Duhoklu siyaset bilimci Çelkî: Türkiye’nin tek amacı işgal 2021-05-13 11:19:32   HABER MERKEZİ - Türkiye’nin Garê’deki kırılmayı Avaşîn, Zap ve Metîna’da da yaşadığını söyleyen siyaset bilimci Cemal Çelkî, Kürtlerin operasyona karşı ortak bir paydada birleşmesi gerektiğinin altını çizdi.    Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Avaşîn, Metîna ve Zap bölgelerine 23 Nisan'da havadan ve karadan başlattığı operasyon 21’inci devam ediyor. Operasyon öncesi yapılan büyük yığınak, özel eğitimli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensupları ve Roj peşmergelerinin katılımıyla başlayan operasyona, daha sonra Türkiye’nin talebi üzerine Irak Ordusu askerleri ve KDP peşmergeleri Metîna’ya gönderildi. ÖSO, peşmerge ve Irak Ordusu askerlerinin yetersiz kalması ve asker kayıplarının artması üzerine operasyona bu kez korucular takviye edildi. Askeri yığınağa rağmen ilerlemenin kaydedilmediği operasyondaki zorlanma, Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Dağlar, yamaçlar, inmesi binmesi çok zor. Helikopterler yere teker koyamıyor" açıklamasıyla teyit edildi.    Federe Kürdistan Bölgesi’nin Duhok kentinde yaşayan siyaset bilimci Cemal Çelkî ile operasyonun amaçlarını, sonuçlarını ve bölgeye etkilerini konuştuk.    Türkiye, Garê operasyonundan kısa bir süre sonra Zap, Avaşîn ve Metîna bölgelerine yönelik kapsamlı operasyon başlattı. Bölgeye yönelik ardı ardına yapılan operasyonlarla ne amaçlanıyor?    Türkiye’nin bölgede yürüttüğü bütün operasyonların ortak bir amacı var, o da Güney Kürdistan’ı işgal etmek ve bölgede Kürtlerin gücünü zayıflatmaktır. Güney’de anormal bir durum yaratmak ve bu durum üzerinden çıkar devşirmek istiyor. Dikkat ederseniz, Türkiye’nin Güney Kürdistan’da bulunan askeri üsleri sivil yerleşim yerlerinde kurulmuş. Bölgede karışıklık yaratılmak, kötü bir durum yaratmak isteniyor. Türkiye ve AKP bölgenin güvenliği ve halk için tehdittir. Türkiye yıllardır var olan sınırlarından razı değil ve sınırlarını genişletmek, topraklarına yeni topraklar katmak istiyor. Osmanlıcılık hayalleri peşinde olan Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına ulaşmak istiyor. Erdoğan da aynı şekilde bu hayalin peşinde ve bunu gerçekleştirmek istiyor. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için Erdoğan, bölgede bahanelere sığınarak, ona göre kararlar alıp, adım atıyor. Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik tüm işgal saldırılarında PKK bahane gösteriliyor. Bunun üzerinde saldırılar yapılıyor, askeri üsler kuruluyor.    PKK, Türkiye’de kurulan bir parti ve PKK’ye katılanların çoğu da Türkiye’de yaşayan gençlerdir. Dağa çıkan, mücadele eden PKK’liler, Türkiye’de çözülmeyen, inkar edilen Kürt sorununa karşı durmak için dağlarda. Kürt sorununun çözümü, Kürtlerin haklarının verilmesi için mücadele eden bu hareketi bahane ederek, Güney Kürdistan’ı işgal etmek, geçerli bir bahane değildir. Türkiye ise var olan sorunu çözmek, masaya oturmak yerine, her zaman savaşı, ölümü, katliamı tercih etti. Ama bilinmelidir ki savaşla, şiddetle, baskıyla da şimdiye kadar hiçbir sorun çözülmemiştir. Türkiye’de birinci sorun Kürt sorunudur. Sorunun çözümü yerine inkar, ret, asimilasyon politikaları yürütülüyor. Türkiye, ‘Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin, Kürdistan’ı var ama Türkiye’nin Kürdistan’ı yoktur’ diyor. Bu doğru mu? Hayır. Türkiye’de 20 milyon Kürt var ve siz onları inkar ederek, yok sayarak bitiremezsiniz. Kürdistan’ı Birinci Dünya Savaşı’nda 4 parçaya böldüler. Kürdistan’ın nasıl paylaşıldığını herkes çok iyi biliyor.   Türkiye’nin yürüttüğü inkar siyaseti sadece Kürt halkına zarar vermiyor, Türkiye halklarına, bölge halklarına da zarar veriyor. Türkiye’nin yürüttüğü operasyonlarda sadece gerilla değil, asker de polis de ölüyor. Zap, Avaşîn, Metîna’ya yönelik yürütülen operasyonlarda, şimdiye kadar 150’nin üzerinde askerin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Asker olsa da insanların kanı bu kadar ucuz olmamalı, onların da aileleri, yakınları var. Kürt halkı, Kürt hareketi de kimsenin ölmesini istemiyor. Kürt hareketleri sorunun silahla değil, diyalogla çözülmesini istiyor. Türkiye’nin argümanı, bahanesi ise ‘Kürtler silah almış’ diyor. Kürtler siyaset yapınca da benzer bir muamele görüyor. Yıllarca Kürtler siyaset yapınca da ‘terörist’ damgasını yedi, seçilmişleri cezaevlerine atıldı.    Operasyonun Erdoğan-Biden görüşmesi sonrası başlaması dikkat çekiyor. Ermeni Soykırımı ve operasyon üzerinden pazarlık yapıldığı görüşü sık sık dile getiriliyor. Siz bu görüşmeyi nasıl değerlendirirsiniz?      ABD ve uluslararası birçok güç bölgede çıkarcı bir siyaset yürütüyor. Türkiye’nin durumu da Irak ve Suriye’de yaşananlardan hiç uzak değildir. Saddam’ın başına gelenlerin Erdoğan’ın başına gelmesi hiç olmayacak şeyler değil.    ABD ve uluslararası birçok güç bölgede çıkarcı bir siyaset yürütüyor. ABD ve bölgedeki güçlerin varlığı sorunun çözümü için değil, sorun üzerinden rant elde etmeye yöneliktir. Türkiye’nin yürüttüğü operasyon ABD ve diğer güçlerin desteği olmadan, onların olurunu almadan, Türkiye böylesi büyük bir operasyonu tek başına kalkışmaz. Türkiye yine Kürtler üzerinde pazarlık yaptı. Ama ABD’nin bölgeye dair planlarının olduğu da bilinmelidir. ABD’nin, geçmişte Türkiye ile olduğu gibi, Saddam’la da bir ittifakı vardı, destek veriyordu. Saddam’ı sonra yanlışa itip, ortada bıraktı. İktidarı da kendi çıkarı için kullanmak istedi. Şimdi Irak’ın durumu ortadadır. Suriye’de de benzer şeyler yaptı. Türkiye içerde yaşadığı sorunları, Kürt sorununu çözmez, sorunları dışarıya taşırsa, sonu Irak, Suriye gibi olur. Türkiye’nin durumu da Irak ve Suriye’de yaşananlardan hiç uzak değildir. Saddam’ın başına gelenlerin Erdoğan’ın başına gelmesi hiç olmayacak şeyler değil.    ABD ile Irak ilişkileri Saddam döneminde çok iyiydi. Dönemin Irak yetkilileri ABD ile ittifaklarının çok iyi olduğunu düşünüyorlardı. Sonra seçimlerde halkın önüne çıkıp, ‘ABD ile ilişkilerimiz çok iyi, bize destek verecekler, savaşta yanımızda olacak’ diyerek, propaganda yapıyorlardı. Ama ne oldu? ABD onları ilk fırsatta yalnız bıraktı. Sonra Saddam çıktı, ‘Bize ittifak için ne sözler verildi, bak bak neler yaptılar’ diye yakındı. Şimdi Türkiye’nin de Erdoğan’ın da yaşadıkları benzerdir. ABD ve bölgedeki güçler hiçbir devletin iyiliğini, güçlenmesini istemiyor. Çıkarlarına gölge düştüğü anda herkesi bırakır, çıkarını düşünür.    ABD’nin olduğu gibi Rusya’nın da Türkiye’ye karşı bir planı, çıkar ilişkisi var. Türkiye ve Erdoğan doğru bir siyaset yürütmüyor. Erdoğan, baskıyla, şiddetle, hukuksuzlukla halkı bastırmak, susturmak ve kontrol etmek istiyor. Ancak Türkiye’nin ünümüzdeki günlerde çok zor günler bekliyor. Nasıl Irak’ta büyük bir kaos yaşandıysa, benzerinin Türkiye’de de yaşanacağını düşünüyorum. Türkiye’de Kürt sorunu var ve inkar edilerek yok edilemezdir. Kürt halkını inkar etmek, Kürtleri yok etmek, asimilasyon politikalarını yürüteceğim deyip, başarı beklemek, saçmalık olur. Geçmişte Ermenilere benzer şeyler yapıldı. Ama Ermeni sorunu bugün dünyanın gündemine geldi. Türkiye’nin Kürtlere böylesi bir yaklaşımı da asla çözüm getirmeyecektir. Artık dünya küçük bir yer ve en ufak bir sorun tüm dünyaya yayılabiliyor. Günlük dünya kanallarında Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri, Kürtlere yönelik yürütülen politikalar konuşuluyor, biliniyor. Türkiye ne yaparsa yapsın, sorunlardan kaçamaz.    Garê öncesi ve sonrasını ele almak gerekirse, nasıl okumalı?    Türkiye Zap, Avaşin Metina’den önce Garê’ye yönelik ilerlemiş teknolojisiyle, savaş uçaklarıyla ordusuyla büyük bir operasyon başlattı. Büyük bir propaganda yürüttü ama Garê’de tahmin etmediği bir kırılma, büyük bir yenilgi yaşadı. Ne yaptılarsa, bir başarı hikayesi yazamadılar. Operasyon başarıya ulaşılamayınca, ‘Esirleri PKK öldürdü’ demeye başladılar. Ama buna da kimse inanmadı. Kamuoyunda da açık bir şekilde esirleri Türkiye’nin kendisi öldürdüğü belirtildi. Türkiye gibi bir ülke için bu büyük bir kırılmaydı. Askeri başarısızlıktı. Yine askeri operasyonun ekonomik sonuçları da oluyor. Garê her yönüyle ağır bir yenilgiydi.       Zap, Avaşîn ve Metîna’da da bir başarı yoktur. Türkiye başarılı olsaydı, şimdi kıyameti koparmıştı, ama görülüyor ki buralarda da bir başarı hikayesi yok. Garê’ye benzer kırılmaları Zap, Metîna ve Avaşîn’de de yaşıyorlar. İşgalden zafer çıkaramayacaktır.   Zap, Avaşiîn ve Metîna operasyonu aynı zamanda Garê yenilgisinin intikamını da almaya yöneliktir. Garê operasyonunda yanlışlar vardı deniliyordu. Garê’de yapılan yanlışlar, Zap, Avaşîn, Metîna operasyonunda yapılmayacağını belirtiyorlar. Türkiye sürekli bu operasyonun zaferle sonuçlanacağını, PKK’yi bitireceğini belirtiyor. Ama görüyor ve yakından takip ediyoruz ki, Zap, Avaşîn ve Metîna’da da bir başarı yoktur. Türkiye başarılı olsaydı, şimdi kıyameti koparmıştı, ama görülüyor ki buralarda da bir başarı hikayesi yok. Garê’ye benzer kırılmaları Zap, Metina ve Avaşin’de de yaşıyorlar. Türkiye onlarca, yüzlerce operasyon daha yapsa, yine bir sonuç alamayacak. Çünkü işgalden zafer çıkaramayacaktır. Dağdaki gerillaların bir ideolojileri, felsefeleri olduğu gibi, milyonlarca halkın da desteği arkalarındadır. Halkın güveni, inancı var. Türkiye’nin düzenli bir ordusu, arkasında NATO olsa da PKK’nin de Türkiye’de, Güney’de, bölgede güçlü bir askeri gücü, disiplini var. Türkiye bütün gücüne rağmen, PKK karşısında zorlanıyor.    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Metîna’da askeri üs kuracaklarını açıkladı. Sınır hattında şimdiye kadar çok sayıda askeri üs kuruldu. Metina’da üs kurulmasının bölgeye etkisi ve sonuçları neler olur?    Türkiye’nin 1990’dan beri kurduğu onlarca askeri üssü bulunuyor. Türk askeri, MİT’i yıllardır bölgede olmasına rağmen, pazarda, sokakta, Güney Kürdistan halkı içinde özgürce dolaşamıyorlar. Güney Kürdistan halkı Türkiye’yi, askerlerini sevmiyor ve onları işgalci olarak görüyor. Metîna’da, Kêste’de bir üs kurmak istiyorlar. Bu askeri üs Çelka Berwari, Hirûrê köylerinin yakınlarındadır. Saddam döneminde beş bine yakın köy yıkılıp, boşaltılmıştı. Raperinden (İsyan) sonra köylüler evlerine, köylerine döndüler. Yaşamlarını yeniden kurup, yeni bir yaşamı inşa ettiler. Şimdi Türkiye bu köyleri boşaltmak, bu bölgelere yerleşmek, işgal etmek istiyor. Türkiye ile halk arasında hiçbir ilişki, bir bağ yoktur. MİT, asker polis halk arasında sevilmiyor. Halk onları işgalci olarak görüyor. Halk rahmet bile göstermiyor. Türkiye bölgede yapmak istediği üsleri köylüler istemiyor. Halk istemiş olsaydı, Türkiye’nin saldırılarında yerlerinden, köylerinden göç etmek zorunda kalmazlardır. Operasyondan önce halk neden köylerini terk etmiyorlardı. Şimdi niye Türkiye’nin saldırılarından kaçıyorlar. Halk Türk askerlerinden, üslerinden, savaş uçaklarından kaçıyor. Türkiye insan haklarını tanımıyor, sivil bölgedir, siviller katlediliyor diye bakmıyor. Yüzlerce insan Türkiye’nin saldırılarında yaşamını yitirdi. Türkiye hava saldırılarında kimin sivil olup olmadığını biliyor ama PKK ile halk arasında bir fark görmüyor ve saldırıyor.    Operasyona sessizliği nedeniyle Irak ve Federe Kürdistan Bölgesi hükümetlerine kamuoyunda tepki ve eleştiriler söz konusu. Yine Federe Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, saldırıların PKK’ye yönelik açıklamaları var. Siz hükümetlerin bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?      Türkiye’nin saldırılarının PKK’nin varlığından kaynaklandığını düşünmüyorum. Eğer PKK olmasaydı, Güney Kürdistan’ın tamamı işgal edilirdi. Rojava’da da askeri üsler kurulacaktı. Güney Kürdistan’da PKK var deniliyor, peki Libya’da, Suriye’de, Efrîn’de de PKK mi vardı?   Irak ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti, operasyonlara yönelik ciddi bir tepkileri yoktur. Operasyonlar karşısında cılız ve tepkisiz kaldılar. Irak’ta bir kargaşa var. Irak, Türkiye’nin operasyonlara net bir tavır ortaya koyacak bir güce sahip değildir. Türkiye’nin güçleri Başika, Musul’da da var. Türkiye kendi başına hareket ediyor. Irak ve Kürdistan Bölgesi hükümeti ortak bir irade geliştirebilseler, Türkiye’nin saldırılarına karşı net bir tavır ortaya koyarlardı. Ama ne yazık ki ikisi de pasif kaldı. Irak, Türkiye’yi Başika’dan çıkarmalı, askeri üslerin kapatılması için Kürdistan Bölgesi hükümeti uluslararası alanda çalışmalar yürütmeli ve Türkiye’ye baskı uygulamalıdır. Türkiye’nin daha önce yaptığı askeri üsler bölgede ittifak çerçevesinde yapılsa da şimdiki operasyonlar ve askeri üsler için böylesi bir durum yoktur. Türkiye’nin tehditleri, baskısı sonucunda olmuştur. Yetkiler hiçbir şekilde operasyona karşı olduklarını açıklamıyor. Operasyonu doğru bulduklarını düşünmüyorum. Ama Türkiye’nin karşısında duracak bir güç, bir irade kendilerinde bulmuyorlar. Türkiye de onları tehdit ediyor. Hükümetin tepkisiz kalması normal bir şey değildir. Hükümet yetkilileriyle diğer siyasi partiler arasında da çelişkiler var. Daha çok parti çıkarları doğrultusunda yaklaşılıyor. Güney Kürdistan halkı operasyona bu kadar tepkiliyken, hükümetin sessiz kalması da ayrı bir utançtır.    Türkiye’nin saldırılarının PKK’nin varlığından kaynaklandığını düşünmüyorum. PKK olmamış olsaydı da saldırılar olacak. Ki eğer PKK olmasaydı, Güney Kürdistan’ın tamamı işgal edilirdi. Rojava’da da askeri üsler kurulacaktı. Güney Kürdistan’da PKK var deniliyor, peki Libya’da, Suriye’de, Efrîn’de de mi PKK vardı. Efrîn neden işgal edildi, insanlar neden yerinden edildi, paramiliter güçler yerleştirildi. Demografisi değiştirildi. Türkiye açık bir şekilde sınırlarını genişletmek istiyor. Kürt sorunu nerede çözülmek istenirse, Türkiye hemen oraya gidip, engel olmak istiyor. Kürtler nerede bir araya gelmek isterse, Türkiye gidip, onları dağıtmak istiyor. Türkiye varlığını Kürtlerin yokluğunda görüyor. Güney Kürdistan’da partisel yaklaşım olduğu için, Türkiye bundan faydalanıyor.   Güney Kürdistan’daki partilerin kimisi Türkiye ile kimisi İran ile ilişkileri var. Kürtlere dair bir durum olduğunda bu ülkeler araya girip, sorun çıkarıyor, Kürtlere saldırıyor. Türkiye, Kürt güçleri arasında iç çatışma çıkarmak, aralarında sorun çıkmasını istiyor. Bunun üzerinde de varlığını sürdürmek, Kürt’ün iradesini kırmak istiyor. PKK’nin varlığı sorun ise o zaman Kürtlere, HDP’ye yönelik baskının sebebi nedir? Kürt parlamenteri ‘Kürt sorunu var’ dediğinde, Kürtlüğü savunduğunda ‘terörist’ damgası yiyor, susturuluyor, cezaevine atılıyor. Güney Kürdistan’a yönelik operasyonun amacı asla PKK değildir. Güney Kürdistan’ı işgal etmek, halkı yerinden etmek, bölgeye yerleşmek, sınırlarını genişletmektir. Türkiye’nin Kürtlere karşı bir düşmanlığı var. Varlığını dahi kendisi için sorun görüyor. Türkiye Kürt sorunu demokratik bir zeminde çözmez, sorunu derinleştirmeye, yok etmeye yönelik siyasetini sürdürürse, bir sonuç alamayacak. Türkiye’nin varlığı herkes için tehlikelidir.    25 Eylül 2017 referandumunda Erdoğan çıkıp ‘Halil İbrahim Sınır Kapısını kapatırsam, açlıktan öleceksiniz’ diyordu. Bu Kürtlere karşı bir düşmanlık politikasının sonucudur. Güney Kürdistan halkı kendi kendini yönetmek istiyor. Ama referandumda bölge devletlerinin nasıl üzerlerine çöktüğünü iyi görmeli ve bilmeliler. Hükümet kendine güvenmeli, Türkiye’ye bağımlı olmamalı. Türkiye referandumda daha fazla imkanı olsaydı, Güney Kürdistan’a daha kötü şeyler yapardı.    Operasyon sürüyor ancak Bağdat ile Hewlêr arasında 9 Ekim 2020’de imzalanan “Şengal Anlaşması” ardından başlayan tehditler de devam ediyor…      Türkiye neden dağlık yerlerde, sınır hattında askeri üsler yapmıyor da Amediyê, Bamernê, Şêladize’de sivil halkın içinde üs yapıyor. Amaçları PKK ise sivil yerleşim yerlerinde ne işleri var? Neden çıkmıyorlar. Amaçları bölgeyi bütünen işgal etmektir. Şengal ve Mahmur’da da amaç aynıdır. Türkiye’nin tek amacı işgaldir.    Türkiye açık bir şekilde Güney Kürdistan’ı kendi toprağı olarak görüyor. Ve mesele sadece Şengal, Mahmur değil, mesele bölgenin tamamını işgal etmedir. Musul’un tamamını kendi toprağı olarak görüyor. Destek görürlerse, bir günde, bir gecede bütün Güney Kürdistan’ı işgal edecekler. Binlerce askeri, teknolojisi var, NATO onun arkasındadır. Türkiye’nin operasyonlardaki niyetini iyi bilmek gerekiyor. Niyetleri işgaldir, talandır, Kürtlerin iradesini, kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. İşgal amacını daha somutlaştırmak için şöyle bir örnek verelim. PKK’nin üsleri ya da varlığı nerededir. Genelde dağlık, yerleşim yerlerinden uzak yerler ve o bölgelerde siviller yoktur. Türkiye’nin askeri üsleri nerededir? Türkiye neden dağlık yerlerde, sınır hattında askeri üsler yapmıyor da Amediyê, Bamernê, Şêladize’de sivil halkın içinde üs yapıyor. Amaçları PKK ise sivil yerleşim yerlerinde ne işleri var? Neden çıkmıyorlar. Amaçları bölgeyi bütünen işgal etmektir. Şengal ve Mahmur’da da amaç aynıdır. Türkiye’nin tek amacı işgaldir.    Türkiye’nin Şengal’in insansızlaştırılması için Irak üzerinde büyük bir baskısı var. Türkiye açık bir şekilde Şengal’i işgal etmek istiyor. ABD’nin burada rolü de var. Türkiye varlığını her alanda artırmak istiyor. Şengal’de insanların kendi kaderini tayin etmelerine, sorunlarını kendileri çözmesini istemiyor. Şengal halkı hala korku içindedir. DAİŞ’in katliamı karşısında kaçanlar, şimdi gelip onları çıkarmak istiyor. Onun için Şengal’de korku var. Şengal halkı Irak ve Kürdistan Bölgesi hükümetine tepkilidir. Hiçbir gücün buraya gelip, yerleştirilmesini istemiyor. Türkiye’nin varlığını istemiyorlar. Êzidîlerin talepleri doğrultusunda bir çözüm geliştirilmelidir. Türkiye’nin oyunlarıyla değil, Şengal’in varlığıyla şekillenmemeli, Türkiye’nin etkisi artarsa, Êzidîler için büyük bir risk olur. Êzidîler kimse için bir tehdit oluşturmuyor.    ABD’den üst düzey bir heyet Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret etti. Böylesi bir dönemde yapılan ziyaretin perde arkasında neler var?   ABD heyetinin gelişinin birçok sebebi var. İran’ın Irak üzerinde etkisi her geçen gün artıyor. Irak’ı yönetecek güce erdiler. ABD, İran’a yakın gücün yönetime gelmesini istemiyor. O güçler şu anki Başbakan Kazimi’yi destekliyor ve ABD bundan korkuyor. ABD’nin askeri güçleri de bu güçler tarafından daha önce vurulmuştu. ABD, Kürdistan Bölgesi’ni kendileri için iyi bir liman olarak görüyor. Çıkarları doğrultusunda bir yönetime bir rol vermek istiyor. ABD’nin hareket alanı fazladır. Yaşanan onca gelişmeye rağmen ABD, Güney Kürdistan ile bağını koparmak istemiyor. Ortadoğu’da bir gelişme yaşandığında, Kürtlerden bağımsız yaşanmıyor. Kürt sorunun çözümü de bu çerçevede olacak. Kürtler olmadan sorunların çözümü mümkün değildir. Birçok ülkeyi gezdim ve milliyetçi bir gözle değil, Kürt halkı direnişçi, güçlü, dirayetlidir. Bölge için bir şanstır. Kürtler olmasaydı, DAİŞ bütün bölgeyi işgal edecekti. Dünya korkarken, Kürtler DAİŞ’e karşı savaştı. Dünya korkarken, Kürtler küçük bir silahla direndi.   Operasyon karşısında Kürtlerin tutumu nasıl olmalı?       PKK ile Kürdistan Bölgesi arasında bir sorun varsa, çözmeli; hükümet ile partiler arasında sorun varsa, çözmelidir; yine Ortadoğu’da Kürtler arasında en küçük bir sorun varsa, çözmek gerekir. Kürtler arası bir diyalog varsa, siyasiler, partiler arasında da diyalog olmalıdır.    Kürt siyasi hareketleri ortak bir paydada birleşmeli, ortak bir dil, güç etrafında toplanmalıdır. PKK ile Kürdistan Bölgesi arasında bir sorun varsa, çözmeli; hükümet ile partiler arasında sorun varsa, çözmelidir; yine Ortadoğu’da Kürtler arasında en küçük bir sorun varsa, çözmek gerekir. Kürtler arası bir diyalog varsa, siyasiler, partiler arasında da diyalog olmalıdır. Birlik olmadığında Türkiye için bir fırsattır. Türkiye hiçbir zaman Kürtlerin birlik olmasını istemiyor. Kürtlerden istenen kendi aralarında birliği sağlamalı, Kürt ulusal kongresini tekrar toplamalı, sorunlarını çözmelidir. Uluslararası alanda da Diaspora iyi bir rol almalı ve güçlü bir şekilde birlik savunulmalı. Türkiye’nin ve bölgedeki devletlerin Kürtlere yönelik operasyonları karşısında tek ses olunmalıdır. Kürtler öyle olduğu zaman büyük kazanımları olur. Kürtler zafere en yakın bir dönemi yaşıyor.    MA / Aziz Oruç