Askeri mahkemenin kapattığı dosyada Türkiye'ye mahkumiyet 2021-09-10 09:02:28 VAN - Başkale’de İran sınırına yakın karakoldan açılan ateş sonucu yaşamını yitiren Murat Yılmaz’a dair askeri mahkemenin kapattığı dosyayı görüşen AİHM, Türkiye’yi mahkum etti. Van'ın Başkale ilçesine bağlı Xerkava (Koçdağı) köyünden 11 Eylül 2009’da sınır ticareti için İran'a gidenlere yönelik Xerkava ve Xwelink (Koru) köylerinde bulunan jandarma karakollarından açılan top ve uçaksavar atışı sonucu Murat Yılmaz (19) yaşamını yitirdi, Bişar Ayhan yaralandı. İç hukuk yollarının tüketilmesinin ardından Yılmaz ve Ayhan’ın avukatlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptıkları başvuru sonuçlandı. AİHM, kişilerin yaşam hakkının ihlal edilmesi, ailenin dosyaya erişimine engel olunması, adil bir soruşturmanın yürütülmemesi, aşırı güç kullanımı nedeniyle bir kişinin ölümüne, birinin ise yaralanmasına neden olduğu gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etti. Türkiye’nin davaya yaptığı itirazlarına karşı AİHM’in verdiği kararda, önemli detaylar yer aldı.    YETERLİ SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMEDİ    Birinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına neden olan olayla ilgili gerekli soruşturmanın yürütülmediğine dikkat çekilen kararda, güç kullanımının gereksiz ve orantısız olduğuna vurgu yapıldı. Yaşam hakkının korunması gerektiği ifade edilen kararda, “Kanunla bu cezanın öngördüğü bir suçtan dolayı mahkumiyetinin ardından mahkeme kararının infazı dışında hiç kimse kasten hayatından yoksun bırakılamaz. Devlet görevlilerinin güç kullanımına ilişkin davalarda sadece gücü fiilen uygulayan devlet görevlilerinin eylemlerini değil, aynı zamanda ilgili yasaları da dikkate almalıdır. Herhangi bir güç kullanımı mutlak gereklilikten daha fazla olmamalı, yani koşullar kesinle orantılı olmalıdır. Yasalar, yaşam hakkını güvence altına alma konusunda devlete birincil bir görev yüklenmektedir. Devlet görevlilerinin veya organlarının dahil olduğu durumlarda sorumlulukları altında meydana gelen ölümlerden hesap vermeleri sağlanmalıdır. Bu soruşturmalar bağımsız olmalı, mağdurun ailesinin erişimine açık olmalı, makul bir hızla yürütülmeli ve etkili olmalıdır” denildi.    ASKERLERİN İFADESİNİ ASKERLER ALDI!   Soruşturmanın bağımsızlığı ve olaya karışan askerlerin ifadelerinin yine aynı karakolda bulunan başka bir yetkili asker tarafından alınmasının kabul edilemez olduğu belirtilen kararda, şunlar kaydedildi: “Bir soruşturmanın etkili olabilmesi için, soruşturmayı yürütmekten sorumlu kişilerin olaylara karışanlardan bağımsız olmasının genellikle gerekli görülebileceğini ifade eder. Mevcut davada, olaylara yakından karışmış olan ordu mensuplarının soruşturmanın ilk ve kritik aşamalarında aktif rol aldıklarına dikkat edilmelidir. Özellikle Koçdağı Karakolu’ndan askerlerin ifadeleri hiyerarşik üstleri olan Yüzbaşı F.D. tarafından alınmış, operasyonun planlaması ve kontrolünde bizzat yer almış ve askerlere silah kullanma emrini vermiştir. Aynı birimden askerlerin soruşturmada böylesine aktif bir rol almasına izin verilmesinin, askerleri ilgilendiren önemli kanıtların yok edilmesi veya göz ardı edilmesi riskini de beraberinde getirmektedir.”   TÜRKİYE SORULARI YANITSIZ BIRAKTI    Yerel yargılama sırasında havan atışlarının ölçülü ve orantılı bir şekilde yapılıp yapılmadığı, askerlere verilen emrin iç hukukta belirlenen şartlara uygun yerine getirilip getirilmediği sorusunun Türkiye tarafından yanıtsız bırakıldığına yer verilen AİHM kararıyla, olayın yaşandığı sırada karşı gruptan askerlere kurşun sıkıldığı iddiaları da çürütüldü. Bu iddiaya ilişkin AİHM, “Tanıklardan birinin havan toplarının atılmasının ardından silah seslerinin başladığını ve Murat Yılmaz’ın vurulduğunu belirtmesine rağmen yetkililer bunu açıklığa kavuşturmak için herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Ayrıca, Askeri Cumhuriyet Savcısının askerlerin ifade ve raporlarıyla yetindiği ve onların terörist grup olduğu varsayımı ve grup üyelerinden en azından birilerinin terörist olma ihtimalini veya silahsız olma ihtimalini dikkate almamıştır. Özellikle tanıklardan K.Y., 3 Eylül 2009 tarihli ifadesinde gruptaki 20 kişinin isimlerini karakola vermiş olmasına rağmen görünen o ki, onları sorgulamak için herhangi bir adım atılmamış ve o grubun herhangi bir terörist içermediğinin bir göstergesi olarak alınmadığı görülmüştür. Yetkililer grubun silahlı olup olmadığını araştırmak için bu konuda ayrıntılı bilgi vermemiştir. Gerçekten de, olay sırasında grubun ateş açtığına dair herhangi bir kanıt ise mevcut değildir” tespitlerinde bulundu.    SİLAH KULLANDIĞINA DAİR BELİRTİ YOK   Türkiye’nin, “İran’a yakın kamplardan örgüt üyelerinin saldırı düzenlemek için sınırı geçecekleri” ihbarı aldıklarını, bu nedenle geçen grubun içerisinde örgüt üyeleri olabileceği iddialarını çürüten AİHM, “Van Askeri Cumhuriyet Savcılığı, grubun terörist olduğu varsayılarak ve grup ile en yakın tabur arasındaki mesafenin fazla olması nedeniyle askerlerin uçaksavar makineli tüfeklerle uyarı ateşi açtığını belirtmiştir. Ayrıca alay komutanı 28 Nisan 2010 tarihli ifadesinde teröristlerin sınırı geçmeyi planladıkları bilgisini aldıklarını belirtmiştir. Mahkeme’ye sunulan bilgiler, askerlerin veya komutanların, söz konusu grubun herhangi bir üyesinin silahlı olup olmadığını veya başka bir şekilde tehdit oluşturup oluşturmadığını netleştirmeye yönelik somut bir girişim göstermemektedir. Sınırı yasadışı bir şekilde geçen grubun ateşli silah kullandığına dair herhangi bir belirti bulunmamaktadır. Ayrıca, olayla ilgili daha sonra yürütülen soruşturmada, askerlerin veya komutanların, grubun gerçekten terörist içerip içermediğini veya silah sahibi olup olmadığını değerlendirmek için herhangi bir somut adım attığı sonucunu destekleyecek hiçbir dayanak bulunmamaktadır. Bu nedenle, grubu istihbarat raporlarında belirtilen terörist faaliyetlerle ilişkilendiren somut bir kanıt veya bilgi yok gibi görünmektedir” belirlemesi yaptı.    ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMI    Grubun içiresinde örgüt üyesi olduğu varsayılsa bile, askerin güç kullanımının orantılı olması gerektiğinin altını çizen AİHM, kararında şu ifadelere yer verdi: “Mahkeme, hükümetin güç kullanımının ve özellikle de havan toplarının kullanılmasının, davanın kendine özgü koşullarında ‘kesinlikle ve mutlak surette orantılı’ olduğunu yeterince kanıtladığına ikna olmamıştır. Koçdağı Karakolu’ndan havanların ateşlenmesinden sorumlu asker, hedeflerin koordinatlarını hesapladığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte, grubun yakınında karakollardan birinden atılan bir havan mermisi patlamış, birinci başvuranı yaralamış ve M.Y.’yi öldürmüştür. Bu koşullar altında, bunun emirlere itaatsizlikten mi yoksa ihmalden mi kaynaklandığını konusunda spekülasyon yapamamakla birlikte, mahkeme güç kullanımının ‘mutlak surette gerekli’ ve kesinlikle orantılı olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedir.”   TÜRKİYE MAHKUM EDİLDİ   Mahkeme, bu nedenlerden dolayı Murat Yılmaz ve Bişar Ayhan’ın avukatlarının yaptığı başvuruyu kesinleştirerek, Türkiye’yi 130 bin euro tazminata mahkum etti.    OLAYIN GEÇMİŞİ?   * Van'ın Başkale ilçesine bağlı Xerkava köyünden İran'a sınır ticareti için gittikleri sırada 11 Eylül 2009’da Xerkava ve Xwelink (Koru) köylerinde bulunan jandarma karakollarına bağlı askerlerce açılan ateş sonucu saatlerce yaralı olarak sınırda bekletilen Murat Yılmaz yaşamını yitirdi, Bişar Ayhan yaralı olarak kurtuldu. Sınırda bulunan 30 kişilik grubun üzerlerine havan topu ve uçaksavarla ateş edildi.    * Grubun içerisinde yer alan Aziz Ayhan, jandarmanın kendilerini gördüğünü ve sınır ticareti yaptıklarını bilmesine rağmen kendilerini top ateşine tuttuğunu söyledi. Ayhan, "Hava kararmadan 30 kişilik bir grup halinde sınıra doğru gittik. Karakollar bizi görüyordu. Mazotçu olduğumuzu da biliyorlardı. Ancak buna rağmen top atışı başladı. Top atışıyla birlikte herkes koşuşturmaya başladı. Benim bulunduğum noktaya 3 top düştü. Murat Yılmaz yanımda parçaların isabet etmesi üzerine hayatını kaybetti. Top atışlarının ardından bizi bu kez de silahlarla taradılar. Bir kişinin ölmesi ve yaralıların olmasına rağmen uzun süre tarama devam etti. Tarama durduktan sonra cenazeyi atlara yükleyerek köye getirdik" şeklinde anlatmıştı.    * 11 Eylül 2009’da Murat Yılmaz’ın cenazesi Başkale Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Binlerce kişi hastane önünde toplanarak, iktidarı protesto etti. İki gün boyunca protestolar sürerken, hastaneye gelen Başkale Kaymakamı Yunus Kalaycı, saatlerce dışarı çıkamadı.    * 12 Eylül 2009’da cenazesi Başkale Devlet Hastanesi’nden alınan Yılmaz, binlerce kişinin katılımıyla köyünde defnedildi. Cenaze sırasında kitleye müdahale edildi, çok sayıda kişi yaralandı.    * Olayın ikinci günü karakol komutanı olan F.D., aynı karakolda bulunan 7 askerin ifadesini aldı. Ancak 7 asker de sorumlu askerin verdiği ifadeyi tekrarladı.    * 25 Mart 2009’da tarihinde olay ile ilgili görevlendirilen askeri savcı, karakolda havan toplarından sorumlu olan askerler, alay komutanı ve sivil tanıkların ifadesine başvurdu.    * Yaşananlara ilişkin yapılan başvuru sonrası Başkale Cumhuriyet Başsavcılığı, 13 Ağustos 2009 tarihinde yetkisizlik kararı vererek, dosyayı askeri savcılığa gönderdi.    * Aylarca dosyayı bekleten askeri savcılık, askerlerin bilgilerinin gizli tutulmadığı gerekçesiyle 11 Mart 2010 tarihinde Askeri Hakimlikten “gizlilik” kararı aldırdı.    * Askeri savcılık, 10 Ağustos 2010 tarihinde ordunun ateşli silah kullanımına ilişkin mevzuat ve örgüt üyelerinin sınırı geçerek eylem yapacakları iddiasını gerekçe göstererek, tüm askerler hakkında takipsizlik kararı verdi.    * Bu kararın ardından dosya avukatları Murat Timur ve Murat Çakır, Ağrı Askeri Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Mahkeme, 28 Eylül 2010 tarihinde Van Askeri Savcılığı’nın daha kapsamlı bir soruşturma yürütmesine karar verdi.    * Van Askeri Savcılığı, tekrar yaptığı soruşturmanın ardından “kovuşturmaya yer yok” kararını tekrarladı. Ağrı Askeri Mahkemesi ise 27 Ocak 2011 tarihinde Van Savcılığı’nın kovuşturmaya yer yok kararını onayarak, dosyayı tümden kapattı.    * Avukatlar, bu karar üzerine 23 Mayıs 2011’da AİHM’e başvurdu.    MA / Adnan Bilen