KCK Basın Davası: Kürt basını güçlenerek devam ediyor 2021-12-19 09:15:20   İSTANBUL - “KCK Basın Davası” kapsamında yargılanan gazetecilerden Kenan Kırkaya, yapılan operasyonların Kürt basınına geri adım attıramadığını söylerken, gazeteci Sadık Topaloğlu ise Kürt basınının güçlenerek mücadelesini sürdürdüğünü vurguladı.    Türkiye ve bölge kentlerinde yaşanan hukuksuzlukları, devlettin her türlü şiddetine rağmen eğip bükmeden ve hakikati olduğu gibi halka ulaştıran Kürt basınına yönelik "KCK Basın Davası" olarak bilinen operasyonun üzerinden 10 yıl geçti. Dicle Haber Ajansı (DİHA), Özgür Gündem, Azadiya Welat, Demokratik Modernite, Gün TV ile Fırat Dağıtım çalışanlarının aralarında olduğu 46 gazeteci, 20 Aralık 2011 tarihinde gözaltına alındı. İstanbul merkezli eş zamanlı yapılan baskınla Diyarbakır, Urfa, Adana, Ankara ve Mersin’de gözaltına alınan gazetecilerden 32'si, 24 Aralık'ta tutuklandı.    GAZETECİNİN HER ADIMI SUÇ   Hazırlanan iddianamede gazetecilerin yaptıkları röportaj, çektikleri fotoğraf, takip etikleri basın açıklamaları, haber notları ve haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmeler telefon rehberlerinde yer alan numaralar, suç delili olarak gösterildi. İlerleyen süreçte operasyonu düzenleyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü TEM Şube müdürleri Yurt Atayün, Ömer Köse ve savcı Bilal Bayraktar’ın da bulunduğu 11 polis ve yargılamayı yapan hakimler, Gülen Cemaati yapılanmasına üye oldukları için tutuklandı. Gazetecilerin avukatlarının şikayeti üzerine söz konusu kişiler hakkında, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “suç uydurma”, “resmi belgede sahtecilik” ve “adil yargılamayı etkileme” suçlamalarından soruşturma açıldı. Bu süreçte birçok dava "kumpas davası" olarak adlandırılarak düşülürken, "KCK Basın Davası" başta olmak üzere Kürt ve muhaliflerin yargılandığı tüm davalarda yargılama devam ediyor.    20 Aralık 2011 tarihli operasyonda gözaltına alınan ve 823 gün tutuklu yargılanan gazeteciler Kenan Kırkaya ve Sadık Topaloğlu ile Kürt basın geleneğine dönük operasyonu değerlendirdi.   MÜCADELE GELENEĞE DÖNÜŞTÜ    Kürt basınının verdiği mücadeleye değinen gazeteci Kırkaya, bu mücadelenin bir geleneğe dönüştüğünü kaydetti. Kürt basının yürüttüğü geleneğine iki pencereden bakmanın doğru olacağını ifade eden Kırkaya, “Birincisi Türkiye’deki gazetecilik bağlamında ele aldığımızda, Kürt medyası, Türkiye’nin çok alışık olmadığı bir basın geleneğini sürdürüyor. Bölge açısından değerlendirdiğimizde ise kökleri çok eskilere dayanıyor. Kürdistan gazetesi ile başlayan yüz yıllık bir gelenek var. Bunun Türkiye’ye de etkisi var. Dolayısıyla son 30-40 yılda şekillenen özgür basın geleneği daha çok Kürt özgürlük mücadelesinin Türkiye sınırlarında yeniden serpilmesiyle kendini yeniden ele aldı” dedi.   ÖZGÜRLÜK NUANSI ESAS   Kürt basın geleneğinin Türkiye, Ortadoğu ve Kürdistan’a yayıldığını ifade eden Kırkaya, “Bu geleneğin temel karakteristik özelliği şu; birincisi özgürlük nüansını esas alıyor. Bunun üzerinden hareket ediyor. Bunun çok ağır bedellerini de ödedi. Bunu sadece isimlendirme ve bedel verme ile sınırlı görmemek lazım. Kürt medyasının deneyimi ile sabittir; Türkiye’de 40 yıldır ifade ettiği şeyi, Türkiye medyası ya da Türk basını 20 yıl sonra ancak dile getirebiliyor. Yani bizim 20 yıl önce dile getirip bedellini ödediğimiz gerekçeleri Türkiye medyası ya da muhalif medya kıyısından köşesinden ifade edebiliyor. Dolayısıyla bu açıdan Kürt medyası radikaldir. Özgürlüğü dile getirme ve sahiplenme açısından son derece radikaldir. Kuru bir radikallikten bahsetmiyorum. Bedellerini ödeyerek elde ettiği bir kazanım” diye konuştu.   TEMELDEN BİR AYRIŞMA    Kürt basınının ödediği ağır bedeller sonucunda özgürlüğü bir karakter olarak sahiplendiğini ve bugünlere getirdiğini dile getiren Kırkaya, şöyle devam etti: “Bu açıdan çok özgün bir yere sahip. Bu sadece Kürt meselesini dile getirmekle ilgili bir şey değil. Bugün yaşadığımız ekonomik krizi de sosyal, toplumsal, siyasal alt üst oluşları da çok radikal, çok keskin sağa sola sapmadan işte iktidar ne der ne düşünür nasıl bir pozisyon alır kaygısını gütmeden dile getirdiği için diğer basın geleneklerinden temelden bir ayrışma yaşar.”   ‘SÖZÜMÜZÜ SAKINMADIK’    Kendilerine dönük baskı, gözaltı ve tutuklamalara mahkeme salonlarda tepki gösterdiklerini anımsatan Kırkaya, “Sözümüzü hiç sakınmadık” dedi. Operasyonun amacına değinen Kırkaya, “Sabah operasyon olduğu andan itibaren birkaç temel hususa dikkat çektik. Kürt medyası bu topraklarda susturuluyorsa, bu büyük bir katliamın habercisidir. Çünkü geçmişte bu tür deneyimleri çok yaşadık. Herhangi bir arkadaşımız katledildiğinde, gazetelerimize yöneldiklerinde ya da gazete binalarımız bombalandığında Kürt basının susturulmaya çalışıldığında biz arkasından başka bir şeyin geleceğini biliyorduk. Dolayısıyla buna bir hazırlık yapıldığını düşünüyorduk” diye belirtti.   TÜRKİYE TOPLUMUNA MESAJ   Gözaltına alındıktan 8 gün sonra Roboski’de savaş uçaklarıyla 34 kişinin katledildiğini anımsatan Kırkaya, şunları ifade etti: “Birincisi Kürt halkının sesini, acısını dünya kamuoyu duymasın diye yapılan bir operasyondu. İkincisi o güne kadar Kürt basınını bir şekilde susturamamışlardı. Böyle keskin bir operasyonla, Kürt basınını tümüyle susturmak ve muhalif durumdan çıkarmak istiyorlardı. Üçüncüsü ise belki de en önemlisi bu, bizim üzerimizden Türkiye toplumuna çok açık bir mesaj verildi. Biz o günde bu esas itibariyle bize yapılmış olsa bile biz bunun bedelini ödüyor olsak da bu Türkiye’deki özgür basını, gazetecilik ahlakını haber alma hakkını savunan herkese yapılmış bir operasyon olarak görüyorduk. Haklı da çıktık. O günden bugüne Türkiye medyasının adeta cenaze namazı kılındı. Dolayısıyla bize yönelik operasyona karşı verilen sessizlik tepkisi başkasının da sözünü söyleyemeyeceği bir atmosfere neden oldu.”   HEDEF GÖSTERİLENLER HEDEF OLDU   Bu operasyonda parmağı ve payı olan herkesin daha sonra hedef haline geldiğine dikkati çeken Kırkaya, o dönemde Zaman gazetesinin "Terör Prees" manşeti attığını ve daha sonra onlara da operasyon düzenlendiğine hatırlattı. Tüm baskılara rağmen Kürt basınına geri adım attıramadığını görmek istemeyenlerin olduğunu belirten Kırkaya, "Dolayısıyla ne dün yapılan operasyon ne de bundan sonra yapılacak olan yönelimler Kürt basınına adım attırmayacak. Amaçlarına ulaşmayacaklar. Bu mümkün değil. Bu geleneği sırtlayanlar, şu bilinçle bu işe başlıyorlar; bu işin bedeli var. Bunu, göze alarak yolla çıkıyorlar. Dolayısıyla saldırlar bu insanların ya da bu gazeteciliği sürdürenlerin bilincini ancak bileyebilir. Mücadele azmini kamçılayabilir” dedi.    TARİHTEN DERS ALMIYORLAR   Operasyonun Kürt basın tarihi açısından önemli bir dönemeç olduğunu ifade eden gazeteci Sadık Topaloğlu, amacın Kürt medyasını topyekûn susturmak, sessiz bırakmak olduğunu belirterek, “Hakikatin ortaya çıkması engellenmeye çalışıldı” dedi. Asıl amacın özgür basının tamamen susturmak olduğunu belirten Topaloğlu, devletin yaptığı operasyonla tarihten ders almadıklarının ortaya çıktığını söyleyerek, “Çünkü Özgür Ülke bombalandığında insanlar akın akın gelmişti. Ertesi gün ‘Bu ateş sizi yakar!’ manşeti ile çıkmıştı. Halk gazeteyi alıp, sokaklarda ve meydanlarda dağıtmıştı” ifadesinde bulundu.   ANNELER HABER YAZIYORDU   Operasyonun yapıldığı sırada DİHA muhabiri olan Topaloğlu, tutuklu oldukları sırada gazetelere yansıyan haber ve fotoğraflara dikkat çekti. Topaloğlu, şunları söyledi; “Fotoğraf karesi şuydu; 60 yaşlarında anneler büronun içinde, bilgisayarların başında haber yazıyorlardı. Sahada ellerinde fotoğraf makinesiyle haber topluyorlardı. Böyle bir atmosfer vardı. Akın akın insanlar ajansa gelmeye başladı. Diyebilirim ki bir dakika bile o fotoğraf makinemiz yerde durmadı. Gazete sayfalarında gördüklerimiz bizi duygulandırmıştı. O an kendi kendime ‘bir kez daha kanıtlandı ki özgür basını kimse susturamaz. Çünkü özgür basın gücünü halktan alıyor’ diyordum.”    YARGI KUKLA GÖREVİ GÖRDÜ   Operasyonun ardından ortaya çıkan dayanışmanın önemine vurgu yapan Topaloğlu, “Muhalif kesim bize kurumlarının kapılarını daha önce açtığı gibi tekrar açtı. Aldıkları haberleri bizlerle paylaştılar. Yani onlar da bu işin yükünü omuzladılar” dedi. Topaloğlu, Zaman gazetesi ve cemaate yakın gazetelerin yanı sıra ana akım medyanın ise kendilerini hedef haline getirdiğini hatırlatarak, “Biz daha gözaltındayken ve hakkımızda hazırlanan fezlekeleri bilmezken, ana akımın manşetlerinde yer alıyordu. Haber kaynaklarıyla yaptığımız görüşmeler terörize ediliyordu. Basın suçlayıcı bir pozisyonda kaldı. Yargı ise sadece kukla görevini gördü” diye konuştu.   TURNUSOL KAĞIDI   Kürt basının şu anda Türkiye demokrasinin turnusol kağıdı haline geldiğini belirten Topaloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü Kürt basını bugüne kadar yaptığı haberlerde, gösterdiği yol ve yöntemle, barış ve demokrasi yanlısı tutumuyla Türkiye’ye birçok yol açmıştır. Bu kullanılmamıştır, heba edilmiştir ya da farklı yerlere çekilmiştir bu ayrı bir mesele. Ancak Kürt basının durduğu yer hakikatin durduğu noktadır. Bugün de Kürt basını güçlenerek, demokrasi ve barış mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.”    MA / Mehmet Aslan