Bir 'direniş' biçimi olarak açlık grevi 2021-01-14 09:00:51 DİYARBAKIR - İmralı tecridini kırmak için 49 gündür açlık grevinde olan tutukluların durumuna dikkati çeken İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, tüm ihlallerin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde 22 yıldır tutuklu PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve cezaevlerinde artan hak ihlallerinin son bulması amacıyla tutuklular, 27 Kasım’da süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi başlattı. 10'uncu grubun devraldığı ve 49’uncu gününe giren açlık grevi eylemlerinin Türkiye ve dünyadaki yerini 6 başlıkta derledik.   AÇLIK GREVİ NEDİR?   Tarihin çeşitli dönemlerinde sıkça şahit olunan bir “sivil itaatsizlik” eylemi olarak karşımıza çıkan açlık grevi, “kendisine veya başkalarına yapılan bir haksızlığı protesto için bir kimsenin aç durarak gösterdiği tepki” olarak tanımlanıyor. 1991 tarihli Malta Bildirgesi’nde açlık grevcisi, "zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek veya sıvı almayı reddeden kişi" olarak geçiyor.    Bir protesto yolu olarak kullanılan açlık grevi ile intiharı ayırmak gerekiyor. Açlık grevinde yemeği reddetmek intihar girişiminden çok bir protesto yolu olarak kullanılıyor ve tıbbi bir sorun değil, sosyal-politik bir mesele olarak ele alınıyor. Açlık grevi türleri ise şu şekilde: “Yemek boykotu, süreli açlık grevi, süresiz açlık grevi, dönüşümlü açlık grevi, destek amaçlı açlık grevi ve ölüm hedefli açlık grevi.”   AMACI NEDİR, KİMLER KATILIR?   Dünyada ve Türkiye’de hak alma talebi olarak kullanılan açlık grevlerine insanlar, genelde cezaevi gibi “kişinin özgürlüğünün elinden alındığı” ve “kişinin bedeninden başka hiçbir şeyinin kalmadığı” alanlarda başvuruluyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) de açlık grevinin temel amacının ölüm olmadığını, fakat ölümle sonuçlanabileceğini belirtiyor. Genelde açlık grevine katılanların talepleri sadece kendilerini değil, toplumun büyük bir kesimini ilgilendiriyor.   DÜNYADA AÇLIK GREVLERİ   Tarihte ilk açlık grevi eylemlerine Roma İmparatorluğu döneminde, Hristiyanlara yapılan baskılara tepkide ve Hindistan’da “mağdur” kişinin (genellikle borç meselesinden) haksızlığı gerçekleştiren kişinin kapısında aç oturmasında rastlanıyor. Ayrıca 1930’lu yıllarda İngiliz İmparatorluğu işgali altında bulunan Hindistan’da Mahatma Ghandi’nin de “ahimsa” denilen sivil itaatsizlik felsefesi çerçevesinde sıkça bu eylem tarzına başvurduğu biliniyor. Politik mücadeleler tarihinde bu eylem tarzına en çok başvuran ulusların başındaysa İrlandalılar geliyor. Tarihteki ilk kitlesel açlık grevi 1880 yılına dayanıyor. En kalabalık açlık grevi 2013 yılında ABD’nin California eyaletindeki cezaevlerinde 30 bin kişinin katıldığı, en uzununun ise yine Hindistan’da gerçekleştiği biliniyor.   AÇLIK GREVLERİ VE SONUÇLARI   Türkiye’de ise ilk olarak 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle tutuklanan Nazım Hikmet’in iki günlük süreli ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinden hemen önce 1972’de başlattıkları eylemle açlık grevleriyle tanışıldı. Kamuoyunun gündemine ise 1980 askeri darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan eylemlerle oturdu. Cezaevinin kötü koşulları ve yoğun işkenceye tepki olarak 1982 yılında gerçekleştirilen ölüm orucu ile 1996 yılına kadar belirli dönemlerde girilen açlık grevi eylemlerinde 29 kişinin yaşamını yitirdiği kayıtlara geçti.    Fakat Türkiye tarihinin en fazla ölümlü açlık grevi, 2000-2007 yılları arasında 68 kişinin yaşamını yitirdiği F tipi cezaevlerine karşı başlatılacak olan açlık grevleriydi. Yakın tarih açısından en dikkat çekici açlık grevleri ise 2012 ve 2016 yıllarında yaşandı. 12 Eylül 2012’de cezaevlerindeki açlık grevi eylemcileri PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve Kürt sorununa demokratik-barışçıl çözüm bulunması için 68 gün, 2016’da 8 gün, 2018’de 200 gün açlık grevi eylemi gerçekleştirdi. 2019’da ise 30 tutuklu aynı taleple ölüm orucuna girdi.   Yine 2017 yılında Dersim’de Kemal Gün oğlunun kemiklerinin devlet tarafından kendisine teslim edilmesi, görevlerinden ihraç edilen eğitimciler Semih Özakça ve Nuriye Gülmen KHK ile ihraç edildikleri görevlerine tekrar dönmek talebiyle uzun bir süre açlık grevine girdi.   2020'de ise Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ölüm orucunun 288’inci gününde, İbrahim Gökçek ise 323’üncü gününde yaşamını yitirdi. Mustafa Kocak ile Avukat Ebru Timtik ise "adil yargılanma" talebiyle başlattıkları ölüm orucu eyleminde yaşamlarını yitirdi.   SAĞLIĞA ETKİLERİ NELERDİR?   Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) 5 Mayıs 2019 Cezaevi, Açlık Grevi-İzolasyon Ve Hekimlik Sempozyum Raporu’na göre, tutuklular son 20 yıl içerisinde ağırlıklı olarak kendilerine uygulanan izolasyonla ilgili olarak açlık grevine girdi. Açlık grevlerinin sağlığa etkisine yönelik bir raporda ise şunlar kaydedildi: “Yeterli sıvı alındıysa ilk 10 gün, hatta 2 haftaya kadar açlık tolere edilebilir. Vücut ağırlığının yüzde 10-15’i kaybedildiyse ve 28 gün aşıldıysa yüksek risk ortaya çıkar. Grevin 14-34 gün aralığının ‘artmış risk’ 35-42 gün aralığını ise ‘ciddi risk’. 42 günün ardından, İlerleyici güçsüzlük, bilinç bulanıklığı, uykuya meyil görülür. İşitme kaybı, görme kaybı varsa durum daha da ciddidir. Kanamalar (dişeti, mide, barsak), organ yetmezliği bulguları (nabız sayısında azalma, solunumun değişmesi) görülür. Başlangıç vücut ağırlığının yüzde 30’undan fazlasının kaybı yaşanır.”   45-75 gün aralığında ise kalp damar sisteminin çökmesi ya da ciddi kalp ritim bozukluğu ile ölümün gerçekleşebileceğine dikkat çeken TTB, B1 vitamininin alınması için grevcileri sıklıkla uyarıyor.   DEVLETLERİN ROLÜ NEDİR?   Devletler, açlık grevleri sürecinde kendileri açısından “açlık grevinin taleplerinde uzlaşmak ya da greve zor yoluyla müdahale etmek” seçeneklerini zorunlu görüyor. Bu ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “yaşam hakkını koruma” ilkesine dayandırılıyor.   HAK TEMELLİ YAKLAŞIM   İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, devletlerin öncelikli ve temel görevinin tutukluların açlık grevi eylemini başlatmasına sebebiyet vermeyecek ortamı sağlamak olduğunu vurguladı. Zeytun, "Adil ceza infaz sistemi gereklerinin, mahpusların yargılandıkları, hüküm olundukları suç türünden bağımsız, hukuki durumlarına dayanan ayrımcılık olmadan mahpusların sahip oldukları hakların mahpus için yasalara ve mevzuata göre sağlanmasıdır. Hak temelli bir yaklaşımla, hak ve özgürlük (hakların bütünsellik, bölünmezlik özelliği) tüm insanlar için (herkes) her yerde (evrensellik) ile birlikte düşünmek gerekir" diye belirtti.   ANAYASAL EŞİTLİK İLKESİ   Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri hatırlatan Zeytun, “Açlık grevine giren mahpusların bu protesto eylemiyle düşüncelerini açıklamalarının ardındaki neden irdelendiğinde, İmralı Cezaevi’nde kalan mahpusların avukat, aile görüşü, iletişim ve haberleşme haklarının kullandırılmaması ile Türkiye cezaevlerinde yaşanılan ihlaller gibi yasal güvenceleri olan temel hukuki taleplerin, anayasal eşitlik ilkesi gereği yerine getirilmesiyle ilgilidir" dedi.   Zeytun, açlık grevi eylemine sebebiyet veren yargısal, idari ve politik uygulamalara dair hakikatin, “Nasıl bir hukuk devleti” sorusuna yanıt olacağının da altını çizdi.   DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ   Demokratik hukuk devletinde yetkililerin, insan yaşamına saygı göstermenin ötesinde insan yaşamını korumasını ve bu yönde olumlu önlemler alması gerektiğini söyleyen Zeytun, “Anayasa Mahkemesi, İmralı Cezaevi'nde kalan Veysi Aktaş’ın iletişim-haberleşme hakkı bağlamındaki ihlal kararında bu gerçeği detaylıca değerlendirmiştir. Mahpus hakları özelinde, hakların bütünselliği ve bölünmezliği ilkeleri ekseninde değerlendirildiğinde tecrit, izolasyon vb. hak ihlali uygulamalarının, temel insan hakkı ihlali şeklinde değerlendirilmesi, yetkili kurumların mahpusların uluslar arası ve ulusal hukuktan kaynaklanan hakların yerine getirilmesi gerekmektedir. İnsan onuruna saygıyı, hukukun üstünlüğüne riayet edilmesini devletten talep etmenin herkes için bir hak, devlet için ise bir yükümlülük olduğunu ifade etmek gerekir" diye konuştu.   MA / Eylem Akdağ