‘Çöktürme Planı’ ile yıktırılan Sur'un direnişi 2021-12-01 10:27:24 DİYARBAKIR - AKP iktidarının “Çöktürme Planı” ile başlatılan savaşla yıktırılan Sur ve diğer merkezlerdeki Kürtler, kimlik ve statü taleplerinde ısrar ediyor.  AKP iktidarı tarafından 19 yıldır yönetilmekte olan Türkiye, tüm çabalara rağmen her geçen gün daha da büyüyüp derinleşen bir siyasi, ekonomik, toplumsal ve yönetimsel kriz içerisinde. Ülkedeki kronikleşmiş sorunların hızlı ve etkin çözümü olarak ambalajladığı Başkanlık Sistemi’ne dört elle sarılan AKP, sistemin bizzat kendisinin sorun yumağına dönüşüp, bir “dikta rejimi” halini almasıyla kendinden önceki iktidarlarla aynı akıbeti yaşamakla karşı karşıya. Giderek yaklaşmakta olan bu sonun başlangıcı ise Kürtlere karşı girişilen savaş oldu.   Gömlek değiştirilerek adım atılan siyaset arenasındaki ilk yıllarında nispeten demokratik, özgürlükçü bir görüntü veren AKP’nin gerçekte zamana ve mekana göre renk değiştirebilen pragmatist bir politika güttüğü yıllar içerisinde izlediği rota ve girdiği ittifak ilişkileriyle anlaşıldı. Bu politika ise Kürtlere yönelik yaklaşımla asıl rengini belli etti. Tüm inkar ve imha politikalarına rağmen ayakta kalmayı başaran Kürtler, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden dizayn edilmek istenen Ortadoğu'nun tam göbeğinde, Kuzey ve Doğu Suriye’de fiili bir statü kazandı.    Bu statüyü kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştırma hesabı ile İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile masaya oturup, Dolmabahçe’de mutabakat imzalayan AKP, Kürtler yadsınamaz bir aktör haline dönüşmeye başlayıp, bu politikasında duvara toslayınca Cumhuriyetin yüz yıllık mirasını devralmakta gecikmedi.    ÇÖKTÜRME PLANI    Bugün Kürt siyasetine yönelik sürdürülen soykırımın gerekçesi haline dönüştürülmeye çalışılan Kobanê eylemlerinin hemen akabinde, 30 Ekim 2014'te gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, “Çöktürme Planı” hazırlandı. Çekmecede saklanan bu gizli plan, iktidar cenahından gelen tehditler ve Diyarbakır’ın ortasında patlayan bombaların gürültüsünde altında gidilen 7 Haziran genel seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidar olma gücünü kaybetmesiyle hemen devreye konuldu. AKP nezdinde devlet 24 Temmuz’la birlikte güvenlikçi politikalara yeniden geri döndü.   ÖZ YÖNETİM İLANLARI    Maruz kalınan kötü muamele ve şiddet, Kürt halkını statü talebinden vazgeçiremediği gibi, bunu görünür kılmaktan başka yol bırakmadı. Şırnak kent merkezi ile Silopi ve Cizre, Mardin’in Nusaybin, Hakkâri'nin Yüksekova, Muş'un Varto ve Bulanık, Van'ın Erdemit, Ağrı'nın Doğubayazıt, Diyarbakır'ın Sur, Silvan ve Lice ilçeleri ile Batman ve Bitlis gibi birçok merkezde kurulan Halk Meclisleri tarafından "öz yönetim” ilanları yapıldı.   Öz yönetim ilan edilen şehirlere yönelik, 16 Ağustos’ta ilk olarak Varto’da uygulanmaya başlanan sokağa çıkma yasakları daha sonra bölgenin 11 ili ve 45 ilçesinde 252 kez süresiz ve gün boyu ilan edilen sokağa çıkma yasakları, devletin tüm imkanlarını kullandığı bir saldırı politikasına dönüştü ve çatışmaları beraberinde getirdi. Bu çatışmaların en şiddetlisi 240 gün ile dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağı uygulandığı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşandı.    'YÖNETMEK İSTİYORUZ' ISRARI   Sur Halk Meclisi’nin 14 Ağustos’ta diğer merkezlerde olduğu gibi “kendimizi de kentimizi de biz yönetmek istiyoruz” diyerek, öz yönetim talebinde bulunmasının gerekçelerini İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin 2015 yılının ilk 9 ayını kapsayan “İnsan Hakları İhlalleri Raporu”nda bulmak mümkün. Bu rapora göre, bu zaman dilimi içerisinde kentte düzenlenen 74 toplumsal gösteriye kolluk birimleri güçleri tarafından orantısız müdahalelerde bulunulması nedeniyle 88 yurttaş çeşitli şekillerde yaralanırken, gerçekleştirilen 1975 ev baskını sırasında kapıları kırılan yurttaşların kafalarına silah dayanmış, darp edilmiş, işkence ve kötü muamelede bulunuldu. Çoğunluğu bu ev baskınlarında ve toplumsal gösterilerde olmak üzere 293’ü çocuk 3 bin 564 kişi gözaltına alınıp, 41’i çocuk 788 kişi tutuklandı. İnsanlar, gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muamelelere ve işkenceye maruz kaldı.   Bu politikaya itiraz edilip, özyönetim ilan edilen açıklamaya katılan Sur Belediyesi’nin DBP’li Eşbaşkanları Seyid Narin ve Fatma Şık Barut, 19 Ağustos’ta gözaltına alınıp, “devletin birliğini bozmak, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” iddiasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. İradeleri demir parmaklıklar arkası konulan gençler, özellikle işkence ve kötü muamelenin önünü kesebilmek için Eylül ayında ilçenin kimi mahallelerinde hendekler kazıp, barikatlar kurdu.   YASAK SİYASETİ   Sur’un 15 mahalle ve 1 caddesinde 6 Eylül-30 Kasım 2015 tarihleri arasında toplamda 4 kez olmak üzere 9 gün süreyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Dördüncü yasak, 28 Kasım’da Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin Dört Ayaklı Minare’nin önünde öldürülmesiyle ilan edildi ve iki gün sürdü.    2 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 5’inci yasak ise Cevatpaşa, Hasırlı, Dabanoğlu, Savaş, Cemal Yılmaz ve Fatih Paşa Mahallelerini kapsadı. Bu mahallelerdeki sivillerin tahliyesi için 10 Aralık’ta ablukaya 17 saat süreyle ara verilmesinin akabinde 11 Aralık’ta başlayan 6’ncı yasak, 29 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edip, 240 güne ulaştı.    Sur’da “Bayrak-12 Operasyonu” adıyla yürütülen operasyonun başında daha sonraları darbe girişimi soruşturmasında tutuklanan 7’nci Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz ile Mardin’de 1993-1994 yıllarında 13 köylünün öldürülmesi olayının faili olarak yargılanan Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Musa Çitil yer aldı. Tanklara varan askeri araç ve gereçlerin kullanıldığı operasyonda polis, asker, özel tim ve korucuların yanı sıra “Esedullah Timi” denilen JİTEM benzeri yapılanmalar da yer aldı. 9 Mart 2016 günü sonlandırıldığı duyurulan operasyon, devam ettiği 104 gün boyunca şiddetli çatışmalara ve direnişe sahne oldu.    5 YIL SONRA CENAZELER ÇIKTI   İlçede yaşanan çatışmalarda net olmamakla birlikte 90 yurttaşın hayatını kaybettiği yönünde tespitler söz konusu. Aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu birçok kişi kurşunların hedefi oldu, yaralandı. Kimi aileler çocuklarının teşhis ettikleri halde, ancak aylar sonra cenazelerini alabildi. Kimlikleri netleştirilemeyenler kimsesizler mezarlığına defnedilirken, çatışmalardan 5 yıl sonra bile Sur’dan cenazeler çıkmaya devam etti. İlçede Hasırlı Mahallesi’nde kazı çalışması yürüten ekiplerin 7 Şubat 2021 günü toprağa gömülü halde rastladığı kemiklerin DNA incelemesi sonucu Hakan Arslan’a ait olduğu, ancak geçtiğimiz günlerde netleşse de Aslan’ın kemikleri henüz ailesine teslim edilmiş değil.   Genelkurmay Başkanlığı’nın paylaştığı verilere göre ise Sur’da aralarında 2 yüzbaşı ve teğmenin de bulunduğu 53 asker ile 17 polis ve 1 korucu olmak üzere toplam 71 kolluk görevlisi hayatını kaybetti; 392’si asker, 128’i polis, 3’ü korucu olmak üzere toplam 523 kolluk görevlisi ise yaralandı.   SUR'U HAFIZASIZLAŞTIRMA AMACI   Kentsel Sit Alanı ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Dünya Kültür Mirası listesinde yer almasına rağmen ilçede yürütülen savaş sonucu 6 mahallede yaşayan 22 bin 323 insan yerinden edildi. Yaşanan çatışmalarda ise tarihi yapılar yerle bir edilirken, binlerce ev ve işyeri yine zarar gördü. Çatışmalar 9 Mart 2016’de sona ermesine rağmen sokağa çıkma yasağının kaldırılmadığı Sur’un 6 mahallesi Bakanlar Kurulu kararıyla “riskli alan” ilan edilerek, ilçenin yüzde 70’ine tekabül eden 6 bin 300 parsel “acele kamulaştırma” kapsamına alındı. Bu adımla Sur halkına ait mülkler bir nevi gasp edilip, yıkılmaya başlandı. Evleri yıkılan aileler için TOKİ tarafından kentin Üçkuyular ve Çölgüzeli bölgelerinde 5 bin 746 konut inşa edileceği vaadinde bulunulsa da yalnızca sadece 837 aileye borçlandırılarak ev tahsis edildi. Yapılan tüm itirazlara rağmen Anayasa Mahkemesi’nin de yapılan bu işleme onay vermesiyle Sur sakinlerinin bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.    Yıkılan binlerce yapının yerine Sur’un ne tarihi ne mimarisi ne de kültürel dokusu ile uyuşmayan cezaevini andıran 506 konut, 9 butik otel ve 150 işyeri inşa edildi. Bu evler ise metrekaresi 2 bin TL'den ihaleye çıkarıldı. Yoksul Sur sakinlerinin yıkılan evlerinin yerine dikilen bu yapıları alacak ekonomik güçten yoksun olması nedeniyle mülkiyetlerde yaşanacak el değiştirmelerle devletin aslında uzun vadede ilçenin demografik yapısını değiştirmek, hafızayı silmek istediği artık bilinen bir gerçek.   KÜRTLER VAZGEÇMEDİ   Fakat devreye konulan savaşla, ölümler, yaralanmalar ve büyük yıkımlara yol açsa da ne Sur ne de devletin benzer şekilde yıkıma uğrattığı Cizre, Nusaybin ve Yüksekova kentleri, kimlik ve özgürlük taleplerinden vazgeçmedi. Yeni yüzyılda köle olarak yaşamayı kabul etmeyen Kürtler, savaşla birlikte yürütülen siyasi soykırım operasyonlarına ve kayyım gaspına rağmen tercihlerinde net ve ısrarlı oldukları sonraki yıllardaki seçimlerde göstermekten geri durmadı.