Av. Yeter: Tecrit uluslararası hukukta işkencedir 2021-04-22 09:03:06 VAN - Uluslararası hukukta tecridin işkence olarak tanımlandığına dikkati çeken avukat Ekin Yeter, "Topluma sirayet eden ve hukukta yeri olmayan İmralı tecridine son verilmeli" dedi.   Cezaevlerinde tutukluların PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve yaşadıkları hak ihlallerine karşı 27 Kasım 2020'de başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 147'nci gününde devam ediyor. Eylemleri takip etmek için kurulan Açlık Grevlerini İzleme Koordinasyonu’nda yer alan Özgürlük için Hukukçular Derneği'nin (ÖHD) üyelerinden Av. Ekin Yeter, tutukluların taleplerinin meşru olduğunu vurguladı.    TOPLUMA SİRAYET ETTİ   Öcalan'ın tutuklandığı günden bu yana ağır tecrit altında olduğuna dikkati çeken Yeter, “2011 yılında tecridin derinleştirilmesinden sonra avukat ve aile görüşüne izin verilmemişti. Bu ağırlaşan tecrit, 2018-2019 yılında başlatılan açlık grevleriyle bir nebze de olsa kırılmıştı. Siyasi koşulların değişmesi ve barış sürecinin sonlanmasıyla 2 yıldır ağır bir tecrit rejimi ile karşı karşıyayız” diye kaydetti. Tecridin bütün cezaevlerine, tutukluların ailelerine ve topluma sirayet ettiğini ifade eden Yeter, “Pandemi sürecinde bir infaz düzenlemesi gerçekleştirildi. Ancak eşitlik ilkesi göz ardı edildi. Siyasi tutuklular bunun dışında bırakıldı. Birçok insanın denetiminden faydalanması engellendi. Bunlar da tecridin kaldırılması talebinden bağımsız değildir. Gerçekleşen düzenlemelerle siyasi tutukluların tüm haklarına saldırılmış durumda” dedi.    TALEPLER MEŞRU VE HUKUKİ   Pandemi sürecinde cezaevindeki hak ihlallerinin artış gösterdiğini söyleyen Yeter, kargoların ve kitaplarının verilmemesi, koğuşlardaki doluluk oranları, hijyen ve korucuyu malzemelerin temin edilmemesi, aile görüşü ve sosyal hakların engellenmesi, hasta tutukluların revir dönüşü hücrede tek başına kalmamalarının bu ihlallerden bazıları olduğunu ifade etti. Bu ihlallerin tecrit ağının ne kadar hızlı bir şekilde genişlettiğinin göstergesi olduğunu dile getiren Yeter, “Bir ülkede yapılan açlık grevlerinin sayılarının fazlalığı, o ülkedeki hak ihlallerine ne kadar insanın maruz bırakıldığını gösteriyor” dedi. Yeter, tüm bu ihlallere karşı başlatılan grevdeki taleplerin meşru ve hukuki olduğunu vurguladı.    ‘TECRİT İŞKENCEDİR’   Ulusal ve uluslararası hukukta tecridin insan hakkı ihlali olarak görüldüğünü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) de bu durumu "kötü muamele ve işkence” olarak değerlendirildiğini kaydeden Yeter, "AİHM, 2014 ve öncesinde verdiği kararlarda ‘bir insanın dışarıda olma umudunun elinden alınması’nın işkence, kötü muamele olarak değerlendiriyor. Tecrit de bir bakıma bu uygulamaları derinleştiren bir sistem. Aslında bir bütünen kişinin toplumdan ve ailesinden ayrışmasını ve tekleşmesini sağlıyor. Bu kapsamda cezaevlerindeki hak ihlalleri de arttı. Bunların hepsi tecrit uygulamaların bir parçasıdır. Bir tutuklunun oda değişimlerinin engellenmesi, sohbet hakkının verilmemesi, bir kitabın 4 ay sonra verilmesi, aile ve avukat görüşmelerinin yapılmaması bir bütünen tekleştirmeyi, ayrıştırmayı ve bireyi düşünsel ve fiziksel anlamda çökertmeyi hedefleyen uygulamalardır. Hukukta bunun yeri yoktur” değerlendirmesinde bulundu.    TALEPLERİ SAHİPLENMEK   Açlık grevi eylemlerinin her geçen gün daha da yayıldığına dikkati çeken Yeter, 5 günlük dönüşümlü grevlerin 2’nci tura girdiğini söyledi. Yeter, şöyle devam etti: "Açlık grevlerini sağlık ve yaşam hakkı boyutuyla değerlendirdiğimizde özellikle pandemi sürecinde çok riskli bir süreç. STÖ temsilcileri ve hukukçular olarak müvekkillerimizin bedenlerini açlığa yatırarak haklarının ve hukuk kurallarının uygulanmasını talep ettiği bir devlet rejimini istemiyoruz. Bu hem hukuken hem vicdanen çok yaralayıcıdır. Bu riskli süreçte Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve konuyla alakalı yetkisi bulunan devlet yetkilerinin talepleri derhal gündemlerine almalı. Özellikle İmralı tecrit rejimine son vermeleri ve ağırlaşan infaz koşullarında yapılan değişikliklerde geri adım atmaları elzemdir. İçerisinde bulunduğumuz toplumsal tecrit ağının farkında ve bilincinde olmalıyız. STÖ ve kamuoyuna düşen de bu haklı taleplerin yanında olmaktır."