demedi. Herkes çalışmaları sürdürüyor bir şekilde. Sadece az sayıda kronik hasta ve yaşı ileri vekiller var. Onları hiçbir çalışmaya katmıyoruz. Biz çok ciddi bir tartışma yürüttük ve çalışmaya devam ediyoruz. Bitmedi bu iş. Çok önemsediğimiz bir konu bu.   “İnfaz Yasası ile ilgili çalışmalarımız” devam ediyor dediniz. HDP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürme şansı yok. HDP’nin, infaz yasasına karşı söylem düzeyini aşana bir noktada önüne koyduğu bir çalışma ve planlaması var mı?   HDP’nin sayısı yetmediği için AYM’ye götüremeyeceğiz ama CHP götürüyor. Daha önce de bir çalışma hazırlamıştık. Somut olarak hangi maddelerin değişmesi gerektiğine dönük önerilerimiz oldu. Bunu da AKP ve diğer partilere iletmiştik. AYM’ye başvuru konusunda da bir hazırlığımız var. Bir çalışma yapıyoruz şu an bitmek üzere, önerilerimizi de içeren bir çalışma. Bu dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak olan CHP’ye en kısa zamanda sunacağız. Önerilerimizin ne olduğuna dair bir çalışmayı sunacağız. CHP’nin 2 ayı beklemeden götüreceğini düşünüyoruz.   Anayasa Mahkemesi’nden beklentiniz nedir?   Biz bunun özel af olduğunu söyledik. İlk gün usul tartışması açtık. Usul tartışmasında da özel af olduğu için Meclis’ten nitelikli çoğunlukla çıkması gerekiyordu. Biz hala bu noktadayız. Özel bir af düzenlemesi bu. Anayasanın eşitlik maddesine de aykırı elbette. Anayasa Mahkemesi’nin bileşiminde çeşitli tartışılacak konular var elbette ama bu konu bileşimden bağımsız ele alınmalı. Tamamen hukuki bir mesele. Türkiye ilk defa da karşı karşıya kalmıyor bu meselelerle. Daha önce de 1974’ten bugüne kadar Anayasa Mahkemesi bu tür durumlarla karşı karşıya kaldı. AYM’nin bu konularda oluşturduğu bir içtihat var. Dolayısıyla hukuken baktığımızda AYM’nin bu içtihadına ve hukuka uygun davranmasını bekleriz. AYM ne karar verir bilemiyoruz ama ilk kez karşılaşılan bir konu değil. Bu atılan adımların uluslararası anlaşmalar açısından da sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. İktidara muhalif olanları içeride tutan, diğer herkesi dışarı çıkartan bu yasanın esastan bozulması ve eşitliğin sağlanması mümkün.   HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sağlık durumuna ilişkin son durum nedir?   Başvuru yapıldı. Hem Selahattin Demirtaş hem Figen Yüksekdağ için tahliye başvurusu yapıldı. Ama reddedildi. Demirtaş’la ilgili başvuru gerekçesiz reddedildi. Zaten gerekçe de bulamazlar. Siyasi gerekçelerle rehin alınmış durumda. Sağlık durumu ile ilgili yeni bir olumsuz haber almadık. Ama hem aile görüşleri hem avukat görüşleri durmuş vaziyette. Telefon konuşmalarından bilgi alınabiliyor. Sürekli takip edilmesi gerekiyor elbette. Üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.    Koronavirüs Türkiye’de görülmeye başladığında, HDP’li 8 belediyeye kayyım atandı, CHP’li belediyelerin yardım kampanyaları engelleniyor, yine bu süreçte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası gündeme geldi. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde siz nasıl okuyorsunuz?   Polonya, Macaristan örnekleri var, Avrupa’da. Bizde de otoriterlik girişimleri var. Bazı işaretler var bu konuda. İktidarın şöyle bir anlayışı var. Nasıl 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidarını güçlendiren adımlar attıysa, bu döneme de Allah’ın lütfu anlayışı ile bakıyorlar. Örnek vermek gerekirse; Meclis’in son gününde kabul edilen teklifin içerisinde ilk geldiği gün sosyal medya sansürü maddeleri vardı. Bu maddeler daha sonra muhalefetin yoğun itirazı üzerine geri çekildi. Teklif, Meclis’ten olduğu gibi geçseydi, sosyal medya mecraları ve dijital alanda yayın yapan kurumlar ciddi bir sansürle karşı karşıya kalacaklardı. Bu bir girişimdi sansür için. Geri çekildi ama tümden geri çekildiği anlamına gelmiyor. Tepkiler nedeniyle çekildi ama bence bayram sonrasında gündeme getirecekler. Neye dayanarak bunu söylüyorum; sivil toplum kuruluşlarında ciddi fişleme maddeleri vardı, bu maddeler çıktı. Onları da üç beş ay önce getirmişlerdi, geri çekmişlerdi, tekrar getirip yasalaştırdılar. Sosyal medyaya da takmış vaziyetteler. Cumhurbaşkanı da takmış vaziyette. Sansür ihtimali çok yüksektir. Bu demektir ki iktidar daha baskıcı önlemler alacak.   Yine bekleyen bir bekçiler düzenlemesi var. Koronavirüs olmasa gündeme gelecekti. İktidarın totaliter anlayışını artıracak bir yasa. Yine çok ilginç son gün kabul edilen paketin içerisinde grev yasağı vardı. Çok fark edilmedi belki. Yine bir paketin içinde grev yasağı maddesi vardı. Onu da geri çektiler muhalefetin tepkisi üzerine. Anayasaya da aykırıydı. İktidar aslında salgını fırsat olarak bilip baskıcı, totaliter yasaları geçirmek için adım atıyor. Adım adım kurulmakta olduğunu düşünüyoruz. Zaten baktığımızda tek adam yönetimi dediğimiz anlayış varlığını sürüyor. Daha da güçlendirmek için, yasamanın etkisini azaltmak için, yürütmeyi hakim kılmak için adımlar atılıyor. İnfaz Hakimliği maddeleri de örnektir. İnfaz paketiyle 1982’den beri 40 yıldır yapmaya çalıştıkları bir şeyi yaptılar. Cezaevindeki hükümlü ve tutukluların istihbaratçılar tarafından istendiği zaman alınarak tekrar sorguya götürülmesi meselesi. Bu çok uzun zamandır Türkiye’de yapılmak istenen bir şeydi. Bunu da yaptılar. Tüm bunlara baktığımızda iktidarın baskıcı, totaliter anlayışı adım adım güçlendirmekte olduğunu görüyoruz.   Eleştirdiğiniz bu tabloda, araştırma şirketlerinden gelen Cumhurbaşkanı’nın görev onayının yükseldiği yönündeki sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?    Bu araştırmaların sağlıklı olup olmadığını bilemeyiz. Telefonla yapılan araştırmaların da çok sağlıklı olmadığını düşünüyoruz. Bu payı tutalım. Bunların içinde manipülatif şirketler de var. Bunu da kenarda tutmak gerekiyor. Şu anda toplumda ciddi bir can korkusu var. Herkesin canından korktuğu bir aşamada, baskılar altında bu değerlendirmeler yapılıyor. Bunu da göz önünde bulundurmak lazım. Ama Sağlık Bakanı’nın etkisi artıyor derseniz buna katılırım. Çünkü Sağlık Bakanı eksik ve yanlışları da olsa zaman zaman pozitif bir tablo çizmeye çalışıyor toplum nezdinde. En azından bağırıp, çağırarak, hakaret ederek konuşmuyor. İnsanca konuşma tarzını benimsemiş vaziyette. Sağlık Bakanı’nın görev notu artmış olabilir ama Cumhurbaşkanı için böyle düşünmüyorum. Ortam normalleşince bunu tekrar göreceğiz. Muhalefeti de tartışırız bu aşamada.    Kardeş Aile Kampanyası başlattınız. Kampanya nasıl gidiyor? Elinizde kaç aileye ulaştığınıza dair veriler var mı?   Sadece HDP değil, çeşitli sivil toplum örgütleri de başlattı. HDP’de bu kampanyanın önemli bir parçası. Tam rakamları vermem mümkün değil ama yüksek bir hedef koyduk. Ciddi bir tarama yaptık. Yaklaşık 50 bin aileye telefon yoluyla ulaşıp durumlarını öğrenme dolayısıyla veri havuzu oluşturduk. Bu çerçevede bir hazırlık ve icra meselesine girdik. İl ve ilçe örgütlerimizden raporlar geliyor bir taraftan, gidişat fena görünmüyor. Sadece Kürt illeriyle sınırlı olmayan, bütün bölgelerdeki seçmenlerimize de dönük bir çalışma sürdürüyoruz. Acil ihtiyacı olan ailelere kardeş aile buluyoruz. Veren elin alan eli görmemesi ilkesini de benimsedik. Kardeş aileler dayanışma yolu ile buluşuyorlar. Şu aşamada iyi gittiğini söyleyebiliriz.   Bu konularda çalışma yapan belediyelerimize kayyım atandı. Kalan belediyelerimiz çalışmayı sürdürüyor. Ama 8 belediyeye kayyım atandı. Bu anlayış sadece HDP’ye dönük bir anlayış değildir, bu merkezileşme anlayışıdır, her şeyi tek kişide, sarayda tutma anlayışıdır. Bu konuda sessiz kalınmamasını söyledik. CHP’li belediyelerin ekmek dağıtması yasaklandı. Paraları bloke edildi. Bunlar hukuka aykırı. Kendisi dışındaki kimsenin herhangi bir yardım yapmasını, ihtiyaca cevap vermesini istemiyor. Belediyeler böyle bir dönemde halka hizmet vermeyecek de ne zaman verecek. Kayyım atamakla başlar, CHP’li belediyelerin ekmek dağıtmasını engellemeye kadar gider. Direnen CHP’liler olursa oraya da kayyım atar. İktidarın bir hukuk ölçüsü kalmamış durumda. Sadece HDP ile sınırlı değiller. Zaten İnfaz Yasası tartışmalarında da gördük. İçlerine sindiremedikleri CHP ve İyi Parti’nin de muhalefet etmesi oldu. Herkes kendi yanlarında olsun, muhalefet de bir tek HDP kalsın istiyorlar.   Sokağa çıkma yasağı 4 güne çıktı. Siz nasıl karşılıyorsunuz bu kararı?   Hala aynı eleştirilerimiz geçerli. Hafta sonu sokağa çıkma yasağının palyatif bir tedbir olduğunu söyledik. Hafta sonu mu çalışıyor virüs, hafta içi bir etkisi olmuyor mu?  Zorunlu sektörler dışında üretimin durdurulması gerekir. İnsanların fabrikalarda yan yana bu koşullarda çalışmamaları gerekir dedik. İktidar bunu tercih etmedi. Haftada iki günlük sokağa çıkma yasağı da söylediğimizi perçinliyor. İki gün evde oturup, beş gün gidip fabrikada, atölyede çalışacaksınız. Olan zaten orada olmuş oluyor. Dolayısıyla bu fikri sürdürüyoruz. İbrahim Kalın da bir açıklama yaptı, tam karantina uygulamak demek ekonomi açısından kaldırılamaz demek olduğunu söyledi. Ekonomiyi işçiler yürütsün ama patronlar, işverenler evlerinde oturacaklar. Bu anlayış doğru değil.  Dört güne çıkartılması için kötü niyetli yorum yapmak istemiyorum ama fırsatçılık olduğunu düşünüyorum. Hem 23 Nisan için kutlamaları anlamsız hale getirmek için hem 1 Mayıs’ta da yaparlarsa aynı olacak.   Elbette sosyal mesafeye uyarak kutlama yapılması gerekir ama siyasi fırsatçılık olduğunu da vurgulamak istiyorum. Bizim salgından kurtulabilmemiz için en radikal adımların atılması gerektiğini söyledik. Bunu yaparken ayrım gözetmeksizin toplum sağlığını koruyarak yapmak gerekir. İkincisi de sosyal güvenceye sahip olacakları adımların atılması gerekirdi. İkisini de yapmadı iktidar. Meclis’in kapanması da buna bağlı. Bütün devlet kurumları çalışacak ama Meclis kapalı olacak. Neden? O zaman resmi kurumlar için de önlem almak lazım. Vekillerin canı can da kurumlarda çalışanların değil mi? Kimsenin tehlikeye atılmaması gerekiyor.   Bizde sosyal mesafe olsun, olmasın polis saldıracaktır. 23 Nisan’da ve 1 Mayıs’ta İsrail’deki gibi kutlamalar mümkündü. Hem de sosyal mesafe bilincini de artırır. İçişleri Bakanı, her halükarda saldırtır.   MA / Diren Yurtsever