Akademisyen Ekim: Boğaziçi’nin yanında olmak Türkiye’nin nabzını yoklamaktır 2021-08-24 09:18:56 İSTANBUL - Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden Tınaz Ekim, “Bu tabloyla ‘sizin ne düşündüğünüz önemli değil’ deniliyor. Yarın öbür gün bir seçim olduğunda halkın da ne düşündüğünün önemi olmayacak. Boğaziçi’nin yanında olmak Türkiye’nin nabzını yoklamaktır” dedi.  Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla atanan ve “kayyım rektör” olarak anılan Prof. Dr. Melih Bulu, öğrenci ve akademisyenlerin mücadelesi sonucu 6 ay sonra yine Erdoğan’ın kararıyla görevden alındı. Ancak Bulu'nun yerine bu kez akademisyenlerin yüzde 95 karşı oy kullandığı Naci İnci rektör olarak atandı. Kararı tanımayan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenleri ise, “kayyım rektör” atamalarına karşı 2 Ocak’ta başlattıkları protestoları sürdürüyor.     Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanan süreci akademisyenler, ajansımıza değerlendirdi.   AKADEMİNİN ALTI OYULUYOR   Atamaların bu şekilde yapılmaması gerektiğini defalarca ifade ettiklerini belirten Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Taylan Acar, “Aramızda rektör adaylarını belirledik ancak yıllarca bizim meslektaşımız olmuş biri bu görevi bize danışmadan kabul etti” diye belirtti. Rektör atamalarının üniversitelerin biriktirdiği değerleri, bilimsel ve özgürlükçü ortamın altını oyan bir metot olduğunu dile getiren Acar, iktidarın bu metottan bir an önce vazgeçmesi gerektiğini vurguladı. Acar, “Üniversitenin kendi adaylarıyla idarecilerini belirlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bir an önce rektör belirleme yöntemine geri dönülmesini talep ediyoruz” dedi.     Ülkede belediye ve üniversitelerin bir süredir böyle yönetildiğini kaydeden Acar, “Bunu da sürekli ‘milli irade’ diyen bir siyasi oluşum yapıyor. Aslında milli iradeye pekte saygısı olmadığını görüyoruz. Daha kimseyle konuşmadık ama bugüne kadar sürdürülen direniş devam eder diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.    AKADEMİSYENLER DİKKATE ALINMIYOR   Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Tınaz Ekim ise, yaşananlara içeride olanlar olarak bizzat tanıklık ettiklerini belirterek, şöyle dedi: “Kurumun işleyiş ve kurallarına uyulmuyor. Yöneticiler bizlerle iletişime geçmemeyi tercih ediyor. Bu bilinçli olarak yapılıyor. Salgın ortamı da bu duruma yardımcı oluyor. Online görüşmelerde sesimizi kapatarak, konuşturmamaya kadar gitti bu süreç. Böyle durumlar üniversitelerde alışık olunmayan durumlardır.  Yöneticiler hep bizler gibi olmuştur. Herkes için Boğaziçi Üniversitesi’nde yöneticilik bir sorumluluktur. Yapılması gereken bir iştir, hiçbir zaman kişisel kariyeri için bir amaç değildir. Oysa şuanda bambaşka bir dünyanın içinde yöneticilerimizle konuşamaz bulduk kendimizi.”    GÜVENOYU OYLAMASI    Rektör yardımcısı Gürkan Kumbaroğlu’nun, akademisyenlerin desteklediği adaylarla ilgili yapılan güvenoyu oylamasını hedef aldığını anımsatan Ekim, “Belli ki anlamamış, gelseydi biz anlatırdık. Ama karşılaşıp anlatma ortamımız da olmuyor. Sanki küçük marjinal grubun yapmış olduğu bir şey gibi söylüyor. Oysa rekor düzeyde bir katılım gerçekleşti. Yine böyle bir oylama için neredeyse oy birliğiyle karşı gelinen diyebileceğimiz bir rektör adayı atandı. Bu bir temayül belirleme. Zaten şuanda rektör belirleme yönteminde bir seçim yok. Bunu biliyoruz. Dolayısıyla seçim yapsak ta onu dikkate alacak mekanizma yok. Sadece bir çözüm önerisi sunduk” ifadelerini kullandı.   ÜLKENİN KAYBI    Ekim, sözlerini şöyle sürdürdü: “Barışçıl bir çözüm önerisi olmasına rağmen ellerinin tersleriyle geri teptiler. Biz 17 adaydan herhangi birini seve seve kabul edecektik. Aralarında çok farklı düşüncelerden adaylar var. Eminim Ankara’nın hoşuna gidecek adaylar da vardı. Bunun kabul edilmemesiyle ‘sizin ne düşündüğünüz önemli değil’ deniliyor. Bu yalnız Boğaziçi için denmiyor. Yarın öbür gün bir seçim olduğunda halkın da ne düşündüğünün önemi olmayacak. Çünkü yaşadığımız şey bu. Belli bir ajanda var onun doğrultusunda kim yönetici olacaksa o oluyor.   Baskılar daha da artacak. Hep birlikteyiz, direniyoruz. Birbirimizden güç alıyoruz. Ama kayıplarımız büyük. İnsan sağlığından olabiliyor, akademik çalışmalardan vaktimizi alarak bunlara veriyoruz. Dolayısıyla bu benim vaktim ya da kaybım değil, kurumun ve ülkenin kaybı. Bununda tek bir sorumlusu var. Sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Boğaziçi’nin yanında olmak aslında Türkiye’nin nabzını yoklamaktır. Bazen hiç beklemediğimiz yerden destek geliyor. Bunlar bize güç veriyor. Bunlara ihtiyacımız var.”    MA / Kadir Güney