Savaşta iki bacağını kaybetti: Kobanê direnişiyle Rojava devrimi evrenselleşti 2022-01-25 09:00:19 KOBANÊ - DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarında iki bacağını kaybeden Andok Dersim Amed, Kobanê direnişiyle Rojava devriminin evrenselleştiğini söyledi.  Suriye’de 2011 yılından başlayarak birçok kentte rejim ile karşıtları arasında çatışmalar yaşanırken, Kürtler de bulundukları Kuzey ve Doğu Suriye’de özyönetim ilan ederek kantonlarını korudu. Özyönetim talebine tahammül edemeyen uluslararası güçlerin yönlendirdiği DAİŞ, 15 Eylül’de Urfa sınırındaki Kobanê kantonuna yönelik başlattığı ve aylarca süren saldırılara karşı tarihi bir direniş sergilendi.    SERZORÎ DİRENİŞİ   Halkların özgür birlikteliğinin sağlandığı Kobanê’ye DAİŞ tarafından ilk saldırılar, 2014 yılının Ağustos ayında Cerablus yönünden gerçekleşti. Direnişle saldırıların püskürtülmesi sonrası 15 Eylül’de DAİŞ, Kobanê’ye bu kez doğu, batı ve güney başta olmak üzere üç koldan ağır silahlar ile saldırdı. Kobanê’ye bağlı Serzorî köyünde, 11 YPG’linin ölümüne verdiği direniş ile başlayan mücadele, tüm imkansızlıklara rağmen Kürtler başta olmak üzere dünyaya büyük bir zaferin ilk tohumu olarak işlendi.  Direnişin artmasıyla birlikte DAİŞ’in de saldırılarının arttığı bir süreçte, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Kobani düştü düşecek” açıklaması yaptı.    26 OCAK’TA SONA ERDİ   Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra Kürtler, Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde ayağa kalkarak, Kobanê’nin sesi oldu. Bu eylem ve etkinliklerin ardından kuşatılan Kobanê’ye Uluslararası Koalisyon Güçleri hava desteği vermek zorunda kaldı. 26 Ocak 2015’e gelindiğinde kentte bütünüyle DAİŞ’ten temizlendi. Bu tarihi direniş ile birlikte 1 Kasım tarihi “Dünya Kobanê Günü” olarak kabul edildi.   TÜRKİYE SALDIRILARI SÜRDÜRÜYOR   Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı olan ve DAİŞ’ten kurtuluşunun 7’nci yılını geride bırakan Kobanê, bugün de Türkiye tarafından sürekli saldırılara maruz kalıyor. Kobanê’deki tarihi direnişte iki bacağını kaybeden YPG’li Andok Dersim Amed, o günleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.    HAVAN TOPUYLA YARALANDI   2013 yılında Serêkaniyê ve Kobanê köylerinde ilk saldırıların başladığı dönemde Rojava’ya geçen Amed, o tarihten bu yana mücadelesini sürdürüyor. 15 Eylül 2014’te DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik başlattığı işgal saldırısında, savaşın yoğun olduğu kent merkezinde DAİŞ çeteleri tarafından bulundukları yerlerin havan toplarıyla vurulduğunu belirten Amed, “Benim de Kobanê’de bulunmam yaklaşık 1,5 yıl oluyordu. Bu yüzden hemen hemen tüm arkadaşları tanıyordum. Savaş sürecinde de şehit düşen arkadaşların kimlik tespiti için bazen beni çağırıyorlardı. Böyle bir süreçte atılan havan topu sonucu iki ayağımı kaybettim” dedi.    ROJAVA DEVRİMİ   Irak’ta, Şengal’de ve diğer yerlerde katliamlar gerçekleştiren DAİŞ’in Hitler’den sonra insanlık için tehdit ve tehlikeli ikinci bir vaka durumu haline geldiğini belirten Amed, Kobanê’ye kadar DAİŞ’in ilerlemesini engelleyen ne bir devlet ordusunun ne de herhangi bir örgütün olmadığını söyledi. Kobanê’de bu durumun tersine döndüğünü belirten Amed, şunları söyledi: “Açıkçası DAİŞ, toplumların geleceği konusunda ciddi bir korku ve panik havası yaratmıştı. Bu insanlık dışı uygulamaları taktik değildi, tamamen zihnin dışavurumuydu. Rojava Devrimi başta Kürtler olmak üzere bölge halklarının beraber, ortak bir yaşam etrafında örgütlenmesine ve kalıcılaşmasına zemin hazırlamıştı. Kobanê saldırısından önce dünyada bu kadar yankı uyandırmamıştı. Gerçekleştirilen bir devrim ama yerelde kalmıştı. DAİŞ de saldırınca, Kobanê direnişi insanca yaşamak isteyenlerin uğrak yeri oldu. Bu zihniyete karşı savaşabilecekleri bir alan yaratılmıştı. Nasıl ki DAİŞ ve Türk devleti aynı ruh ve birliktelerse, bu barbar ve faşizme karşı Kürtler ve dostları da aynı ruh ve inanca sahip olarak yan yana yer almışlardır. Bununla, Kobanê direnişi vesilesiyle Rojava devrimi yerelden evrensele dönüşen bir devrim haline gelmiştir” şeklinde konuştu.   KOBANÊ DİRENİŞİ RUHU   Kobanê’de bir yandan gazetecilik görevi de yürüttüğünü belirten Amed, bu yüzden bütün cepheleri görme ve tanık olduğu birçok direnişi gözlemleme imkanı bulduğunu söyledi. Amed, şöyle konuştu: “Bunları kamuoyuna ulaştırma, paylaşma konusunda deneyimlerim oldu. Gözlemlediğim en önemli nokta şuydu: Ekim ayından sonra Kobanê, bir tür Kuzey Kürdistan’ın bir şehrine dönmüş gibiydi. Dünyanın dört bir yanından gelen enternasyonal insanlar ve elbette diğer parçalardan gelen arkadaşlarımız da vardı. Ama her on kişiden yedisi kuzeyden gelenlerdi. Herkese soruyordum nereden geliyorsun diye? Verdikleri cevaplar bu sonucu doğuruyordu. Bu olması gereken bir şeydi. Çünkü ülkelerini savunuyorlardı. Ama az olan Kobanêlilerdi, hani o sınırlara kendisini atanlar… Onlar da olsaydı keşke diyordum.  Velhasıl Kobanê direnişinde güzel olana dair ne varsa hepsi bir aradaydı. Kölece yaşamı reddedip özgürce yaşamak isteyen kadınların; genç, yaşlı her yaştan insanın barbarlara karşı direnişleri… O güne kadar önüne gelen herkesi silip süpüren DAİŞ’e karşı direnişimiz, sadece halkımıza değil tüm dünyaya bir umut oldu. Bu umuda sarılmaktan başka alternatifleri yoktu. Çünkü uluslararası güçler de bu barbarlara karşı tam cevap olamıyordu. Bundan dolayı Kobanê direnişi insanlığa mal olan bir direniş sembolü olmuştur. İnsanlığın ortak paydada buluştuğu, ruh birliği güzelliğinin nadide örneklerinden biridir Kobanê direnişi.”    ULUSAL BİRLİK    Ulusal kurtuluş mücadelesinin en gözde ve somut örneklerinden birinin Kobanê direnişi olduğunu belirten Amed, Kobanê’nin dört parça Kürt gençlerinin kanlarının birbirine karıştığı yer olduğunu söyledi. Amed, “Kobanê ulusal anlamda Kürtler arasında siyasi ve askeri birliktelik sağlamamış olsa da bunun zeminini yakalamıştı. O dönem pêşmergenin Kobanê’ye gelişi bir başlangıçtı ulusal birliktelik anlamında ama kalıcılaşmadı. Kürtler eğer Kobanê örneğini kendilerine esas alırlarsa üstesinden gelemeyecekleri ulusal bir sorun olmayacaktır” diye konuştu.     MEYDAN TEPESİ'Nİ ANLATTI   Kobanê direnişindeki bir anısını anlatan Amed, şöyle konuştu: “Direnişin beşinci günü, Kobanê’nin batısında Meydan Tepesi’ndeydik. Kobanê coğrafyasına göre yüksek bir yerdi ve savunulması hem tepenin altında kalan köylerin hem de arka cepheler için stratejik bir önemi vardı. Üzerimizde sadece keleş ve bombalar vardı. En ağır silahımız bisving (B7) denilen silahtı. Onun da roketleri birkaç taneydi. Düşman da önce tanklarla tepe ve köyün etrafını kuşatır, sonra da saldırıya geçerdi. B7 roketleri tanklara işlemiyordu, sadece darbeliyordu. Çeteler de mermilerden korunmak için tankları siper ediyorlardı. Bu yüzden keleş ve bombalar da etkisiz kalıyordu. Sabah saat 10.30 civarıydı, çeteler tankları tehlikeye atmamak için, sadece uzaktan tepeyi hedef alacak şekilde konumlandırarak tepeye doğru saldırı yapmak istediler. Biz de konumumuzu onların saldırı pozisyonuna göre almıştık. İlk saldırı planlarını boşa çıkarmıştık ve bu çatışmalarda 5 DAİŞ çetesi ile cephanelerini ele geçirmiştik. İkinci saldırı dalgası öğleden sonra saat 14.00 gibiydi. Bu saldırı çok uzun sürmedi, kısa süreli bir çatışmaydı. Grup komutanımız Serhatlı Baran arkadaştı. O hem koordine ediyor hem de savaşıyordu. İkinci saldırı dalgasından sonra ben ve bir arkadaş, tepenin altındaki köye erzak ve su almaya gitmiştik. Köye vardığımızın yarım saat sonrası çeteler bu sefer üç koldan ve tanklarla saldırıya geçmişlerdi. Sayımız ve elimizdeki teçhizat düşmana göre azdı. Buna rağmen direniliyordu. Çünkü başka yol yoktu. Tepe tank atışlarıyla bombardımana tutulmuştu. Çeteler de tepenin yamaçlarından yukarıya doğru geliyorlardı. Çatışmalar 30 dakika sürdü. Tepede 6 arkadaş şehit düşmüş, yaralı arkadaşlar vardı. Telsiz üzerinden Baran arkadaşın sesi geliyordu. Sesi kısıktı, ağır yaralanmıştı. Çeteler arkadaşların mevzilerine ulaşıp sağ ele geçirmek istiyorlardı. Baran arkadaş da sağ ele geçmemek için bombalarını hazırlamış, çetelerin yaklaşmasını bekliyordu. Ölü numarası yapmıştı, çeteler yaklaşınca bombalarını kendinde patlatmadan önce telsiz üzerinden ‘Bijî Serok Apo’, ‘Bijî berxwedana Kobanê’ sloganları attıktan sonra kesildi. Şehit Baran, Kobanê direnişinin ilk fedai eylemini yapan arkadaştı.”   ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI   Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” açıklamasını hatırlatan Amed, şunları dile getirdi: “Açıklamanın yapıldığı tarihte Kobanê’deki savaş atmosferi şuydu: Savaş şehrin tam içindeydi. Ve şehir doğu, batı ve güney tarafından kuşatılmıştı. Kuzey tarafı da zaten Türkiye’ydi. Türk askerleri de sınır kapısı ve sınırın üstünde savaşçıların konumlarını çetelere bildiriyordu. Normalde makul olan düşmesi gerekiyordu. O kadar inanmıştı ki DAİŞ’in orayı işgal edeceğine… Bu yüzden erkenden bu açıklamayla aslında zaferini ilan etmek istedi. Hep yaptığı gibi… Ama hem Erdoğan’ın hem de çetelerin hesap etmediği bir şey vardı: Tüm direnenlerde sadece Apocu ruh vardı. Ve bu ruh zaferi yarattı. Bu yüzden Kobanê, Erdoğan’da derin ve hala kapanmamış bir yara olarak duruyor.”   TÜRKİYE’NİN TEHDİTLERİ   26 Ocak zaferinden sonra da Kobanê’ye yönelik saldırıların Türkiye eliyle devam ettiğini belirten Amed, son olarak şunları söyledi: “Sadece Kobanê değil, tüm bölge işgalci Türk devletinin tehdidi ve saldırılarıyla karşı karşıya. 2019’dan önce DAİŞ terör örgütüne karşı yürütülen bir mücadele vardı. ABD öncülüğünde koalisyon güçleri de bu mücadeleye destek veriyordu. Uluslararası güçlerin Türk devleti üzerinde bir etkisi vardı. Ama DAİŞ ne zaman ki Dêrazor’da askeri olarak bitti, ABD ve diğer güçlerin, Türk devleti üzerindeki etkileri de bitti denilebilir. Ya da cılız bir etkiye sahip. 2018’de DAİŞ bitecekti ama bölgedeki uluslararası güçler ve Türk devletinin gizli anlaşmaları süreci uzatarak Türk devletine alan açtırdılar. Efrîn, Serêkaniyê ve Girêspî’nin işgal edilmeleri bu anlaşmalar çerçevesinde yapılmıştır. Bölgeyi istikrarsızlaştırmaktan başka bir sonuç doğurmamıştır. Bu yüzden Türk devletinin tehditleri ciddidir ve bölgeye her saldırısı, askeri olarak biten DAİŞ’i diriltmekten, bölgedeki huzur ve barışı, kaosa çevirmekten başka bir işe yaramayacaktır.”   MA / Müjdat Can