12 Eylül tanığı Yılmaz: Rejim AKP iktidarıyla devam ediyor 2022-09-09 09:01:35   İZMİR - Kürtlerin 12 Eylül karanlığının oluşturduğu korku iklimini kırdığını belirten yazar Hacay Yılmaz, "AKP-MHP iktidarıyla devam eden rejimin karanlığını sonlandırmaya çok yakınız. HDP bu umudu veriyor" dedi.    Türkiye demokrasisinde “kara leke” olarak anılan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 42 yıl geçti. Türkiye’de sosyalist ve işçi sınıfı hareketinin yükseldiği bir döneme denk gelen darbe, sol harekete ağır bir darbe vurdu. Demokratik bütün hakların tırpanlandığı bu dönemde, işçi sınıfının da bütün kazanımları elinden alındı. Darbe öncesinde Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin aldığı 24 Ocak Kararları’nın da hayata geçirildiği darbeyle özelleştirme ve neoliberal politikaların önü açıldı.   Başında Kenan Evren’in bulunduğu cunta, iktidara el koyarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Süleyman Demirel'in başbakan olduğu hükümetin faaliyetine son verdi. Yine bu dönemde parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilan edildi, yurt dışına çıkışlar yasaklandı. Yasama yetkisini kullanmak üzere Kenan Evren başkanlığında kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi kuruldu.   TUTUKLAMA VE FİŞLEMELER     Siyasi partiler ve sendikalar kapatılırken, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yöneticileri tutuklandı ve idamla yargılandı. Resmi rakamlara göre, 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi askeri mahkemelerde yargılandı. Cezaevlerinde ise 171’i işkence sonucu olmak üzere yaklaşık 300 kişi yaşamını yitirdi, 48 kişi idam edildi. Yine bu dönem 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.   Dönemin tanıklarından Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi ve yazar Hacay Yılmaz ile 12 Eylül’ün öncesi, sonrası ve günümüz koşullarını konuştuk. Darbe sonrası 1982 yılında gözaltına alınan Yılmaz, aylarca Gayrettepe Siyasi Şube’de ağır işkencelere maruz kaldı, Metris, Çanakkale cezaevlerinde yaklaşık 5 buçuk yıl tutuldu ve 1987 yılında tahliye oldu.   DARBE ÖNCESİ DURUM   Darbe öncesinde işçi sınıfı ve sosyalist hareket anlamında güçlü bir duruş olduğunu belirten Yılmaz, sosyalist hareketin işçi sınıfı, mahalleler ve öğrenciler içinde ciddi bir örgütlülüğünün olduğunu kaydetti. Darbenin hemen arifesinde yaklaşık 120 bin işçinin grevde olduğunu, bir o kadar işçinin de grev kararı aldığını söyleyen Yılmaz, “Bu anlamıyla 12 Eylül’ün amacının bir yanıyla bu toplumsal muhalefeti bastırmak, diğer yanıyla da 24 Ocak Kararları’nın hayata geçirilmesi olduğunu söyleyebiliriz. 24 Ocak Kararları çok önemliydi. Çünkü işçi ücretlerinin düşürülmesi, özelleştirmelerin başlangıcının yapılması, Türk Lirası’nın değerinin düşürülmesi, üreticilerin taban fiyatlarının düşürülmesi, hayat pahalılığının yükseltilmesi bir darbeyle mümkün olabilirdi” dedi.   KARANLIK DÖNEM   12 Eylül’ün uluslararası boyutta planlaması yapılmış Amerikancı bir darbe olduğunun altını çizen Yılmaz, darbe ortamında hazırlanan yeni Anayasa ile sermaye sömürüsünün önündeki bütün engellerin kaldırıldığını dile getirdi. Türkiye’nin “dikensiz gül bahçesine” dönüştürülmesinde muhalefetin ağır bir fatura ödediğini belirten Yılmaz, “12 Eylül’de yüzbinlerce insan gözaltına alındı, on binlercesi tutuklandı. 50’nin üzerinde insan idam edildi, 10 binlerce insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 12 Eylül’de çıkarılan yasalarla grevler, sendikal örgütlenmeler, ifade özgürlüğü yasaklandı. 12 Eylül aynı zamanda ülkeyi işkencehaneye çevirdi. Tutuklanmanın yanı sıra insanlar işkenceden geçirildi. Cezaevleri de işkence ve ölüm haneydi. Bu anlamda 12 Eylül, Türkiye tarihinin en karanlık dönemi olarak tarihe geçmiş oldu” diye belirtti.   KÜRT HAREKETİNİN ÖNEMİ   Bu karanlık tabloya karşı ilk ciddi direnişlerin cezaevlerinde başladığını ifade eden Yılmaz, tutukluların kimliksizleştirme ve tek tip kıyafete karşı ciddi bir direniş verdiğini hatırlattı. 12 Eylül’ün oluşturduğu korku iklimini kırmada Kürt hpareketinin öncülük ettiğini sözlerine ekleyen Yılmaz, “12 Eylül’den önce Kürdistan’da kendilerini Apocu hareket olarak ifade eden hareket, darbeden sonra bölgede özgürlük hareketi başlattı. Büyükşehirlerde sol-sosyalist hareketler gerilerken, Kürdistan’da özgürlük hareketi halkı yeniden kucaklayarak 12 Eylül cuntasının ve sonrasındaki faşist iktidarların karşısında muhalefet olmaya başladı. Günümüzde de büyük ölçüde Kürt hareketinin solla birleşen özgürlük mücadelesini görüyoruz” ifadelerini kullandı.   İŞÇİ DİRENİŞLERİ   12 Eylül’den çıkışın bir diğer ayağının ise işçi hareketleri olduğunun altını çizen Yılmaz, şöyle dedi: “Özellikle 1987 yılındaki Netaş Grevi işçi sınıfında 12 Eylül cuntasına karşı hak arama mücadelesinde bir sıçrama oldu. 1989 yılına gelindiğinde kamu işçilerinin Bahar eylemleri ve arkasından 1991’deki Zonguldak maden işçilerinin eylemleri, aynı yıl işe gitmeme direnişleri oldu. İşçi sınıfı 12 Eylül karanlığını aralamaya başladı. İşçi sınıfı güçlü bir çıkış yapınca her toplu sözleşme döneminde ciddi eylemler oldu. Buna karşı ise, 1990’lardan itibaren özelleştirme ve taşeronlaştırma başladı. İşçi sınıfındaki bölünme ve örgütsüzleştirme AKP ile birlikte tavan yaptı. 700-800 bin kamu işçisinin sayısı bugün 200 bine kadar düşmüş durumda. Özelleştirme sonucu sayısız kamu fabrikası kapatıldı. İşçi sınıfının bu büyük mücadelesi de bu özelleştirme operasyonuyla bugün ki seviyeye gelmiş oldu.”   12 EYLÜL-AKP BENZERLİĞİ   “AKP-MHP iktidarı 12 Eylül’ün felsefesini devam ettirdiğini söyleyebiliriz” diyen Yılmaz, iki rejim arasında birçok benzerlik olduğuna dikkati çekti. İki rejiminde faşist, dikta rejimler olduğunu vurgulayan Yılmaz, “12 Eylül’de de toplumsal muhalefete, Kürtlere, işçilere, sosyalist hareket yönelik baskı ve şiddet vardı. Şimdi de 12 Eylül’ü katlayacak bir şekilde baskı ve şiddet devam ediyor. 12 Eylül mahkemeleri askerlerden oluşuyordu. Şimdi yargıçlar AKP-MHP iktidarı apoletleriyle kararlar veriyor. 12 Eylül, işçi hareketine, sosyalistlere, farklı inançlara, Kürtlere düşmandı. AKP bunu daha da üst düzeyde devam ettiriyor. Cezaevlerinde işkence çok yoğundu ve idamlar vardı. Şimdi 12 Eylül’ü aratmayacak şekilde cezaevlerinde insanlar yaşamlarını yitiriyor. 12 Eylül’deki idamları aratmayacak şekilde hasta tutsaklar tedavi edilmeyerek, ölüme terk ediliyor. Sonuç itibariyle 12 Eylül, hukuksuz, faşist darbeydi şimdi ki iktidar 12 Eylül’ün üzerine çıkan bir hukuksuzlukla iktidarını devam ettiriyor” diye aktardı.   'FAŞİZME KARŞI UMUT HDP'   Bu kadar karanlığa rağmen toplumun 12 Eylül’e göre daha umutlu olduğunu söyleyen Yılmaz, şöyle devam etti: “Sol-sosyalist hareketinde, demokrasi güçlerinin de, Kürt özgürlük mücadelesinin de ciddi alternatifleri var. Başlı başına toplumun umudu olan bir HDP var. Yakın zamanda bu rejimi değiştirebilecek şekilde toplumda ciddi bir gelişmenin de olduğunu görüyoruz. AKP-MHP iktidarının bu kadar pervasızlaşması da kendi sonunu görmesidir. Bu rejimin karanlığını sonlandırmaya 12 Eylül’ün karanlığının aralanmasından çok daha yakınız. Nasıl ki 12 Eylül karanlığından bugüne gelindiyse bugün de kısa sürede bu karanlıktan daha güçlü çıkacağız. HDP’nin mücadelesi de fazlasıyla bu umudu veriyor. Halkların umutlu olmasını isterim. Çünkü HDP var. Emek ve Özgürlük İttifakı var. Kimse çaresiz değildir.”   MA / Tolga Güney