‘Suruç anmasında korku duvarları yıkıldı’ 2020-07-24 10:53:59   ANKARA - Suruç Katliamı’nın 5’inci yıldönümünde yaşamını yitirenler için gerçekleşen anmalarda korku duvarlarının yıkıldığını belirten ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, “Sokakta birleşik mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor” dedi.   DAİŞ’in bombalı saldırısı sonucu 33 düş yolcusunun yaşamını yitirdiği Suruç Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anmak isteyenlere polisin uyguladığı şiddet ve gözaltılara yönelik tepkiler sürüyor. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, son 5 yılda Türkiye ve bölge illerinde iktidarın özel bir politika uyguladığını söyledi. Tümüklü, “Devlet belirlediği sınırlar içerisinde bazı eylemlere izin verirken bazılarını yasaklıyor, bununla kontrolü yitirmemeye ve öfkeyi boşaltmaya çalışıyor ancak temelde en küçük bir hak talebinde dahi insanların demokratik hakkını kullanmasını keyfi olarak engelliyor. Çünkü en küçük bir kıvılcımın dahi yeni Gezileri yarata bileceğinin farkında ondan bu kadar saldırgan” dedi.   ‘POLİSİN ÇABASI ANMAYI DEĞERSİZLEŞTİRMEKTİ’   Suruç Katliamı’nın 5’inci yıldönümü anması için 20 Temmuz’da Suruç Amara Kültür Merkezi’nde olduğunu ifade eden Tümüklü, yaşanan polis müdahalesini şöyle anlattı: “Bu çok tipik bir örnek aslında, Amara Kültür Merkezi bahçesine onlarca insan girmiş ve orada anma başlamış ve polisin söylediği şey şu; ‘33’lerin resimlerini indirin.’ Polisin çabası anmayı değersizleştirmekti, iradeyi kırmaktı. Resimlerinin ortadan kaldırılması demek, bu direnişçi adalet mücadelesini teslim almak anlamına geliyor. Aynı Kürdistan'daki mezar taşlarının kırılması gibi bir manası da vardı; tarihinizi yok ederek mücadele edenleri kimliksizleştirme. Devlet kendi belirlediği sınırlarda bile daha fazla teslim almayı dayatıyor. Orada yaşananlar faşizm ve onun sömürgeci siyaseti ile girilen irade savaşıdır. Devlet özellikle Kürdistan’da birleşik mücadeleci iradeyi kırmaya ve onu teslim almaya yönelik bir politika izliyor.”   Tümüklü, “Yırtılan resimlerimiz ile şehitlerimizin bakışları arasında bu kararlılığı sergilemeye çalıştık. Bu bizim için varlık yokluk meselesi. Öbür türlü bir değersizleştirme ve teslim alma hali. O gün orada yaşanan polis saldırısı özellikle ortaya çıkan adalet mücadelesinin birleşik gücünü dağıtmaya, topluma bir korku salma ve örgütlü birleşik mücadeleyi tasfiye etmeye yönelikti” diye konuştu.   ‘KORKU DUVARLARI PARÇALANDI’   Anmalarında örülen korku duvarlarının yıkıldığını vurgulayan Tümüklü, “Bugün birçok görüntüde korkunu barikatlara uçan tekme atan gençlerin öfkesinde dağıldığını görüyoruz. Kadınların Gülistan Doku, Pınar Gültekin için barikatlara yüklenmesinde görüyoruz ki korku duvarları yıkılıyor, parçalanıyor. Emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesini yürüten bizlere şu görev düşüyor; faşizme karşı daha büyük birleşik mücadeleyi sokakta mücadele ile kol kola birlikte yürütme” diye belirtti.    ‘O DÜŞE İHTİYACIMIZ VAR’   Birleşik mücadelenin kodlarının Suruç'ta yaşamını yitiren 33 kişinin düşünde gizli olduğunu dile getiren Tümüklü, şöyle devam etti: “O düş neydi? Aslında biraz ona tutulmak gerekiyor, o düş şuydu; Türk ve Kürt halkının eşitliği kardeşliği mücadelesiydi. Kobanê’de DEAŞ zihniyetine karşı yeni bir yaşam mücadelesinin düşüydü. Bu düş çocukların gerçek anlamda yaşayabilecekleri bir sınırsız sınıfsız bir dünya kurma iddiasıydı aslında. Bu anlamda Gezi’nin direnişçi ruhu ile Kobanê’nin direnen devrimci ruhunun birleşmesi hedeflenmişti. Belki bu ruha ihtiyacımız var, Gezi’nin Kobanê ile birleşme ruhuna ihtiyacımız var. O düşün somutlaşmasına ihtiyacımız var. Bunun yolunu uzakta aramamıza gerek yok Suruç mücadelesi bunu bize anlattı.”    ‘BAŞKA ŞANSIMIZ YOK’   Tümüklü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Demokrasi ve geleceği kazanmamızın yolu sokakta birleşik mücadeleyi inşa etmekten birleşik mücadelenin her şeklini denemekten geçiyor. Başka şansımız yok. Çünkü bu rejim bu kodları ile düzeltilemez, yama yapılamaz bu rejime. Bu rejimim bütün kodları ile temizlenip sökülüp atılmasına ihtiyacı var. Bunun yolda birlikte mücadeleden geçiyor, yan yana gelmekten geçiyor. Bu faşizme muhtaç ve mahkum değiliz.”