Cizre'de yaşananlara sözcükleriyle ışık tuttu 2020-12-12 09:03:10 ŞIRNAK – Cizre’deki yasak sırasında bulunduğu bodrumlarda hayatını kaybedenlerden biri olan Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un cezaevinde bulunduğu süreçte ve kuşatma sırasında kaleme aldığı notlar, o günlere ışık tutuyor.  Kürt sorununa dair başlatılan ‘çözüm süreci’nin sonlandırılması ile 2015-2016 yılları  arasında çatışmalara sahne olan kentlerden biri, Şırnak’ın 130 bini aşkın nüfuslu Cizre ilçesiydi. Kolluk birimlerinin sokak ortasında işlediği cinayetler, baskılar, gözaltı ve tutuklamaların fütursuz bir hal alması üzerine yaşadıkları mahallelerin girişlerine barikatlar kuran ilçe sakinleri, “özyönetim” ilan edip kurdukları meclislerle komünal bir yaşamın temellerini atmaya başlandı. Bu süreçte kentte uyuşturucu kullanımı, taciz, tecavüz ve fuhuş olayları yaşanmadı.    Akabinde devlet yetkilileri ile HDP’li siyasetçiler arasında yapılan görüşmeler sonucu mahalle girişlerine kurulan bu barikatlar kaldırıldı, hendekler de dolduruldu.  Fakat kısa süre içerisinde yeniden gözaltı ve tutuklama furyasına girişildi. Bunun üzerine ilçe halkı yeniden mahalle girişlerine barikatlar kurup, hendekler kazınca Şırnak Valiliği tarafından ilçede 14 Aralık 2015’te ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan edildi.   Kentin dünyayla bağlantısı kesilirken, binlerce asker ve polis de hakim tepelere ve bölgelere konuşlandırıldı. Koca bir kent günlerce abluka altına alınıp, tanklardan yapılan top atışlarıyla evler yerle bir edildi. Maruz kalınan bu saldırılar karşısında direnmeye karar verenlerden biri Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’tu.    Saldırılar karşısında Cudi Mahallesi’nde bulunan bir evin bodrum katına sığınan Tunç ve beraberindekiler, kimyasal dahil ağır silahlarla kullanılarak katledildi.   KALEME ALDIKLARI KİTABA DÖNÜŞTÜ   Tunç’un, cezaevinde tutuklu bulunduğu süreçte ve ilçedeki yasak sırasında kaleme aldığı yazılar ve mektuplar, Haziran 2017’de Mezopotamya Yayınları tarafından “Bi Me Serbilind Bin” adıyla kitap haline getirildi. Tunç, kendisinden geriye kalan, Kürtçe kaleme aldığı bu notlar ve mektuplarında örgütlü bireyin nasıl olması gerektiğine ve direnişin sadece sokakta değil, yaşamın her alanında olması gerektiğine vurgu yapıyor.  Tunç’un kaleme aldığı notlar ve mektuplarında yer alan bazı bölümler şöyle:    “Bugün Cizre direnişinin 26’ıncı günü. Devletin topyekûn saldırıları devam ediyor. Medyada on binlerce asker, SAT komandoları, tank ve topçu ile 21’inci yüzyılın tüm teknolojisi ile Cizre'ye saldırmak için hazırlandığı geçiyor. Ama direnişin 15’inci gününde de devletin kendisi Cizre direnişine karşı başarısız olduğunu itiraf etti. Bu yüzden öfkelerini Cizre halkı üzerinden kusmak istiyorlar. Özellikle bu direnişin öncüleri olan kadınlar hedef alınıyor. Devlet Cizre'de ilerleyemiyor."    'DİRENİŞİN ÖYKÜSÜ YENİDEN YAZILIYOR'   Çocuklarının geleceği için direnişi seçtiklerini dile getiren Tunç, yasağın 37’inci gününde de şunları kaleme almıştı: “...Bugün direnişin 37’inci günündeyiz. Bu saatten sonra ne olacağını bilemiyoruz. Bizler direniyoruz. Yıllardır zulüm gören Botan halkı için bir şeyler yapmak istedik. Umutlarımız var. Kürt Özgürlük Hareketi, 1977'den beridir uzun soluklu bir savaş veriyor. Bu direniş bayrağı nasıl ki Mazlumlardan, Agitlere ulaşmışsa, onlardan da bize ulaştı. Cizre'de ki misyonumuz da şuan budur. Bizler çocuklarımızın geleceği için direniyoruz. Bizler mevcut olanın değişmesini istiyoruz. İnsanların istedikleri şekilde köylerde ve şehirlerde yaşamasına izin vermiyorlar. Bu yüzden göçmen yaşama artık yeter diyoruz. Artık kimsenin bu devlete güvenmemesi gerekir. Nasıl ki Ermeni, Asuri ve Keldani halkları yok edildi, şimdi de Kürt halkı yok edilmek isteniyor. Bu devlete karşı halk umudunu yitirmiştir. Geçen yıl, ‘Bizler liberal olan kişilere benziyoruz. Bundan dolayı gençlerimiz arkamızda gelirse bizler daha da güçleneceğiz’ demiştim. Nasıl ki bu direniş atalarımızdan bize kalmışsa, bizler de bu mücadeleyi kaldığı yerden devam ettireceğiz. Direnişin öyküsü yeniden yazılıyor. Unutulmuş bir halkın aklında, dirilişten sonraki gün kurtuluşa bir köprü inşa eder."     ‘CİZRE’DE BİR SOYKIRIM GERÇEKLEŞTİRİLİYOR’   Mehmet Tunç, arkadaşlarıyla bodrum katında bulunduğu esnada ise şunları kaleme aldı:    "Burada yaşananları anlatabilmek için burada olmak lazım. Başlangıçta 3-4 yaralımız vardı ve onların güvenliği için başka bir bodruma götürdük. Bulunduğumuz adresi verdiğimiz için o bodrum bombalandı. Bazıları da o zaman yaralandı. Su almaya giden bir çocuk hedef alınarak vuruldu. Şimdi toplamda 29 yaralı var. Ama ne yazık ki biz tedavi etmesini bilmediğimiz için yaralılardan 4 kişi yaşamını yitirdi. Şimdi battaniyenin içinde bizimle birlikteler. Burada bulunanların hepsi açılan ateş sonucu yaralandı. Bu yaralılardan 2 çocuğun durumu ağır. Bundan birkaç gün önce 50'ye yakın Üniversite öğrencisi Cizre'ye geldi. O öğrencilerden Cihan Karaman hayatını kaybetti. Öğrencilerden bazıları yaralı. Yapılan bombalamada bende yaralandım ve şok geçirdim. Belki de iç kanama geçirmişimdir. Yasaktan kaynaklı sokağa çıkan her bir kişi hedef seçilerek vuruluyor. Halk da bu yüzden yardıma gelemiyor. Yasaklar adı altında bir katliam yaşatılıyor Cizre'de. Yaralılar bulunduğumuz bodrum katının 5’inci katında bekletiliyor. Binanın üç katı da tanklarla vurulmuş. Burada bir trajedi var. Cizre’de bir soykırım gerçekleştiriliyor. Cizre'yi yıkıyorlar, boşaltıyorlar."    ‘BİZE NE DİYEBİLİR MİYDİK?’   Sistem eleştirisinde bulunduğu bir yazısında ise, kapitalist sistem ve liberalizm felsefesinin kendilerini insanlıktan çıkardığını ve o kandan tepkisiz bir toplumun yaratıldığını belirten Tunç,  “Bizleri günahlarının ortakları yaptılar. Eğer bizler eşit olsaydık, yaşananlardan bize ne diyebilir miydik?” ifadelerini kullanıyor.     Tunç, kaleme aldığı Kürtçe şiirinde ise adete yaşananlara ışık tutuyor. O şiirin dizeleri şöyle;   EZ HEME   Ey kor bibe çavên te dinya  Barana li ser axa min birin Û çermê min ziwa kirin Û doz ji dozê tune kirin Ez çawa dengê xwe nekim Çîngeçînga şûşeyên sar  Evîn ser jê kirin Ken bi girî kirin  Ez çawa dengê xwe nekim  Şkêr û zêvî bi hestiyan tijî kirin  Ez çawa dengê nekim Mirovan dikin gorê û mirovatiya pîroz  Ji vê dinyayê koçber dikin Dê bila biaxivin  Kelepçeyên destbir Çend sal in beriya ku kes bi min re bijî ez hevlatiyekê bi nivîska xwe re dikim Şeveke şiyar bûme  Di ber dengê Mazlûman  Di careke de ez bêjim Eger tenê ji bo  Wan qehremanên dîroka me be  Û eger tenê ji bo  Wê dayika pîrbûyî ku heta niha  Kur wê nas nake Ûeger tenê ji bo wan hesretên kêfxerab  Û pakrewanan mbe  Ez ê bêjim ez heme.”   ‘BELKİ ÖNCEKİLER GİBİ ÖZGÜRLÜĞÜ GÖRMEYEBİLİRİZ AMA…’   Mehmet Tunç, yaşananları ve beklentilerini kaleme alıp, o dönem yaşananlara ışık tutarken, bir TV programı bağlanıp söylediği son sözleri de hala herkesin kulağında çınlıyor. Tunç’un son sözleri şunlar oldu: “Bizden öncekiler gibi biz de özgürlüğü  göremeyebiliriz. Ama bu uğurda bizler mücadele ediyoruz ve cezaevlerine düşüyoruz.  Ama biliyoruz ki gelecekte bizimle birlikte gülecekler ülkemin çocukları... Bütün Kürtler şunu iyi bilmeli. Botan'daki direniş Kürt halkı için onur meselesi olmalı. Kürt halkı için bu bir şeref meselesiyse eğer, bu gençler barikatlar arkasında halkını koruyorlarsa yurtdışındaki Kürtlerin de şunu bilmesi gerekir; Şimdi Botan düşerse eğer bu savaş bitecek mi? Ben buna hiç inanmıyorum. Botan düşerse milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ve belediye meclis üyeleri o sandalyelerde oturamayacak. Şimdi Cizre'de bir kırım politikası yürütülüyor. Diğer isyanlarda da Cizre'de böyle bir politika geliştirildi. Havalar soğuk diye insanlar bir yürüyüş düzenleyemiyorlar. Bazıları ise tutuklanır diye basın açıklamaları yapmıyorlar. İnsan onur ve şeref sahibi olmalıdır. İnsanın şerefi, onuru gittiğinde zamanın kölesi olur. Bugün özellikle Kuzey Kürdistan'da yapılan bir işgal hareketidir. Bunu uçaklar, tanklar ve toplarla yapıyorlar. Bu nedenle Kürt halkı eğer ayağa kalkacaksa şimdi ayağa kalkması gerekir. Biz öldükten sonra kimse gelmesin, kimse çocuklarımızın yüzüne bakmasın. Kimse evimizi, pencerelerimizi tamir etmesin. Yardım falan göndermesinler. Direniş yenildikten sonra kusura bakmasınlar, gelmesin."