Av. Yılmaz: Hasta mahpusların ölümüne alışmayalım 2022-03-29 09:02:47 DİYARBAKIR - İHD Diyarbakır Şube Hapishaneler Komisyonu üyesi Av. Ercan Yılmaz, “Hasta mahpusların ölümüne alışmayalım” diyerek, bu konuda siyasi iktidar üzerinde daha fazla baskı kurmaya ihtiyaç olduğunu söyledi. Türkiye’de büyüyen “adaletsizlik” sorunu ile birlikte, tutuklu ve hükümlülere yönelik baskı, şiddet ve hak ihlallerinin yaşandığı mekanlar haline dönüşen cezaevlerine dair öne çıkan en önemli sorunlardan başında hasta tutuklular konusu geliyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, cezaevlerinde adeta ölüme terk edilen 604'ünün durumu ağır bin 605 hasta mahpus var. Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen sağlık raporlarıyla tahliyelerinin önüne geçilen hasta mahpuslardan 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın durumu her geçen gün kötüye gidiyor.    1993 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde uğradığı suikastla Tümgeneral Bahtiyar Aydın’ın yaşamını yitirmesi sonrasında yaşanan olaylara dair 2 itirafçının beyanları doğrultusunda 1996’da tutuklanan Özkan, işlemediği bir suç nedeniyle yargıladığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce (DGM) ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi. 27 yılı ulaşan tutukluluğu sürecinde tansiyon, zehirli guatr, kemik erimesi, duyma-görme eksikliği ve hafıza kaybı sağlık sorunlarına yakalanan Özkan, 5 kez kalp krizi geçirip, 4 defa anjiyo oldu. Özkan hakkında Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu, 2015 yılında vücut fonksiyonlarının yüzde 87’sinin işlevsiz hale gelmesi dolayısıyla “cezaevinde kalamayacağı" yönünde rapor verdi. Fakat birçok defa sevk edildiği ATK tersi yönde verdiği raporlarla cezaevinde kalmasında “sakınca yok" denildi.   Hakkında beyanlarda bulunan iki itirafçı yıllar sonra “işkence altında” ifade verdik demeleri üzerine Özkan’a yeniden yargılama yolu açılsa da hakkında tahliye kararı çıkmadı.   İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Hapishaneler Komisyonu üyesi Av. Ercan Yılmaz, durumunu yakından takip ettikleri Özkan üzerinden hasta tutuklular sorununu ve ATK’nin üstlendiği misyonu değerlendirdi.   27 yıldır cezaevinde tutulan Özkan’ın son 10 yılını ağır hastalıklarla geçirdiğini dile getiren Yılmaz, bu süre zarfında hapishanedeki revire 300 defa çıkarılan Özkan’ın cezaevi dışındaki hastanelere de 300’den fazla kez tedavi olmak için götürüldüğünü paylaştı. Yılmaz, gittiği her hastanede cezaevinde kalamayacağı yönünde rapor verilse de Özkan’ın savcılık ve ATK raporları ile ısrarla cezaevinde tutulduğunu kaydetti.   ATK VE SAVCILARIN YAKLAŞIMI    ATK’nin Özkan ve diğer hasta mahpuslara dair verdiği kararlarla tutukluların “sağlık erişim hakkı” ve “özel yaşam hakkı”nı çok ciddi şekilde ihmal eden bir kurum haline geldiğini söyleyen Yılmaz, “İnfaz kuruma memurlarının koluna girerek hastaneye getirip götürebildiği, yine mahkeme salonuna ya sandalye ile getirilip ya da SEGBİS ile katılabilen Özkan, işitme kaybından dolayı ne duyabiliyor ne işitebiliyor ne de kendini ifade edebiliyor. Böylesi ağır bir hasta tutuklunun acilen tahliye edilmesi gerekir. Savcıların ve ATK’nin olaya yaklaşımı insancıl değildir. 2008’den bu yana Özkan’ın durumunu defalarca yetkili makamlara iletmemize rağmen herhangi bir sonuç olamadık. Bunca hastalıklarına rağmen Özkan’ın içerde tutulması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin birçok kararında değindiği ‘işkence yasağını ihlali’ durumudur” dedi.   TUĞLUK VE DİĞERLERİ    Yılmaz, tıpkı Özkan gibi Civan Boltan, Sıddık Güler ve Aysel Tuğluk gibi diğer siyasi hasta tutuklulara yönelik aleyhte kararlarda kendisini gösteren bu durumun siyasi iktidar ve Adalet Bakanlığı’nın hasta tutuklular meselesine konjonktürel yaklaştığının göstergesi olduğunu ifade etti. Yılmaz, “Aysel Tuğluk, Demans haslığı olan bir kişidir. Hastalığın tedavisi için 3 haftalık bir gözlem süresi belirlenmişti ancak Tuğluk 3 gün içerisinde işlemlerinden sonlandırılıp cezaevine gönderiliyor. Bu nedenle hazırlanacak rapor özensiz olacak ve hastalığı tüm boyutlarıyla ele alınmayacağını bize göstermektedir. Oysa ailesi, avukatlar ve STÖ’lerin yaptığı açıklamalara baktığımızda Tuğluk’un hastalığı ilerlemiş ve artık kendi günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda. Yine Kocaeli Üniversitesi’nce hazırlanmış ‘cezaevinde kalamayacağı’ yönünde bir raporu var. Tuğluk’un uzun yıllar milletvekilliği yapmış, aktif siyasetin içerisinde bulunmuş, insan hakları savunuculuğu ve avukatlık yapmış, toplumun tamamınca bilinen ve tanınan bir kişi olmasına rağmen kaçma şüphesi veya hakkındaki delilleri karartma gibi herhangi bir olasılığa sahip olmamasına rağmen bu şekilde hapishanede tutulmaya devam edilmesi, kendisine siyasi saiklerle yaklaşıldığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.   ATK’nin hasta tutuklular hakkında hazırladığı sağlık raporlarına karşı yargı yolunun bulunmaması üzerinde de duran Av. Yılmaz, birçok hasta tutuklunun haklarında hazırlanan raporlardan kısa bir süre sonra yaşamını yitirmesinin bu raporların bilimsel ve objektif olmadığını gösterdiğini kaydetti.   YAŞANAN ÖLÜMLER    Halil Güneş’in ATK’nin cezaevlerinde kalmasının sağlığı üzerinde risk teşkil etmediği yönündeki raporundan sonra içeride, Bedri Çakmak’ın ise tahliyesinden kısa bir süre sonra yaşamını yitirdiğini hatırlatan Yılmaz, “ATK’nin kişilerin hastalığı ilerledikten sonra ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermesinin üzülerek söylüyoruz ki artık bir anlamı kalmıyor. Yaşanan ölümler doğal değil. Tüm ölümlerden ATK’de çalışan hekimler sorumlu. Hem mesleki açıdan hem de cezai anlamda bir sorumlulukları var” diye belirtti.   ÖLÜMLERE ALIŞILMAMALI    Yaşanan ölümlerin önüne geçmek için İHD olarak, Barolar, meslek örgütleri ve ilgili sivil toplum örgütleri ile birlikte konuyu sürekli gündemde tutmaya çalıştıklarını söyleyen Yılmaz, “Bu gündem yıkıcı bir hal almaya başladı. Hemen hemen her hafta cezaevinden iki mahpusun yaşamını yitirdiğine dair haberler alıyoruz. Bu konuda tüm kamuoyu siyasi partiler, insan hakları örgütlerinin bu meselenin insanı bir mesele olduğuna dair, sağlığa erişim hakkının kişilerin taşıdığı ideoloji, taşıdıkları etnisite, cinsiyetleri ile ilgili olmadıklarını ve insan olmaktan kaynaklı bir hak olduğunu, siyasi iktidarı baskı altına alarak kabul ettirmesi gerekiyor. Çünkü hasta mahpuslara yaklaşımın tamamen politik olduğunu düşünüyoruz. Mahpusların taşımış oldukları ideolojiden, etnisiteden bağımsız değildir bu uygulamalar. Bu meselenin insani çerçevede çözülebilmesi için bütün kamuoyunun bu konuyu gündemine alması ve bu konuda gerek siyasi iktidarı, gerekse de Adalet Bakanlığını daha fazla baskı altına alması gerekiyor. Bu insanların ölümüne alışılmaması gerekiyor” diye konuştu.   MA / Mehmet Güleş