‘Kürt gazetecilere sahip çıkmalıyız’ 2022-06-13 09:01:03   İSTANBUL- Gerçekleri yazdıkları için Kürt gazetecilerin hedef seçildiğini belirten meslektaşları, “Türkiye’deki basın, Kürt basınına çok şey borçlu. Kürt basını olmasaydı ne JİTEM ne faili meçhul cinayetler ne yaşanan bu devlet terörü ortaya çıkmazdı”  diyerek herkesi Kürt gazetecilerle dayanışmaya çağırdı.   Diyarbakır’da 8 Haziran’da evlerine ve çalıştıkları kurumlara yapılan baskınlarla gözaltına alınan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebûn Gazetesi Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, JİNNEWS Müdürü Safiye Alagaş, JINNEWS editörü Gülşen Koçuk, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç ve gazeteci Ömer Çelik’in de aralarında olduğu 20’si gazeteci 21 kişi gözaltına alındı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde tek kişilik hücrelerde tutulan gazeteciler, iki kez götürüldükleri adliyede haklarında ek gözaltı kararı verildi.     Meslektaşlarının gözaltına alınmasını değerlendiren gazeteci Zeynep Kuray, Emre Orman, Elif Çetiner, Ersan Kınık, Merve Çakmakçı, Elif Bayburt ve Hayri Tunç, Kürt gazetecilere yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamaların sistematik bir hal aldığını belirterek, muhalif medyanın sessiz kalmasına tepki gösterdi.   Kürt gazetecilere yönelik 1990’lardan beri sürekli ivme kazanan bir baskının olduğuna işaret eden gazeteci Hayri Tunç, Türkiye’de yaşanan bütün hak ihlalleri ile gözaltındaki kayıpları, zorla göçü, insanların asit kuyularına atılmasını haberleştirenin Kürt gazeteciler olduğunu hatırlatarak, “Bu nedenle hedef gösteriliyorlar” dedi.   ‘HERKESE ANLATTI’   Kürt gazetecilere yönelik tutumun “suçu” teşhir etmeden öte olduğuna işaret eden Tunç, “Suçu teşhir etmekten öte, suçu halka anlatmaktan kaynaklanıyor. Gazeteci iseniz suçu bütün halka anlatırsınız. Kürt basını son dönemlerde bu suçları kendi mahallesinden çıkıp herkese anlatmaya başladı. Bu nedenle herkes dönüp, ‘Orada neler oluyor?’ diye sormaya başladı. ‘Sur’da, Cizre’de neler oldu?’ diye sormaya başladılar. Türkiye medyasında bir şeyler yer aldıysa Kürt medyası sayesinde yer aldı. Cizre bodrumları, onların cabalarıyla ortaya çıktı. Nedim Türfent’in hala tutuklu olması, DİHA’nın kapatılması da bundan dolayıdır” diye belirtti.   GELENEK İLE KARŞI DURULMALI   Kürt basınının Apê Musa’dan (Musa Anter) devraldığı geleneği hala sürdüğünü dile getiren Tunç, Özgür Ülke bombalandıktan sonra devam eden gazete yayınına dikkat çekti. Tunç, “Susmamanın ötesinde yapacak bir şey yok. Birileri sizi yine görmeyecek, insan dahi saymayacak. Saha da benzer bir durum var. Onlar kafalarını başka bir yöne çeviriyorsa, onların baktığı yönde durup gözlerine sokmalıyız. Sahiplenme böyle olur” dedi.   İKTİDAR SIKIŞMIŞLIĞINI ÖRTÜYOR   Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik bir kriz içinde olduğunu, bu durumun iktidarı ciddi bir şekilde sıkıştırdığını ifade eden Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Elif Bayburt, bu durumu ortaya çıkarıp sonuçlarını yazan ve ezilenlerin, Kürtlerin, kadınların, işçilerin ve emekçilerin sesi olan gazetecilerinin susturulmak istendiğine işaret etti. İktidarın bu şekilde içinde bulunduğu sıkışmışlığı örtemeye çalıştığını söyleyen Bayburt, şöyle konuştu: “Kürt gazetecilere yönelik uzun zamandır özel bir yönelim var. Son dönemdeki işgal saldırılarını yazan, Kürt halkının sesi olan gazetecilere özel bir saldırı ve operasyon düzenleniyor.”    Kürt gazetecilerin gözaltına alınmasının diğer gazetecilere göre çok daha az gündem olduğunu, bu nedenle Kürt gazetecilere sahip çıkmanın daha da fazla olması gerektiğini söyleyen Bayburt, “Bu ikicilik ortaya çıkıyor. Bunun öne geçmek ve Kürt basınına sahip çıkmak, yanında olmak, ezilen halkların gerçekliğini yazmaya devam etmek gerekiyor” diye konuştu.    ‘KİMSE KOLAY KOLAY YAZAMAZDI’   Kürt gazetecilerin bu ülkede birçok şeyi korkmadan ortaya çıkardığını dile getiren gazeteci Emre Orman, iki yurttaşın helikopterden atılmasına işaret ederek, “Bunu, kimse kolay kolay yazamazdı” dedi. Gazetecilerin korkmadan yazdıklarını ve bedelini de tutuklanarak ödediklerini belirten Orman, “Hedef olmalarının temelinde devlete karşı aldıkları tutumdur. Devletin işlediği suçları, korkmadan teşhir etme cesaretini gösteriyorlar” diye konuştu.   ‘MÜCADELENİN BİR PARÇASI'   Kürt halkının yüzyıllardan beri bir mücadele verdiğini ve gazetecilerin de verilen bu mücadelenin bir parçası olduğunu dile getiren Orman, şöyle devam etti: “Bu mesleği yapan Kürt arkadaşlar tutuklanmayı, gözaltına alınmayı, dayak yemeyi ve öldürülmeyi de göze alıyor. Apê Musa, Metin Göktepe öldürüldü, birçok arkadaşımız işkence gördü. Bunu göze alarak yapıyorlar. Bu cesaretti de herkes gösteremez.”   ‘ÇİFTE STANDART’   Gazetecilere yeterince sahip çıkılmadığını, hedef olunmaktan korkulduğuna işaret eden Orman, Kürt gazetecilere sahip çıkmanın bile bir bedelinin olduğunu ifade etti. Orman, “Genel olarak gazeteci örgütleri, sendikalar ve ‘duyarlı kesim’ olarak bildiğimiz kişilerin sahiplenme kriterlerinin olduğunu düşünüyorum. Çifte standart var. Batılı bir gazeteci şiddet gördüğünde herkes sahiplenir. Üzerine methiyeler yazılır. Bu arada olması gereken de budur. Asıl tartışma konusu olan ise bu sahiplenme neden Kürt gazeteciler içinde yok” diye sordu.     ‘SAHİPLENMEK CESARET İSTER’   “Bu ülkede Kürt basını olmak kadar, onları sahiplenmek de cesaret gerektirir” diyen Orman, “Onları sahiplenmek, aynı safta yer almak demek. Dolasıyla aynı saldırıyı göğüslemek demek. Göğüslenmeyecek olan doğal olarak sahiplenmez. Bu meşrulaştırılıyor. Bugün onlara olan başkasına da olur” şeklinde konuştu.     ‘ONLARI DA UYARMAMIZ LAZIM’   Her saldırının kademe kademe geldiğine dikkat çeken Orman, HDP’ye yönelik saldırılara işaret ederek, bu gün benzer saldırıları CHP’nin de yaşadığını dile getirdi. Kürt gazetecilerle ile dayanıştıklarını ifade eden Orman, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu yetmiyor. Onun için diğer muhalif kesimlere, yılmadan usanmadan durumu anlatmamız gerekiyor. Gördüğümüz ve konuştuğumuz her gazeteciye bu işin tarihsel ve politik yönünü doğru bir şekilde anlatmamız lazım. Sadece çıkıp ‘sahip çıkın’ demek yeterli olmayacaktır. Çıkıp, ‘Neden sahip çıkmamız gerekiyor’ bunu anlatmamız gerekiyor. Çünkü, yarın aynı şey onun da başına gelecek. Onu da uyarmamız, ona da şimdiden sahip çıkmamız gerekiyor.”   ‘BASKILAR OLAĞAN KARŞILANIYOR’   Kürt halkına siyasetçilerine ve gazetecilerine yönelik sürekli bir baskı halinin mevcut olduğuna işaret eden ARTI TV muhabiri Merve Çakmakçı, bu baskının doğru ve etik olmadığını söyledi. Gazetecilere yeterli düzeyde sahip çıkılmadığı görüşünde olduğunu ifade eden Çakmakçı, “Herkesin ortak bir amacı var; haber yapmak ve vermek. İnsanları ırkları üzerinden değerlendirmek yanlış. Ancak günümüzde de bu durum devam ediyor. İktidarın toplumu bu yönde yönlendirdiğini düşünüyorum. Tabii, bu nedenle Kürt gazetecilere yönelik bu baskılama durumu olağan karşılanıyor. Çünkü, dışlanıyorlar” dedi. Gazetecilerin gözaltına alınmasına dair haberlere öncelik verdiklerini kaydeden Kavakçı, “Sesleri olmaya çalışıyoruz. Diğer yayın kuruluşları da gazetecileri ayırt etmeden onların sesi olmaya çalışmalı” diye kaydetti.   DEVLETİN İŞLEDİKLERİ SUÇLAR   Kürt basınına yönelik baskının geçmişten beri var olduğunu anımsatan İleri Haber Muhabiri Ersan Kınık, günümüzde de bu durumun sürdüğüne dikkat çekti. Kınık, “Ben bu durumu, Kürt basınının, Kürt illerinde devlet güçlerinin işledikleri bazı suçları ortaya çıkarmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Kemal Kurkut örneğini burada vermek isterim. İlk olarak medyaya canlı bomba olarak verilmişti. Ancak Dihaber’den Abdurrahman Gök’ün bunun böyle olmadığını ortaya koydu. Bunun yayınlanması bile baskı ile karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Bunun dışında Kürt yurttaşların helikopterden atılması durumu var” diye konuştu. Kürt gazetecilerin yalnız bırakıldığını belirten Kınık, muhalif kesimin de yeterince sahip çıkmamasını aciziyet olarak tanımladı.   ‘GERÇEĞİ YANSITIYORLOR’   Gerçeğin yansıtıldığı yerin Kürt medyası olduğunu söyleyen gazeteci Elif Çetiner ise gazetecilerin yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanmasını hatırlatarak,“Birçok kişinin görmezden geldiği, gazetecilerin yazmaya cesaret edemediği ve söylemekten korktukları şeyleri söyledikleri için hedefteler” dedi.   ‘KİMSE KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMEMELİ’   Kürtlerin, her zaman toplumun turnusol kağıdı konumunda olduğuna işaret eden Çetiner, şöyle konuştu: “Kürt kelimesi herkeste bir korku yaratıyor. Bir savaş süreci varsa ya da bir baskı geliyorsa bu ilk Kürt illerine gelir. Daha sonra karşı bir koyuş sergilenmiyorsa toplumda, buraya yansımaya başlıyor. Milyonlarca insanın oyuyla seçilen belediye başkanlarının yerine kayyum atandı. O gün kimse sesini çıkarmadı. Bugün ise Ekrem İmamoğlu ceza ile karşı karşıya. ‘İktidar ben oraya bir uygulayayım, eğer karşı bir sonuç çıkmazsa burada uygulayacağım’ diyor. Orada bir baskı unsuru ile karşılaşmıyorsa, aynı şeyi Ankara’nın bu yanına denemeye başlıyorlar. Orada başlayan süreç, burada devam edecektir. Hiçbir yurttaş ve gazeteci kendini güvende hissetmemeli.”   Çetiner, haber alma hakkını savunan herkesin baskılara karşı örgütlenmesi gerektiğini belirtti.   ‘ORTAYA ÇIKMAZDI’   İktidarların savaş başlatma kararı aldıklarında ilk hedef haline getirilen ve baskı uygulanan kesimin Kürt basını olduğuna işaret eden gazeteci Zeynep Kuray da, Kürt basının sürdürdüğü gelenekten ötürü bu baskıya maruz kaldığını söyledi. Çok önemli bir geleneğe sahip olduğunu belirten Kuray, “Türkiye’deki basın, Kürt basınına çok şey borçlu. Kürt basını olmasaydı ne JİTEM ne faili meçhul cinayetler ne yaşanan bu devlet terörü ortaya çıkmazdı” ifadelerini kullandı.    Kürt basınına yönelik baskıyı, “Her dönem yaşanan bir gerçek” olarak değerlendiren Kuray, “Türkiye’deki basın Kürt basınına çok şey borçlu. Bir çok işkence birçok katliam Kürt basının kendi canı pahasına vermiş olduğu mücadeleyle ortaya çıkmıştır. Genellikle ilk etapta Kürt halkının üzerine laboratuvar gibi zulüm ilk önce Kürdistan’da uygulanıyor. Bütün ülkeye oradan yaygınlaştırılıyor” diye konuştu.    ‘BİR TUTUM ALAMIYORLAR’   Gazetecilerin tutuklanmasına sessiz kalanlara karşı tepki gösteren Kuray, “Sadece sosyal medya üzerinden bir şeyler söylemek en aza indirmektir bana göre. Gerçek kalbe inmeme sorunudur bana göre. Sendikalar olsun, bir tutum alamıyor. Bu beni çok kızdırıyor, öfkelendiriyor. Çünkü her zaman ilk hedefte olan Kürt basını oluyor. Buna yönelik hiçbir zaman gerçekten bir tepkisellik yok. ‘Ne demek istiyorsunuz?’ diyorum. ‘Alışılmış bir şey midir bu sizin için? Ne bekliyorsunuz yani, size mi olmasını? Ne demek yani Tele 1’deki alınırken ayağa kalkıyorsun, Kürt basını alınınca susuyorsun? Senin neren demokrat o zaman?’ kaldı ki Kürt basını çok zor koşullarda bu mesleği icra ediyor” dedi.