Var olma, bellek ve yabancı kavramları üzerine bir oyun: Yok 2022-02-13 10:02:45   ANKARA - Var olma, bellek ve yabancı kavramları üzerinden yazdığı “Yok” adlı oyunu anlatan yönetmen Polat Niloğlu, “İzleyicilerin kendi hafızalarında yabancı olmakla ilgili soru işaretleri varsa, bu oyunda sorgulayabilirler” dedi.   Yazar ve yönetmenliğini Polat Niloğlu’nun yaptığı, SözŞiirSanat Yapım Evi yapımı Tiyatro Bant’ın ikinci oyunu “Yok” yarın severleriyle buluşuyor. Üç farklı şehirde sahnelenecek olan oyun, 14 ve 15 Şubat’ta saat 19.30’da Ankara Aralık sahne, 16 Şubat 20.30’da Bursa Kafa sahnede ve son olarak 24 Şubat 20.30’da İstanbul Ops tiyatroda oynanacak. Küçük yaşlarda tiyatro oynamaya başlayan oyunun yazar ve yönetmeni Polat Niloğlu, 1983 Erzurum doğumlu, Ankara sanat tiyatrosunda arka planda asistanlık, dekor, kostüm ve ışık tasarımı gibi işler ile yaklaşık 20 yıldır çeşitli devlet, şehir ve özel tiyatrolarda yazar, yönetmen, tasarımcı olarak çalıştı.    VAR OLMA ÜZERİNE BİR HİKAYE   Salgın döneminde kapanmalar sürerken varlık yokluk savaşı teması üzerine düşündüğünü ifade eden Niloğlu “Yok” adlı oyunun çıkış noktasından şu şekilde bahsetti: “Yazarların, yönetmenlerin yani sanatçıların var olma, yok olma sürecine yaklaştığını, artık sınırın ucuna geldikleriyle ilgili bir şeyler karalıyordum. Kimlik meselesinden tutun var olma sorgusuna kadar, var oluşculuk değil de olma üzerinden, olduğumuz en son hal üzerinden bir eskiz ortaya çıktı. Her gün ‘acaba dünyanın hali nasıl bir yere doğru evrilecek’ diye düşünüp tartışırken tekst bitti. Oyuncu arkadaşım Onur Sarıaltın okudu ve tekrar elden geçirdik. Provalar sürecinde de ilk yazıldığı halden bambaşka bir hale evrildi.”   KİMLİK SİYASETİ    Son zamanlarda tiyatro oyunlarında varoluş meselesinin artık kimlik siyasetine dönüştüğüne işaret eden Niloğlu, 17. yüzyılda felsefeciler ya da sanatçıların genelde sonsuzluk sorunuyla ilgilendiğine değindi. Niloğlu, “Sonsuzlukla nasıl başa çıkacağız’ diye düşünüyorlardı. İkinci dünya savaşı sonrasında, ‘sanat nasıl yapılabilir, şiir nasıl yazılabilir, nasıl var olunabilir’ gibi sorular tartışılıyordu. 21. yüzyılda var olmayla ilgili tuhaf bir durum var. Küçük burjuva, lümpen bir varoluş kavgasının döndüğü bir mesele söz konusu. Ben bu varoluş, var olma meselesini bir kişinin kimliği üzerinden değil de daha çok bir kavramın varlığı yokluğu üzerinden ele almak istedim” dedi.   YABANCILIK KAVRAMI    Oyunun yabancılık kavramına dikkat çektiğini ve onun anlam varlığı ile varoluş problemiyle tartışılmasını isteyen Niloğlu, “Dostlarımız, düşmanlarımız ve hiç tanımadığımız, bilmediğimiz yabancılar vardır. Varoluş, yabancının varlığını kabul etmektir. Yabancıyı anlarsak, var olma tartışmasını biraz buralarda yapabiliriz. Kişinin kendi var olma savaşını, biçimini, aslında yabancının var olma biçimini anladığı zaman olabileceğini iddia ediyor oyun. Yabancılar kimi zaman tanımlayamadığımız noktada, korku duyduğumuz, yüzleşmekten çekindiğimiz her şey olabiliyor. Bir kavram, bir insan, bir toplum olabiliyor. Yabancılık meselesinde görmezden geldiğimiz bir durum söz konusu” şeklinde konuştu.   ‘BİZİ BİZ YAPAN ŞEY BELLEK’   Önceki yaptığı çalışmalarda da bellek vurgusu üzerine durduğunu ifade eden Niloğlu, bellekle ilgili temel bir problemin olduğunu söyledi. Belleğin toplumsal bir mesele olduğunu vurgulayan Niloğlu, “Neyi unuttuğumuz, neyi hatırladığımız, neyi yanlış hatırladığımızla ilgili. Bunun bizi biz yapan bir şey olduğunu düşünüyorum. Tiyatroya, sanata, hayata böyle bakıyorum.  O yüzden yazdığım her metinde kendi hafızamı araştırırken, toplumun hafızasına da ulaşmaya çalışan bir şey yapmaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı.   ‘OYUNDA BELLEK KONUŞUYOR’   Yok oyununda da bellek kavramına vurgu yapıldığını aktaran Niloğlu, oyunda belleğin kendisinin konuştuğunu söyledi. Niloğlu, oyuna dair şu bilgileri verdi: “Oyundaki karakter bir hortlak olarak dünyaya tekrar geliyor. Araf’ta kalan birinin neyi ne kadar hatırladığıyla, unuttuğuyla ilgili bir tartışma yapıyoruz. Onun kafasının içindeki yargılar, sorular, düşünceler geçekleşmiş mi bundan emin değiliz, çünkü o yaşanmış, bitmiş bir hayat üzerinden konuşuyor. Biz o hayata hiç şahit olmadık. Geçmişten gelen biri olduğu için onun anlattığı kadar tanık olabiliyoruz. Karakterimiz kendi yaşadığı şeylere pek tanık değil. Hayatı boyunca yaşadığı her şey, biri ya da bir şey olmak üzereyken elinden çekilip alındığı için tam olarak neyi işaret ettiği, neyi hissettiği ya da düşündüğüyle ilgili muğlak, kendisinin de tanımlayamadığı bir hayat yaşıyor, o yüzden belleği biraz başkalarının söylediği, dayattığı, başkalarının düşünceleri ile dolu. Kendisinin düşüncesi yok gibi sadece hisleri var.”   ‘YÜZLEŞMEK İÇİN İZLENMELİ’   “İzleyicilerin kendi hafızalarında yabancı olmakla ilgili soru işaretleri varsa, bu oyunda sorgulayabilirler” diyen Niloğlu, “Yabancı sadece bir insan değil, bir duygu da olabilir. Genelde yabancısı olduğumuz şeyleri elimizin tersiyle iteriz, görmezden geliriz, çünkü başa çıkılabilir bir şey değildir yabancı olmak. İzleyiciler oyuna gelip yüzleşme sağlayabilirler” dedi. Repliklerin birinden örnek veren Niloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Karakter diyor ki; ‘Ben bir hortlağım, ölüyüm ama bana istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, küfredebilirsiniz, tokat atabilirsiniz, sevebilirsiniz bir şey söylemek istiyorsanız söyleyebilirsiniz.’ Burası aslında bir nevi kendinizle konuşun, kendinize tokat atmak istiyorsanız atın’ demek gibi. İnsanların kendileriyle ilgili, kendi varoluşsal durumları ya da hayatın anlamıyla ilgili soruları varsa bu soruları bize, daha doğrusu kendilerine sorabilirler.”