Gerçekler kazanacaktır 2020-09-20 12:32:07   Öztürk Türkdoğan*   Özgür Basın geleneğinin temsilcilerinden olan Mezopotamya Ajansı’nın kuruluşunun üçüncü yıldönümü vesilesiyle duygu ve düşüncelerimi ifade etmek isterim.   Yaşadığımız son 5 yıl, çok ağır hak ihlallerinin gerçekleştiği ve hepimiz üzerinde değişik derecelerde travmalar yaratan bir süreç oldu. Öyle ki 24 Temmuz 2015 tarihinde silahlı çatışmaların yeniden başlamasının etkilediği coğrafi alana Suriye ve Irak’ın dahil edilerek sürmesi ve bunun ağır etkileri, bu süreçte sokağa çıkma yasağı adı altında 2015 ve 2016 yıllarında kent merkezlerinde yaşanan küçük çaplı savaşlar, Kürt, sosyalist ve kadın siyasetçilerin hapsedilmesi, ikişer kere Kürt belediyelerine el konulması ve belediye eş başkanlarının tutuklanmasının seçmen iradesi üzerindeki değersizleştirme, Türkiye’de darbe teşebbüsünün bastırılmasına rağmen karşı darbe yapılarak ilan edilen 2 yıllık OHAL ile halen devam ettirilen OHAL süreci, yüzbinlerce insanın işinden ettirilmesi ve medeni ölü haline getirilmek istenmesi, Anayasa’nın değiştirilerek daha otoriter bir rejim inşa edilmesi, bütün bu olumsuzluklara direnen Kürt siyasal hareketi ve Türkiye’nin siyasi ve toplumsal muhalefeti, bu süreçte yaşanan ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin derneğimiz genel ve özel raporlarına yansıması ve bilançoların açıklanması, tanık olduğumuz toplu katliamlarda yitirdiklerimiz, adalet arayışçısı sevgili Tahir Elçi’nin katledilmesi ve elbette kesintisiz olarak devam eden gözaltı ve tutuklama operasyonları ile dostlarımızdan birçoğunun hapsedilmesi, avukat meslektaşlarımızın savunmayı savunmak için direnişlerinin hapisle cezalandırılması, hiç kesintisiz devam eden kadın katliamları, insanlık onurunun hiçe sayıldığı mülteci pazarlıkları, hapishanelerdeki tecrit ve ağır hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele yasağının sık sık ihlal edilmesi, kısacası otoriter bir yönetimde görülebilecek adaletsiz, eşitsiz, özgürlüklerden yoksun ve silahlı çatışma/savaş hali durumu...    Böylesi bir ortamda, ajansların, TV’lerin, gazetelerin OHAL KHK’leriyle kapatıldığı bir dönemde kurulun Mezopotamya Ajansı defalarca erişim engeline uğradı. Ajans muhabirleri defalarca gözaltına alınıp tutuklandı, haklarında devam eden çok sayıda dava bulunmakta. Bunlar yetmiyormuş gibi ajansın muhabirlerine yönelik kendini polis olarak tanıtan kişilerin kaçırıp tehdit ederek, ajanlık teklif etmeleri, bu esnada işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmaları...   Haber peşinde koşarken veya gerçeği haberleştirirken bu kadar ağır bedeller ödeyen ajans ve muhabirlerine Özgür Basın geleneğinin temsilcileri demek dışında aklıma başka bir şey gelmiyor. Çok ilginçtir, bu coğrafyada her türlü hak ihlaline maruz kalmış ve ötekileştirilmiş grupların temsilcilerinin, özelde de Kürk halkının yaşadıklarını anlatmak için gazetecilik yapan kişilerin sürekli olarak barıştan, özgürlükten, eşitlikten, adaletten ve insanlık onurundan bahsetmeleri insanlığın ortak kazanımı olan insan hakları ve demokrasi değerlerine olan bağlılığı göstermektedir. Belki de bu kişiler gücünü ve motivasyonlarını bu değerlere bağlılıktan almaktadır. Aslında biz insan hakları savunucuları da böyleyiz. Dolayısıyla Kürt gazetecilerin yaşadıklarını anlayabiliyoruz. Bizi ayakta tutan savunduğumuz değerlerin yüceliğidir ve bunun bir mücadele biçimi olarak benimsenmesidir.    Savaşın gerçekleri öldüren karanlık yanına rağmen barışın gerçekleri arayan aydınlık yanını sürekli olarak haberleştiren Özgür Basın emekçilerinin ajansı olarak görüyorum Mezopotamya Ajansı’nı.   Kürt gazeteciliği en az yüz yıldan fazladır ayakta kalmaya çalışıyor ve inanıyorum ki bu mücadele kesinlikle başaracaktır. Ödenen bunca bedelin karşılığı mutlaka alınacaktır. Gerçekler kazanacaktır. İyi ki varsınız Mezopotamya Ajansı ve Özgür Basın emekçileri.   * İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı