Azadiya Welat eski çalışanı Akyüz’den DFG’ye mektup 2021-11-17 14:58:57 HABER MERKEZİ - Azadiya Welat Gazetesi eski çalışanı Seyithan Akyüz, DFG’ye gönderdiği mektubunda, dava sürecinde yaşadığı hukuksuzlukları anlattı.   2009’dan beri tutuklu bulunan Azadiya Welat Gazetesi eski çalışanı Seyithan Akyüz, kendisine dayanışma mektubu gönderen Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’ne (DFG) tutuklu bulunduğu İzmir Şakran 4 Nolu T Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndan yanıt verdi.   Akyüz’ün DFG’ye gönderdiği mektupta şunlara yer verdi: “Başta sizleri en kalbi duygularımla selamlar, mutlu ve sağlıklı olmanızı diliyorum. Değerli arkadaşlar, 11 Ekim tarihli mektubunuz 22 Ekim itibariyle elime ulaşmış bulunuyor. Evet, uzun bir süredir hem dışarıyla hem de dışarının bizimle iletişim kurma imkanları en aza inmişti. Bu nedenle mektubunuzun, bende sevinç yarattığını belirtmek isterim. Dayanışma duygularınız bana güç ve moral vermiştir. Zira sizler de bilirsiniz ki bu mekanlarda bulunan insanların ihtiyaç duyduğu temel şeylerden biri dost ve arkadaş çevresinin onlara göstereceği dayanışmadır. Gerek koşullardan, gerekse de bir kısım duyarsızlıktan kaynaklı bir süre bu dayanışmadan mahrum bırakıldığımız, bunu en azından kendi adıma belirtmek isterim.   Yanlış anlaşılmasın, bunu dile getirirken, eleştirmek için dile getirmiyorum. Var olan gerçekliği dile getirmek için belirttim. Yoksa hangi şartlarda çalıştığınızı ve ne tür imkanlara sahip olduğunuz biliyorum. Bunun da bana eleştirme hakkı vermediğini düşünüyorum. Bu sıkıntılara son verecek veya en aza indirecek bu çalışmanız için sizleri kutluyorum. Sizlere ne tür bir katkımın olabileceğini bilmiyorum ama bu yolda hizmet etmekten onur duyacağımı belirtiyorum.   Bu kısa girişten sonra kendi durumumu sizlerle paylaşayım. Ben Aralık ayı itibariyle 12 yılı bitirip 13’üncü yıla gireceğim. Yani 12 yılımı cezaevinde tamamlamış olacağım. Diyeceksiniz ki bu kadar yatacak ne yaptın? Haklısınız. Bu soruyu bazen ben de kendime soruyorum. Ama yaptıklarımın beni 12 sene cezaevinde yatırtacak şeyler olduğuna ikna olamıyorum. Diyorum ki en antidemokratik, en yanlı yargısı olan bir ülkede bile, bu kadar ceza alamazdım. Tabiri caiz ise inanılmaz buluyorum. Ben anlatayım belki sizler ikna olursunuz.   Ben bu cezaları dört dosyadan aldım. Bu dosyaları sırasıyla ve bana hangi gerekçeyle ne kadar ceza verdiklerini belirtecek olursam;   2003’te İzmir’in Konak ilçesine bağlı Kadifekale semtinde korsan bir gösteri oluyor. Bu gösteri polis ile gösteri yapanlar arasında çatışmaya dönüşüyor. Panzer ile müdahale eden polislere molotof kokteyli atılıyor. Olaydan birkaç gün sonra evlere yapılan baskınlar sonucu gözaltına alınan oluyor. Gözaltına alınanlardan biri de benim. Birkaç günlük gözaltıdan sonra tutuklandım. Gerekçe, ‘örgüt üyeliği’ ve sonraki ismiyle ‘patlayıcı bulundurmak’tı. Bu dosyadan 13 ay tutuklu kaldım. Ardından ‘örgüt üyeliğinden’ beraat edip ‘patlayıcı madde bulundurmak, nakletme’ten 4 yıl 17 ay hapis, 3 bin lira da para cezası aldım. İşin enteresan yanı molotof attığımı iddia ettikleri panzerin kulesinde görevli polis memuru, molotofu benim atmadığımı kesin olarak teşhis ettiğini belirtmiş, olay tutanağı da buna göre düzenlenmiştir. Yani polis memuru ‘bana molotofu atan bu değil başkası’ diyor ama mahkeme bana molotof atmaktan sonraki ismiyle ‘patlayıcı bulundurmak, nakletmekten’ ceza veriyor. Sonuç 4 yıl 17 ay hapis ve 3 bin lira para cezası (bu parayı ödemediğim için o da hapse çevrildi). Dosya 2005 öncesi olduğundan bu cezaların toplam yatarı yaklaşık 2,5 yıldı.   Bu dosya da İzmir’de açıldı. Gerekçe 2007 yılındaki Newroz kutlamalarında slogan atmaktı. O yıl bu nedenle 4 ay cezaevinde kaldım. Ardından 1 yıl ceza aldım. Bu ceza 2010 yılında onanınca geri kalan cezayı da infaz ettim.   Bundan önceki iki dosyadan cezaevine girip çıktım. En son tutuklanmam ise 2009 yılında oldu. Zaten o zamandan bu yanadır da kesintisiz 12 yıldır cezaevindeyim. 2009 yılında ‘KCK’ adı altında yapılan operasyonda gözaltına alındım. Bu dosyadan 3 yıl tutuklu yargılandım. Ardından ifadem dahi alınmadan ‘örgüt üyeliği’nden 12 yıl hapis cezası aldım. İfademin alınmama gerekçesi Kürtçe ifade vermek istememdi. Bu şekilde Yargıtay’a giden dosya, 2014 yılında onanarak kesinleşti. Peki burada 12 yıl ceza almama sebep olan neydi? Belki önemli şeyler diye tahmin edeceksiniz ama değil. Bu dosyada ben, ‘KCK Çukurova basın sorumlusu’ olarak yargılandım. Çalıştığım gazeteler ise Özgür Gündem ile Azadiya Welat’tı. Gerekçeleri ise şöyleydi;   Gözaltına alındığım gün gazete büromuz da basılmış ve Dicle Haber Ajansına ait bilgisayar hard disklere el konulmuştu. Bu hard diskteki tüm şeyler (haber, fotoğraf, yazı vs.) bana üyelik gerekçesi yapıldı. Yine aynı baskında Dicle Haber Ajansının arşivledikleri kamera kasetleri, büromuzda Apê Musa’nın posterinin bulunması ve benim bu poster önünde çekilmiş fotoğrafımın ele geçirilmesi! Gazetemiz dağıtımcılarından birinin beni arayıp ‘BES (Büro Emekçileri Sendikası) gazete abonemiz olduğundan gider göstermek amacıyla fatura istediğini’ belirtmesi. Bir trafik kazasında yaşamını yitiren Hüsnü Ablay ile Cihan Deniz’in fotolarının büroda bulunması. Bölge toplantımızı gerçekleştirmek için Mersin büromuzdaki ilgili arkadaşları arayıp toplantıya davet etmem.   İkamet ettiğim mahallede yapılan bir gösteri esnasında telefon sinyalinin o mahallede olduğumu göstermesi. Oysa ben o mahallede ikamet ediyordum ve telefon sinyalinin o mahalleyi göstermesi kadar doğal bir şey yok. Zaten onlar gösteriye katıldığımı belirtiyorlar, o bölgede olduğumu belirtiyorlar. Daha önce iki kez cezaevine girip çıktığım. Yani bu da üye olduğuma dair delillerden biri sayıldı.   Telefonumda resim ve Kürtçe şarkıların bulunması ve bunlar gibi birkaç gerekçe daha. Sonuç olarak 3 yıl tutuklu yargılandığım ve hiçbir aşamada ifademin dahi alınmadığı davada iyi hal indirimi yapılmaksızın 12 yıl ceza aldım. Yargıtay bu cezayı onadı, Anayasa Mahkemesi ise ihlal olmadığına hüküm etti. Ama ihmalkarlıktan ötürü bu dosyam AİHM’e taşınmadı. İlgilenen avukatım ‘branşım değil’ diyerek kendini savundu. Başka ilgilenen ve benim de bilgim olmayınca böyle bir durum ortaya çıktı. Bu süreçte ben, Azadiya Welat Adana büro temsilcisiydim. Yani en son 2009 Adana KCK dosyası kapsamında tutuklandım.   Bu yargılamaya ve ardından ceza almama neden olan dosya ise daha inanılmazdır. Konu şudur; Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) 2009 yılı için takvim bastırmıştır. Bu takvimlerin dili ise Kürtçedir. Dağıtımını yapmak için Adana büromuza da bir mektup gönderilmiştir. Ama biz henüz bu takvimleri teslim almış ve daha kapalı kolilerdeyken, Adana Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı TEM Şube ekipleri büromuza baskın düzenledi. Baskına gerekçe gösterilen ise söz konusu Kürtçe basılmış takvimlerdi. Zira bu takvimlerin ‘örgüt propagandası’ yaptığı gerekçesiyle toplatılmaları çıkarılmıştı. Bu baskında söz konusu takvimlere el konulmuş, bununla beraber değişik sayılarda ve arşiv amaçlı kullandığımız 3-4 adet Özgür Halk Dergisi ile basın çalışmalarında yaşamını yitiren 2-3 kişinin fotoğraflarına da el konuldu. Bunlar kanımca dava açmak için inandırıcılık kazandırmak içindi. Oysa daha başka benzer dergi ve fotoğraflar olmasına rağmen bunlara dokunulmamıştır. Sonuçta bunlar davaya, dava da ‘örgüt üyeliği’ gerekçesiyle 6 yıl 3 ay ceza almamla bitti.   Daha sonra yapılan yasal düzenleme çerçevesinde bu, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına düşürüldü. 2016 yılında da Yargıtay tarafından onandı. Oysa aynı Yargıtay 2017/5155 nolu kararla ‘örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınlar okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir’ demiştir. Ben ise toplatması bulunan ama henüz kolisi açılmayan Kürtçe takvimler, 2-3 fotoğraf ve birkaç arşivlik dergiden dolayı ‘örgüt üyeliğinden’ ceza aldım. Yeniden yargılanma talebinde bulunduysam da reddedildi.   Sonuç olarak 2009 yılında tutuklandım ve o zamandan bu yana cezaevindeyim. Onanan ve cezaları kesinleşen bu dört dosyamın infaz süreleri ise 12.01.2023 tarihinde bitecektir. Eğer başımıza yeni bir bela gelmez ise, 12 Ocak 2023 tarihinde tahliye olacağım. Genelde yasal bir hak olan son bir yılını denetimli serbestlikten faydalanma hakkım da var ama bunun için önümüze ‘örgütten ayrıl’ şartını koyuyorlar. Sanki örgüte katılmışız gibi. Oysa yargılamalarda, ifade verebildiğimiz her fırsatta, örgüt üyesi olmadığımızı, yasal bir basın organında gazetecilik yaptığımız belirttik. Bunu bizim adımıza avukatımız da defalarca aynı şeyi söyledi. Şimdi de ‘örgüt üyesi olmadığınızı ve örgütten ayrıldığınızı beyan edin ki size denetimli serbestlik maddesini uygulayıp serbest bırakalım’ deniliyor. Neyse! Az önce başımıza bir şey gelmezse demiştim. Zira şu anda 6 yıl 3 aylık bir (bu da örgüt üyeliği) cezam Yargıtay’dadır. Bunun hikayesi de şöyleydi:   ‘2008 yılının ortalarında DTP Adana il örgütünde bir toplantı düzenlenmiş, X isimli bir şahıs (nasıl elde ettiyse) bu toplantının ses kayıtlarını elde etmiş, elde ettiği bu ses kaydında isim yoklaması yapılırken Seyit Akyüz’ün de ismi okunmuş’ diye bir beyanda bulunmuştur. Daha sonra ‘KCK’ davasına dönüşen bu olay 6 yıl 3 ay ‘örgüt üyeliği’ cezası almama neden olmuştur. Oysa söz konusu şahsın bu beyanla ismimin telaffuzu dışında iddianamenin hiçbir yerinde ismim geçmemektedir. Yani orda ne bir eylem ne de bir söylemim bulunmuyor. Bu nedenle dava savcısı, 12 yıl yapılan araştırma ve soruşturmaya rağmen bir şey bulamamış ve beraatımı istemiştir. Yani davayı açan ve davayla ilgili soruşturma yapan dava savcısı diyor ki; bu insana ceza verdirecek ne bir belge, ne de bir bilgim vardır. Dolayısıyla beraatını istiyorum. Ama bunun aksine mahkeme heyeti 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmama karar vermiştir. 2019 Aralık ayında aldığım bu ceza şu an Yargıtay’dadır. Sonuç ne olur bilemem. Sadece bunu da sizlerle paylaşmak istedim.   Evet, 12 yıldır kesintisiz bir şekilde cezaevindeyim. Daha önce biri 13 ay, diğeri de 4 olmak üzere iki kez cezaevinde kaldım. Bu yatışlarımda izah etmeye çalıştığım dosyalardan dolayı idi. Yani toplamda 13,5 yıl ceza yattım. Tüm bu süreçlerde Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinde çalışmaktaydım. Yani bütün çalışmalarım gazetecilik faaliyetleri dışında bir şey değildi. Ama buna rağmen bu kadar ceza aldım ve bu kadar uzun bir süredir cezaevindeyim. İşte bu nedenle aldığım bu cezaların karşılığının bu olduğuna ikna olamadım. Siz ikna olduysanız ne olur beni de ikna edin…   Genel olarak durumum yukarıda özetlediğim gibidir. İsteyen bu söylediklerimi tek tek dosyalarıma bakarak da doğrulatabilir. Zira ne olduysa olduğu gibi yazdım. Dolayısıyla bu konuyu kapatıyor ve yaşadığımız sorunlara gelmek istiyorum.   Bildiğiniz gibi 2016 darbe girişimi sonrası dışarda olduğu gibi içerde yeni bir döneme geçildi. O zamandan bu yana tabiri caizse olağanüstü şartları yaşıyoruz. Zamanla bu düzen oturdu ve birkaç yumuşama dışında her şey olduğu gibi devam ediyor. Tabi bunun üzerine gelen salgın da işin gerekçesini güçlendirdi. Elbette bu salt bulunduğumuz cezaevine özgü değildir. Duyduğumuz kadarıyla birçok yerde aynı şeyler yaşanıyor. Bu da cezaevlerini merkezi bir politikayla yönetildiğini gösteriyor. Ne kadar daha sürecek bilemiyorum. Umarım uzun sürmez ve cezaevlerinde de hayat normale döner. Zira normalleşmenin en çok ihtiyaç duyulduğu mekanlar cezaevleridir. Yaşananlar genel olduğundan buraya özgü bir şey belirtmiyorum. Daha doğrusu ekstra bir durum söz konusu değil.   Değerli arkadaşlar, biliyorum biraz uzadı ama 12 yılın hikayesi de o kadar kısa olamazdı. Bu nedenle başınızı ağrıttıysam mazur görün diyorum.   Bu duygu ve düşüncelerle sizleri tekrardan selamlar, sevgiler sunarım. Ayrıca çalışmalarınızda üstün başarılar dilerim.   Saygılarımla”