‘Sorunların çözüm adresi İmralı’dır’ 2021-06-26 18:32:04       ADANA - Adana'da düzenlenen "Tecrit insanlık suçudur" konulu panelde konuşan konuşmacılar, Türkiye’de sorunların çözüm adresinin İmralı olduğuna dikkat çekerek, tecridin bir an önce kaldırılmasını istedi.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana İl Örgütü,  Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi'nde düzenlemek istediği "Tecrit insanlık suçudur" konulu panel polislerce engellendi. Panele gelenlerin Genel Bilgi Taraması'ndan (GBT) geçirilip, polisin içerde görüntü almak istemesine karşı partililer, paneli iptal etti. Panele gelenler ve partililer, salonun önünden Seyhan İlçe Örgütü’ne doğru yürüdü.    "Biji berxweda zindana", "HDP'ye değil, çetelere barikat", "Baskılar bizi yıldıramaz", "Direne direne kazanacağız" ve "HDP halktır, halk burada" sloganları ile alkış ve zılgıtlarla yürüdü. Polisin engellemelerine rağmen kitle Seyhan İlçe Örgütü’ne kadar yürüdü. HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, "Tecrit insanlık suçudur Bij berxwedana zindana" yazılı pankartı açarak yürüdü. Polisin, "Bu yürüyüş yasal değil, tek tek yürüyün yoksa müdahale edeceğiz" anonsuna rağmen kitle yürüyüşe devam etti.    'MÜCADELE EDECEĞİZ'   Salonda düzenlenmek istenen panel Seyhan İlçe Örgütü’nde yapıldı. HDP Parti Meclisi (PM) Üyesi Seher Kadiroğlu'nun moderatörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak Peköz, HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Doğan Erbaş ile Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü katıldı. "Tecrit zulmüne son, açlık grevleri 212’nci gününde" ve Deniz Poyraz'ın fotoğrafının olduğu "Katilleri tanıyoruz Deniz Poyraz ölümsüzdür" yazılı pankartların asıldığı salona çok sayıda kişi katıldı. Açılış konuşmasını yapan HDP PM Üyesi Seher Kadiroğlu, polisin engelleme girişimlerine tepki göstererek, her alanda faşizme karşı mücadele edeceklerini kaydetti.   Kadiroğlu'nun konuşması ardından söz alan Erbaş, İmralı Cezaevi'nde dünyada eşi benzeri olmayan bir tecrit sisteminin uygulandığını dile getirdi. İmralı’nın yapısal özelliğiyle ilgili bilgi veren Erbaş, Öcalan'ın 22 yıldır tecrit altında olduğunu, İmralı Cezaevi'nin uluslararası ülkelerin kontrolünde olup, Türkiye'ye "sadece gardiyanlık görevi" verildiğini anlattı. Avrupa ve CPT'nin İmralı’ya dair hazırladığı raporların aksine Türkiye'nin tecridi daha da ağırlaştırdığına dikkati çeken Erbaş, Kürt sorununun çözülmemesini Avrupa ülkelerine Kürt sorununa bakış açısına bağlayarak, bu sorunun ne Avrupa'yla ne de ABD ile çözülemeyeceğini söyledi.    Erbaş, "Bu bunları görerek, Sayın Öcalan dünyanın en zor şartlarında kalmasına rağmen adaya getirildiği ilk günden itibaren en çok kullandığı sözcükler; barış, diyalog, müzakere, çözüm, demokratik siyaset, demokratik anayasa ve benzeri sözcükler. Hep çözüme yönelik konuştu" dedi.   'ÇÖZÜM ADRESİ İMRALI'DIR'   Öcalan'ın "Ben İmralı duruşunu koruyorum" sözüne değinen Erbaş, "Bu çizgi nedir? Gelin bu sorunu başkalarına bırakmadan, Türk, Kürt kardeşliği içerisinde biz çözelim. Tarihimiz buna uygun. Her iki halkın içinde bulunduğu durum buna uygun. Her iki tarafta büyük bedeller ödedi. Ama nereye kadar. Savaş nereye kadar. Savaşın gideceği bir yer yok" şeklinde konuştu. "Karşımızda çözüm isteyen bir muhatap yok" diyen Erbaş, "AKP, barış, çözüm, insanlar ölmesin, analar gözyaşı döküp, canı çekmesinden ziyade, 'bu süreç bana yarıyor mu, yaramıyor mu?’ Bu açıdan bakıyor. Çözüm sürecinde HDP'nin yükselişini görünce müzakere masasını devirdi. Bugünden bu güne kadar Türkiye hala kendisine gelemedi" dedi.    Erbaş, "Bu ülkede bu kadar çürüme görülmedi. Bu ülkede tecrit devam ettiği için Sayın Öcalan'ın çözüm önerilerine hayır denildiği için kendisiyle bırakalım heyetlerimizin görüşmesini avukat ve aile görüşmeleri de yapılmadığı için Türkiye bu hale geldi. Dolasıyla da Türkiye'de başta Kürt sorununun demokratik çözümü baştan olmak üzere hangi alanda olursa olsun bir iyileşme ve reform olacaksa, başlangıç yerinin İmralı tecridinin kaldırılması olacaktır. İmralı tecridi kaldırılmadan Sayın Öcalan'la müzakere ve diyalog ilişkisine girilmeden Türkiye'de bu sorunların çözümü mümkün değildir" şeklinde konuştu.   'ÖCALAN'IN DURUMUNU BİLMİYORUZ'   İmralı’ya dair bilgiler paylaşan Serbay Köklü, tecride karşı protestonun ana gündeminin Öcalan’ın 7 Ağustos 2019’dan beri avukatları ile görüştürülmemesi olduğunu dile getirdi. Köklü, “Bu sadece avukatları ile görüşme meselesi değil. Yakın zamanda da gördüğümüz üzere Sayın Öcalan’ın hukuki güvenliğinin bertaraf edilmesi meselesidir.  2011 yılına kadar avukat görüşleri kısmen, belli periyotlarla mümkün olabiliyordu. Ancak 27 Temmuz 2011 tarihinden sonra, yani yaklaşık 10 yıldır Sayın Öcalan avukatları ile sadece 5 defa görüşebildi. 2020’den beri 30’dan fazla gönderdiğimiz mektubun ulaşıp ulaşmadığını ve mektuplara cevap verip vermediğini de bilmiyoruz. 2015 yılında HDP’nin de içerisinde yer aldığı bir diyalog süreci yaşandı. Bu süreçte HDP’li heyetler görüştürüldüğü halde avukatlar yine görüştürülmedi. HDP’li heyetlerin son görüşmesi olan 5 Nisan 2015 tarihinden sonra Sayın Öcalan’ın dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilerek bir mutlak tecrit uygulaması devreye sokuldu. Ailesi ile avukatları ile herhangi bir şekilde iletişim kurması engellendi. 2015’ten sonra sağlığı ile ilgili olarak bile kendisinden haber alma imkanımız 2016 yılında açlık grevleri vardı. Kısa bir süreliğine bir defalığına kardeşinin gitmesine izin verildi.   4 DAKİKALIK GÖRÜŞME    2019’da açlık grevleri ve ölüm oruçları üzerine protestolar vardı. İnsanlar öldü. Bu süreçte aile ve avukat görüşmeleri mümkün oldu. 2020’de de İmralı’da yangın haberi çıktı. Ya da pandemi nedeni ile iki defa görüşme imkanı sağlandı. En son 2021 yılında telaffuz etmek istemediğimiz bir takım haberler paylaşıldı. İmralı Adası’nda yaşanacak hiçbir gelişmenin tesadüf olmadığını bildiğimiz için her gün görüşmek için başvuruda bulunduk. 25 Mart’ta en son Sayın Öcalan kardeşi Mehmet Öcalan’la yapmış olduğu 4-5 dakikalık görüşmenin ardından tam Sayın Öcalan durumunu izah ederken kesilen bir görüşme yaptı. O tarihten beri kendisinin durumu, sağlığı ile ilgili koşuları ile ilgili bir bilgiye vakıf değiliz” dedi.   'İMRALI TECRİDİNİN YANSIMASIDIR'   İmralı tecrit sisteminin sadece Öcalan’a özgü bir sistem olmadığını dile getiren Köklü, “1 yıldır yaşadıklarımız, kapatma davası, İzmir il binasının basılması, sınır ötesi operasyonların tamamı İmralı tecrit sisteminin bir yansımasıdır. Sayın Öcalan, 1998 yılında nesneleşmiş, iradesiz bırakılmış 100 yıllık Kürt politikasını devre dışı bırakıp, kendi özgürlük bilinciyle demokratik zeminde kardeşliği savunan bir Kürt politikasını inşa ettiği için hedef alındı. Bunun için uluslararası komplo ile idam edilip etkisiz hale getirilmek istendi. Göz ardı ettikleri bir şey vardı. Sayın Öcalan her karşı politikaya karşı bir duruşu vardı. Komploya karşı kendi duruşunu gerçekleştirdi. Bu da İmralı duruşu idi. Komplo ile etkisizleştirilemeyen Sayın Öcalan, İmralı tecrit sistemine maruz bırakıldı. Avrupa’da ve Türkiye’de eşi olmayan bir cezaevi politikası demek. Sayın Öcalan tek başına bir Adada 2009’da tek başına bir hücrede ve hücresinden gördüğü ağaçta kuşları görmesin diye ağacın kesildiği bir tecride maruz bırakılıyor. Bu diri diri öldürme politikası” diye konuştu.   'TECRİT AĞIRLAŞTIRILDI'   Türkiye tarihinde olmayan bir cezalandırma sisteminin uygulandığını anlatan Köklü, “2014 yılında AİHM İmralı tecrit siteminin adını, İmralı işkence sistemi olarak ortaya koydu. Bir tarafta İmralı tecrit sistemi var. 2019’da Kürt halkının öncülüğünde halkların dünya çapına yayılmış bir direnişi söz konusuydu. Bu direnişi sonunda 8 yıldır yapılmayan avukat, aile görüşleri sağlandı. Açlık grevleri bitti. O zaman toplumda belirli bir rahatlama yaşadı. Bu politika birden siyasal gerekçelerle değişti, uzun süre avukat görüş taleplerimize cevap verilmemeye başlandı. O zaman Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), de İmralı Adası’na gitmişti. Onun raporunu bekliyorduk. CPT, 2020 Ağustos ayında raporunu açıkladı. Raporda ‘İmralı’daki işkence rejiminin değişmesi gerekir. Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatları ile görüşmesi gerekir. Buna engel olan disiplin cezalarından vazgeçilmesi gerekir’ Yakın zamanda görüşme için başvurularımıza yeni yasaklama kararları verildi. Bu tecridin ağırlaştırılması kararıydı. Bunun yansımalarını hemen gördük. Ekim ayında Kobane dosyası adı altında demokratik siyasete dönük bir darbe süreci yaşadık. Devamında DTK’ya yönelik saldırılar oldu. HDP’nin kapatılma davası açıldı” dedi.   'ÇÖZÜM KAPISI İMRALIDIR'   Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere dikkati çeken Köklü, İmralı Adası’nın sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda Avrupa hukuk sisteminin denetiminde olduğunu belirterek şunları söyledi, “Bu sözleşmeler kendi Anayasası’nda bile üsttedir. Ama buna rağmen neden sadece Sayın Öcalan hedeflenmektedir? 100 yıllık Kürt politikasının kaderini değiştirmesiydi” diye konuştu. 7 Ağustos 2019’daki görüşmenin gerçekleştiği gün ABD Türkiye heyetinin de görüşme tarihi olup, Rojava’ya sınır ötesi operasyonların devreye alındığı bir dönemde gerçekleştirildiğini hatırlatan Köklü,   “O görüşmede Sayın Öcalan, ‘Ben 22 yıldır demokratik çözüm ve barış çizgisinde direniyorum ve bunu kabul etmiyorum. Bugün bana bu tecridi uygulayanlar da bu politikalarda ısrar edenlerdir’ demiştir. İmralı kapılarının açılmasının Kürt meselesinin Ortadoğu’da demokratik çözümü ve onurlu bir barışa açılacak bir kapı olduğunun bilinciyle tecride karşı eylemler yapılıyor” dedi.   'TECRİT TOPLUMU DA ETKİLİYOR'   Tecridin insan yaşamı üzerindeki etkilerine dair bir konuşma yapan Peköz, savaşın ekonomik sorunların ve yolsuzlukların üzerini örtmek için kullanıldığını anlattı. Tecritle birlikte savaş ortamının ekonomik sorunlara da yol açtığını ifade eden Peköz, savaşta ısrarın kalkınmaya, eğitime, sağlığa harcanması gereken harcamaların askeri alanlarda yapılmasına neden olduğunu söyledi. Savaş sürdüğü sürece kimsenin sofrasındaki ekmeğin büyümeyeceğini ifade eden Peköz, “Savaş, çatışma olduğu zaman asker cenazeleri, savaş ve milliyetçi duygularla gizledikleri yaptıkları yolsuzlukların da haddi hesabı olmaz. Son zamanlarda her gün bir yolsuzluk çıkıyor. Ben Kit komisyonunda yer alıyorum. Her incelediğimiz kurumda yolsuzluklar söz konusu. Bankalar iktidarı besleyen kurumlara büyük krediler veriyor ve bunlar geri dönmüyor. Herhangi birimizin bankaya borcumuz olduğu zaman 3 ay içerisinde haciz başlatırlar. Neyle kapatıyorlar bunu, savaş, çatışma var diyorlar ve sorunun çözülmesi zorlaşıyor” ifadelerini kullandı.   'MÜCADELE ETMEMİZ GEREKİR'   Siyaset yaparken bir yandan yoksulların zenginlikten pay alması için bir yandan da özgürlük için mücadele ettiklerini söyleyen Peköz, “4 parçada yaşayan Kürtlerin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri egemen devletler tarafından sömürüldüğü için biz güçsüz durumda kalıyoruz. Biz bize kalıyoruz ve gücümüzü birleştirmek için mücadele etmemiz gerekiyor. 4 parça bir araya gelerek bir konferans yapması ve konfederal sistemle bir arada olması gerekir. GAP çerçevesinde barajlara 16 milyar lira harcama var. 26 milyar dolarlık elektrik üretildi ancak bu elektriğin sadece yüzde 2’si bölgede kullanıldı, kalanı metropollerde, sanayide kullanıldı.  Bir milyar 200 milyon dolar daha harcanmış olsa sulama kanalları bitecek. İnsanlar bunlardan yararlanma şansı elde edecekler. Ekonomik düzeyde daha iyi durumda olacaklar. Tecrit sadece Öcalan’ın yalnızlaştırılması değil. Bu çok önemli ama dünyaya ve Kürt halkına yansıyan sonuçları da var. Farklılıklarımızı bir yana koyup yan yana durursak sesimizi çıkarabiliriz. Güney Kürdistan’da istediğimiz durumda olsaydık. Türkiye oralarda üs kuramazdı. Efrin’i Girê Spi’yi Minbiç’i işgal edemezdi” dedi.   Panel soru ve cevap bölümü ile son buldu.