Demokrasi Konferansı’nda Öcalan ve açlık grevleri vurgusu 2021-06-24 17:42:03   İSTANBUL – Demokrasi Konferansı’nda konuşan avukat Arzu Eylem Kayaoğlu, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve cezaevlerinde artan hak ihlallerine dikkat çekerek, açlık grevi eylemlerinin yaşam hakkı için kritik eşiğe geldiğine vurgu yaptı.  Toplumun pek çok kesiminin bir araya gelerek taleplerini haykırdığı Demokrasi Konferansı, verilen öğlen arasının ardından devam etti. Konferansın üçüncü bölümünde Basın Özgürlüğü Çalışma Grubu adına söz alan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, baskı ortamının, nefes alamama halinin ilk cisimleşmiş halinin gazeteciler olduğunu ifade ederek, eleştirel gazeteciliğin sürekli hedef gösterildiğini ve cezalandırıldığını söyledi. Eren, “Gazeteciler her gün adliye koridorlarında; ya yargılanıyor, ya yargılanan meslektaşlarının haberini yapıyorlar” dedi. ‘KÜRT BASINI BOĞULMAYA ÇALIŞILDI’ İktidarın medyayı tekelleştirerek, kontrolüne aldığını kaydeden Eren, gelinen aşamada iktidarın kimin gazetecilik yapacağına kimin yapamayacağına karar verdiğini belirtti. Eren, süreçten en çok etkilenen basın organlarının önemli bir bölümünün de Kürt medyası olduğuna dikkat çekerek, “Kürt basını tamamen boğulmaya çalışıldı. Özgür Gündem gazetesi kapatıldı. Devamında çalışan her gazeteci ya gözaltına alındı, ya tutuklandı. Ya da tüm bunları göze alarak çalışmaya devam ediyor” diye konuştu. ‘GAZETECİLERİN MÜCADELELERİ SÜRÜYOR’ Tüm bu olumsuz koşullar altında gazetecilerin ekonomik ve sendikal hakları için mücadelelerini sürdürdüğünü söyleyen Eren, “Sendikal haklar ve toplu iş sözleşmeleri gazetecilik mesleğinin itibarını koruyor, sansüre karşı gazetecileri güçlendiriyor. Akademik çalışmalar, gelir ve iş güvencesinin, editoryal bağımsızlığı arttırdığını ortaya koyuyor. Pandemi son bir yılda gazetecilerin çalışma koşullarını ağırlaştırırken, çözüm arayışı ‘sendikal aşılama’ oluyor. Daha fazla sayıda gazeteci sorunların kolektif çözümü için sendikalaşıyor. Gazetecilerin elinden alınan yıpranma hakkı, bu sene de çözüme kavuşmadı. Meslek örgütleri yıpranma hakkının geri kazanılması için hukuki mücadelesini sürdürüyor” ifadelerini kullandı. Eren, son olarak özgür basın için önerilerini sıralayarak, konuşmasını sonlandırdı. ‘BARIŞTA ISRAR EDECEĞİZ’ Barış Anneleri İnisiyatifi adına söz alan Güler Buğday, barışa olan inançlarının tam olduğunu söyleyerek, kadınlar ve anneler olarak barışta ısrar etmeye devam edeceklerini vurguladı. Buğday, barış dilini geliştirmeye devam edeceklerinin altını çizerek, “Halklar arasına asla ayrım koymuyoruz. Halkların bir birileri ile sorunları yoktur. Dünya bir gül bahçesi gibidir. Rengarenktir. Biz böyle görüyor, böyle inanıyoruz.  Anneler halklardır. Halklar olarak birlikte başaracağımıza inanıyoruz. Yıllardır adalet arıyoruz. Zindanlarda bulunan tutsaklar bir an önce serbest bırakılsın. Artık özgür olsunlar. Zindanların kapılarını açacağız. Birlikte mücadele ile özgür yarınları inşa edeceğiz. Birlikte başaracağız” diye konuştu. Buğday’ın konuşmasının ardından Deniz Poyraz üzerine kısa bir sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Sinevizyon duygusal anların yaşanmasına neden oldu. MÜCADELE TÜM ÇOCUKLAR İÇİN Gezi eylemlerinde katledilen Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan, herkes için adalet talebiyle mücadele ettiklerini dile getirerek, 18 Haziran’a görülen duruşmada oğlunun katil zanlısı polislerin tutuklanmadığını hatırlattı. Elvan, Berkin ve tüm çocuklar için adalet gelene kadar asla durmayacağını sözlerine ekledi. Elvan’ın konuşmasının ardından salondan “Berkin elvan ölümsüzdür” sloganları yükseldi. ‘CUMARTESİ ANNELERİ DİRENMEYE DEVAM EDECEK’ Cumartesi Anneleri adına söz alan Sebla Arcan da, seslerini kesmek ve mücadelelerini görünmez kılmak isteyenlere karşı “varız” demeye devam ettiklerini söyleyerek, yaşanan hukuksuzlukların adalet duygusunun yitirilmesine neden olduğunu belirtti. Ülke olarak demokrasi ve hukuk adına utanılacak günler yaşadıklarını vurgulayan Arcan, “Buradan çıkışın yolu baskı ve umutsuzluğa karşı güçlenen itirazımızı ve seçeneklerimiz yükseltmekten geçiyor. Bizler 26 yıldır ortaklaştığımız adalet talebi üzerinden birlikte hareket ediyoruz. Bir birimizi yolumuzu açsın diye beklemedik, kendi yolumuzu kendimiz açtık. Haklılığımızdan gücü arkamıza alarak farklılaştığımız değil, ortaklaştığımız değerleri esas alarak hareket etme zamanıdır” ifadelerinde bulundu. HUKUKSUZLUK VE ADALETSİZLİK SİSTEMİ Hukuk  ve Adalet Çalışma Grubu bildirgesini ise Yıldız İmrek ile Arzu Eylem Kayaoğlu açıkladı. İmrek, iktidarın politikaların sonucu olarak yaşanan adaletsizlik ve hukuksuzluklara dikkat çekti. Ardından söz alan Kayaoğlu, siyasi eleştiri özgürlüğünün yok edildiğini dile getirerek, “Siyasi muhalifleri ve her türlü hak arayışını ‘terör’ ile ilişkilendiren ceza yargılaması pratiği, 1991 yılında yürürlüğe konan TMK ile ikili ceza yargılaması, ikili ceza infaz sistemiyle tamamlanarak, demokrasinin temeli olan siyasi eleştiri özgürlüğü ve siyasal çoğulculuk üzerinde daha da sıkılaşan bir mengeneye dönüşmüştür. 2020 yılında yapılan son infaz yasasında bu ikili infaz rejimi korunmuş; pek çok hasta mahpus yaşamını kaybetmesine rağmen, yaşlı, hasta, çocuklu kadın ve çocuk mahpuslar için dahi ayrımcı hükümler, eşitlik ilkesine aykırı düzenlemelerde ısrar edilmiştir” dedi. KEYFİ SORUŞTURMALAR İnfaza ilişkin tüm yetkiler İnfaz Hakimliklerine aktarılarak, iktidar kontrollü Sulh Ceza Hakimliklerine benzer şekilde bir kapalı sistem oluşturulduğuna dikkat çeken Kayaoğlu, “Özellikle, idare gözlem kuruluna verilen yetkilerle her hapishane ayrı bir derebeyliğine dönüştürülmüştür. Siyasi mahpuslara yönelik infaz yakma tabir edilen, denetimli serbestlik ve koşullu salıverme haklarından mahrum etmeyi amaçlayan keyfi disiplin soruşturmaları, ağır cezalar uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı. ‘ÖCALAN’A TECRİT AĞIRLAŞTI’ Kayaoğlu, İmralı Cezaevi’nde uygulanan tecrit ve ağırlaştırılmış müebbet infaz cezası rejimi, AİHM'in 18 Mart 2014 tarihli Öcalan/Türkiye kararı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve onur kırıcı ceza yasağını öngören 3’üncü maddesinin ihlal olarak tespit edildiğini hatırlatarak, “Ancak AİHM'in bu ihlal kararının gereği yapılmadığı gibi tecrit koşulları avukat görüşmeleri ve ziyaretçi kabullerinin engellenmesi, telefon ve mektup/faks yasağı ile dış dünya ile haberleşmeye dair tüm bağların koparılması ile mutlak tecrit boyutuna evriltilmiştir. Bu tecrit sistemi, son infaz yasası değişiklikleriyle siyasi mahpuslar için olağan rejim haline getirilmiştir” diye konuştu. YAŞAM HAKKI İÇİN KRİTİK EŞİK 300 bine yakın insanın tutulduğu, tutuklu-hükümlü ayrımına ve temel insan haklarına aykırı uygulamalarla cezaevlerinde sorunlar arttığını söyleyen Kayaoğlu, şöyle devam etti: “İnfaz rejimine ve tecride karşı çeşitli dönemlerde açlık grevleri ortaya çıkmıştır. Bugün de siyasi mahpuslarca tecride karşı sürdürülen açlık grevleri 200'lü günleri bulmuş, yaşam hakkı için kritik eşiğe gelmiştir.” Daha sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri ve farklı çevrelerden kesimler söz alarak, taleplerini dile getirdi. Konferans yapılan konuşmalarının ardından sona ererken, sonuç bildirgesinin de gün içinde açıklanması bekleniyor.