ABD ve NATO’nun 'piyonlu' planı 2022-06-15 09:52:14   HABER MERKEZİ - Gazeteci Reşîd Hiseyn Mîrza, ABD ve NATO’nun Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik planlarında Türkiye’yi piyon olarak kullandığını ve İran’ı kuşatmayı amaçladığını belirtti.     AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden arasında 23 Nisan 2021’de gerçekleştirilen telefon görüşmesi sonrası Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik başlattığı saldırıları sürüyor. ABD ve NATO desteğine rağmen istediği sonucu alamayan Erdoğan, 5 Haziran 2021’de Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) bağlı özel güçleri sahaya sürmeye başladı. Bu da yetmedi sahaya bu kez Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Roj çeteleri sürüldü.    Kimyasal silahın da kullanıldığı saldırılar sırasında Ankara-Hewlêr arasındaki görüşme trafiği de hız kesmedi. Yılın ilk aylarından itibaren Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ankara ile Hewlêr arasında mekik dokudu. Bu görüşme trafiğinin ardından bu kez Federe Kürdistan Bölgesel Başkanı Nêçirvan Barzani ve Federe Kürdistan Bölgesel Başbakanı Mesrur Barzani, Türkiye’de Erdoğan ile görüşme gerçekleştirdi.    Görüşmeler sonrası bu kez Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine 17 Nisan’da yeni bir saldırı dalgası başlatıldı. ABD ve NATO destekli saldırılarda, paramiliter güçlerin yanı sıra 1990’lı yılarda yaşanan tüm insanlık dışı uygulamalarla gündeme gelen Hançer Timi ile KDP’ye bağlı Liwa 4 grupları öne sürüldü. Ancak bu da istenilen sonucu vermedi; çatışmalarda şu ana kadar çok sayıda asker ve korucu yaşamını yitirdi.    2 AYLIK BİLANÇO   Fırat Haber Ajansı (ANF) tarafından dün servis edilen “2 aylık savaş bilançosu” haberinde de çatışmaların boyutu gözler önüne serildi. Haberde, 2’si rütbeli 985 askerin yaşamını yitirdiği, 3 helikopterin düşürüldüğü, bir tank ve 2 askeri zırhlı aracın da kullanılmaz hale getirildiği ifade edildi.  Yine TSK’nin 2 bin 65 kez savaş uçaklarıyla bombardıman yaptığı, bin 493 kez helikopterle bombardıman yaptığı ve 779 kez kimyasal silah kullandığı belirtildi. Haberde, 13’ü kimyasal silah saldırı sonucu 58 HPG’linin de hayatını kaybettiği bilgisi yer aldı.     Gelişmeleri yakından takip eden Federe Kürdistan Bölgesi’nden gazeteci Reşîd Hiseyn Mîrza, saldırıları ve bölgede yaşananları değerlendirdi.    ABD VE NATO’DAN KAZİMİ’YE DESTEK    AKP-KDP’nin tıkanma yaşadığını ve bu tıkanmayı aşmak için ABD ve NATO’dan desteği arttırması talebinde bulunduğunu söyleyen Mîrza, bu talebin kısmen karşılandığını söyledi. Mîrza, “Bu kapsamda ABD ve NATO’nun Irak’taki projesi olan Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’ye, sadece kendisine bağlı özel bir gücün oluşturulması için Türkiye ve KDP’den 500 bin doların yanı sıra oluşturulacak askeri güçlerin maaşların arttırılması için destek verdi. Kazımi’ye bağlı bu güçlerin görevi Şengal ve Maxmur’a kontrolü sağlamak, YBŞ’yi silahsızlandırmak ve Êzidî toplumunu teslim almayı amaçlıyor. Ancak Irak ordusu adı altına Şengal’e girmeye çalışan Kazımi’ye bağlı özel güçler, Êzidî halkı ve savunma güçlerinin direnişi karşısında sonuç alamadı. Bu planın gerçekleşmesi halinde hem Türkiye ve KDP’nin istediği YBŞ güçleri silahsızlandırılıp Êzidî toplumu tamamen teslim alınacaktı hem de İran’a bağlı Irak ve Suriye’deki güçlerin hakimiyetini kırma adına ABD-NATO’nun planı gerçekleşmiş olacaktı” diye belirtti.    KONSEPTİN ORTAKLARI     Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılarla İran’ı kuşatacak şekilde sınırları genişletmeyi amaçladığını dile getiren Mîrza, “Bu çerçevede bakıldığında, işgal saldırılarının aynı zamanda bir ABD-NATO planı ve saldırısı olduğu daha net bir şekilde görülüyor. Sadece bununla da sınırlı değil. ABD ile birlikte İngiltere ve Almanya da bu konseptin birer parçası ve her türlü desteği sunuyorlar” diye konuştu.    ABD’NİN ‘TÜRKİYE PİYONLU’ HAMLELERİ    ABD’nin bu planla “Türkiye piyonuyla” bölgedeki varlığını, çıkarlarını güvenceye almak, gücünü tahkim etmek ve böylece başta İran olmak üzere Ortadoğu politikasını sahada rahat bir şekilde sürdürmeyi amaçladığının altını çizen Mîrza, şunları söyledi: “Bu planla aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’ni etkisizleştirmek ve bölgeyi tamamen sözünden çıkmayan KDP’ye sunmayı hedefliyor. Bu nedenle Türkiye’nin Aralık 2017’de başlattığı Güney Kürdistan’ı işgal saldırıları, ilk olarak Raperîn ve Soran hattına yönelikti. Behdînan (Zap, Metîna Heftanîn) ve Soran (Xakurkê, Xinêre, Diyala ve Sîdeka) hattını birbirinden koparmayı amaçlıyordu. Bu plan gerçekleşmiş olsaydı, ABD ve NATO, Türkiye’yi İran’a karşı ön cepheye sürecekti. Yine geçtiğimiz yıl ABD ve NATO’nun DAİŞ ile savaş gerekçesiyle 2014’ten bu yana Irak’ta bulunan Kaim, Kayyara, K1, Neyneva-Musul ve Tagaddum üslerini Güney Kürdistan’a çekme kararı gerçekleşti. Üslerle ilgili stratejik değişikliğin en önemli nedeni, buradaki gücünü kalıcı hale getirmeyi, İran devletine stratejik darbeler vurmaktı.”    CIA VE MOSSAD BÖLGEDE    Türkiye’nin 23 Nisan 2021’de Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine 35-40 kilometre genişliğinde bir tampon bölge oluşturma amacıyla başlattığı saldırılara işaret eden Mîrza, “ABD-NATO, Türk devletini ön cepheye sürerek, buradaki varlığını kalıcı hale getirmeye çalıştı. Ayrıca ABD-NATO, Hewlêr’in 65 kilometre kuzeyinde Şaklava tarafında yer alan Harir üssünü bu dönemden sonra aktif olarak kullanmaya başladı. Halihazırda Halepçe yakınlarında İran sınırına 14 kilometre mesafede Saddam döneminden kalma bir üssünü de İran’a karşı gözetleme noktası olarak CIA ve MOSSAD güçlü bir şekilde yerleştirerek kullanılıyor. Bu planla birlikte ABD ve NATO bir yandan Türkiye’ye her türlü tekniki ve istihbaratı desteği sunarak alan açacaktı, diğer taraftan da Güney Kürdistan’a üslerini taşıyarak arka cephe güçlendirilmiş olacaktı” şeklinde konuştu.    İran’ın da buna karşı sahadaki grupları harekete geçirerek mesaj verdiğine dikkat çeken Mîrza, Asaib Ehlil Hak Siyasi Bürosu Sözcüsü Mahmud el-Rabie’nin de Türkiye’nin saldırılarına karşı Irak’ın egemenliğini korumak için tüm seçeneklerin masada olduğuna dair açıklama yaptığını aktardı.   PLANIN TARİHİ BOYUTU    ABD ve NATO’nun Federe Kürdistan Bölgesi’nde 2007 yılından itibaren aktif bir şekilde varlığını sürdürdüğüne dikkati çeken Mîrza, “ABD, 2007 yılından sonra günlük olarak Türkiye’ye istihbarat desteği vermeye başladı. Ayrıca aynı yılın Aralık ayından itibaren ABD-NATO kontrolündeki Irak hava sahasını Türk savaş uçaklarına açtı. İstanbul’da düzenlenen Irak’a Komşu Ülkeler Konferansı’ndan hemen sonra dönemin Başbakanı Erdoğan, Washington’a gidip ABD Başkanı Bush ile görüştü. Burada Erdoğan’a ABD’nin kendilerine istihbarat paylaşımında bulunacağı, PKK’ye yönelik sınırlı askeri operasyonlara destek sunulacağı ve Federe Kürdistan Bölgesi hükümeti üzerinde baskı uygulanacağı söylendi” hatırlatmasında bulundu.    ‘PLANLAR DİRENİŞE ÇARPTI’   Verilen sözler üzerine Türkiye’nin tüm ekonomik imkanlarını savaş için kullandığını söyleyen Mîrza, şöyle devam etti: “Türkiye, bu amaçla en üst düzeyde ulaştığı teknik imkanları, PKK’yi tasfiye etmek için kullandı. Yine KDP çizgisini hâkim kılmayı ve Kürdistan’ı sömürgeci sistemlerin denetimine sokarak statüsüz bırakmayı amaçladı. Fakat Kürt hareketinin direnişi, PKK'nin toplumsallaşması, diplomatik girişimleri, gösterdiği direniş, halklar nezdinde kazandığı meşruiyet ve her türlü saldırıya karşı geliştirdiği direniş, bu kirli planları boşa çıkardı.”