Dersim Katliamı tanığı: 84 yıldır aynı politika uygulanıyor 2022-05-03 09:03:23   DERSİM - “Kara Gün” olarak nitelendirilen Dersim Katliamı'nın tanıklarından Hayri Pilav, sürgünden sonra sadece annesiyle birlikte köye dönebildiklerini aktararak, 84 yıldır benzer uygulamaların devam ettiğini söyledi.     Dersim’de 1937-38 yılları arasında gerçekleştirilen ve tarihe kara bir leke olarak geçen katliamın üzerinden 84 yıl geçti. Bakanlar Kurulu’nun 4 Mayıs 1937’de “Dersim Tenkil Kararları” adıyla çıkardığı özel kararnameyle katliamın startı verildi. Katliamda, kentin önde gelen birçok ismi idam edildi. Binlerce kişi toplu olarak evlerde ve mağaralarda ya yakıldı ya da kurşuna dizildi. Resmi rakamlara göre, 1937’de bin 737 kişi, 1938’de 6 bin 868 kişi katledildi. Ancak resmi olmayan rakamlara göre katliamın sürdüğü 2 yıl içerisinde en az 70 bin kişi katledildi. Katliamdan kurtulan on binlerce kişi ise, kara vagonlarla İç Anadolu’ya sürgün edildi. Ailelerinden alınan kız çocukları da askerlere “ganimet” olarak verildi.   KARA GÜN    Katliamın yaşandığı tarihten bu yana Kürtler, 4 Mayıs’ı “Roza Şiyaye (Kara Gün)” olarak karşılıyor. Katledilenlerin anısına her yıl bu tarihte Munzur suyuna kırmızı karanfiller bırakılıp, lokma dağıtılıyor. Katliamın yaşandığı tarihlerde henüz 2 yaşında olan Hayri Pilav (86), o dönem annesinden duyduklarını ve katliam sonrası yaşadıklarını ajansımıza anlattı.   ‘ÇOCUKLAR AĞLARSA SUYA ATARIZ’   Hozat’ın Ağzunîk köyünde yaşayan Pilav, katliamın yaşanacağının önceden bilindiği ve bunun üzerine ailelerin köyden çıktıklarını ifade etti. Ailesinin bölgede yaşayan çok sayıda kişiyle birlikte Hozat’tan Çemişgezek’e akan Tahar Vadisi’nde bulunan derin bir mağaraya saklandıklarını kaydeden Pilav, “Askerler baskın yapıp katliam gerçekleştirecek diye mağaraya gittik. Vadinin aşağısında Tahar Çayı vardı. ‘Çocuklar ağlarsa suya atarız’ kararı alınmıştı.    Bizim evde de yetim bir ailenin çocuğu vardı. Anne ve babası 2 yaşındayken ölmüştü. Babam alıp büyütmüş. 1938'de 15'ine girmiş. Büyükler ‘çocuklar ağlarsa biz onları suya atarız’ demiş. Bunu duyunca beni gece alıp mağaradan çıkarmış ve bir ağacın dibine bırakmış. Annem de dayımlara, ‘çocuğum yok, çocuğum nerede söyleyin yoksa mağaradan çıkıp çağırırım askerler gelir’ demiş. Ama büyüklerin haberi yokmuş. Dışarı çıkıp aramışlar ve beni bir ağacın altında bulmuşlar. Sonradan anlamışlar bizim evdeki o çocuğun beni bıraktığını” dedi.    KATLİAM VE SÜRGÜN   Pilav, annesinin o dönem yaşananlara dair anlatımlarına değinerek, “Bir gece yarısı aileler mağaradan vadide bulunan Tahar Çayı'nın kenarına gelmişler. Karşıya geçmek istemişler. Kız çocuğunun bir tanesi ağlamış. Kız çocuğunu tutup suya atmışlar. O kız kenara doğru çırpınıp gelmeye çalışmış ve ‘dayê daye (anne, anne)’ diye bağırmış. Ama büyükleri onu tekrar suya atmış. Kurtuluş için o kızı suya atılmış ve o gece çıkıp gitmişler. Çemişgezek’in Aqirek köyünde askerler onları buluyor. Sonrasında askerler bizim de etrafımızı sarmış ve bizi toplayıp Eskişehir'in Seyitgazi ilçesine trenlerle sürgüne yollamışlar” diye anlattı.   SÜRGÜNDE ÖLEN HAYATLAR!   Eskişehir’de 9 yıl sürgünde kaldıklarını ve orada aile üyelerinden 7 kişinin yaşamını yitirdiğini aktaran Pilav, “Eskişehir’de 7 tane mezarımız var. Babam, 2 ağabeyim,  3 ablam ve bir kardeşimi kaybettim. Kardeşlerimi çiçek hastalığından kaybettik. Ben sadece ikisinin yaşamını yitirdiğini hatırlıyorum” dedi. 9 yıllık sürgünün ardından sadece kendisi ve annesinin sağ olarak Dersim’e geri dönebildiğini söyleyen Pilav, “Ama o sürgünlük halen devam ediyor. Bu sefer 1994’te köylerimizi boşaltıp yaktılar. Sürgün bitti geldik. Ama değişen bir şey olmadı. O günden bu güne köyümüz yasak, 28 yıldır köyümü görmedim. İçimden gelmiyor gideyim” diye kaydetti.   DEVAM EDEN KATLİAM    Kürt Alevileri üzerindeki baskı ve katliamların uzun yıllardır devam ettiğine dikkati çeken Pilav, şöyle devam etti: “Yaşananlar sona ermedi ve halen devam ediyor. Sonuç olmaz, bu devam eder. Bizim köyümüzde o dönem akrabalarımı tutup evin içine kapatıp yaktılar. Taner’den tut Segedige kadar çoluk çocuğu topladılar ve evlerin içinde yaktılar. 38 öncesinde olduğu gibi ihbarcılık yaptılar ve insanlar o yüzden katledildiler. Seyit Rıza’nın o duruma düşürülmesinin en büyük sebebi olan öz yeğeni Rêber’in ihbarı gibi. O dönemde yapılan ihbarcılık halen devam ediyor. O geçmişteki kafa halen devam ediyor. ‘Sen değil, ben olacam’ diye nefislerine düşmüşler. Ne fayda gördüler ki. Kökleri geldi ama yandaş olmaya devam ediyorlar.”   MA / Cengiz Özbasar