Akça: Emek ve Özgürlük İttifakı ezilenleri siyasal özne yapabilir 2022-10-04 09:07:21   İZMİR - Neoliberalizmin yaşadığı krizden daha otoriter rejimlerle kurtulmaya çalıştığını belirten akademisyen İsmet Akça, krizden çıkış için Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplumun alt sınıflarını özne yapabilecek yönelimi olduğunu söyledi.    Neoliberalizmin küresel anlamda yaşadığı kriz, dünyanın genelinde otoriter rejimlerin güçlenmesine neden olurken, dünyada Kovid-19 pandemisiyle birlikte başlayan ve devam eden ekonomik durgunluk ve gıda krizi de etkisini sürdürüyor. Buna karşı Sri Lanka, Bangladeş, Hollanda, Panama ve Ekvator’un yanı sıra birçok ülkede hayat pahalılığına karşı ayaklanmalar yaşandı. Yine 2022’in başında Honduras ve Şili’de sol ittifakların seçimleri kazanmasının ardından şimdi de Brezilya ve Bosna Hersek’te sol/sosyal demokrat adaylar seçimleri önde götürüyor. Fakat bir yandan da ciddi ekonomik kriz yaşayan İtalya’da, faşist Mussolini hayranı Meloni seçimleri kazanırken, Avrupa’da göçmen karşıtı faşist hareketler giderek güçleniyor. Türkiye ise tüm bunların ışığında 2023 yılında bir seçime hazırlanıyor.   Barış akademisyeni İsmet Akça, neoliberalizmin içinde bulunduğu krizi, krizin yarattığı olanak ve riskleri değerlendirdi.   OTORİTER REJİMLER   Neoliberalizmin özelliklede 2008-2009 krizi sonrası ekonomik ve siyasi bir krize girdiğini söyleyen Akça, kriz yaşayan sermaye rejiminin kendi yarattığı sınıfsal, ekolojik tahribatı yönetemediğini belirtti. Krizi yönetemeyen sistemlerde otoriter rejimlerin ön plana çıktığını vurgulayan Akça, “Zaten 1990’lardan itibaren başlayan polis ve ceza hukuku alanındaki gelişmeler, yeni güvenlik devleti ve teknolojiyle yeni bir neoliberal bir devlet ortaya çıktı. 2013’den itibaren ise daha da yoğunlaşarak devam eden kriz aşılamadıkça ve sol alternatif yaratamayınca dünyanın hemen hemen her yerinde içinde faşizan ögelerin bulunduğu siyaset biçimi ve liderlerin yükseldiğine şahit oluyoruz. Toplumsal alt sınıfları zapturapt altına almak isteyen bu tip siyasetler dünyanın her yerinde var. Türkiye’de AKP-MHP iktidarı, İtalya’da açık faşist bir parti lideri Meloni, Macaristan’da Orban, Polonya, Tayland ya da Brezilya’da Bolsonaro dönemi bunlara örnek” dedi.   İTTİFAKLAR UMUT VERİYOR   Bu tabloya karşı kurulan ittifakların umut verdiğini söyleyen Akça, şöyle devam etti: “Mesela Brezilya’da Lula'nın ilk dönem iktidarı ekonomik genişleme imkânı dahilinde sermayeyle sert bir savaşa girmeden alt sınıflara imkân sağlayabildi. Ama bugünün dünyasında bu koşullar yok. Dünya küresel durgunluk içinde. Hatta resesyon olasılığı konuşuluyor. İMF ve Dünya Bankası yaptığı açıklamalarda 2020’leri 2’nci Dünya Savaşından sonra ekonomik büyümenin en düşük olacağı dönem olarak tarif ediyor. Dolayısıyla ekonomik büyümenin daraldığı bir dönemde Lula tipi siyasetlerinde işi daha zor olacak. Eskisi gibi aşağıdaki toplumsal hareketleri içermek istiyorsa egemenlerle çatışması gerekecek. Ama umut vaat eden gelişmelerde var. Şili’de geniş bir toplumsal hareketin üstünde yükselen bir sol iktidar oluştu. Kolombiya’da benzer süreç var. Ama henüz çok güçlü küresel toplumsal muhalefet dalgası oluşmuş değil.”   ‘MİLLET İTTİFAKI DEMOKRATİKLEŞME GETİRMEZ’   Türkiye’nin de ciddi bir kriz yaşadığını kaydeden Akça, Türkiye’de oluşturulan ittifakları da değerlendirdi. AKP-MHP ittifakının girdikleri hattın ekonomik krizi geçici olarak yönetmek ve seçimi kazanmak olduğunu sözlerine ekleyen Akça, “Millet ittifakı ise Türkiye parlamenter siyasetinin aritmetiği içerisinde hareket ediyor. İttifakta yaşanan durumu radikal bir şekilde değiştirebilecek bir cesaret ve iddiada olan bir parti yok. Türkiye’ye bir çeşit normalleşme vaat ediyorlar. 2002 AKP Türkiye’si fabrika ayarlarına geri dönmek gibi bir şeyi söylüyorlar. Sadece son dönemde Kılıçdaroğlu 5’li Çete, Erdoğan ailesinin ve bürokratların yolsuzluklarını hedefe koyuyor. Bu biraz daha sol popülist bir söylem. Ama bütün 6’lı masayı buraya çekmesi mümkün değil. Buranın vaat ettiği güçlendirilmiş parlamenter sistem ülkenin sosyoekonomik sorunlarını çözmediği gibi ciddi bir demokratikleşmeyi de getirmez” ifadelerini kullandı.   EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI   Esas umudun büyük imkanları olan Emek ve Özgürlük İttifakında olduğuna işaret eden Akça, Millet İttifakı’nın da buraya mahkum olduğunu dile getirdi. En azından başkanlık seçimlerinde Erdoğan’ı yenmek için Emek ve Özgürlük İttifakına ihtiyaç duyulacağını vurgulayan Akça, “Bu Türkiye’deki siyasete, nicel gücünün ötesinde müdahalede bulunabilme imkânı da tanıyor. Burası ana bloğu HDP’nin çektiği ama uzun zamandır başarılı bir şekilde yürüyen sosyalist bir ittifak. Bu ittifakın toplum nezdindeki tahminden daha ileri bir destek yakalayabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu ittifak toplumun alt sınıflarını, tahakküm altındaki kadınları ve Kürtleri siyasal özne yapabilecek bir yönelimi var. Bu seçim asgari koşullarda gidebilirse başarılı olabilir. Ama başka koşulların da gelişmesi mümkün. 7 Haziran 1 Kasım arasındaki süreci unutmak, barışçıl umuda sarılmak istiyoruz. Ama bunlarda Türkiye’nin gerçekleri. 7 Haziran’daki başarı daha ileri gidebilecekken bu tablo tersine çevrildi. Buraya tekrar döndürülmenin imkanları var” diye belirtti.   ‘EZİLENLERE DAYANMALI’   Emek ve Özgürlük İttifakı’nın neoliberal kapitalizme karşı sınıfsal eşitlik, radikal demokrasi ve barış talebini öne çıkaracağına değinen Akça, “Emek ve Özgürlük bloğunun ekoloji meselesini de neoliberal sitemin karşısında düşünmesi lazım. Buralarda daha net ve radikal, sistemin sınırlarını zorlayan politik gündemler oluşturması, ezilen toplumsal sınıf ve gruplara dayanması gerekiyor. Türkiye’de emekçiler, tarımın tasfiyesiyle köylüler, ekolojik talana karşı mücadeleler toplumsal dayanak. Yine otoriter rejim patriyarkal bir rejim ve kadın haklarına yönelik büyük saldırıları söz konusu. Aynı şekilde LGBTİ+ hareketine tüm dünyada sağ iktidarların saldırıları çok sert. Ülkede demokratik barışçıl çözüm bekleyen Kürtler var. Bu kesimlerin olabildiğince en geniş desteğinin alınması gerekiyor. Yani nerede ezilen bir grup varsa onun sesi olmak ve oraya dayanmak zorunda” dedi.   FAŞİZM TEHLİKESİ   Kapitalist krizin her zaman sol alternatifler çıkarmadığının da altını çizen Akça, 1929 Buhranı sonrası faşizmin yükselişine şahit olunduğunu, bugün de dünyada böyle bir eğilimin yaşandığını söyledi. Türkiye içinde aynı tehlikenin olduğunu ifade eden Akça, şöyle devam etti: “Zafer Partisi’nin bir kitle etkisi henüz yok ama özellikle göçmen karşıtlığı ve faşist milliyetçilikle yükselen bir parti. Şu an da yüzde 2 buçukluk bir oyu görünüyor. Ama bu tip derin kriz dönemlerinde yabancı düşmanlığı veya etnik ayrımcılık politikaları her zaman hızla karşılık bulabilir. Dolayısıyla Zafer Partisinin belli toplumsal kesimlerde yükselişi söz konusu olabilir. Bu bir olasılık ve önümüzde ciddi bir mesele olarak duruyor. Sol burada kendisini bir alternatif olarak inşa edemezse bu tip faşist hareketler güçlenir ve ülke siyasetlerini belirler. Sadece Zafer Partisi değil Cumhur İttifakının almış olduğu otoriter biçimde bizi bu tehlikeyle karşılaştırabilir. O yüzden bu süreçte Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da alternatifi güçlendirmesi önem taşıyor.”   BÜTÜNCÜL MÜCADELE   Kapitalizmin tek başına yok olmasının diğer sorunları da kendiliğinden çözmeyeceğini söyleyen Akça, “Sınıf ilişkilerinin yıkılması tek başına patriyarkal mekanizma yapısını ortadan kaldırmaz. Bunları kesişen kümeler olarak görüyorum. Bunlar iktidar mekanizmalarını oluşturan olgular. Kapitalizm, patriyarka ve ırkçılık gibi unsurların birbirine eklemlenmesiyle gelişmiştir. Otomatik olarak birisi çöktüğünde diğeri de çökecek denemez. Dolayısıyla bunları birbirine eklemleyerek bu mücadelelerin verilmesi gerekiyor” diye konuştu.   MA / Tolga Güney