HDP’li Temel: İmralı duruşunu iyi kavramalı 2020-11-07 09:09:18 DİYARBAKIR - İmralı tecridine karşı 2018'de yapılan açlık grevinde yer alan HDP Milletvekili Tayip Temel, devletin İmralı gerçeğini doğru okumadığı, okumak istemediği için tek çözümü tecritte bulduğunu belirterek, buna karşı “İmralı duruşu” gerçeğini iyi kavramak gerektiğini söyledi. PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komployla Suriye’den çıkarılmasının ardından Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999’dan bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında. 27 Temmuz 2011’den sonra avukatlarıyla görüşmesi engellenen Öcalan’dan, 5 Nisan 2015’te devlet ile yürütülen diyalog görüşmelerinin sonlandırılmasıyla uzun süre haber alınamadı. Kamuoyunun tepkileri üzerine zaman zaman aile görüşü sağlansa da tecrit ağırlaştırılarak devam etti.  Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde İmralı tecridine karşı 8 Kasım 2018'de açlık grevi eylemi başlattı. Güven’in başlattığı eylem, önce cezaevlerine, daha sonra sınırları aşarak dünyaya yayıldı.   AÇLIK GREVLERİNE NASIL GELİNDİ?   AKP’nin Kürt sorununu derinleştirmeyi amaçladığı İmralı tecridi, 12 Eylül 2012’de PKK ve PAJK’lı binlerce tutuklunun başlattığı ve 68 gün süren açlık grevi sonucu kırıldı. Öcalan’ın çağrısıyla sonlandırılan açlık grevi sonrası tarih 28 Aralık 2012’yi gösterdiğinde, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Öcalan’la görüşüldüğünü açıkladı.   DİYALOG SÜRECİ   Yapılan bu görüşme, kamuoyunca İmralı Heyeti olarak bilinen siyasi heyetin 3 Ocak 2013’te Öcalan ile devlet arasında yürütülecek diyalog süreci görüşmelerinin başlangıcı oldu. Nitekim Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinin aralarında yer aldığı heyet, 3 Ocak 2013’te İmralı Adası’na giderek, Öcalan’la görüşmelere başladı. 2013 Newroz’unda ise Diyarbakır’da Öcalan’ın dünya kamuoyunda büyük yankı uyandıran mektubu okundu. Öcalan’ın “Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” mesajıyla ateşkes ilan edildi ve 2015’e kadar devam etti.   SÜRECİN SONLANDIRILMASI   3 yıl boyunca devam eden görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmralı Heyeti üyeleri ile devlet ve hükümet yetkililerinin katılımıyla açıklanan “Dolmabahçe Mutabakatı” ile süreç bir üst aşamaya taşındı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra mutabakatı reddetti ve 5 Nisan 2015’te süreci tamamen sonlandırıldığını açıkladı. Sürecin sonlandırılmasının ardından gidilen 7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır’da HDP’nin Diyarbakır’da “Büyük insanlık” mitingine yönelik DAİŞ’in tarafından bombalı saldırı düzenlendi. Seçimlerden bir ay sonra 20 Temmuz’da Kobanê’ye yardım götürmek için Urfa’nın Suruç ilçesine gelen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin açıklamasına yönelik DAİŞ’in ikinci bombalı saldırısı sonucunda 33 kişi yaşamını yitirdi.   Hemen ardından 22 Temmuz’da Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polis memuru evlerinde ölü bulundu. Üzerinde derin kuşkular bulunan bu olayla birlikte devlet yürütülen diyalog sürecini sonlandırdı. 24 Temmuz’da TSK’ya ait savaş uçakları yeniden havalandı ve 3 yıl sonra Kandil’e yönelik yeniden bombardımana girişildi.   ÇÖKTÜRME PLANI    Görüşmelerin sonlandırılmasının ardından AKP’nin 30 Ekim 2014’te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında “Çöktürme Planı” kararı aldığı ortaya çıkacaktı. Bu planla, bölgede kentlerin yakılıp yıkılması, binlerce insanın yerinden edilmesi, belediyelere kayyım atanması amaçlandı ve bir bir uygulandı. Bu plan kapsamında AKP’nin yeniden savaş politikalarına döndü ve görüşmelerin sonlandırılmasının ardından bölgede çatışmalar başladı. Sokağa çıkma yasakları ilan edildi, Nusaybin, Cizre, Yüksekova, Sur gibi birçok kentte çatışmalar ve yıkımlar yaşandı.    İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili hazırladığı raporuna göre; 16 Aralık 2015 ile Ocak 2017 tarihleri arasında 10 kent ve bağlı 39 ilçede en az 169 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokağa çıkma yasakları sırasında 45’i çocuk, 536 sivil yaşamını yitirdi. Bu süre zarfında yaşanan çatışmalarda 629 asker ve polis, bin 3 HPG ve YPS’li yaşamını yitirdi. Yasaklarda en az 500 bin insan göçe maruz bırakıldı. İktidarın bu politikaları tüm bölgeye yayılarak sürdü.   Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yönetimindeki 96 belediyeye kayyım atandı, belediye eşbaşkanları tutuklandı. Devamında Meclis’te dokunulmazlıklar kaldırıldı, HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, milletvekilleri ve siyasetçilere yönelik tutuklama furyası başladı.    ÖCALAN’IN UYARILARI    Öcalan, diyalog süreci boyunca defalarca AKP’nin çözüm konusunda samimi olmaması durumunda savaş ve çatışmaların yeniden yaşanacağı uyarısında bulundu. Yine Öcalan, 5 Nisan 2014’de İmralı Heyeti ile görüşmesinde hükümetin tavrını eleştirerek, “Demokratikleşme gelişmezse, darbe mekaniği devreye girer" uyarısında bulundu. Nitekim AKP bu uyarıları dikkate almadı ve bir yıl sonra 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşandı.    LEYLA GÜVEN AÇLIK GREVİ BAŞLATTI   Kaosun derinleştiği bir süreçte, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, İmralı tecridine karşı 8 Kasım 2018’de tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde açlık grevi başlattı. Güven, açlık grevi kararını şu sözlerle duyurdu: “Kürt sorununun demokratik çözümünde daha önce görüldüğü gibi Sayın Öcalan’ın çok değerli bir rolü vardı. Kürt halkı ve Ortadoğu’da gerçekten düşünceleriyle de yön veren bir çözüm ortaya koydu. Tecridin bu kadar derinleştiği dönemde, tecrit kime uygulanırsa uygulansın, bir insanlık suçudur. HDP milletvekili olarak değil, DTK Eşbaşkanı olarak bugünden itibaren süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlıyorum. Bu uğurda ölmeyi kabul ediyorum. Bu tecrit bir kişiye değil, bir halka uygulanıyor. Ben de o halkın bir bireyi olarak ve Sayın Öcalan için ölümü kabul ediyorum. Süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine giriyorum.”   EYLEMLER SINIRLARI AŞTI   Güven’den sonra 21 Kasım’da Federe Kürdistan Bölgesi’nin Hewlêr kentinde HDP üyesi Nasır Yağız, 17 Aralık 2018’de Galler’in Newport kentinde İmam Şiş, Strasburg’da 14 kişi, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Mahmur Kampı’nda Fadile Tok, Germiyan’a bağlı Kelar ilçesinde de Herem Mahmıd eyleme dahil oldu. 16 Aralık 2018’de ise, cezaevlerinde açlık grevi eylemleri başladı ve 1 Mart 2019’da tüm cezaevlerine yayıldı.    12 OCAK GÖRÜŞMESİ   Eylemler devam ederken 11 Eylül 2016'dan bu yana ailesiyle görüştürülmeyen Öcalan, 12 Ocak 2019’da kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştü. Ancak Leyla Güven ve eylemdeki tutuklular yaptıkları açıklamayla taleplerin karşılanmadığını belirterek, eylemlerini sürdürme kararı aldı.    Görüşmenin ardından Leyla Güven, eyleminin 79'uncu gününde tahliye edildi. Güven, eylemini evinde sürdürdü. Taleplerin karşılanmaması üzerine HDP Milletvekili Dersim Dağ 3 Mart’ta, HDP milletvekilleri Tayip Temel ve Murat Sarısaç da 8 Mart’ta partinin Diyarbakır İl Örgütü binasında eyleme katıldı.    8 TUTUKLU YAŞAMINA SON VERDİ   Açlık grevleri yayılarak devam ederken, cezaevlerinden ölüm haberleri gelmeye başladı. Devletin talepleri karşılamaması ve kamuoyunun sessizliğini protesto eden tutuklular, yaşamlarına son verdi. İlk olarak Almanya’nın Krefeld kentinde 20 Şubat’ta Uğur Şakar, bedenini ateşe verdi. Şakar, 22 Mart’ta tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde ise Zülküf Gezen 17 Mart’ta Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde, Ayten Beçet 23 Mart’ta Gebze Kadın Cezaevi’nde, Zehra Sağlam 24 Mart’ta Oltu T Tipi Cezaevi’nde, Medya Çınar 25 Mart’ta Mardin E Tipi Cezaevi’nde, Yonca Akici 9 Mart’ta Şakran Kadın Cezaevi’nde, Siraç Yüksek 2 Nisan’da Osmaniye 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde ve Mahsum Pamay 5 Nisan’da Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşamına son verdi.   ÖLÜM ORUCU VE İLK GÖRÜŞME   Açlık grevi eylemlerinde taleplerin karşılanmaması üzerine 30 Nisan 2019’da Bakırköy, Gebze, Van, Diyarbakır cezaevlerinde bulunan ve 136 gündür açlık grevini sürdüren 15 tutuklu, eylemlerini ölüm orucuna çevirdi. Ölüm orucu eylemiyle avukatları 8 yıl aradan sonra 2 Mayıs’ta İmralı Adası’nda Öcalan’la görüşme gerçekleştirdi. Yapılan görüşmede Öcalan ve İmralı Adası’nda bulunan tutuklular, İmralı Sekretaryası olarak 7 maddelik deklarasyon yayınlandı.   Bu görüşmenin ardından tutuklular, görüşmenin olumlu olduğunu ancak Adalet Bakanlığı tarafından yasal güvence sağlanmayana kadar eylemlerini sürdüreceklerini açıkladı. Hemen ardından Leyla Güven ve HDP milletvekilleri de eylemlerini sürdüreceklerini açıkladı. Hükümetin sessizliğini sürdürmesi üzerine 10 Mayıs’ta ölüm orucu eylemine 15 tutuklu daha katıldı.    22 MAYIS GÖRÜŞMESİ   Öcalan’ın avukatları Rezan Sarıca ve Newroz Uysal, müvekkilleriyle görüşmek için bir kez daha başvuru yaptı. Avukatlar 22 Mayıs’ta ikinci görüşmeyi gerçekleştirdi. Yapılan görüşmede Öcalan, eylemlerin amacına ulaştığını belirterek, sonlandırılması çağrısı yaptı. Yapılan çağrının ardından Leyla Güven, 200 gün sonra eylemini sonlandırdı.  Tutuklular adına açıklama yapan Deniz Kaya da Öcalan’ın çağrısı üzerine eylemlerin sonlandırıldığını açıkladı. HDP Diyarbakır İl Örgütü binasında eylemlerini sürdüren HDP’li vekiller Tayip Temel, Murat Sarısaç ve Dersim Dağ da yapılan kitlesel açıklamayla eylemlerini sonlandırdı.    Eylemlerin sonlandırılmasının ardından avukatları, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos 2019’da Öcalan ile 3 görüşme daha gerçekleştirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, “görüşmelerin önünde engel kalmadı” açıklamalarına rağmen Öcalan ile görüşmeler yeniden engellendi.    İLK TELEFON GÖRÜŞMESİ   27 Şubat’ta İmralı Adası’nda çıkan yangın üzerine kamuoyunun endişeleri sonucunda kardeşi Mehmet Öcalan, 3 Mart’ta ağabeyi Öcalan ile görüştü. Koronavirüs salgınının yarattığı kaygılar üzerine Öcalan, 21 yıldır tutulduğu İmralı Adası’nda ilk kez telefon görüşme hakkını kullandı ve kardeşi Mehmet Öcalan’la bir görüşme gerçekleştirdi.    6 AYLIK AVUKAT YASAĞI   Açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri sonucunda 5 kez görüşme gerçekleştiren avukatlar, son görüşme olan 7 Ağustos 2019’dan bu yana yaptıkları tüm başvurular yanıtsız bırakıldı. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, Öcalan'ın 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gönderdiği savunmasına ek olarak hazırladığı "Yol Haritası" gerekçesiyle 23 Eylül’de 6 aylık avukat görüş yasağı kararı aldı. Bu kararın ardından avukatların yaptığı başvurular, alınan kararla reddedilmeye başlandı. Bunun yanı sıra Öcalan ve İmralı Adası’nda bulunan tutukluların ailelerinin yaptıkları görüş başvuruları da reddediliyor.    İmralı tecridine karşı 2012 yılında başlatılıp, 68 gün gün süren açlık grevine katılan isimlerden biri olup, Leyla Güven’in başlattığı eyleme dahil olarak 78 gün açlık grevinde kalan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, eylemlerinin sonuçları, İmralı Adası’nda yapılan avukat görüşmeleri ve tecridin yeniden ağırlaştırılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    TEMEL: AÇLIK GREVİ DİRENİŞ ALANIDIR   Temel, “Gerçek bir direniş alanıdır. Bedenin yangın yerine dönmesidir. Tarihsel bir hat, hikâye ve mirastır” dediği açlık grevlerinin, özellikle son yüz yılda sürekli olarak gündemde olduğunu dile getirdi.   Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) 2017 ve 2019 yıllarında İmralı Cezaevi’ne gerçekleştirdiği iki ayrı ziyarete ilişkin açıkladığı rapor üzerinde duran Temel, CPT’nin raporda İmralı Cezaevi’ndeki tüm tutukluların tecritte olduğunun altını çizdiğini söyledi. Tecrit sisteminin kabul edilemez olduğunu belirten Temel, “Bunları alt alta koyduğumuzda, eylemin amacına ulaşmasından çok, eylemin büyütülmesi ve mücadelenin kesintisiz sürdürülmesi gerektiği ortadadır” ifadelerini kullandı.   İMRALI DURUŞU    Devletin plan ve amaçlarına rağmen, “İmralı duruşu gerçeğini” iyi kavramak gerektiğini söyleyen Temel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Devletin İmralı’daki görüşmelere dair çeşitli plan ve programları olabilir. Fakat İmralı duruşunun bize gösterdiği, anlattığı gerçekler var. Sayın Öcalan, en totalde bunu ‘ben ne kandırırım ne de kandırılırım’ şeklinde özetledi. Devletin hesapları, görüşmelere belli bazı amaçlara varma temelinde yaklaşabilir ama bahsettiğim ‘duruş’ üzerinden bakıldığında, amaçlarına ulaşamadıklarını da görebiliriz.”   ‘DEVLET İMRALI GERÇEĞİNİ OKUYAMIYOR’   Öcalan ile yapılan görüşmelerin tamamının topluma nefes aldırdığını vurgulayan Temel, “Şimdiye kadar İmralı’da olan ve kamuoyuna yansıyan görüşmelerden hangisi topluma nefes aldırmadı? Bugün HDP üzerinden komplolarla tekrar açılan 6-8 Ekim sürecini bile Öcalan durdurdu. Devlet yardım istedi, gecenin bir yarısı not geldi. Öcalan ile görüşme kesildikçe ülke krizden krize sürükleniyor. Bunlar tesadüf değil. İmralı susturulmaya çalışıldıkça, ülkedeki kaos artmakta, savaş lobisi yüksek perdeden ses vermektedir. Tam tersine İmralı’dan ses geldikçe toplumda sağduyu, müzakere, diyalog ve aklı selim duygular güç kazanmaktadır. Bu artık tescillenmiş bir durumdur. 21 yıldır bu döngü var. Savaş tamtamları yükseliyor, darbe mekaniği devreye giriyor. Tüm bunları yakın tarihte her açıdan deneyimledik. Devlet, İmralı gerçeğini doğru okumuyor, okumak istemiyor. Tek çözümü tecritte buluyor” diye konuştu.    CPT’NİN SORUMLULUĞU   İmralı’da evrensel bir suç işlendiğinin altını çizen Temel, uluslararası tüm kurumların ise bu suça sessiz kaldığını kaydetti. CPT’nin de sorumluluğunu tam olarak yerine getirmediğini, İmralı Adası’na belli aralıklarla ziyaretler gerçekleştirmesi gerekirken, bunun gerçekleşmediğine dikkat çekti. Temel, “Sayın Öcalan daha önce İmralı’daki tecridi bir nevi tabut sistemine benzetmiş, mevcut durumu daha net anlaşılması için ‘İmralı politikaları’ olarak tanımlamış ve bunu ‘Büyük Gladio komplosunun en önemli bölümü’ olarak belirtmişti. Hatırlanacağı üzere Öcalan, 2019 Mayıs ayına dek 8 yıl kadar avukatlarıyla, 5 yıl aile fertleriyle, 4 yıl boyunca da hiç kimseyle görüşmedi, görüştürülmedi. Bu yasakların anlamı; İmralı’nın Ortadoğu’daki savaş merkezi olmasıyla ilgilidir. Öcalan ve yanındaki 3 siyasi tutsağa uygulanan tecrit, sıradan bir tecrit değil. Umudun zerresini bırakmamak üzerine kurulmuş, Türkiye’yi de aşan uluslararası bir tecrittir” dedi.   DEMOKRATİK ÇÖZÜM ISRARI   İmralı’da tecrit sistemini “insanlık suçu” olarak tanımlayan Temel, şunları söyledi: “Bu derinleştirilmiş tecridin en önemli sebebi, İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir. Türk devletinin bireysel haklar temelinde Kürt sorunundan kurtulma politikasını reddetmesinden kaynaklıdır.”   SON 5 YILDA TECRİT   Son 5 yılda İmralı Adası’nda tecrit politikalarıyla dünya siyaseti büyük gerileme yaşandığı değerlendirmesi yapan Temel, “Bu gerileme pandemiyle yaşanan krizin de etkisiyle bugün neo-liberalizmin fişinin çekildiği noktasına geldi. TİME Dergisi’nin Kasım 2020 sayısının kapağından küresel siyasetin yeni akımı duyuruldu ve adına “Büyük Yeniden Başlama” deniliyor. Küresel kapitalizm kendini yeniden büyük bir başlatmaya hazırlıyor. Bunun bir ayağı Ortadoğu’dur. Kaçınılmaz olarak bu böyledir. Çünkü bugün somut savaşın merkezi ve kapitalizmin henüz zafer kazanamadığı, gömleğini giydiremediği bir sahadır” nitelendirmesinde bulundu.    Bununla birlikte birçok konunun yeniden masaya yatırılacağını söyleyen Temel, “Yeni süreçte şuan yükselişte olan popülist sağ şeklindeki hegemonik tarz mı, yoksa daha demokratik bir kavrayış mı?” diyerek, kavganın bu iki çizgi arasında olacağına işaret etti.   ‘TOPLUMU SAVUNMAK ASLİ GÖREVDİR’   Önümüzdeki dönemde esas gündemlerinin “Üçüncü Yol” bağlamında mücadelenin ne kadar gelişmesi olacağını sözlerine ekleyen Temel, “Üçüncü çizginin pek çok tanımı vardır ama bir tanımı da özellikle Kürt halkına karşı geliştirilen inkârcı ve asimilasyonist-soykırımcı politikalara karşı insanlığını, onurunu koruma eylemidir. Çünkü tarihte, bu coğrafyada, bu zihniyet tarafından birçok halka yaşatılan soykırım gerçeği, AKP/MHP şahsında en ince, en tehlikeli tarzda, Kürt halkına yaşatılmaktadır. Kürtler, üçüncü çizgi siyaseti diyor. Buna karşı direnç de çok büyük. 2015 yılından sonraki süreç, devletin ideolojik dönüşüm kodlarına dairdir. Devlet açık bir şekilde Kürtlerle olan ilişkisini ‘tasfiye’ rotasına soktu. Teslim olmalarını değil, itaati talep ediyor. Oysa bunu zaten 100 yıldır deniyor. Bugün gelinen nokta helikopterden atma ya da Şerali Dereli örneğinde olduğu üzere açık infaz yapma bu dönemin karakteridir. Bugün saldırılar her dönemkinden daha büyük. Biz de direniş hattını buna göre kuruyoruz, kurmak zorundayız. Toplumu savunmak bugünün asli görevidir” dedi.     MA / Arjin Dilek Öncel