Mahmur Kampı 1 yıldır ambargo altında 2020-07-16 10:58:44 HABER MERKEZİ – Şırnak ve Hakkari gibi sınır kentlerinden köy yakmaları, boşaltmaları ile koruculuk dayatmaları nedeniyle 90’lı yıllarda Federe Kürdistan Bölgesi’ne geçenlerin yaşadığı Mahmur Kampı’na yönelik ambargo 1’inci yılını doldurdu. BM sorumluluğundaki kampın yöneticileri, maruz kalınan ambargonun yol açtığı olumsuzlukları anlattı.   Irak Federe Kürdistan Bölgesi'nin başkenti Hewlêr (Erbil) kentine yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta bulunup, Musul vilayetine bağlı olan Maxmur Kampı 1 yıldır ambargo altında. Kampta, 1993-1995 yılları arasında köy yakmaları, boşaltmaları ile koruculuk dayatmaları üzerine Şırnak ve Hakkari gibi sınır kentlerinden göç etmek zorunda kalanlar yaşıyor.    Yaklaşık 12 bin insanın yaşayıp, nüfusunun yarısından fazlasını çocukların oluşturduğu kamp, 1998 yılından bu yana Birleşmiş Milletler’in (BM) himayesinde.   Eğitim ve sağlık giderleri BM gözetiminde Irak merkezi hükümeti tarafından karşılanan kampta yaşam burada kalanlarca oluşturulan meclisler ve komünler aracılığıyla koordine ediyor. Tüm yönetim kademelerinde ise gençler ve kadınlar çoğunlukta. Kampta kalan kadın ve erkekler geçtiğimiz yıla kadar Hewler, Süleymaniye, Dohuk ve Zaho gibi kentlerdeki inşaatlarda, fabrikalarda, atölyelerde yada gündelik işlerde çalışarak yaşamlarını idame ettiriyordu. Çünkü Hewlêr'de 17 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye Konsolosluğu'nda görevli 3 kişiye yönelik silahlı saldırının ardından giriş ve çıkışlara kapatılan kamp, o günden bugüne ambargo altında.    KAMPIN SİYASİ KONUMU   Sakinlerinin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın fikirlerini benimsediği kamp, geçmiş yıllarda da  Türkiye’nin baskı ile ambargoya maruz kalıp, kapatılması gündeme getirildi. Çözüm süreci döneminde PKK ile Türk devlet yetkilileri arasında gerçekleşen bazı görüşmelerle daha önce gündeme gelen kamptan kimi isimler, Öcalan’ın çağrısı üzerine Türkiye’ye gelen "Barış Grupları" içerisinde de yer aldı. Bu isimler hakkında daha sonra davalar açıp, ağır hapis cezaları verildi.   Bir yandan ambargo uygulanan Mahmur Kampı’na yine TSK tarafından defalarca bombalandı. 15 Nisan 2020’de yapılan bombardımanda 3 kadın yaşamını yitirmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı. Geçtiğimiz günlerde yapılan son saldırıda ise kamp sakinlerinin bağ ve bahçeleri büyük zarar gördü.   KDP tarafından uygulanan ambargo nedeniyle zor bir yıl geçiren kamp sakinleri buna rağmen benimsedikleri ideolojileri çerçevesinde yaşamlarını örme gayreti içerisinde.   Ambargo ile birlikte kampta yaşanan insani durumu Mahmur İŞTAR Koordinasyon üyesi Nuran Sezgin ve Şehit Rustem Cudi Halk Meclisi Eş Başkanı Hacı Kaçan anlattı.   AMBARGOYA SESSİZ KALINDI   Maxmur Kampı’na yönelik insanlık dışı ve ahlak dışı ambargonun 1’inci yılını doldurduğuna dikkat çeken Mahmur İŞTAR Koordinasyon üyesi Nuran Sezgin, 25 yıldır bu kampta yaşayan mültecilerin ciddi baskılarla karşı karşıya olduğunu dile getirdi. Kampta yaşayanların Federe Kürdistan Bölgesi halkı ile bugüne kadar  ne siyasi ne ekonomik olarak bir sorun yaşamadığını, tam tersine zor zamanlarda hep dayanışma halinde olduklarını söyleyen Sezgin, en çarpıcı örneğin DAİŞ saldırı zamanında gösterdikleri dayanışma olduğunu kaydetti.   Sezgin, “Bu bizler için bir gurur ve onurdur. Maalesef ki  bir yıldır ambargo altındayız. Ama Başur halkının bu ambargo ve işgale karşı sessizliği bizleri derinden yaraladı. Mahmur üzerindeki bu ambargoya karşı, en çok Başur halkının ses çıkartması gerekirdi. Ama ne yazık ki böylesi bir tutum geliştirilmedi ve buna karşı sessiz kalındı” dedi.   ONLARCA KADIN DÜŞÜK YAPTI   Savaş ve çatışmalı süreçlerden en fazla kadın ve çocukların olumsuz etkilediğini dile getiren Sezgin, Mahmur Kampı’nın da çoğunlukla kadın ve çocuklardan oluştuğuna işaret ederek, özellikle kadınların ambargo yüzünden büyük zorluklar yaşadıklarını da ifade eti.   Ambargodan önce kadınların Hewler’e gidip, alın terleriyle kazandığı parayla evlerini geçindirdiğini söyleyen Sezgin, “İnsanların geçim kaynağı elinden alındılar. Yaşanan ağır ambargo ve saldırılar nedeniyle birçok kadın düşük yaptık. Sağlık alanında zorlandık. Sürekli olarak doktor kontrollerine gitmesi gereken ve kronik hastalıkları olan kişiler en temel hakları olan sağlık haklarından bir  yıldır yararlanamıyor. Bu insanların kontrollerine gitmesini KDP asayişi engelliyor. KDP güçlerinin bu tavır ve tutumundan bir an önce vazgeçmesi gerekir” diye belirtti.   ÇÖZÜM ARAYIŞLARIN GİRİLDİ   Ambargonun ilk gününden itibaren kamp sakinlerinin ‘Ne yapabiliriz?’ sorusu üzerinde yoğunlaştığını ifade eden Sezgin, “Bazı insanlar ambargo altında hayvancılığa başladı. Bir parça toprağı olan ekmeye başladı. Sağlık alanından eğitim alanına kadar alternatifler üretmeye çalıştık. Bu toplum hiçbir zaman, kimsenin önünde başını eğmemiştir. Büyük bir kararlılıkla mücadelesini sürdürüyor. Bizler bu mücadelemizden hiçbir zaman taviz vermedik, vermeyeceğiz de” ifadelerini kullandı.    SALGINLA AMBARGONUN OLUMSUZLUKLARI DERİNLEŞTİ   Sezgin, ambargo ile birlikte koronavirüsü salgının da yaşadıkları olumsuzlukları derinleştirdiğini vurguladı. Sezgin, binlerce insanın işinden olduğunu, bu durumun insanları hem ekonomik hem de psikolojik olarak ciddi şekilde etkilediğini anlattı.     Bir yandan ambargo devam ederken, diğer yandan sürekli hava saldırılarına maruz kaldıklarını vurgulayan Sezgin, BM ve merkezi hükümetin saldırılara karşı sessiz kalmasının kabul edilemez olduğunu ve özellikle de KDP’nin içinde bulunduğu tutuma son vermesi gerektiği söyledi.     ‘BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NET TAVIR KOYMALI’   Siyasi mülteci olduklarını hatırlatan Sezgin, şunları söyledi: “Eğer ki bizler 26 yıldır tavır ve tavrımızdan taviz vermemişsek ve zulme karşı başımızı eğmemişsek bu halkın ortaya koyduğu mücadeleden dolayıdır. Hiç kimse bu halkın onurunu elinden alamaz. Bu toplum 26 yıl boyunca çok zor süreçlerden geçti ve ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldı. Toprağını korumak için büyük bedeller verdi. Bundan kaynaklı bölgesel güçlerin, merkezi hükümetin ve özellikle de Birleşmiş Milletler’in (BM)  bu ambargoya karşı tavrı net olmalıdır. Bu toplum BM’ye bağlıdır. BM 1994-95’lerde açlık grevleri süreçlerinde bu toplumu ‘siyasi mülteciler’ kampı olarak tanımlamıştır. Ama bizler bu son süreçler de saldırılarla, ambargoyla karşılaştık, çocuklar katledildi.”    KDP-TÜRKİYE İLKİŞKİSİ   Sezgin, KDP’nin Türkiye ile ilişkileri konusunda ise “Kürt halkını kırımdan geçiren, kardeşi kardeşe vurdurtan ve Kürt halkına ölümü farz gören güçlerle ittifak halinde olmak ahlaki değildir” ifadelerini kullandı. AKP hükümetinin kimseye dost olmadığını söyleyen Sezgin, “Elinden gelse Kürtleri bir kaşık suda boğar. Nasıl ki PKK’yi kendine bir tehdit olarak görüyorsa, her bir Kürdü de kendine tehdit olarak görüyor. Onlara göre en iyi Kürt, ölü Kürttür. KDP’nin de, merkezi hükümetin de AKP-MHP gerçekliğini görmesi gerekir” dedi.     ‘NİÇİN MÜLTECİ OLDUK?’   Şehit Rustem Cudi Halk Meclisi Eş Başkanı Hacı Kaçan ise, evleri yakılıp yıkılarak mülteci konumuna düşürülen insanların ambargoyu hak etmediğini söyledi.    Açlıktan veya ekonomik çaresizlikten dolayı mülteci olmadıklarının altını çizen Kaçan, “Hem Başur’da hem Bakur’da köylerimiz vardı ve bir düzen içerisindeydik. Ama bunların tümünü bıraktık. Çünkü düşman köleliği kabul etmemizi ve köle gibi yaşamamızı istiyordu. Ama Mahmur halkı olarak oradaki hayatımızı arkada bırakarak onlara; ‘Biz köleliği, yok sayılmayı, kabul etmiyoruz, bizler yaşayacaksak özgür bir hayat yaşayacağız’ dedik. Bize dayatılanı kabul etmediğimiz için mülteci olduk. Bu halka bu ambargoyu  hak görenler şunu bilsin ki, bu halk hiçbir zaman özgür iradesinden, mücadelesinden vazgeçmedi” ifadelerini kullandı.   HALK AMBARGOYA ÖFKELİ   Kaçan, mahmur halkının uluslararası yasalara aykırı olarak maruz kaldığı ambargo nedeniyle öfkeli olduğunu da dile getirdi.    Kaçan, “Son bir yıl içinde çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldık. Peşmergelerin yolu kapatması ve çıkışların engellenmesi yüzünden hasta olanların durumu ağırlaştı. Birçok hamile kadın düşük yaptı. Süleymaniye’ye, Dohuk’a ve Hewler’e giderek geçimini sağlayan insanlar işsiz kaldı. Halk dört bir yandan saldırı ile karşılaştı. Uluslararası hukuka ve yasalara uymayan uygulamalar devreye sokuldu. Hem sağlık, hem eğitim, hem de ekonomik olarak olumsuzluklar yaşadık. Bu ambargoyu halen sürdüren güçleri kınıyoruz” dedi.   Ambargo dışında da kampa yönelik ahlaksız yaklaşımlara tanık olduklarını eden Kaçan “Burada yaşayan birçok insan Hewler Hastanesi’nde yaşamını yitirdi ama bunların aileleri gidip cenazelerini bile alıp defnedemedi. Bizler bununla yüz yüze kaldık. Bunun hesabını kim verecek? Bunlar unutulmayacaktır. Bunların hesabı sorulacaktır. Vicdanları rahat mı? Bu durum bütün Kürtlerin sorumluluğundadır” diye ekledi.   AMBARGO KALKARSA KİMSEYE MUHTAÇ DEĞİLİZ   Hiç kimseden yardım dilenmediklerini, ambargonun kaldırılması halinde kamp halkının kendisine yeteceğini vurgulayan Kaçan, şöyle devam etti: “Bu halk hiçbir zaman kendini kimseye muhtaç etmemiştir. Bundan dolayı bir yıldır sürdürülen bu ambargo acil bir şekilde kaldırılmalıdır. Kürtlüğe karşı olan bu tutumu kabul etmiyoruz. Bu konuda şüphelerimiz var. Türkiye hükümeti ile hareket etmek, Kürt halkına layık değildir. Sadece KDP için değil, birçok siyasi Kürt partisi bu durumun işbirlikçileridir. Bundan kaynaklı kampta gerçekleşen her bir mağduriyetin sebebi Başur’da bulunan Kürt siyasi kurumlardır. Çok yakın bir zaman da bu yanlıştan dönülmelidir.”    BM SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEDİ   Kaçan, uygulanan ambargo ve koronavirüs sürecinde BM’nin kampa karşı sorumluluğunu hiçbir şekilde yerine getirmediğini de vurguladı. Verilen hiçbir sözün yerine getirilmediğini, bu durumun kendini insan hakları kuruluşu olarak gören bir örgüt için utanç verici olduğunu dile getiren Kaçan, BM’ye savunduğu ilkelerine sahip çıkma çağrısında bulundu.    ‘MAXMUR HALKINI HİÇBİR GÜÇ TESLİM ALAMAZ’   Bir taraftan ambargo sürerken, diğer tarafta Türkiye’nin sivilleri hedef alan hava saldırıları ve DAİŞ’in saldırıların yaşandığını dile getiren Kaçan, bu saldırıları birbiriyle bağlantılı gördüklerini ifade etti.    “Mahmur halkı olarak şunu diyebiliriz, nasıl ki geçmişte direnişimizle zorlu süreçleri atlatmışsak, bu süreci de atlatacağız. Bu saldırılarla Mahmur halkı teslim alınmak, parçalanılmak isteniyor. Ama bu istekleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Mahmur halkı nasıl ki tarihten beridir direnmişse bundan sonra da direnecektir” diyen Kaçan, bütün Kürtlerin kamp halkının yaşadığı haksızlığa karşı ses çıkarması gerektiğini kaydetti.