Rum yazar Çilingir: Soykırımdan kalanlara ‘Türk’ olma lütfu bağışlandı 2021-05-19 09:04:46   İSTANBUL - Pontos Rum Soykırımı’nda 353 bin kişinin öldürüldüğünü kaydeden yazar Tamer Çilingir, Yunanistan ile yapılan mübadele için de “Gidenlerin tüm mal varlıklarına devlet ve devleti destekleyen çeteciler el koydu. Geride kalanlara ise ‘Müslüman’ ve ‘Türk’ olma lütfu bağışlandı” dedi.   ABD Başkanı Joe Biden’in Ermeni Soykırımı’nı tanısa da bu konuda bir “yüzleşme”den kimse bahsetmiyor. 1894 yılında Abdülhamit’in Ermenilere yönelik katliamlarıyla başlayıp, 1915’te İttihat ve Terakki yönetimi tarafından 1,5 milyon Ermeni ve 300 bine yakın Süryani’nin hayatına mal olan Büyük Hıristiyan Soykırımı’nın son etabı olan Pontos Rum Soykırımı ise deyim yerindeyse hiç konuşulmuyor.    700 BİN RUM YAŞIYORDU   Eski tarihlerden beri “Pontos” olarak adlandırılan bölge Sinop’tan başlayarak Rize’ye kadar uzanırken, bölgede Rumlar ve Ermeniler yaşardı. Nüfus sayımlarının gelişigüzel yapılmasından kaynaklı, bu bölgede yaşayan Rumların tam olarak sayısı bilinmese de 700 bin Rum olduğu tahmin ediliyor. Buna kanıt olarak ise 1912 yılında Kamil Paşa Hükümeti ile Ekümenik Patrikliği arasında yapılan anlaşma gösterilir. Anlaşmaya göre üçü Trabzon vilayeti, ikisi Samsun sancağı ve birer tane de Sinop ve Karahisar sancakları olmak üzere 7 vekile mecliste koltuk veriliyordu. Her vekil ise 100 bin kişiyi temsilen meclise gidiyordu. Yine aynı tarihlerde Pontos vilayetlerinde bin 890 kilise, 22 manastır, bin 647 şapel ve 85 bin 890 öğrencisi olan bin 401 okul faaliyetteyken, günümüzde bu yerlerden izler bulmak imkansız hale geldi.   19 MAYIS ÖLÜMCÜL DARBE   Soykırım konusunda çeşitli çalışmalar yapan Yunan tarihçi Konstantinos Fotiatis’e göre, 1914-1921 yılları arasında Amasya, Samsun ve Giresun’da 134 bin 78, Niksar’da 27 bin 216, Trabzon’da 38 bin 434, Tokat’ta 64 bin 582, Maçka’da 17 bin 479, Şebinkarahisar’da 21 bin 448 Rum, mübadele yollarında hayatını kaybeden 50 bin insanla birlikte toplam 353 bin Pontoslu soykırıma uğradı. Yine Fotiadis’e göre 1914’de başlayan soykırımın en ölümcül darbesi ise 19 Mayıs 1919 yılında gerçekleşir. İddiaları bu tarihte Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’in ilk görüştüğü kişiler olan Sakallı Nurettin Paşa ve Topal Osman’ın Pontos Rumlarına yönelik saldırılarda ön planda olması güçlendiriyor.   ANMALAR GERÇEKLEŞTİRİLİYOR   Pontos Rumları her yıl çeşitli ülkelerde yaptıkları etkinliklerle 19 Mayıs günü soykırımda hayatını kaybedenleri anıyor. Üzerinden onlarca senenin geçmesine rağmen aydınlatılamayan soykırım için adalet ve yüzleşme talep eden onlarca Pontoslu, soykırımın izlerinin silinmesinin önüne geçmeye çalışıyor.   KURTULUŞ SAVAŞI HİKAYESİ   Yıllarca “Kurtuluş Savaşı” olarak okullarda okutulan hikayenin aslında ne olduğunu Mustafa Kemal’in Nutuk’ta anlattığını ifade eden Rum yazar Tamer Çilingir, Nutuk’ta geçen, “Dahilî isyanları bastırmak, Yunan taarruzunu tevkif etmekten elbette daha mühimdir’’ sözünü anımsatarak, “Yunan taarruzunu durdurmaktan daha önemli başka bir şeyden söz ediliyor. Aynı dönemde, İngiliz askerleri İstanbul’da, İtalyan askerleri Antalya’da, Fransız askerleri Urfa ve Maraş’ta olduğunu ve Yunan ordusun ise Afyon’a kadar gelir. Mondros Mütarekesi kararları ile Osmanlı’nın orduları dağıtılmıştır. Fakat silahlarını teslim etmeyen 3’üncü Kolordu ve çetelerden oluşturulan yeni bir askeri örgütlenmeye gidilir. Savaşın galip tarafları ne 3’üncü Kolorduya ne de yeni orduya itiraz eder” diye belirtti.   ORDUNUN ÇALIŞMA ALANI    Tarih sahnesinde oynanacak oyunun ilk etabının 1915 Ermeni Soykırımı ile oynandığını vurgulayan Çilingir, ikinci etabın adının ise, “Pontos Rum Soykırımı” ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi” olduğunun altını çizdi. Çilingir, “İngiliz, İtalyan ve Fransız askerlerinin Osmanlı’dan geriye kalan topraklardaki varlığı orada kalıcı olmak değil tam tersine yeni kurulacak Türkiye devletinin destekleyicisi olmaktır” dedi. 9 Aralık 1920 tarihinde kurulan Merkez Ordusu’nun karargahı ve çalışma alanının ne İngilizlerin olduğu İstanbul, ne İtalyanların olduğu Antalya, ne de Yunan ordusunun ulaştığı Afyon olduğunun altını çizen Çilingir, “Merkez Ordusunun çalışma alanı Pontos’tur” diye belirtti.   YETKİ SINIRSIZLIĞI   Merkez Ordusu’nun başına Nurettin Paşa’nın getirildiğine dikkati çeken Çilingir, paşaya verilen görev yetkisinin ise “seferde ordu komutanı selahiyeti’’ olarak belirlendiğini söyledi. “Seferde ordu komutanı selahiyeti’’ demenin yetki sınırsızlığı anlamına geldiğini ifade eden Çilingir, “Yasa da, mahkeme de, savcı da, yargıç da kendisiydi. Ama buradan anlaşılması gereken, ona bu yetkiyi verenlerden bağımsız hareket ettiği değil, Pontos’daki tüm uygulamaları bizzat kendisini yetkilendirenlerin emirleriyle yerine getirdiği olmalıdır” diye konuştu.   SALDIRILAR ARTTI   Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkarak çete reisleriyle yaptığı görüşmeler sonrasında Rumlara karşı saldırıların arttığının altını çizen Çilingir, bu çetelerin Balkan Savaşı’ndan sonra Karadeniz’de aynı işlevi gördüğünü dile getirdi. Çilingir, “Özellikle savunmasız Rumların köylerine yaptığı saldırılarda yağma, yakıp yıkmanın yanı sıra, kadın ve çocuklara yaptıkları zalimliklerle Rumları yıldırmayı hedefliyorlardı. Özellikle eli silah tutan Rumların partizanlara katılmalarıyla savunmasız kalan köyler hedefleriydi. Birebir partizanlarla çatışmaktan çekiniyorlardı” ifadelerini kullandı.   ÇETELER ÖDÜLLENDİRİLDİ   Silah ve istihbarat konularında desteklenen çetelere her türlü imtiyazın tanındığını vurgulayan Çilingir, çetelerin işledikleri suçlar için ceza almamasının yanı sıra ödüllendirildiklerini söyledi. Çilingir, “Bu yanıyla Rumlara karşı kurulmuş olan bu çeteler, sadece Rum köylerine yönelik değil, canları istediğinde Müslümanlara da saldırıyor, köy halkının her türlü erzakına, malına mülküne el koyabiliyor, genç kızlara musallat oluyor, can alıyorlardı” diye belirtti.   100 BİN YURTTAŞ AMELE TABURLARINDA   1914 yılında geçici askerlik kanunu ile Osmanlı sülalesi dışında her erkeğin askerlik yapmasının mükellef kılındığını hatırlatan Çilingir, Müslüman olmayanların askerlik yapamadığını çoğunun Amele Taburları’nda hizmete alındığını söyledi. Amele Taburları’nın silahsız ve cephe gerisinde olduğunu belirten Çilingir, “O tarihte ordunun mevcudunun 726 bin olduğu biliniyor fakat Amele Taburlarının sayısı ve mevcutları konusunda düzenli bilgiler yok. Tahminler de 100 bin civarında insanın Amele Taburlarına alındığı yolunda” dedi. Çilingir, devlet yazışmalarında ise, “Birinci Ordu’ya bağlı taburların bir bölümünde 4 bin 811 Müslüman’a karşılık, 11 bin 939 Rum, 7 bin 318 Ermeni ve bin 671 Yahudi var” olduğunu öğrendiklerini söyledi.   HASTALIKLAR KOL GEZİYORDU   Amele Taburlarında yer alan askerlere başta yol, köprü ve demiryolu inşaatı olmak üzere, taş kırma, kar temizleme, mezar kazma gibi işlerin yaptırıldığını belirten Çilingir, taburlardaki hayatın kötü olduğunu ve kolera, lekeli humma, verem, zatürre ve frengi gibi hastalıkların taburlarda kol gezdiğini kaydetti. Merkez Ordusu’nun 12 Mart 1921 yılında Karadeniz’de Amele Taburlarının kurulması ile ilgili bir emir yayınladığına işaret eden Çilingir, “Emre göre taburlar Rumlardan oluşacaktı. Kısa süre içinde taburlar kurulmaya başlandı. 3 gün içinde kurulan taburların mevcutları ise, Samsun Amele Taburunda 53, Merzifon Amele Taburu 400, Sivas Amele Taburu 147,Tokat Amele Taburu, 176 kişidir” dedi.   353 BİN PONTOSLU   “Mustafa Kemal’in emriyle Merkez Ordusu ve çeteler tarafından organize edilen Pontos Rum Soykırımı 353 bin insanın hayatına mal oldu” diyen Çilingir, sözlerini şöyle tamamladı: “Dağlara çıkan partizanların geride bıraktıkları köylerinde tek bir canlı bırakılmadı. Direnişçiler, mağaralarda, kiliselerde, gemilerin kazanlarında diri diri yakıldılar. Tek bir köy kalmadı. Pontoslu Rumların kanlarıyla sulanmadığı, Karadeniz’in bütün dereleri kırmızı aktı yıllarca. 1923 yılında Yunanistan ile imzalanan Mübadele anlaşması ile Hristiyan Rumlar Yunanistan’a sürgün edildiler. Toplam 1 milyon 250 bin olan bu sayının 200 bine yakını Pontos’tan idi. Gidenlerin tüm mal varlıklarına devlet ve devleti destekleyen çeteciler el koydular. Geride kalanlara ise ‘Müslüman’ ve ‘Türk’ olma lütfu bağışlandı.”    MA / Kadir Güney