Ankara’da ‘Ölüye Saygı ve Adalet Arayışı’ konulu panel 2021-12-09 20:25:59   ANKARA- “Ölüye Saygı ve Adalet Arayışı” konulu panelde konuşan Gazeteci Yazar Hüseyin Aykol Bitlis’te bulunan Garzan Mezarlığı’nda çıkarılan cenazelere değinirken, Gazeteci Ayşe Güney ise, “Biz hala ölülerimiz için perdelerimizi açık bırakan coğrafyanın çocuklarıyız” dedi. Ankara Tabip Odası (ATO) tarafından “Ölüye Saygı ve Adalet Arayışı” konulu panel düzenlendi. Panele, İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, Türk Tabipler Birliği (TTB) çok sayıda kişi katıldı. Moderatörlüğünü  ATO Yönetim Kurulu Üyesi Doktor Ayşe Uğurlu’nun yaptığı panele Gazeteci-Yazar Hüseyin Aykol ve Ayşe Güney panelist olarak katıldı. ÇOK SAYIDA İHLAL YAŞANDI Panelde ilk olarak söz alan Ayşe Uğurlu, ölüye saygı inisiyatifi oluşumunu değerli gördüğünü ve çalışmalarında acı gerçeklerle karşılaştığını belirtti. Direk ölüye saygı denildiğinde başta ne anlatılmak istendiğinin anlaşılmadığını ve farklı bir boyutu olduğunu ifade eden Uğurlu, “Uygarlıklarda ölüye saygı ile ilgili birçok şey yaşandı. Cumhuriyet tarihi boyunca, Osmanlı döneminde çok sayıda bu konuda ile ilgili ihlaller yaşandık. Cizre’de Cemile Çağırga’nın ölümden sonra çürümemesi için derin dondurucuya koyulması, Silopi ’de Taybet Ana ve kayınbiraderi sokak ortasında öldürüldü ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle günlerce cenazesi sokakta kaldı. Aysel Tuğluk’un annesi Hanım Tuğluk’un cenazesine yaşadığı durum” dedi.  GARZAN MEZARLIĞI Ardından Gazeteci-Yazar Hüseyin Aykol sözü aldı. Aykol, Bitlis’te bulunan  Garzan Mezarlığı’na dikkat çekti. Hüseyin, “Garzan mezarlığı neredeyse Osmanlı döneminden beri mezarlık olarak kullanılan bir yer. 2014-2015 yıllarında oraya bir hava saldırısı yapılmaya başlandı. Mezarlığın bombalanması kabul edilecek bir durum değil.  Bombardıman başladıktan sonra insanlar mezara yakınlarını ziyarete gidemediler. Pandemi, sokağa çıkma yasakları derken, insanlar tekrar gittiklerinde bir aile kendi mezarını bulamadığı gibi her tarafın kepçe ile kazıldığını ve cenazelerin çıkarıldığını görüyor.İHD’ye başvuruyorlar, sonra bazı STK’lar Garzan mezarlığına ziyaret ediyorlar. İHD mezarlıklar konusunda başvurduklarında, aileler suç duyurusunda bulunuyor. Bitlis Cumhuriyet Başsavcısı çıkarılan cenazelerin İstanbul ATK’ye gönderildiğini söylüyor. ATK, ise ‘bunları kimliklerini netleştirmemiz lazım’ diyor” ifadelerinde bulundu. ‘İNSANLIK DRAMI YAŞANDI’ Garzan Mezarlığı’na dönük saldırının basına nasıl yansıdığını anlatan Aykol, “Bir haber için Kilyos Mezarlığı’na giden Mezopotamya Ajansı’nda çalışan gazeteci arkadaşlarımız orada iken, Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazelerin burada olduğu duyum üzerine araştırma yapıyor. Hemen, cenazelerin kaldırıma gömüldüğü haberlerini hemen yapıldı. Çok yankı olmadı ama orada bir insanlık dramı yaşandı. Ama en azından ailelerin bir kısmı oradaki cenazelerine kavuşmuş oldular. Böyle bir olayın dünya çapında yankı yapması gerekiyordu. 1992’de; ‘Kürt illerinin birinde bir PKK’li öldürülüyor, teşhir olsun diye zıhlı aracın arkasına bağlanarak sokaklarda dolaştırılıyor’ haberini yayımladık. Özgür gündem gazetemizde ‘insanlık sürükleniyor’ başlığı ile verdik. Türkiye’de çok fazla olay oldu belki bakanlar istifa etmedi ama Avrupa’da çok büyük olay oldu. Çünkü o dönem araçları Almaya hükümeti Türkiye’ye satıyordu. Olaydan sonra araçların Türkiye’ye satılmasını engellendi ve silah ambargosuna neden oldu. O zaman vicdan mı yüksekti biz mi güzel gazetecilik yapıyorduk? Garzan Mezarlığı’nda biz mi iyi gazetecilik yapamadık yoksa insanların vicdanı ne durumda bilemiyoruz” şeklinde konuştu. ‘ÖLÜLERİMİZE SAYGI ARIYORUZ’ Aykol’un ardından Gazeteci Ayşe Güney, Kandıra Cezaevi’nde  bulunan ve gardiyanların tecavüzüne maruz kalan Garibe Gezer’in yaşamına son vermesine değindi. Gezer’in yaşamı yitirmesinin çok ağır bir haber olduğunu ifade eden Güney, “Yaşayana sahip çıkmadığımız bir dönemde ölülerimize saygı arıyoruz” diye belirtti. Ardından Maksut Tepeli ve Şehriban Tepeli’nin hikayesini anlatan Güney, “İstanbul’da devrimci iki yurttaş evleri basılmayınca birbirleri için bir işaret veriyorlar. Mutfağın perdesi açıkça Maksut ya da Şehriban eve geliyor. Şehriban’ın olmadığı bir gün Maksut eve geliyor ve evde polisler oluyor ve ağır bir işkence ile Maksut bir battaniye ile evden çıkarılıyor ve bir daha cenazesi bulunamıyor. Şehriban hala penceresini perdesiz bırakıyor. Aslında bize hala ölülerimiz için perdelerimizi açık bırakan coğrafyanın çocuklarıyız” şeklinde konuştu. ‘HAYATLARI TEŞHİR EDİLİYOR’ Evde, sokakta ve yaşamın her alanında kadınların yakınları tarafından katledilmesinin ardından katledilen kadınların yaşamlarının teşhir edildiğini dile getiren Güney, kadın haber ajansının katledilen kadınların hayatlarını nasıl ele alması gerektiği üzerine tartışmalar sürdürdüklerini kaydetti. Güney, “En büyük örnek İpek Er. Gülistan Doku hala kayıp bunların hepsi özel savaş politikası. Bu kadınlara ne kadar sahip çıkarsa çıkalım yaşamları bittikten sonra ‘pervasızca’ yaklaşabildik. Ekin Wan, Muş’ta katledilen PKK’li biri ve askerler tarafından bedeni teşhir edildi. 2015’ten sonra Cizre’de Surda yaşanılan öz yönetim dönemlerinde katledilen kişiler üzerleri çıkarılarak teşhir edildi. Bugün evde erkek veya tanımadığı erkek şiddetine maruz kalan katledilen kadınların her şeyiyle magazinsel bir şekilde ortaya seriliyor. Tüm bu çerçeveyi birilerinin artık dur demesi gerekiyor diyerek, Kadın haber ajansı bu meseleye el atmak istedik” sözlerini kullandı. ‘HAFIZAMIZI KORUYAMIYORUZ’ Devletin kendi politikalarını ölüler üzerinde gerçekleştirdiğine vurgu yapan Güney, şöyle devam etti: “Bugün hala cenazesi verilmeyen onlarca aile var. Aylarca DNA testi sonuçlanmasına rağmen cenazeleri verilmeyen aileler var. ATK’nin bir ölünün nasıl öldüğüne dair etik davranmıyor. Şırnak Devlet Hastanesi’nde onlarca cenaze olmasına rağmen orada çalışanlar yerine başka kişiler getirildi. Duyarlı sağlık emekçilerin yeri değiştirilerek, orada yaşananları susturmak istediler. ATK, yaşanılan süreçlere karşı pasif davranıyor. Hukuksal anlamda bir boşluk var devlet ölüler üzerinde kendi politikasını devam ettiriyor.  90’lardan bu yana birçok aile çocuklarını panzerlere bağlı olarak gördü. Buna rağmen ailelerin perdeleri açık ve sevdiklerinin yolunu gözlüyor. Berfo Ana; ‘Ben oğlumu gömmeden beni gömmeyin’ demişti ve hala oğlunun cenazesi bulunamadı.  2015-2016 tarihinden sonra Sur’da çatışmalar yaşandı, onlarca cenaze toprak altında kaldı cenazelerin üstüne evler yapıldı.  Kimse o evlerde yaşamak istemiyor. Çünkü ölüler bir toplumun hafızasıdır. Geldiğimiz noktada ölülerimize yeterince değer veremiyoruz ve hafızamızı koruyamıyoruz.” MÜLTECİ VE LGBTİ+’LAR Kayıp Yakınları, Cumartesi Anneleri’nin hikayelerinin arşivlenmesinin çok önemli olduğunu ifade eden Güney son olarak, mültecilere ve LGBT’İ’lere dönük yaklaşımlara değindi. Güney, “Meriç Nehri’nde kaç ölü olduğunu bilmiyoruz. Onlarca mülteci devletlerin çıkar ve menfaatlerine kurban gidiyor. İran sınırında bir çok mülteci donarak öldü. Kendi aileleri şuan çocuklarının, eşlerini yaşadığını düşünerek onları arıyorlar. LGBT bireylerine dönük katliamlarda bir çoğun kimlik bilgileri dahi doğru işlenmiyor. Onlarca LGBT birey, işkence ile katlediliyor, cenazeleri çöplüğe atılıyor. Maalesef bu ülkenin acı gerçekleri” diye konuştu. Panelin sonunda ATO yönetimi gazeteci Aykol ve Güney'e plaket verdi.