Güvenç: Militarize olmuş dış politikaya gelen tepkiler az bile 2020-09-12 09:02:56   İSTANBUL - Türkiye’nin dış politikada militarize bir şekilde sert söylemler ve tehditlerde bulunduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Serhat Güvenç, “AB’nin bu kadar militarize olmuş bir dış politika izleyen Türkiye'ye gösterebildikleri tepki çok zayıf kalıyor” dedi.   Doğu Akdeniz’de uzun süredir yaşanan gerilim sürüyor. Avrupa Birliği Parlamentosu (AP) Dışişleri Komisyonu konuya ilişkin Brüksel’de bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı. Fransa ise Akdeniz meselesini ve Türkiye’ye yönelik yaptırımları konuşmak için Akdeniz’e kıyısı olan 6 AB ülkesi (Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Malta, Güney Kıbrıs, Yunanistan) Korsika’da bir araya geldi. 24- 25 Eylül’de düzenlenecek Avrupa Konseyi toplantısına da Korsika’da bir araya gelen AB üyesi ülkeler buraya ortak bir tutumla katılmayı amaçlıyor. Yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Doğu Akdeniz meselesinin Eylül ayı boyunca da en fazla öne çıkacak konular arasında yer alacağa benziyor.    Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Serhat Güvenç, Akdeniz’de yaşanan gerilimin nedenlerini ve olası sonuçları değerlendirdi.   MİLLİYETÇİ ÇİZGİ SESİNİ DUYURMAYA BAŞLADI   Güvenç, Türkiye ile Yunanistan’ın 1999 yılında depremlerin de yarattığı olumlu toplumsal iklimi kullanarak önemli bir sakinlik dönemi yaşadığını hatırlatarak, o sakinlik döneminin yaşanmasının birkaç faktöre bağlı olduğunu ifade etti. Bu faktörlerden bir tanesinin Türkiye'nin AB adaylığı ve müzakere süreci olduğunu belirten Güvenç, “Diğeri ise özellikle 2008 ekonomik krizi sonrasında Yunanistan'ın tamamen içine dönmesi kendi ekonomisini öncelemesi ve dolayısıyla Türkiye'de sorun çıkarmak gibi bir niyetinin olmamasıdır. Yani yaşadığı sorunların üzerine Türkiye ile sorun yaşayarak bunu ağırlaştırmaktan kaçınmaya çalıştı. Türkiye ise AB’ye adaylığı süreciyle birlikte komşularıyla sıfır sorun politikası izledi. Bu süreçte Türkiye dikkatini özellikle Ortadoğu'ya yoğunlaştırmış ve Arap isyanları nedeniyle bu dönemde Yunanistan’ı öncelikli hedef olmaktan çıkarmıştı. Ama Türkiye’deki siyasetin daha milliyetçi bir çizgiye yönelmesiyle birlikte Ege ve Akdeniz’deki meseleleri gündeme taşıyan faktörler ister istemez ağırlık kazanmaya ve seslerini daha çok duyurmaya başladı” dedi.   AB İLE KURUMSAL İLİŞKİ KALMADI   Türkiye'nin AB süreci tamamen etkisiz hale geldiğini vurgulayan Güvenç, “Türkiye’nin AB ile sadece iki konuda ilişkisi kalmış. Bunlardan biri kökleri soğuk savaşla atılmış bir gümrük birliği anlaşması, diğeri ise Almanya öncülüğünde mutabakata varılan mülteci anlaşmasıdır. Bu iki konu dışında Türkiye AB ilişkilerinde bir kurumsallıktan bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla da Yunanistan'da eski siyaseti temsil eden Kriakos Miçotakis’in iş başına gelmesiyle Türkiye'ye bakışın da eskisi gibi devam etmeyeceğini gösterdi. Bu yaşadığımız krize giren adımlar tam da bu yeni hükümetin iktidara gelir gelmez İyon denizinde karasuları 12 mile çıkaracağı hatta Girit’te de bunu uygulayacağı haberlerinin Türk medyasına düşmesiyle oldu” diye belirtti.   DENİZ YETKİ ALANLARI İHLAL EDİLDİ   Deniz Yetki Alanları’nın ihlal edilmesiyle birlikte aktörlerin de seslerini yükseltmesine neden olduğunu ifade eden Güvenç, şöyle devam etti: “Deniz Yetki Alanlarını ihlal eden Yunanistan, Türkiye aleyhine genişleme politikası izledi. Türkiye ise buradan Libya krizine dahil oldu. Akdeniz’de yaşanan gelişmeler iktidarın da Libya bağlamında bu tür bir gündemin sahiplenilmesi, Libya’daki hedeflerine ulaşmayı ve kamuoyuna kabul ettirmeyi kolaylaştıracak yeni bir katman oldu. Zaten Kıbrıs çevresinde, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı meselesinde Türkiye'yi dışlayan hamleler yapılmış olması ve bunun üzerine bir de Yunanistan’daki menfaat iddiaları gündeme gelince şimdiki gerginliğin zemini hazırlanmış oldu.”     TEPKİNİN BİRKAÇ NEDENİ VAR   Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin “Türkiye’ye yaptırım uygulanması gerekir” şeklindeki açıklamalarına da değinen Güvenç, AB ülkelerinin çağrısının birkaç nedeninin olduğunu ifade etti. Bunlardan bir tanesinin Yunanistan'ın 1981 yıllından beri AB üyesi olduğuna vurgu yapan Güvenç, şunları dile getirdi: “İkincisi üye ülkeler dayanışma gösterme gibi bir taahhüdü var. Dolayısıyla bu ülkeler dayanışmak durumundalar. Üçüncüsü de bu ülkeler Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku (1982) sözleşmesinin imzacıları. Türkiye burada imzacı değil. Dolayısıyla bütün bunları alt alta topladığınızda ilkesel olarak bu ülkelerin Yunanistan'ı destekliyor olmaları ya da Yunanistan ile dayanışmada olmaları şaşırtıcı değil. Ama bu Yunanistan'ın iddialarını da tam anlamıyla destekliyor oldukları anlamına gelmiyor.”    MİLİTARİZE OLMUŞ BİR DIŞ POLİTİKA   Güvenç, Doğu Akdeniz’de yaşananların en can alıcı noktasının, Yunanistan'ın Türkiye kıyılarına yakın olan Milos Adası'na istinaden Doğu Akdeniz'e doğru 40 bin kilometrelik münhasır ekonomik bölge veya kıta sahanlığı ilan etme olasılığı olduğunu söyledi. Yunanistan’ın bu konuda istediği desteği bulamadığının altını çizen Güvenç, “Ama Milos Adası Türkiye'nin de Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarını çok sınırlayacak biçimde Yunanistan’ın çıkmasına imkan veriyor. AB ülkeleri iş oraya geldiği zaman Yunanistan'ın arkasında o kadar durmuyorlar.  Zaten komisyon da bu haritanın AB'nin resmi pozisyonunu yansıtmadığını belirtmiş oldu. Ama asıl sorun şu; Türkiye’nin dış politikası da militarize olmuş durumda. Türkiye çok sert söylemlerde ve tehditlerde bulunuyor. Tabii bu tehdit lafta kalmıyor donanmayı da seferber ediyor. AB açısından bu kadar militarize olmuş bir dış politika izleyen Türkiye'ye bir şey denmesi kanaati doğrudur. Bana sorarsanız gösterebildikleri tepki çok zayıf kalıyor. Herhalde AB’nin Türkiye üzerinde etkili olabilecek araçlarının olmadığından kaynaklanıyor” diye konuştu.   TÜRKİYE’NİN TEHDİTKAR SÖYLEMİ   NATO Genel Sekterinin önerdiği teknik müzakerelerin önemli olduğuna dikkati çeken Güvenç, şunları söyledi: “Zaten başlangıçta Türkiye çok tehditkar bir söylem benimsediyse de müzakerelere açık olduğunu dile getirdi. Yunanistan’ın Almanya arabuluculuğuyla Mısır’la bir anlaşma imzalaması, üstüne NATO Genel Sekterinin önerisi, Yunanistan’ın pozisyonunu zayıflatıyor. Müzakereler başladığında çatışma olasılığı azalacaktır. Zaten ben tarafların savaş iradesini ortaya koymadığı sürece bir savaş riski görmüyorum. Böylece Türkiye’nin Kıbrıs sorununa çözümsüz kalmasının maliyeti hem bölgesel hem ekonomik tarafı gözler önüne serilmiş oldu.”    MA / Ferhat Çelik