Gazeteci Kırkaya: Darbeci zihniyetten çıkmanın yolu Dolmabahçe Mutabakatı’dır 2022-02-23 09:04:11 ANKARA - Muhalefetin önemli bir sınavla karşı karşıya olduğunu belirten gazeteci Kenan Kırkaya, “Türkiye’de bugün herkesin bir 28 Şubat’ı var. 28 Şubat zihniyetinden uzaklaşmanın tam da denk düşeceği yer Dolmabahçe Mutabakatı’nın kendisidir” dedi.   Yakın siyasi tarihin en önemli dönüm noktalarından biri olan 28 Şubat, günümüzün temel aktörlerinin tartışma konusu. 28 Şubat 1997’de post-modern darbesi, siyasi, idari, hukuki ve toplumsal değişimleri de beraberinde getirdi. İktidar yeniden şekillenirken, krizler de derinleşti. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununda çözümü en üst seviyeye taşıdığı ve İmralı Heyeti ile Devlet Heyeti’nin ortaklaşa açıkladığı 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı, yeri ve zamanı açısından darbeci anlayışa karşı oluşturulmuştu. Vesayet altındaki Türkiye siyasetini demokratikleştirme müdahalesi olarak Öcalan tarafından ortaya konulan mutabakata yönelik hükümetin inkarı, demokrasi ve özgürlük sorununu katmerleştirdi. CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA, Demokrat Partisi ve Saadet Partisi, 28 Şubat’ta "güçlendirilmiş parlamenter sistem" deklarasyonunu duyurmaya hazırlanıyor.    Türkiye siyasetinde önemli tarihsel dönemeçlere denk gelen 28 Şubatlar ile Dolmabahçe Mutabakatı’nda yer alan “Demokratik siyaset”, “Demokratik Cumhuriyet”, “Ortak vatan” kavramlarını ve reel politikadaki karşılıklarını uzun yıllardır Ankara’da gazetecilik yapan ve siyaseti yakından takip eden gazeteci-yazar Kenan Kırkaya’yla konuştuk.   28 Şubat Post-Modern Darbesi, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nın oluşturulması... Şimdi de 6 parti “tesadüf” dese de “güçlendirilmiş parlamenter sistem” metnini 28 Şubat’ta açıklayacak. 28 Şubatlar ne anlam ifade ediyor?   Türkiye tarihi açısından 28 Şubat darbe-siyaset ilişkisi üzerinden ele alınıyor. Şimdiye kadar öyleydi. Özellikle Erbakan hükümetine karşı geliştirilen, post-modern darbe olarak nitelendirilen darbe ile ilişkilendirildi. Aslında Türkiye siyaseti bunun üzerinden kutuplaştı. Bir tarafta bunun bir çeşit uyarı niteliği taşıdığı, darbe olmadığı hatta son dönemlerde böyle bir amaç taşımadığı, Sincan’da tankların yürütülmediği gibi argümanlar ileri sürüyor. Bir tarafta bunun siyasete müdahale olduğunu, buna karşı mücadele edildiğini söylüyor. Bu iki kutup bu darbe gerçekliğinden birbirini besliyor. 28 Şubat darbe ilişkisi şimdiye kadar verili olan siyaseti besleyen bir unsur haline geldi. Her ne kadar karşıtları ve tarafları gibi kutuplaşmalar olsa da bu siyasetin iki kutbunu da besleyen bir mekanizmaya dönüştü.   Öcalan’ın Dolmabahçe Mutabakatını 28 Şubat’a denk getirmesinden sonra başka bir anlam kazanmaya başladı. Dolayısıyla bunu sadece 28 Şubat ile tanımlamamak lazım. Şimdiye kadar Türkiye’de çok sayıda gerçekleştirilmiş darbe var. 12 Eylül ve öncesinde yapılan askeri cuntalar var ama 28 Şubat özellikle güncel siyaset bağlamında çok daha kritik, acil bir noktaya geldi. Kimse 12 Eylül’den bahsetmemeye başladı, geçmişte 12 Eylül’den beslenenler dahil olmak üzere. Tam da bu meselenin içerisinde Öcalan, Türkiye’de çözümü üretmek adına özellikle Kürt sorunu gibi yakıcı bir meselede çözümün bugüne denk getirilmesinde ısrar etti.     Neydi ısrarın temeli?   Türkiye’nin darbe denkleminden çıkarılması gerektiğini savundu. Türkiye eğer Kürt sorununa dair bir çözüm gelişirse darbe mekaniğinden kurtulacağını, darbe denkleminden çıkacağını düşündü. Böyle bir müdahale de bulundu. Özellikle bu saydığım nedenler yüzünden seçti. Bu nedenleri de uzun uzun anlamlandırdı. Neden 28 Şubat’ta ısrar ettiğini hem heyetle hem de devlet ile ayrı ayrı görüşmelerde ifade etti. Şimdi son dönemlerde 28 Şubat’ı yapmakla suçlanan CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı da geçmişle hesaplaşmak, yüzleşmek adına bir metin açıklayacağını ifade etti. Geçmişte adı konuşmamıştı, gayri resmi şekilde nitelendiriliyordu. Mesela darbe yaptığı iddia edilenler kabullenmiyordu ama artık adı konulmuş bir şekilde Türkiye’de herkesin bir 28 Şubat’ı var.  İslamcıların bir 28 Şubat’ı var, onların 28 Şubat’ı darbe söylemi üzerinden siyaseten güç devşirmedir. Darbeyi kullanarak, kendilerini iktidar da tutmaktır. Aslında darbeye karşı oldukları yok. Kemalistler geçmişle yüzleşeceklerini söyleyerek, 28 Şubat’la yüzleşeceklerini belirterek, bir açıklama yapmaya hazırlanıyorlar. Bir de Kürtlerin 28 Şubat’ı var. Daha doğrusu Öcalan’ın Türkiye demokrasi güçleri adına 28 Şubat’a müdahale de bulunma girişimi var. Darbe mekaniğine ve denklemine müdahalede bulunma girişimi var. Bu açıdan Türkiye’de herkesin bir 28 Şubat’ı var ama bunların hangisi daha doğru? Hangisi gerçekten Türkiye’nin kurtuluşunu mümkün kılar bunu konuşmak lazım.    28 Şubatlardan toplum ve toplumdan yana politika açısından önemi nedir?   Birinci 28 Şubat’ı biliyoruz. Tankların yürütüldüğü, ordunun siyasete müdahale etmeye yeltendiği bir 28 Şubat. Bunu Türkiye’de bugün itibariyle sahiplenen kimse yok. Bu tarih karşısında da mahkum edildi. Bu kötülüğünü herkes kabul ediyor. Bir diğer nokta ise 28 Şubat mağduriyeti üzerinden kendisini var eden ama bir şekilde 28 Şubat kültürünü süreklileştiren bir anlayış var. Darbe mekaniğini, darbeyi süreklileştiren bir iktidar anlayışı var ve bunu da bugün Türkiye’yi getirdiği yer ortada ve bu bir çıkmazdır. Derinleşen ekonomik, siyasal krizlerdir, bunu çoğaltabiliriz. Özgürlüklerin kalmadığı bir Türkiye’dir. İkinci 28 Şubat’ı biz deneyimleyemedik, bilmiyoruz.   Neden?      28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı, Öcalan tarafından geliştirilen çok esaslı bir müdahaleydi. Türkiye’nin darbe gerçekliğine müdahaleyi esas aldı. Fakat bunun gerçekleşmesine izin verilmedi.   Önü kesildi. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı, Öcalan tarafından geliştirilen çok esaslı bir müdahaleydi. Türkiye’nin darbe gerçekliğine müdahaleyi esas aldı. Fakat bunun gerçekleşmesine izin verilmedi. Başta iktidar olmak üzere tüm vesayet unsurları bu konuda birleştiler. Vesayet unsurlarıyla ortaklaşan bir iktidar gerçekliği var. 28 Şubat mağduriyeti üzerinden güç devşiren iktidar aynı zaman da bütün vesayet ortaklarıyla 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nda karşı da ortaklık yaptı, işbirliği gerçekleştirdi. Bunlar çözüm sürecinin, Dolmabahçe Mutabakatının akamete uğramasına neden oldular. Dolayısıyla bunu Türkiye halkları deneyimleyemedi, yaşayamadı. Dolmabahçe Mutabakatı bugün hala gerçekliğini koruyor, kendini yaşatmak içinde fırsat kolluyor. Eğer imkan ve koşullar yeniden oluşursa 28 Şubat Mutabakatı Türkiye’yi bu kara delikten çıkarabilir.    Muhalefette yer alan partilerin 28 Şubat’ta açıklayacağı mutabakat metni ne anlama geliyor?   Şimdiden önümüzdeki günlerde yayınlanacak deklarasyona olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyemem. Bir gazeteci olarak benim için ölçü şudur: Bu 28 Şubat’ta açıklanacak metin Dolmabahçe Mutabakatı’na ne diyor? Bu konudaki tutumu nedir? İçinde CHP’nin, DEVA’nın, Gelecek Partisi’nin, İYİ Parti’nin, Saadet Partisi’nin, Demokrat Parti’nin yer aldığı bu ittifak 28 Şubat’ta çıkıp, açıklayacakları deklarasyonda ‘Biz 28 Şubat’ta imzalanan Dolmabahçe Mutabakatı iradesini tanıyoruz’ derlerse, o zaman anlayacağız ki açıkladıkları deklarasyon, metin darbeye karşı bir metin olur. Değilse İYİ Parti’nin bugüne kadar savunduğu gibi çözüm sürecine karşıtlık temelinde geliştiriliyorsa bu esas itibariyle 28 Şubat’ın özünü yani darbe mekaniğini sahiplenmek anlamına gelir. Çok iddialı bir laf farkındayım ama darbeden ve 28 Şubat zihniyetinden uzaklaşmanın tam da denk düşeceği yer Dolmabahçe Mutabakatı’nın kendisidir. Şimdiye kadar bu partilerin çoğu -CHP kısmen, İYİ Parti tamamıyla- Dolmabahçe Mutabakatı ruhuna karşı çıktılar. Eğer yüzleşme yaşayacaklarsa, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’na karşı tutumlarıyla yüzleşmeleri gerekir. Yoksa bir anlamı olmaz.   Mutabakatın imzalanması ardından iktidar neden vazgeçti? İktidarın korkusu neydi?   Dolmabahçe Mutabakatı’na karşı iktidarın zemin kaybetme korkusu vardı. Fakat bir beklentileri de vardı. Önce izin veriler, görüşmeler yapıldı, masa kuruldu. Öcalan bu süreci tasarlarken, başından beri ince ince bu sürecin karşılaşacağı tehlikeleri görüyordu, fark ediyordu ve uyarıyordu. Öcalan’ın ilk uyarısı 3 Ocak 2013’te müzakere sürecinin başında, o zaman Ahmet Türk heyet içerisinde var ve Samsun’da yumruklu saldırıya uğramış. Uyarıyor ve diyor ki; heyeti vazgeçirmeye çalışıyorlar. Darbeci zihniyet süreci sabote etmeye çalışıyor, dikkatli olun.’ Daha sürecin başında Dolmabahçe Mutabakatı’na iki yıl varken, uyarı yapılıyor. Dolayısıyla Öcalan bu tehlikelerin farkında çünkü karşısındaki gücü tanıyor. 20 yıldır gazetecilik yapıyorum ve dolayısıyla Kürt sorunu üzerinden Öcalan ve devleti de takip etmeye çalıştım. Bana göre devlet çözümlemesi en derin olan, devleti en iyi tanıyan ve iktidarların genetiğini tanıyan en tek aktör Öcalan’dır. Dolayısıyla karşısındaki aktörün, gücün nasıl hareket ettiğini, edeceğini, beklentisini ve sürece bakışını başından beri biliyor. Buna rağmen süreci yürütüyor ve uyarıyor. Yine Öcalan ilk darbe mekaniği tespitini de yine 10 Ocak 2014 tarihinde yapıyor. O dönemde tüm Kürtler darbe mekaniğini AKP dışında algıladı. Sanki Öcalan, darbe mekaniği derken iktidara karşı geliştirilmiş bir süreçten bahsediyormuş gibi algıladık. Yer yer böyleydi de iktidarı da uyardı. Dedi ki, ‘Siz çözümü geliştiremezseniz, size karşı darbe gelişir.’ Menderes örneğini verdi. Uyardı ve AKP’nin çözüme gelmezse bu darbe mekaniğinin bir parçası olacağını söyledi. Bugün onu gördük. Dolmabahçe Mutabakatı’nın boşa çıkarılması AKP’nin darbe mekaniği içerisindeki yerini sağlamlaştırdı.   O süreci hatırlayalım, heyetler gitti, geldi. Masa kuruldu. Mutabakat açıklandı. Erdoğan o dönemde ilk açıklamasında 11 Mart 2015’te önemli olduğunu söyledi. İki hafta sonra aksini söylemeye başladı. Bunu boşa çıkaran bir yaklaşım içerisine girdi. O tarihten itibaren AKP’nin de bir parçası olduğu bir darbe silsilesi içerisine girdik. Dolmabahçe Mutabakatı 15 Temmuz’u, kayyımı, 4 Kasım 2016 tarihinde demokratik siyasete geliştirilen darbeyi önleme girişimiydi. AKP bunu önce ne çıkıyor diye baktı. Bu sürecin geçmişteki gibi darbe mağduriyetinde olduğu gibi kendilerine yarayacağını hesapladı. Fakat baktı ki Öcalan’ın açıkladığı deklarasyon, ortaya koyduğu perspektif, önerdiği çözüm beklediği gibi kendisine yarayan değil, demokrasiyi geliştiren bir içeriğe sahip. Ondan sonra da boşa çıkardı.    Mutabakatın önemli bir maddesi de siyasetin demokratikleşmesiydi. Öcalan nasıl bir demokratik siyaset tahayyül etti?     Bizim siyaset olarak bugün gördüğümüz nedir, yolsuzluktur, hırsızlıktır, krizdir, çözümsüzlüktür, baskı, sopa göstermektedir. Sayabiliriz. İktidarın bugün siyaset adına topluma dayattığı şeydir. Demokratik siyaset toplumu bu cendereden çıkarmaktır.   Halk iradesine dayalı, vesayetten arındırılmış siyasettir. Demokratik siyaset esasen toplumun kendi adına siyaset yürütmesidir. Siyasetin kirletilmemesi, bu kadar yozlaşmamasıdır. Bugüne kadar siyaset adına yürütülen ne varsa onun reddedilmesidir. Bizim siyaset olarak bugün gördüğümüz nedir, yolsuzluktur, hırsızlıktır, krizdir, çözümsüzlüktür, baskı, sopa göstermektedir. Sayabiliriz. İktidarın bugün siyaset adına topluma dayattığı şeydir. Demokratik siyaset toplumu bu cendereden çıkarmaktır. Toplumun kendi adına siyaset yapabilmesidir. Birilerinin bir siyaset zümresinin, elitinin devlet aygıtını eline geçirip, despotlaşmasının önüne geçmekti. Demokratik siyaset buydu ve zaten bu yüzden Dolmabahçe Mutabakatı boşa çıkarıldı.   Dolmabahçe Mutabakatını tanımayan muhalefetin açıklayacağı mutabakatta yer alan demokratik siyaset vurgusu güven sağlar mı?   Ben esaslı güven sorunu yaratacağını düşünüyorum. 6 muhalefet partisinin Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanıyacağını düşünmüyorum. Keşke 6 siyasi parti çıkıp dese ki; Kürt sorunu başta olmak üzere 28 Şubat 2015’te ortaya konulan mutabakatı iradesinin arkasındayız, diyebilseler. Bu iktidarı boşa çıkaracak hamle olur. Ancak bunu yapmayacaklar çünkü pratikleri bunu demeyeceklerini gösteriyor. Bu hamle 28 Şubat iradesini tümden darbelemeye yönelik girişimler olduğuna dair işaretler var. Bu Türkiye’nin geleceğine yazık eder. Bunun farkındalar ama bu iki tarafında darbeden beslenme alışkanlığı kendisini metinlerde ortaya koyacak. Önümüzdeki deklarasyonda da muhalefet kendini bunun üzerinden dizayn edecek. Alternatif değil, iktidarın 28 Şubat’tan nemalanma yaklaşımını elinden almaya çalışacaklar ve ‘biz biraz nemalanalım’, diyecekler. Öyle olmaz, darbeden nemalanamazsınız. Siz darbeden nemalanırsanız bir başkası gelir, sizi darbeyle gönderir. Darbeyle gelen, darbeyle gider. Darbeyle yüzleşmek, hesaplaşmak lazım. Muhalefet bu konuda ciddi bir sınav ile karşı karşıya. Beklentim, umudum, muhalefetin o iradeye sahip çıkması ama reel gerçekler aksini söylüyor.   Mutabakatın önemli bir maddesi de “Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi” meselesiydi. Bu ilişki nasıl olmalı? Türkiye’de siyasetin devletle nasıl bir ilişkisi var?   Siyaset devlet elinde bir araca dönüşmüş durumdadır. Siyaset devleti dönüştürme, yönetme aracı olması gerekirken; iktidar olan bütün güçler devletleşiyor. Devletleşen güçler zalimleşiyor, baskı ve otoriteyi kuşanıyor. Çünkü kendi varlığını başka türlü sağlayamayacağını düşünüyor. AKP’de bunu yaptı. Hatırlayalım, AB süreci, ifade özgürlüğüne, demokrasiye dair söylemleri vardı. Bugün tam tersi yüzde 80 derece aksi istikamette seyreden bir süreç görüyoruz. Dolayısıyla demokratik siyaset, devleti dönüştürür. Demokratik siyaset devletleşmez. Devleti demokratikleştirir. Demokratik siyaset gücünü toplumdan alır, topluma dayanır, toplumun çıkarlarını esas alır. Demokratik siyasetin kutsalları devlet değil, toplumsal kriterlerdir. Bu kadar açık bir şey var. İktidarın da muhalefetin de yaptığı devletçi siyasettir. Bugün Millet ve Cumhur İttifakı’nın bu konuda birbirine benzeyen çok yanları var. Üçüncü yol buradan ayrılmaya çalışıyor. Toplumcu siyaseti esas almaya çalışıyor.   O yüzden dikkat edin, HDP’ye yönelik açılan kumpas ve kapatma davalarında ‘Devletin çıkarlarını gerektiren hiçbir milli meselede bizim yanımızda yer almadınız’. Devletin çıkarı ne? Bunlar toplumun çıkarını gözeten meselelerde toplumun yanında yer almış. Bu yüzden demokratik siyaset yargılanıyor. Devlet adına gücü eline geçirenler yargılıyorlar. Aradaki çelişki, çatışma AKP ile HDP’nin arasında olmanın ötesinde demokratik siyaset ile devletçi siyasetin çatışmasıdır. Kimin nerede konumlanacağı meselesi bu kadar nettir.   Türkiye Cumhuriyeti nasıl demokratikleşir? Öcalan’ın vurguladığı “Demokratik Cumhuriyet” kavramı neye tekabül ediyor?     Öcalan ve Kürt siyaseti diyor ki; siz bu cumhuriyeti demokratikleştiremezsiniz, cumhuriyetten geriye bir şey kalmaz. Kürt hareketini doğrulayan çok fazla işaret çıktı ortaya. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan, birlikte yaşama, konfederal sistem gibi birçok öneri var. Bunların oturulup, konuşulması gerekiyor.    İşin tılsımı eşitliktir. Toplumsal bütün kesimler arasında eşitliği sağlayabilmektir. Mutlak eşitlikten bahsetmiyorum. Herkesin yüzde yüz eşit olduğu meseleden ziyade asgari düzeyde bir eşitlik meselesi. Ezen- ezilen ilişkisinin ortadan kaldırıldığı bir meseledir. Cumhuriyet tekçi, inkarcı mantığından uzaklaşarak, demokratikleşebilir. Devlet kuruldu, adına Cumhuriyet denildi. 100 yıldır inkar üzerinden varlığını sürdürüyor. Ancak bu mantıkla devam ederse, cumhuriyet diye bir şey ortada kalmayacak. Vatan dedikleri, bugün açlıktan kırılıyor, bu topraklarda yaşayan insanların yoksullaşması ise bu çok ilelebet yaşayacak vatan olmaktan çıkar. Öcalan ve Kürt siyaseti diyor ki; siz bu cumhuriyeti demokratikleştiremezsiniz, cumhuriyetten geriye bir şey kalmaz. Kürt hareketini doğrulayan çok fazla işaret çıktı ortaya. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan, birlikte yaşama, konfederal sistem gibi birçok öneri var. Bunların oturulup, konuşulması gerekiyor. Bunu konuşacak zemin ortada bırakılmadı.   Bahçeli’nin geçtiğimiz haftaki grup toplantısında 6 parti ‘Türkiye’nin demokratikleşmesi lazım’ demiş ama parmak sallıyor. Bahçeli, ‘Siz HDP’nin demokratik cumhuriyet modelini mi esas alıyorsunuz’ diyerek, parmak sallıyor. Demokrasiyi kriminalize eden bir akıl var. Yarın cumhuriyette kriminalize edilecek. Bu kadar büyük bir tehlikeden bahsediyoruz.   Güncel muhalefetin durumu ve mutabakatı konuştuk. ‘Bugün demokrasiyi kriminalize eden bir akıl var’ dediniz. Demokrasiyi kriminalize eden akla karşı alternatif olduğunu iddia edenler de HDP’yi kriminalize ediyor. Böyle bir muhalefet çözüm olur mu?   Maalesef çözüm olmuyor. Çözüm olsaydı, bir arayışa gerek kalmazdı. O yüzden üçüncü yol, HDP var. İttifak arayışları var. Fakat burada da çözümsüzlük tüm aygıtlarıyla kendini gösteriyor. İnanılmaz bir saldırı var. 28 Şubat 2015’ten sonra çok sistemli bir darbe girişimi var. OHAL, kayyımlar, KHK’ler, tecrit bunun içerisindedir. Herkes bundan bir şekilde nasibini alıyorlar. Nisan 2015’ten beri Öcalan’ı susturdular. Heyet görüşmeleri yok. Onun adına kimi aktörler çıkıp konuşuyor, iktidar bir iddia da bulunuyor. Muhalefet karşısında ondan daha ileri giderek, daha fazla çözümsüzlük dayatıyorlar. Cumhur ile Millet İttifakı’nın varlığı birbirini beslemek üzerinedir. Topluma yeni bir alternatif sunma, birbirini dönüştürme üzerinde değildir. Biri olmadan diğeri yaşayamıyor. Daha tehlikeli bir şey var. İki kutupta milliyetçilere teslim olmuş durumda. Birinde MHP, diğerinde İYİ Parti var. İkisinin de birbirinden ne kadar farkı olduğunu ayrıca düşünmek lazım. Kürt sorunu gibi temel meselelerde birbirlerinden hiçbir farkları yok. Bu mesele böyle olduğu için üçüncü yol arayışı toplum tarafından destek görüyor. Çok geniş bir kesim var olan süreçten memnun değil. Ama korkular büyütülmüş. HDP’nin gerçekten çok büyük toplumsal karşılığı olduğunu düşünüyorum. Fakat yaratılan korkularla -terördür, aman şudur, vatan elden gidecek- söylemleriyle toplumun korkuları büyütülmüş, beslenmiş ve gerçek çözüme toplumun ilgisi azaltılmaya çalışılıyor.    HDP’nin de bir ittifak çalışması var. Ancak bunun yanında iki kutup dışında kalanların da üçüncü yolu büyütmede çekinceleri olduğu görülüyor. Bunun asıl nedeni nedir?   Konforlu bir alan var. Bu muhalefet açısından da böyle. Herkes başını belaya sokmayacak sınırlar içerisinde siyaset yapmaya özen gösteriyor. İslamcısı, dindarı bir parça sosyalisti de bunu gösteriyor. Ezilen bu sistem de her zaman suçludur. Kürt, kadın her zaman suçludur. Diğer kesimler suçludur. Kodlanmış, öğretilmiş gerçekler var. Esas itibariyle devletin çizdiği sınırları aşamayan bir yaklaşım söz konusu. Milliyetçilik belirliyor bu çerçeveyi. Dolayısıyla bu konuda kaygılar, korkular var. Bir de gerçekten özgür iradeyle siyaset yapmakla ilgili bir şey. Siz özgür iradenizle siyaset yapmadığınız sürece belirlenmiş sınırlar dışına çıkamazsınız. Devlet size ne söylerse onu tekrarlarsınız. Devlet Kürde ‘öcü’ der siz de öcüyü meşrebinizle, dilinizle açıklarsınız. Solcu olduğunuzu söylersiniz ama Kürdün öcü olduğunu sol bir kılıfla anlatırsınız. Dersiniz ki; Kürtler bizim sol-sosyalist mücadelemiz önünde engeldir, dersiniz. İslamcısınızdır. Dersiniz ki; Kürt hareketi, siyaseti İslamcılığın önünde engeldir. Bu size öğretilmiş kalıplardır, bunun içerisinden çıkamazsınız. Bu kalıpların önce yıkılması gerekiyor.   Dolmabahçe Mutabakatı işleyebilseydi nasıl bir Türkiye olacaktı?      28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nın ne kadar önemli olduğunu sonrasında yaşananlara bakmak lazım. Eğer mutabakat hayata geçseydi, o günden bugüne yaşadığımızı yaşamayacaktık. Ekonomik kriz bu kadar derinleşmeyecek, savaş olmayacak, kayyımlar atanmayacaktı.   28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nın ne kadar önemli olduğunu sonrasında yaşananlara bakmak lazım. Eğer mutabakat hayata geçseydi, o günden bugüne yaşadığımızı yaşamayacaktık. Ekonomik kriz bu kadar derinleşmeyecek, savaş olmayacak, kayyımlar atanmayacaktı. Bakın çok büyük katliamlar gerçekleştirildi. Suruç, Ankara, Diyarbakır katliamları yapıldı. Bugün kayyımlar üniversitelere kadar sıçradı. 15 Temmuz Darbe Girişimi yaşanmayacaktı. O gece Türkiye neyle karşılaştı? Bu kadar insan hayatını kaybetmeyecekti. Onlarca hasta tutsağın cenazesi cezaevlerinden çıkmayacaktı. Çözüm sürecinde devlet hasta tutsaklar üzerinden pazarlık yapıyor. Bugün adı konulmamış ama artık gizlenmeyen bir idam uygulanıyor. Türkiye bunları yaşamayacaktı. Türkiye daha huzurlu, müreffeh olacaktı. İnsanlar geleceğinden bu kadar kaygılı olmayacaktı. İnsanların mutfağına yangın düşmeyecekti. Hesap sorulabilir olacaktı.   MA / Berivan Altan