28 Mart Olaylarının failleri 15 yıldır cezasız 2021-03-27 09:04:38 DİYARBAKIR - Polisin müdahalesi üzerine önce Diyarbakır sonra bölgeye yayılarak, 7’si çocuk 14 kişinin öldürüldüğü 28 Mart Olaylarının üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen failler cezalandırılmadı.  Muş'un Şenyayla kırsalında 24 Mart 2006 tarihinde 14 HPG'linin kimyasal silahlarla öldürülmesi ardından 4 HPG'li için 28 Mart'ta Diyarbakır'da cenaze töreni düzenlendi. On binlerce kişinin katıldığı yürüyüşle Yeniköy Mezarlığı'nda cenazeler toprağa verilirken, tören sırasında çok sayıda F-16 mezarlık üzerinde uçuş yaptı. Bağlar 10 Nisan Polis Karakolu önünde yoğun önlemler alan polisler, mezarlıktan dönen kitleye zırhlı araç, gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale etti. Müdahale ile olaylar kısa sürede Diyarbakır’ın geneline yayıldı. Ardından protestolar Batman, Mardin'in Kızıltepe ve Nusaybin ilçeleri, Şırnak, Dersim, Van, Siirt, Urfa merkez ve Ceylanpınar ile Viranşehir ilçeleri olmak üzere birçok il ve ilçeye sirayet etti. Olaylar devam ettiği sırada dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın, "Terörün maşası haline gelen her kim olursa olsun, kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır" açıklamasıyla polis ve askerin saldırısında 7’si çocuk 14 kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.      14 SİVİL ÖLDÜRÜLDÜ   "28 Mart Olayları" olarak hafızlarda kalan protestolarda, 14 sivil öldürüldü, 300'e yakın kişi yaralandı. Diyarbakır Barosunun olaylarla ilgili raporuna göre, polis ve askerler tarafından 543 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 199'u 18 yaşından küçük çocuklardan oluşurken, bu çocuklardan 91'i, 344 kişiden ise 278'i tutuklandı. Baro, gözaltına alınan çocukların tümünün sistematik bir şekilde işkenceden geçirildiğini kaydetti.    ÖLDÜRÜLENLERİN İSİMLERİ   Diyarbakır'dan bölgedeki tüm kentlere yayılan ve bir hafta süren eylemlerde yaşamını yitiren isimler şu şekilde: “Mehmed Akbulut (18), Halil Söğüt (78), Tarık Ataykaya (23), Mehmet Işıkçı (19), Mustafa Eryılmaz (26), Emrah Fidan (17), Abdullah Duran (9), Enes Ata (6), Mahsum Mızrak (17), İsmail Erkek (8), İlyas Aktaş (24). Mardin'de Ahmet Araç (27), Sıddık Önder (22), Batman'da Fatih Tekin (3).” Mehmed Akbulut, Halil Söğüt, Mehmet Işıkçı’nın darp sonucu, Mustafa Eryılmaz, Emrah Fidan, Abdullah Duran, Fatih Tekin, Ahmet Araç, Sıddık Önder’in ateşli silahla, Tarık Ataykaya, Enes Ata, Mahsum Mızrak, İsmail Erkek ve İlyas Aktaş'ın gaz mermisiyle yaşamlarını yitirdiği otopsi raporlarına yansıdı.    15 YILDIR HİÇBİRİ CEZA ALMADI   Bunca şeye rağmen hiçbir kamu görevlisi ceza almadı. Yalnız, Enes Ata ve Mahsum Mızrak'ın ölümüne neden olan 3 özel harekât polisi hakkında “Olası kast sonucu ölüme neden olmak” suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açıldı. Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12 yıl boyunca süren Mızrak ve Ata davasının 26 Nisan 2018 tarihli duruşmasında “Olası kastla öldürme” suçundan yargılanan sanık polisler H.A., B.Ö. ve N.Ö.,  delil yetersizliği gerekçesiyle beraat ettirildi. Defalarca istinafa götürülen dosyalar takipsizlikle sonuçlandı. Yaşamını yitirenler için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi defalarca mahkum etse de iç hukukta kimse cezalandırılamadı.   15 yıldır devam eden dava dosyası, Türkiye’de devlet güçleri eliyle sokak ortasında, evlerinin balkonlarında öldürülen çocukların faillerinin nasıl korunduğu ve bu zamana kadar cezasız bırakıldığının da açık bir örneğini gözler önüne serdi. Günümüze baktığımızda da kolluk güçlerinin mağdur insanlar üzerindeki şiddet vakaları sürüyor ve aynı şekilde cezasız kalmaya devam ediyor.     ADI SONRADAN DOĞAN ÇOCUĞUNA VERİLDİ   28 Mart olaylarında polis kurşunuyla yaşamını yitirenlerden biri Mustafa Eryılmaz’dı. Eryılmaz, çalıştığı mobilya dükkanından evine dönerken polis kurşunuyla hayatını kaybetti. Eşi hamile olan Eryılmaz, ölümünden sonra doğan çocuğuna da Muhammet Mustafa ismi verildi. 15 yaşında olan Muhammet Mustafa’ya, Eryılmaz’ın ağabeyi bakıyor.    ‘ÇOCUĞUNU GÖREMEDEN ÖLDÜRÜLDÜ’   Eryılmaz’ın yaşamını yitirmesine tanık olan yakını Kudsiye Eryılmaz, şunları anlattı: “Mustafa küçükten benim elimde büyüdü. Çok iyi bir çocuktu. Mustafa halkına bağlı bir insandı ama o gün sadece işe gitmişti. Bir buçuk yıllık evliydi. Eşi olaylar sırasında hamileydi. Mustafa dünyaya gelen çocuğunu görmeden öldürüldü. Şu an o çocuğu 15 yaşında. Mustafa yaşadığı süre boyunca kimse ondan rahatsızlık duymadı.”    ‘TANINMAZ HALDEYDİ’   Hastanede çalışan tanıdıkları vasıtasıyla olayı duyduklarını aktaran Eryılmaz, “Hastaneye gittik yoğun bakımdaydı başta görmemize izin vermediler ancak daha sonra izin verdiler. Sıkılan mermi başına gelmişti ve başı çok şişmişti o yüzden kimse tanıyamadı. Kaşında bulunan çiziği görünce tanıdım. Kaşındaki çiziği görmeseydim, ben de tanıyamazdım. 4 gün yoğun bakımda kaldı. Aslında getirildiği ilk gün ölmüştü ama doktorlar şehirde yaşanan olaylardan kaynaklı korkmuş, bu yüzden Mustafa’nın öldüğünü söylememişti ” sözleriyle üzüntüsünü dile getirdi.   CENAZENİN GÖMÜLMESİ ENGELLENDİ    Cenazeyi defin işlemlerinde yine baskılara maruz kaldıklarını belirten Eryılmaz, “Cenazemizi aldıktan sonra olaylarda yaşamını yitiren diğer kişilerin yanına gömmek istedik, ancak devlet buna da izin vermedi. Devlet, ‘ya köyünüze götürürsünüz ya da biz kendimiz alıp gömeriz’ şeklinde açıklamalarda bulundu. Ne yaptık ettik izin vermediler, bizde Mustafa’nın cenazesini Silvan’da bulunan Tilmînê (İncesu) köyümüzde defnettik. Cenazeyi Silvan’a götürürken bile asker ve polisler eşliğinde götürebildik” dedi.    ‘KATİLLER CEZASINI ÇEKSİN’   “Mustafa’nın katili bulunana kadar bu davanın peşini bırakmayacağız” diyen Eryılmaz, adaletin yerini bulması için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. Katillerin cezalarını çekmesini talep eden Eryılmaz, “Bu ülkede adalet yok. Umarım hak ve hukuk yerini bulur. Bizlerin canları yandı, başka annelerin canı yanmasın ve gençler ölmesin. Çocuklarımızı ölmeleri için büyütmüyoruz. Kürt olarak dünyaya gelmişiz ve ne yapsalar da Kürdüz. Sonucu değiştiremezsiniz.  Bu gençlerin kanı bu kadar ucuz değil. Kürt halkı davasına sahip çıksın” şeklinde konuştu.   Türkiye’de son 30 yıldır cezasızlık politikalarının artarak devam ettiğine dikkati çeken İHD Diyarbakır Yönetim Kurulu Üyesi Yakup Güven de, 28 Mart 2006 Olayları’nda da yine aynı cezasızlık politikalarının ortaya çıktığını söyledi.   ‘MAHKEMECE SOMUT ADIM ATILMIYOR’   Güven, bu olaylara ilişkin sadece Enes Ata ve Mahsun Mızrak dosyalarında kovuşturma aşamasına geçildiğini, diğer tüm soruşturmalarda daimi arama kararı verilerek bir nevi sürüncemede bırakıldığına değindi. Dosyada sanıkların cezalandırılmasını gerektiren her türlü delilin ortada olmasına rağmen delillerin değiştirildiğini, karartıldığını ve yok edildiğini aktaran Güven, taleplerinin de mahkeme heyetince hukuki gerekçe sunulmadan reddedildiğini söyledi.  Soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin de yine aynı şekilde kabul görmediğini sözlerine ekleyen Güven, “Dosyada maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, faillerin cezalandırılması ve adaletin yerini bulması için mahkemece somut bir adım atılmadı, olayın üstü örtülmeye çalışıldı. Sanıkların cezasızlıkla mükâfatlandırıldığı bir sonuç ortaya çıktı” dedi.   ‘AHİM’E GİDECEĞİZ’   Yerel mahkemenin vermiş olduğu beraat kararına karşılık sanıkların cezalandırılması için istinaf başvurusu yaptıklarını belirten Güven, bu da reddedilince kısa bir süre önce dosyayı Yargıtay’a taşıdıklarını aktardı. Dosyanın bozulması gerektiğinin altını çizen Güven, “Sanıkların olayın faili olduğunu ve yaptıkları eylemlerden dolayı cezalandırılması gerektiğini talep ettik. Yargıtay’da da eğer olay bu şekilde cezasızlıkla, ezbere bir yöntemle dönerse, AHİM’e gideceğiz” diye belirtti.   ‘CEZASIZLIK TEHDİT OLUŞTURUYOR’   2006 yıllarında fail olan polislerin beraat almaları kararına tepki gösteren Güven, cezasızlık sorununa şöyle değindi: “ Hiç kuşku yok ki diğer kolluk görevlerini cesaretlendiren bir netice oldu. Ceza adaletin yerini bulmasına yönelik bir karardır. Suçlunun yaptığı eylemin neticesine katlanmasıdır. Fakat fail yaptığı kişiyi öldürdüğü bir suçla alakalı beraat kararı aldığında daha sonraki süreçte karşılaştıkları tüm durumlarda aynı eyleminin aynı beraat kararıyla sonuçlanacağını düşünecek ve tüm potansiyel mağdur insanlar üzerinde bir tehdit teşkil edecektir. Dolayısıyla bu hem toplumumuz için hem de hukuki anlamda bizi tedirgin eden bir durum.”   'YARGI YOLUNU ZORLAYACAĞIZ’   Davanın peşini bırakmayacaklarının altını çizen Güven, şunları söyledi: “Mahkeme ne kadar cezasızlık politikası izlerse, savcılık ne kadar etkisiz soruşturma izlerse izlesin, biz de aynı oranda hukuki yolları daha fazla zorlamanın yollarını arayacağız. Sanıkların sebep oldukları ölümlerden, işkencelerden yargılanmaları, hak ettikleri cezayı almaları için tüm hukuki yollara başvuracağız. Gerekirse AHİM’de, adil bir yargılanma yapmamasından kaynaklı Türkiye’yi mahkum edecek bir yargı yolunu bulana kadar zorlayacağız. Bizim için hala umut var.”    MA / Eylem Akdağ – Cengiz Özbasar