'Cezaevlerinden yükselen çığlık duyulmalı' 2021-04-12 09:09:48   İSTANBUL - Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenleri, insani ve hukuki taleplerin daha kötü sonuçlara neden olmadan eylemcilerin çığlığının duyulması çağrısında bulundu.   İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım 2020’de başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi, 137’nci gününde devam ediyor. Marmara bölgesinde bulunan cezaevlerinde açlık grevlerini izlemek amacıyla çok sayıda kurum tarafından oluşturulan Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenlerinden Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe ile Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri İle Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eşbaşkanları Nesim Özkan, tecridin topluma yansıması ve açlık grevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   İŞKENCE YÖNTEMİ    Tecridin kapitalizmin şiddet konsepti olan hapishanelerin ortaya çıkmasının ana mantığı olduğuna işaret eden TİHV Temsilcisi Ümit Efe, cezaevlerinin de tek merkezden kontrol edilebilen bir mantığa göre inşa edildiğini söyledi. Tecrit uygulamasının modern çağlarda Avrupa, Amerika ve Latin Amerika gibi yerlerde muhaliflere uygulandığına dikkat çeken Efe, dünyanın her yerinde tutukluların tecrit sistemlerine karşı çıktıklarını dile getirdi. Tecrit uygulamalarına geçişin dünyanın hemen her yerinde kanlı olduğunu ifade eden Efe, “Tecrit bir işkence yöntemidir. Kişinin bedenini, duygusal ve algısal iletişimlerini en aza indiren bir ortamda tutarak,  itaat etme sürecini hızlandırma ve yok etmeyi hedeflenmektedir. Bu nedenle psiko-terör olarak tanımlanmaktadır. Tecrit, insan üzerinde korkunç etkileri olan ruhsal, sosyal, bedensel bütünlüğünü tehdit eden uygulamalar olarak tasarlanmıştır” diye konuştu.   TECRİTİN TARİHİ   Efe, tecridin işkence olduğunu ve işkencenin de mutlak suç olduğunun altını çizerek, tecridin bir CIA konsepti olarak geliştiğini kaydetti. Aralarında nörologlar ve psikiyatristlerin de bulunduğu pek çok bilim dalında insan davranışlarının denetlenmesi amacıyla araştırmalar yapıldığını ve insan davranışlarını kontrol edebilecek sonuçlara varıldığını ifade eden Efe, bu sisteminin Türkiye’de 2 binli yıllarda “F Tipi” cezaevleriyle yürürlüğe girdiğine işaret etti. “F Tipi” cezaevleri ile tecrit sistemine ise kanlı bir geçişin olduğunu belirten Efe, cezaevlerinde başlayan direnişlerde 2’si güvenlik görevlisi 30 kişinin yaşamını yitirdiğini anımsattı.    ‘KABUL EDİLEMEZ’   Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine değinen Efe, koordinasyon olarak sorunların açlık grevlerine gerek kalmadan, çözüm odaklı çalışmalarla çözme arayışında olduklarını dile getirdi. Efe, “İmralı Cezaevi’nde ve tüm cezaevlerinde tecrit uygulamaları devam ediyor. İmralı’daki tecridin kişiye özel uygulandığını düşünüyoruz. İtiraz noktalarını birçok kez tekrarladık. Çok nadir uygulanan bir tecrit türü söz konusu. Bir tutuklunun yıllara varan sosyal izolasyonu, avukat, aile görüşleri ve telefon hakkı gibi hakları kullanamaması kabul edilemez bir durum. Mekânsal olarak da izolasyon sağlanmış durumda. Ulaşımı, iletişimi hemen hemen hiçe indiren bir tecrit uygulaması var” diye belirtti.   İNSANCA YAŞAM    Tutukluların uyarı mahiyetinde süresiz-dönüşümlü açlık grevine başladığını belirten Efe, eylemciler tarafından koordinasyonun bileşenlerinden olan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’ne yaşanan hak ihlallerine ilişkin çok sayıda mektubun geldiğini söyledi. Koordinasyon olarak açlık grevlerini izlemeye devam ettiklerini söyleyen Efe, 2012 ve 2018 yılındaki uzun süreli dönüşümsüz açlık grevi eylemlerinin tutuklular üzerindeki etkileri devam ederken, yeni bir grevin olumsuz sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulundu.   Açlık grevlerinin hemen hemen tüm cezaevlerine yayıldığını belirten Efe, “Bu çok büyük bir eylem. Hamile, hasta ve çocuklar hariç geri kalan tutukluların büyük kısmının katıldığı açlık grevi olduğunu biliyoruz ve takip etmeye çalışıyoruz. Tabi ki uyarı eylemini aşmamasını umuyoruz. Grev 5’er günlük de grev olsa, 130 güne varan bir açlığın bedene iyi gelmeyeceği açık. Mahpusların talepleri kabul edilebilir ve anlaşılır olduğunu görmek gerekiyor. İnsan hakları çerçevesinde bir diyalog ortamı kurulmalı. Çok acı şeyler yaşadı bu ülke. Mahpuslar için asgari insani yaşam koşullarının sağlanması ve mahpusun insan sayıldığı politikalarla hareket edilmesi ve tecritten vazgeçilmesini gerektiğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.   ÇIĞLIK DUYULSUN   Pandemi süreciyle birlikte tecridin derinleştirildiğine dikkat çeken Efe, tutukluların açlık greviyle yalnızca temel hukuki ve insani haklarını istediklerini dile getirdi. Ulaştıkları bilgiler ışığında cezaevlerinde hak ihlallerinin ve tecridin devam ettiğini kaydeden Efe, şöyle devam etti: “Genel olarak hasta mahpus sayısı giderek artmakta ve sağlığa erişim hakkı bir tarafa tahliye edilmeleri ve hapishane koşullarında tutulmamaları gerekiyor. Sağlığa erişim hakkının engellenmemesi gerekiyor. Aile, avukat, kitap, sağlık, havalandırma haklarının sağlanması gerekiyor. Hukuki ve insani haklar bunlar. Hukuk kelimesini bile kullanmaya gerek yok, insani temel haklar. Mahpusların bu talebi görünmek zorunda. Genellikle oralardan çığlıklar yükseldiğinde duyarız ne yazık ki. Bu yüzden çığlık yükselmeden, cezaevlerinde asgari insani doğal koşullarını sağlamak gerekiyor. Şuan da bir çığlık yükseliyor. Daha kötü sonuçlara ulaşılmadan bu çığlığı herkesin duyması gerekiyor.”   2012 HATIRLATMASI    2012 yılında gerçekleşen ve 68 gün süren açlık grevine katılan MATUHAY-DER Eşbaşkanı Nesim Özkan ise, “2012’de gerçekten ölüm çıkacağının endişesini yaşadım. O dönemde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde değildim ama destek amaçlı 5’er 10’ar günlük açlık grevlerine katıldım. Açlık grevleri bittiğinde tutukluların bedenlerinde ciddi hasarlar meydana geldi. Mide ve bağırsaklarında ciddi sorunlar ortaya çıktı” diye anlattı.   ‘HERKES SES OLMALI’   Tecridin sadece Kürt halkının değil, herkesin üzerinde ciddi bir baskı olduğunu ve tutukluların da bu baskılara karşı açlık grevine başladığını dile getiren Özkan, “İmralı’da ne yapılırsa yapılsın, Ortadoğu halkları Sayın Öcalan’dan vazgeçmez. Tüm sol sosyalist kesimlerin buna ses çıkarması gerekiyor. Biz açlık grevinin bir tarafıyız, İmralı’nın da bir tarafıyız. Dilimiz döndükçe demokrasi, hukuk ve özgürlük demekten vazgeçmeyeceğiz. Ama zulme karşı da başımızı eğmeyeceğiz” dedi.   ÖZGÜRLÜĞÜN ANAHTARI    Tüm toplumu açlık grevine duyarlı olmaya davet eden Özkan, "Ortadoğu’da yaşayan bütün halklar Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşmasını ve tecridin son bulmasını istiyor. Kürtler artık bu durumu kabul etmiyor. Ortadoğu halkları ve Türkiye halklarının özgürlüğünün anahtarı İmralı’dadır. Herkesin bunu çok iyi bilmesi ve buna göre hareket etmesi gerekir” şeklinde konuştu.