İranlı sosyolog: İran'ı görmek istiyorsanız sokakta direnen kadınlara bakın 2022-10-02 09:38:10 ANKARA - İran’da toplumsal bir değişimin olduğunu ve kamusal alanın erkeklikten arındırıldığını belirten sosyolog R.M., “Kadınlar tüm erkek baskısına rağmen kendi öz güçleriyle bu özgüveni edindiler. İran'ı görmek istiyorsanız, direnen kadınlara bakın” dedi.  İran'da Jîna Mahsa Amini'nin “ahlak polisi” tarafından katledilmesinin ardından başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemler, 15'inci gününde devam ediyor. Halk isyanına dönüşen eylemlere karşı İran rejim güçleri, evlere baskın yaparak binlerce kişiyi gözaltı aldı ve tutukladı. İnternet kesintisinin devam ettiği İran'da, eylemlerde kaç kişinin saldırıların bilançosuna dair net bilgi alınamıyor. İnsan hakları örgütleri, raporlama ve teyit sürecinde internet kesintisinden dolayı sıkıntılar yaşadığını ifade ederken, ellerindeki binlerce video ve fotoğrafı teyit etme çalışmalarının sürdüğünü belirtti.    İran’da devam eden eylemleri ve daha öncesi yaşanan protestoları Tahran Üniversitesi'nden Sosyal Bilimler uzmanı R.M, Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi. Güvenlik gerekçesiyle ismini kodladığımız R.M., İran’da Jîna Amini'nin katledilmesinin ardından başlayan eylemlerin önceki eylemlere göre daha kapsayıcı olduğunu söyledi.    TÜM SINIFLAR KATILIYOR    R.M., “Conbeş-i Şehriver (Eylül ayı hareketi)” olarak nitelendirdiği eylemlerde toplumun tüm sınıflarının olduğunu belirtti. Eylemlere yalnızca ezilen kesimlerin dahil olmadığını vurgulayan R.M., “Direkt olarak dahil olmayanlar da en azından eylemleri teşvik ediyor ve destekliyor. İran'da benzin fiyatlarındaki artışın ardından gerçekleşen ‘Aban 1398’ (Kasım 2019) toplumsal hareketinde ezilenlerin varlığı daha belirgindi. Ama şimdi aşağı yukarı tüm sınıflar bu harekette yer alıyor" dedi.   TOPLUM DEĞİŞİKLİK İSTİYOR    İran’da yapılan İslam Devrimi ardından dönem dönem kitlesel eylemlerin, protestoların olduğunu anımsatan R.M., 10 yılda bir yükselen itirazların artık daha kısa zaman aralıklarıyla baş gösterdiğini anlattı. Neredeyse her yıl rejime karşı kitlesel eylemlerin başladığını vurgulayan R.M., “Bana göre de bu hareket İran toplumunun ciddi değişiklikler istediğini gösteriyor. Bu değişiklik, seçimler yoluyla gerçekleşmediği için değişiklikler gerçekleşene kadar insanlar her seferinde sokaklara çıkıyor" diye konuştu.   ‘AHLAK POLİSİ’ DİNİ LİDERİN KONTROLÜNDE    Reform hükümeti zamanında kurulan “Geşt-i İrşat” yani “ahlak polisi” adı verilen kurumsallaşmaya dair de R.M., şu bilgileri verdi: “Geşt -i İrşat ve benzeri kurumlar, 1979'dan sonra ortaya çıktı. Süreç içinde pek çok kez ismi değişti ancak işlev ve görevleri hep aynıydı. Devrimden sonraki ilk dönemde bu devriyeler yalnızca şehirlerde değil, köylerde de vardı. 80'lerin başından beri şehirlerde ve köylerde her türlü düğün, kutlama, yerel oyunlar ve gençlerin eylemlerine müdahale ederler. İran'da pek çok devlet kurumu, yürütme organının kontrolü altında değil. Ahlak polisi denen kurum da bunlardan bir tanesidir. Bu nedenle reform hükümetinin kontrolü altında değil, dini liderin kontrolü altındadır. Başörtüsü takmayan kesimle mücadele fikri, sözde reform devletinin kabinesinin kurulmasından çok öncelere dayanır. Dolayısıyla bu konunun aslında çok uzun bir geçmişi var.   DİNİ YÖNETİMİN AMAÇ VE HEDEFLERİ    Ahmedinejad'dan önceki reformist Cumhurbaşkanı olan Seyyed Muhammed Hatemi hükümetinin son günlerinde, 26 Temmuz 2005’de, bu 'iffet kültürünün' yaygınlaştırılmasına yönelik stratejiler Kültür Devrimi Yüksek Kurulu tarafından onaylandı. Bundan 8 gün sonra Hatemi görevini Ahmedinejad'a devrettiğinde ise, 'Ahlak Polisi' biriminin kuruluşu ilan edildi. Bu tamamen İran'daki dini yönetimin amaç ve hedefleriyle ilgilidir. Ahlak polisinin tek işlevi dini yönetimin amaçlarını gerçekleştirmektir. Dini hükümet ‘Velayet-i Fıkıh’ (Din hukuku liderinin yönetme yetkisi) teorisine dayalı olarak yürütülür ve toplumda İslam fıkhını, daha doğrusu Şii fıkhını uygulamak ister. Böyle bir hedefle ahlak polisi gibi kuruluşlar kurması ve fıkhî ve dini hedeflerini gerçekleştirmeye çalışması beklenebilir. Amacı toplumu gözetlemek olan bu tür örgütler, devrimin başlangıcından itibaren yavaş yavaş şekillenmiş ve her geçen gün daha çeşitli hale gelmiş ve bu süreç hiç durmadan devam etmiştir. Bugün de hala devam ediyor.”   KADINLAR REJİME KAFA TUTTU    İran'da son dönemde sıkça tekrarlanan, "Bir sonraki Demirci Kawa kadın olacak" söylemine dair R.M., tarih boyunca İranlı kadınların erkek sistemine karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. R.M., "Rejimden ve sistemden memnuniyetsizlik, İran'da çok yaygın bir durum. İşçiler, öğretmenler, emekliler, öğrenciler gibi pek çok sosyal grup son yıllarda defalarca sokağa çıkıp taleplerini haykırdı. Kadınlar bu mutsuz grupların en başında geliyor. Ulusal hareketlerde tüm bu hoşnutsuz tabakalar bir araya gelerek daha büyük bir hareketi başlatırlar. İran'da kadınların zorunlu başörtüsüne karşı çabaları ve direnişi hiç de yeni değil ve Humeyni'nin zorunlu başörtüsü uygulamasını emrettiği yıldan itibaren sürüyor. Zaten İran'da kadın direnişinin tarihine baktığınız zaman, 79 Devrimi'nin hemen ardından gelen ilk aylarda sokağa çıkmaya ve zorunlu başörtüsü kanununa kafa tutmaya cesaret eden ilk grup da kadınlar olmuştu. İranlı kadınlar hükümetin kadınların itibarı ve onuruna saldırılarına karşı yıllardır direniyor ve mücadele ediyor.   CİNS MÜCADELESİ VERİLİYOR    Kadınlar, özellikle 2009 yılındaki toplumsal hareketle birlikte çok ciddi bir güce sahip oldu ve varlığını İran'daki herkese kanıtladı. Bugün de tanıklık ettiğimiz toplumsal hareketin ilk kıvılcımı, yine ahlak polisi denen birimin bir eyleminden çıktı. Bu eylemin sonucunda 22 yaşında genç bir kadın, Jîna Mahsa Amini katledildi. Onlarca yıldır süren kadın eylemlerinin ardından 22 yaşında bir genç kadının katledilmesiyle başlayan eylemlerde kadınların varlığının daha belirgin olmasından daha doğal ne olabilir? Kadınlar tüm cesaretleriyle sokağa çıktılar ve artık İran'da bir cins olarak baskı aracı haline gelmiş erkeklerin karşısına dikildiler" diye belirtti.   LİDERLİĞE GİDEN SÜREÇ    İran'da kadınların her geçen gün sosyal ve siyasal hayatta daha fazla yer aldığını ve bunun da büyük bir başarı olduğunu belirten R.M., şunları söyledi: "İran'da toplumsal bir değişim var. İran'daki kamusal alan giderek daha fazla erkeklikten arındırılıyor. Bir zamanlar İran'da bazı kadınlar araba kullanacak özgüvene sahip değillerdi ve erkekler tarafından çeşitli şekillerde saldırıya uğradılar. Ancak şimdi kadınların önümüzdeki on yıllarda sosyal ve politik bir liderlik rolü oynamasını bekleyebiliriz. Kadınlar tüm erkek baskısına rağmen kendi öz güçleriyle bu özgüveni edindiler. Benim bir sosyolog olarak gözlemim, İran'daki kadın hareketinin boyutlarının başka hiçbir ülkede yaşanan hareketlilik ile karşılaştırılamayacak büyüklükte olduğu yönünde."   MEDYADAKİ SANSÜR BAŞARILI OLAMADI   İran medyasındaki sansüre ilişkin ise R.M., "İran Kültür Bakanlığı, radyo ve televizyonlara ciddi baskılar uyguluyor. İran'da kemikleşmiş bir sansür durumu var. Ancak internet ve sosyal medyanın varlığı, bu sansür sistemini her geçen gün biraz daha etkisiz bir hale getiriyor. Hükümetin işlediği suçlar, yolsuzluklar ve skandallar bir bir ortalığa dökülüyor. İnternette şunu da gözlemliyoruz, sosyal medya mecralarında ciddi bir siyasi hiciv durumu var. Eylem koşulları olgunlaşmadan önce bu beklenen bir şeydir. Siyasi hiciv öfke ve nefret gibi yoğun hisleri kişi ifade edemediğinde ortaya çıkan bir çeşit kaçış aracıdır. Kişi kendisini ancak böyle rahatlatır. Fakat eylem koşulları oluşup bu kişiler sokağa çıktığında, o hicvin içine sıkışmış tüm duygular, tüm öfke patlar. Şu anda da gördüğümüz bu” ifadelerini kullandı.   Devletin resmi ajanslarının da sansür ile baskıyı haklı çıkartmak için mevcut gerçekleri altüst etmeye çalıştığını aktaran R.M., “Devlet medyası, halka uyguladıkları baskıyı haklı çıkarmak ve meşrulaştırmak için her türlü operasyonu yürütüyor. Sokaktaki şiddet ve tutuklama operasyonunun yanı sıra medya eliyle halk üzerinde psikolojik bir operasyon da yürütülüyor. Ancak bu operasyonların başarılı olduğunu söylemek mümkün değil" dedi.   REJİME DESTEK AZALIYOR   İran'da rejimi destekleyen çok küçük bir halk kitlesi olduğuna değinen R.M., “Bu küçük halk kitlesinin kimi örgütsel ve mali olarak hükümete bağımlı, kimisi ise hükümetin ideolojisinin ve izlediği yolun doğruluğuna inanıyor. Ancak bu kitlenin sayısı her geçen gün daha da azalıyor. Özellikle gençler, İran'daki rejimden çok mutsuz ve bu bunu da her platformda yüksek bir sesle dile getiriyor. Medya konusunda da İran devlet medyasını takip eden işte bu çok küçük kitle var diyebiliriz. Elbette bu tüm toplumlarda böyledir. Her zaman değişimin gücüne son dakikaya kadar katılmayan, sırtını güçlü olduğunu düşündüğü 'devlet' kavramına yaslamanın daha güvenli olacağını düşünen insanlar vardır ve bu normaldir" şeklinde konuştu.   SOSYAL DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRİLİYOR    İran’da etnik gruplar ve azınlıklara yönelik uygulamalarda da “tek tipleştirme” politikası sürdürüldüğüne dikkat çeken R.M., şöyle devam etti: “İran aslında gökkuşağı gibi çok kültürlü bir ülkedir. Pek çok etnik ve dini gruptan oluşur. Bu gibi toplumlarda asimilasyon politikaları uygulamak tehlikelidir. Ancak geçen yüzyılda İran hükümetlerinin tek tipleştirme baskısı görülmeye başlandı ve bu şu anda da devam ediyor. İran'da herkes İranlıdır, çoğul ve çok kültürlülüğü resmi olarak tanımayan bir hükümetin, bu toplumu yönetemeyeceği açıktır. Türkiye hakkında sahip olduğum sınırlı bilgilere göre, İran hükümetinin bu anlamda Türk hükümetiyle benzer hareket ettiğini görüyorum. Hiçbiri sosyal çoğulculuğu kabul etmez ve hoş görmez. İran'da o kadar renkli bir toplum var ki, bu kadar farklı kimlik, etnisite, din ve toplumu asimilasyonla baskılamak hiçbir başarı elde etmez ve uzun süreli olamaz. İran, kalbinde büyük sosyal devrimlerin gerçekleştiği, çok değişken ve içinde çeşitlilik barındıran bir toplum. İran'ın gelecekteki durumu, bugünü dünle karşılaştıran herhangi bir gözlemciyi çok şaşırtabilir."   ‘DİRENEN KADINLARA BAKIN’   İran'ın medyaya, televizyon dizi ve filmlerine bakarak tanınmayacağını, köy ve şehir hayatındaki farklılar, direnen kadınların varlığı açısından dışardan bakıldığında birden fazla İran görüldüğünü ifade eden R.M, “Üniversitedeki uzmanlık alanım bana resmi veya medya ortamlarında sunulan arzu edilen kültürü toplumun kalbinde olup bitenlerle eşit tutmamayı öğretiyor. Ancak bir toplumu dış görünüşü ve medyaya yansıyışı ile tanıyamazsınız. Hükümetin resmi medyasının sunduğu şey resmi imajdır. Medyada ve gayri resmi sosyal ağlarda görünen, seçilmiş ve genellikle güzelleştirilmiş ve manipüle edilmiş bir görüntüdür. Şehirler şeklinde görülenler genellikle hükümet manipülasyonlarının ve resmi kuruluşların ürünüdür. İran dahil herhangi bir toplumu tanımak için özüne gidip onu seyretmek ve onu derinden görmek gerekir. Dünyada bazı sosyologlarının İran'ı, İran devlet medyasının sunduğu resmi imaja göre değerlendirdiğini ve şaşırtıcı sözler sarf ettiğini gördüm. Gördüklerinizin hepsi İran'ın bir parçası. Ancak İran'ın resmi ve siyasi imajının İran toplumunun en çarpık ve en yanlış imajı olduğundan şüpheniz olmasın. İran tam da hükümet medyasının göstermediği bir şey. İran'ı görmek istiyorsanız, şu anda sokaklarda direnen kadınlara bakın” diye konuştu.   MA / Gözde Çağrı Özköse