Köklü: Hukukun ölçütü Öcalan yasaları ve tecrittir 2021-05-15 20:31:30       İSTANBUL - “Pandemi krizine sözümüz var” başlıklı online paneller serisinin 3’üncüsünde konuşan Avukat Serbay Köklü, Türkiye’de hukukun sınırlarını belirleyen ölçütün Öcalan yasaları ve tecrit sistemi olduğunu belirtti.    Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi ve Wabi Sabi Sağlık Araştırmaları Merkezi, “Pandemi krizine sözümüz var” etkinlikleri kapsamında iki gün sürecek pandeminin siyasal, sosyal ve ekonomik etkilerinin tartışılacağı paneller dizisi devam ediyor. Bu kapsamda online gerçekleşen panellerin 3’üncüsünde pandemide cezaevi koşulları ve yaşanan hak ihlalleri tartışıldı.   Wabi Sabi Sağlık Araştırmaları Merkezi Sözcüsü Sergen Sucu’nun kolaylaştırıcılığını yaptığı panelde İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Cezaevi Komisyonu Üyesi Avukat Ekin Yeter ve Asrın Hukuk Bürosu Üyesi Avukat Serbay Köklü konuşmacı olarak yer aldı.   Keskin, “Raporlarla pandemik cezaevi koşulları”,  Yeter, “Cezaevi uygulamaları-uygulamaların dayandığı yasal zeminler”,  Köklü de, “Bir pandemik pratik; Tecrit Hukuku ve İmralı Sistemi” konularına ilişkin sunumlar gerçekleştirdi.    KESKİN:  AYRIMCI POLİTİKALAR UYGULANIYOR   İlk olarak söz alan Eren Keskin, siyasi tutuklulara yönelik son derece ayrımcı bir infaz sistemi olduğunu ifade ederek, siyasi tutukluların “terör” kavramı nedeniyle adli tutuklulara göre uzun yıllar cezaevlerinde tutulduğunu belirtti. Ayrımcı infaz yasalarının pandemi sürecinde daha da ağırlaştığını dile getiren Keskin, raporlarına göre 457 ağır hasta tutuklunun bulunduğu cezaevlerinde yaşam koşullarının giderek daha da kötüleştiğini belirtti. Hasta tutukluların durumuna yönelik zorunluluk olmamasına rağmen Adli Tıp Raporlarının tahliyeleri engellediğini belirten Keskin, Adli Tıp Kurumu’nun iktidarın politikaları kapsamında hareket ederek akıl almaz raporlar hazırladığını belirtti.  Keskin, bir yıl önce çıkarılan infaz düzenlemesi ile binlerce adli tutuklunun serbest bırakıldığını dile getirerek, siyasi tutukluların ayrımcı bir şekilde düzenlemenin dışında tutulduğunu kaydetti.    Hazırladıkları raporlarda cezaevlerinde ciddi hak ihlalleri yaşandığını ve ihlallerin pandemi sürecinde daha da ağırlaştığını vurgulayan Keskin, “AKP-MHP politikaların sorunları daha da ağırlaştırıyor. Boğaziçi direnişinde tutuklanan Şilan Delipalta ile görüşmeye gittiğimde başka bir hak ihlaline şahit oldum. İlk girdiğinde Kovid testi yapılmış ama koğuşa gitmesini engellemek için ikinci testi yapmamışlar. Tutukluların anlattıkları çok fazla sorun var. Cezaevlerinde çok ciddi bir izlenme söz konusu. Yaşamlarının her alanı kameralarla izleniyor. Bu nedenle hazırladığımız raporlar görmezden geliniyor. Sesimizi kimse duymuyor” diye konuştu.    YETER: CEZAEVLERİ SİSTEMİN İZDÜŞÜMÜDÜR   ÖHD Üyesi Ekin Yeter, pandemi sürecinde en riskli alanların cezaevleri olduğunu belirterek, hak ihlallerinin normalleştiği bir süreçten geçtiklerini kaydetti. Muhaliflerin karşı karşıya olduğu bir hapishane gerçeği olduğuna dikkat çeken Yeter,  “Hapishanelerdeki uygulamalar içinde bulunduğumuz düzenin birer izdüşümüdür.  Hak ihlalleri ile bir tecrit ve izolasyon ağ oluşturuldu” dedi. Hak ihlallerinin en başında infaz yasasındaki ayrımcılık olduğunu belirten Yeter,  pandemi sürecinde de yapılan düzenlemeler ile infazdaki eşitsizliğin daha da derinleştirildiğine işaret etti.    Doluluk oranlarının fazlalığı, hijyen koşulları, sağlığa erişim, süreli ve süresiz yayınlara erişim, Kürtçe yayınların ve mektupların verilmemesi ya da çok geç verilmesi gibi örneklerle hak ihlallerini anlatan Yeter, pandemi sürecinde kısıtlama adı altında getirilen iletişim yasakları ile ağır bir tablonun ortaya çıktığını vurguladı.   KÖKLÜ: ÖCALAN YASALARI TÜM TÜRKİYE’YE UYGULANIYOR   Asrın Hukuk Bürosu Üyesi Avukat Serbay Köklü, İmralı sisteminin bir istisna rejimi olduğunu ifade ederek, pandemi sürecinde de İmralı’da koşulların daha da ağırlaştığını kaydetti. 25 Mart’ta gerçekleşen 4-5 dakikalık görüşmenin tecridin boyutunu gözler önüne serdiğini vurgulayan Köklü, “Bu görüşme ile aslında yaşam hakkının sadece hayatta kalma ile sınırlandırıldığını gördük. Sayın Öcalan bunu kabul etmedi. Ekonomik destek paketlerine baktığımızda yaşam hakkının sadece hayatta kalmak ile sınırlandırılmasına baktığımızda İmralı’dan başlayan bu durumun da tüm Türkiye’ye toplumların uygulandığını görüyoruz. Türkiye’de F Tipi cezaevleri uygulaması yokken ilk defa İmralı’da hayata geçirildi. Bu ada cezaevinin 9 yıl boyunca tek tutuklusu Sayın Öcalan’dı. Bu ağırlaştırılmış infaz rejimi daha sonra bütün Türkiye’ye uygulandı. 2015 yılında çıkarılan ve ‘Öcalan Yasaları’ dediğimiz ceza yasaları tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı” diye konuştu.    HUKUKUN ÖLÇÜTÜ: ÖCALAN VE TECRİTTİR   Türkiye’de hukukun sınırlarını belirleyen ölçütün Öcalan yasaları ve tecrit sistemi olduğunun altını çizen Köklü, pek çok kesim bunu uzun zaman anlamakta geciktiğini söyledi. “Sayın Öcalan normal bir tutuklu değil, öyleyse eğer İmralı’da uygulanıyorsa normaledir denilen durumun önce fiili olarak sonra hukuksal bir rejim olarak uygulandığını gördük. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL’in ilk ilan edildiği yer İmralı idi. Ve bununla birlikte görüşmeler KHK rejimi ile engellendi. Bu durum daha sonra tüm cezaevlerine yayıldı. Pandemi yasaklarının da en yüksek düzeyde uygulandığı yer İmralı’dır. İmralı tecrit sistemi Türkiye’deki yönetim ve hukuk sistemidir. 2016’da yapılan bütün düzenlemeler buna uygun bir şekilde düzenlendi. Demokrasi güçleri, muhalif güçler bu sorundan kaçtıkları sürece sorunun bizleri daha da çevrelediğini göreceğiz” diye belirtti.   Konuşmaların ardından panel son buldu.