‘Türkiye Kürt soykırım politikalarının zirvesinde’ 2021-06-15 09:00:47 HEWLÊR - TSK’nin sınır ötesi operasyonunun uluslararası güçlerin desteğiyle yapıldığını ve bölge halklarına yönelik tehdit olduğunu belirten Federe Kürdistanlı siyasetçi Polat Bozan, “Türkiye, Kürt sorununda soykırım politikalarının zirvesini yaşıyor” dedi. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Federe Kürdistan Bölgesi'nin Zap, Avaşîn ve Metîna bölgelerine yönelik 23 Nisan’da başlattığı sınır ötesi operasyon, hava bombardımanlarının ardından bölgeye indirme yapan TSK ile HPG’liler arasında şiddetli çatışmalarla sürüyor. Bölgeye yönelik hava saldırıları sonucu yaşanan doğa tahribatının yanı sıra, tepkilere rağmen KDP’nin onayıyla kesilen ağaçlar Türkiye'de satılıyor.    TSK’nin zorlandığı operasyona, Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani’ye bağlı Zerewanî ve Gulan güçlerinden oluşan özel birlikleri takviye edildi. Bölge halkının büyük tepki gösterdiği KDP özel birliklerinin operasyona katıldığı 5 Haziran’da yaşanan saldırıda, 5 peşmerge yaşamını yitirdi, 4 peşmerge yaralandı. KDP’nin saldırının sorumlusu olarak gösterdiği HPG, iddiaları yalanlayarak, bağımsız heyetlerin incelemede bulunması çağrısı yaptı. Ancak saldırının üzerinden 10 gün geçmesine rağmen hiçbir inceleme yapılmazken, bu kez 13 Haziran’da Süleymaniye’nin Pişder beldesinin Kanî Lan köyünde sivil bir araca yönelik hava bombardımanında 4 kişi yaşamının yitirdi.    ULUSLARARASI OPERASYON   TSK’nin bölgeye yönelik saldırılarını ve KDP özel birliklerinin operasyona katılmasını değerlendiren Federe Kürdistanlı siyasetçi Polat Bozan, operasyonun Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Kürt sorununda çözümsüzlük politikasının devamı olduğunu söyledi. Bu politikanın AKP-MHP iktidarıyla zirveye ulaştığını belirten Bozan, Kürtlerin de buna karşı varlıklarını ve hak taleplerini ileriye taşıdığını ifade etti. Bozan, sınır ötesi operasyonun 1983’ten bu yana yapılan operasyonlardan farklı olduğuna işaret ederek, “Şimdiye kadar yapılan operasyonlar, askeri anlamda kuşatma ya da belli bir bölgeye operasyon niteliği taşıyordu. Fakat şuan geliştirilen yönelimler işgale dayalı ama sadece bir bölgeyle sınırlı değil. Operasyonun ya da bu yönelimin başladığı tarihe baktığımızda Ermeni Soykırımı'nın başladığı tarih. Şiddet temelli dünya güçlerinin desteği alınarak, PKK’ye karşı Türkiye’ye yeşil ışık yakıldığı görülüyor. Yani dış güçlerinin de desteklediği soykırım politikalarını güden bir operasyon. Operasyonun bu kapsamda geliştirilmesi, bunun tarihi, coğrafik ve siyasi anlamının olduğu ve özellikle Kürtler açısından çok önemli bir mahiyete sahip olduğunu belirtebiliriz” dedi.    ‘İŞGAL HAREKATI’   Federe bölgesinde bulunan yer altı ve yer üstü zenginliklerin emperyalist devletleri cezp ettiğini söyleyen Bozan, “Uluslararası güçlerin desteğini arkasına alan bu işgal operasyonunun önünde, PKK hem askeri hem de ideolojik olarak bent oluşturdu. PKK var oldukça, bu politikalarının bölgede hayat bulamayacağını çok iyi bilen Türkiye ve emperyalist güçler, ilk yönelimlerini PKK’ye karşı geliştiriliyor. PKK’nin zayıflaması ya da herhangi bir biçimde darbe alması durumunda, bölgede soykırıma dayalı politikaların gelişeceğini şimdiden gözlemleyebiliyoruz. Dolayısıyla bu bir operasyon değil, işgal harekatıdır. Türkiye, tarihinden günümüze kadar Kürt sorununa karşı uyguladığı soykırımcı politikalarının zirvesini yaşıyor” ifadelerini kullandı.    BÖLGE HALKLARI TEHLİKEDE   Operasyonun Kürtler açısından büyük önem taşıdığını ve Kürt ulusal birliği önünde engel olduğunu ifade eden Bozan, “Güney Kürdistan’da bazı partilerin gösterdiği işbirlikçi yaklaşımlar, Türkiye ile ortak hareket edip PKK’nin alanlarına yönelmeleri, bu işgalin meşruiyetine yönelik girişimlerdir. Düşmanı cesaretlendiriyor, tehlikeleri daha da derinleştiriyor. Bu işgal girişimi sadece Kürtler açısından değil, bölge halkları açısından da çok büyük bir tehlike oluşturuyor. Özellikle Türkiye tarafından devşirilen El Nusra ve diğer paramiliter örgütlerin bölgeye yerleştirilmesi ve konumlandırılması hem bölge ülkeleri hem de bölge halkları için ileride büyük bir tehlikeyi beraberinde getirir” şeklinde konuştu.   'ADIM ADIM İŞGAL'   Bozan, “Nisan’da başlatılan bu işgal hareketi, esasında 2017’den beri bölgeye yönelik adım adım geliştirildi. Heftanîn ve Xakurkê bölgelerine yönelik işgal harekatı başlatılmıştı. Bu yıl bir üst seviyeye taşındı. Türkiye, tüm imkanları, İHA, SİHA ve ağır silahlarla rağmen 40 günü aşkın süredir belirli noktalarda çivilenmiş, ilerleyemez durumda. İlerleyemeyeceğini gördüğü için Irak ve KDP üzerinde bir baskı oluşturarak, elindeki bütün kozlarını kullanarak, bu işgal hareketine müdahil etmeye çalışıyor. KDP’den bir kesimin bu işgal hareketinden yana olduğunu ve içinde yer aldığını görüyoruz” diye belirtti.   KDP ZAYIFLADI    KDP ve AKP’nin benzer çıkmaz içinde olduğunu belirten Bozan, “Kürtler nezdinde itibarını yitiren, teşhir olan, ihanet çizgisinde yürüdüğünü açıkça ilan eden KDP iktidar eliti, özellikle Barzani ailesinin Türklerle birlikte hareket etmeleri, Güney’de ne kadar zayıf düştüğünü, teşhir olduğunun göstergesidir. Kendi kaderini AKP-MHP’nin kaderiyle birleştiren KDP güçleri, bu savaşta ya da işgalde çok yanılgılı bir biçimde kendilerini Türkiye politikalarına yatırmaktadır. Tarihi rolünü, özellikle 1950’den beri oynadığı rolü bugün de canlı tutuyor” diye konuştu.    IRAK GÜÇSÜZ   Irak merkezi hükümetinin sessizliğine dikkat çekerek, iç sorunların sonucu olduğunun altını çizen Bozan, “Şiaların ayrıksı duruşu, kendi içindeki iç çelişkileri (Suni-Şia, Kürd-Arap) canlı tutan ve hiçbir örgüte mensup olmayan sadece istihbarı bir niteliği olan ve dış güçlerin desteğiyle iktidara getirilen Kazimi fazla etkinlik göstermezken, dışardan gelen baskılara karşı pek de bir direnç gösteriyor. Bu yüzden Irak’ın dirençli bir politika sergileyeceğini sanmıyorum. Bu politikalarda sınırlı da olsa göz yumma gibi, ya da kısmi olarak destek verme ve siyasi anlamda yasaları dayatarak farklı bir biçimde bu operasyonların içerisinde yer alır. Ayrıca Arap milliyetçiliğinin özellikle Irak’ta da farklı boyutlarda Kürdistan’a yönelik devreye konulduğunu, Irak’ın toprak bütünlüğü adı altında yavaş yavaş Arap şovenizminin geliştirildiğini ve Irak hükümetinin bütün topraklara hakim olma politikalarının 25-30 yıldır PKK kontrolündeki alanlara bunu gerekçe göstererek müdahil olabileceğini öngörüyorum” dedi.    MAHMUR   Hava saldırılarının yapıldığı Mahmur Mülteci Kampı’nın hedef alınmasına dair Bozan, şunları söyledi: “Baş eğmeyen, haklarından taviz vermeyen, Türkiye’nin siyaseti üzerinde sürekli belirgin bir etkisi olan Mahmur Kampı, bu nedenle hedef halindedir. Diğer yandan kendi sorunlarını kendileri çözen Demokratik Özerk fikriyatı kendine rehber edinen ve uygulayan bir kitle olmaları nedeniyle hedef alınıyorlar. Barış grubu buradan Türkiye’ye gönderilmişti. Bu açıdan kendi rolünü oynayabilen bir konumda olduğundan, Türk devletinin sürekli hedeflerindendir. Özel savaş yöntemleriyle kampı hedef gösteren ve sivil mülteci kampına yönelik saldırıları meşrulaştıran ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır. Sivil halkın 28 yıldır göçmen durumunda yaşadığı bu kampta, bundan sonra da kimsenin haklarından taviz vermeyeceğini düşünüyorum.”   BM’NİN SORUMLUĞU    KDP’nin AKP ile birlikte kampın kapatılması yada dağıtılmasına yönelik bir kampanya başlattığını söyleyen Bozan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamp halkı uluslararası sözleşmelerden elde ettiği yasal hakları için mücadele edecektir. BM ve Irak nezdinde gösterilen yaklaşımların hukuka aykırı olduğu ve yasalardan doğan haklarının elde edilmesi için girişimlerini devam ettirecektir. Bunun için BM’nin kendi rolünü oynamasını, en azından insani anlamda rol üstlenmesini talep edecek. Siyasal olarak BM’nin, Türkiye’nin, KDP’nin ya da farklı güçlerin etkisinde kalarak, bu kampa bu temelde yaklaşmaları kabul edilir değil. Bu açıdan BM’nin insanı ve kanunu görevini yerine getirmesi gerekir.”   MA / Erdoğan Altan