10 Ekim Katliamı: Katledildik ama inancımızdan ödün vermedik 2022-10-09 11:40:11   ANKARA - Ankara Gar Katliamı’nda 17 yaşındaki kızını kaybeden Faik Deli, “Katledildik ama inancımızdan ve demokrasiye olan bağlılığımızdan ödün vermedik” derken, yaralı kurtulan Cihan Andiç’in annesi Altuna Andiç ise, demokratik mücadeleye işaret etti.     Ankara Gar Meydanı’nda gerçekleştirilmek istenen “Barış mitingi”ne yönelik gerçekleştirilen DAİŞ saldırısında 104 kişinin yaşamını yitirmesi üzerinden 7 yıl geçti. Aileler tam olarak 72 aydır hiç durmadan “adalet” talebiyle katliamın gerçekleştirildiği Gar Meydanı’nda kendilerine dayatılan hukuksuzluğa karşı direniyor. Türkiye’de bugün AKP-MHP iktidarının oluşturduğu rejim değişikliğinin köşe taşlarının inşa edildiği katliamın hala arka perdesi aydınlatılmış değil. Kiminin “Şerefim üzerine yemin ederim ki bu sefer sana barış getireceğim” diyerek, kiminin elinde “'Öldürtmeyeceğiz, böldürtmeyeceğiz” pankartıyla katıldığı barış mitinginin katliama dönüşmesi sırasında yaşanan gelişmeler katliamın neden gerçekleştirildiğine de ışık tutacak nitelikte.    'ÇÖZÜM SÜRECİ'   Kürt halkına ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik dayatılan tecride karşı 2012 yılında 10 binlerce Kürt tutuklunun başlattığı açlık grevi çözüm ve müzakere sürecinin başlamasına öncülük etti. Mart 2013 yılında başlayan çatışmasızlık süreci ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın devreye girmesiyle Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözüleceği umudunu yükseltmişti. Her ne kadar süreci AKP’nin de desteklediği kamuoyuna yansısa da aslında öyle olmadığı çok sonradan ortaya çıkacaktı.   ÖCALAN UYARDI   Çözüm sürecinde Türkiye’de barış umudu, AKP’nin beklentilerini karşılamasa da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm perspektifleri kamuoyunda tartışıldı, Türkiye’nin demokratikleşeceği umutları da daha yükseldi. AKP’nin çözüm sürecini kendi iktidarını mutlaklaştırma isteğine karşı İmralı’da yapılan görüşmelerde ise Öcalan, “AKP hegemonya kurmak istedi, biz bu hegemonyaya karşı çıktık. Umarım AKP de bizi yanlış anlamaz. Yanlış anlarsa felaket olur. Buna rağmen AKP diktatöryasını bize dayatırsa kabul etmeyiz” sözleriyle uyardı. Öcalan’ın uyarısı her ne kadar söylendiği süreçte kısmen dikkate alınsa da çözüm sürecinin tarafları tarafından barışın toplumsallaştırılamaması, AKP’nin istediği mutlak iktidar getirmeyeceği anlaşılması üzerine toplum yeni bir uçuruma adım adım sürüklendi.   MGK’DA SAVAŞ KARARI ALINDI   AKP’nin Ekim 2014’te gerçekleştirdiği Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan kararlar güvenlikçi ve çatışmalı politikalara dönüleceğinin sinyalini verdi ve ihtimallere göre savaş hazırlıkları yapıldı. Bir yandan da AKP 7 Haziran’ı önemli bir dönemeç olarak gördü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 400 vekil çağrısı yaparak, beklentisini ortaya koydu. Seçim öncesi HDP il ve ilçe örgütlerine, etkinliklerine yönelik saldırılar organize edildi. Çok sayıda saldırı ile gidilen 7 Haziran seçimlerinde katliam silsilesinin fitili ise HDP’nin Adana ve Mersin bürolarına eş zamanlı bombalı saldırılarla ateşlendi.   HDP’YE SALDIRILARLA SİNYAL VERİLDİ   DAİŞ’in Antep hücresinin hareketlendirdiği bu sürecin devamını, 5 Haziran’da Amed mitingi, 20 Temmuz Suruç Katliamı takip etti. 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olmayı kaybeden AKP, çözüm sürecini de sonlandırıldı. "Çözüm süreci"nin bitişi ardından başlayan çatışmalara karşı "Emek ve Demokrasi Güçleri" harekete geçti. Türk Tabipler Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) öncülüğünde 10 Ekim tarihinde Ankara'da "Barış ve Demokrasi" mitingi tertip edildi. Çatışmalara karşı yükselen barış talebine KCK, 1 Kasım seçimleri öncesi tek taraflı çatışmasızlık kararı alacağını duyurarak, 10 Ekim günü ateşkesi ilan etti. Ancak hem halkın barış umudu hem de KCK’nin yeniden çözüme dair attığı adım katliamla karşılık buldu. Ankara Gar Meydanı’nda gerçekleştirilen canlı bomba saldırısından 5 saat sonra kameraların karşısına geçen dönemin üç bakanı, güvenlik zafiyetinin olmadığını savundu. Bir gazetecinin İçişleri Bakanı Selami Altınok'a sorduğu "İstifa edecek misiniz?" sorusu karşısında Adalet Bakanı Kenan İpek'in gülümseyerek, cevap vermesi yaşananları özetledi.   DAVUTOĞLU: KENDİNİ PATLATMADAN YAKALAYAMAYIZ   Dönemin Başbakan'ı Ahmet Davutoğlu, canlı bomba listesinin ellerinde olduğunu ancak “Türkiye hukuk devleti olduğu için bu insanlar kendilerini patlatmadan bir şey yapılamayacağını” açıklıyordu. Davutoğlu, daha sonra seçim ile katliam arasındaki bağa da "Ankara'daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var” sözleriyle dikkat çekti. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Kalkıyorlar ‘Burayı DAEŞ yaptı, bilmem kim yaptı’ diyorlar. Bu tamamen kolektif bir terör eylemidir. Hepsi beraber ortak olarak bu eylemi planlamışlardır” diyerek, katliamın DAİŞ tarafından yapılmadığını savundu. Öte yandan katliam ardından açılan soruşturmada ve görülen davada DAİŞ hücrelerinin polis, jandarma ile ilişkileri, ellerini kollarını sallayarak, Ankara’ya geldikleri ortaya çıktı.   Katliam döneminde başbakan olan Ahmet Davutoğlu, AKP ile anlaşmazlıkları ardından hedef alınması ardından 23 Ağustos 2019’da Sakarya’daki konuşmasında, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır” dedi. Davutoğlu’na yaşananları açıklaması yönünde çağrılar yapılsa da bugün muhalefette olmasına rağmen katliamda yakınlarını kaybedenlerin açıkla çağrılarına karşı ise sessizliğini koruyor.   Katliamda hayatını kaybeden Dicle Deli’nin babası Faik Deli ve ağır yaralanan Cihan Andiç’in annesi Altuna Andiç, o süreçte yaşananları ve devam eden yaşam mücadelelerine dair, Mezopotamya Ajans’na (MA) konuştu.   ‘KÜRTLERİ KATLETMEK İÇİN YAPTILAR’   Oğlu Cihan’ın 7 yıldır hastanelerde yaşam mücadelesi verdiğine değinen Anne Andiç, eşiyle beraber Diyarbakır ile Ankara arasında sürekli gidip geldiğini söyledi. Andiç, “Ağır bir beyin darbesi aldı. 5 ay boyunca komada yaşam savaşı verdi. Umudumuz hep vardı, ‘Cihan yaşayacak ve yürüyecek’ diyorduk. Cihan’ın tedavilerinden kaynaklı, Diyarbakır’a da gidemiyoruz. Ankara’da ev tuttuk ve buradayız. Katliamın failleri bellidir. Kimse bu süreçte yargılanmadı. 4-5 kişi de göstermelik olarak yargılanıyor. Benim gibi binlerce insan var ve biz her gün ölüyoruz. Cihan uzun süre makineye bağlı yaşadı. Haftada 3-4 kere fizik tedavi uyguluyoruz. Onlar Kürtleri katletmek için elinden geleni yaptı” dedi.   ‘CİHAN’I TOPLUMSAL YAŞAMA KATMAK İÇİN ÇABALIYORUZ’   Anne Andiç, Barış ve Demokrasi mitinginin ülkede süren kaosa çözüm bulması için yapıldığını hatırlattı. Toplumun kalıcı bir barışa doğru gelme sürecinde iplerin tekrar gerildiğini söyleyen Andiç, “2015 seçim sürecinde iktidar sahipleri, iktidarını kaybetmemek için gerilim tırmandırıldı. Seçime yakın, Diyarbakır kana bulandı. IŞİD Suruç’ta 33 kişiyi katletti. Devletin veya devlet içindeki kişilerin, katliamın gerçekleşmesinde büyük ihmal karlıklarının olduğu müfettiş raporlarında da görülmektedir. Buna rağmen sorumlular hakkında dava açılmıyor. Cihan'ın ailesi olarak, 7 yıldır onu toplumsal yaşama katmak için çabalıyoruz” diye belirtti.   ‘DEMOKRATİK BİR SİYASETTE ISRARCI OLMALIYIZ’   Yaşanan baskılara ve hukuksuzluklara karşı başta Kürt halkı olmak üzere demokratik bir siyasette ısrarcı olmanın önemine de dikkat çeken Andiç, ekledi: “Demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, en ufak bir demokratik eyleme tahammül edilmediği, Kürt demokratik muhalefetine düşman gözüyle bakıldığı, ortadan kaldırmaya ve susturulmaya çalışıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Cezaevlerindeki tecrit, hasta tutsakların raporlarına rağmen çoğunun cezaevinde öldüğü bir dönemden geçiyoruz. Başta Kürt demokratik muhalefeti olmak üzere, demokrasiden yana güçlerin birleşik mücadeleden ısrarlı olmaları gerekiyor. Kürt sorunu başta olmak üzere, bütün sorunların çözümü demokratik mücadele ile sağlanabilir.”   ‘DEVLET DAİŞ’İ BESLİYORDU’   Katliamda 17 yaşındaki kızı Dicle Deli’yi kaybeden baba Faik Deli, katliam günü yaşananları şöyle anlattı: “Bomba patladığı sırada bir polis amiri, ‘orada kim varsa direk süpürün’ deyişiyle sarsıldım. ‘Orada ölü sağ ya da yaralı kim varsa, oradan atın’ demişti. Egemenlerin beslediği DAEŞ terör örgütünü, devlet besliyordu. Sonraki süreçlerde HTS kayıtları incelendiğinde, kayıt altındalarmış. Mitingin yapılacağı alanda, güvenlik önlemlerini alması gerekenler neden oraya bir önlem almadı? 3 gün öncesinde de oraya çalışmaya gelen inşaat işçilerine de, ‘3 gün boyunca buraya gelmeyeceksiniz denilmiş’ demek ki alan tanınmış.”   ‘AHMET DAVUTOĞLU KATLİAMI ÇOK İYİ BİLİYOR’   Devam eden 7 yıllık süreçte, devlette makamı olan herhangi birinin çabalara rağmen mahkemeye getirilmediğini belirten Deli, “Ahmet Davutoğlu katliama ilişkin çok şey biliyordu ve sesini çıkarmadı. Bu bir insanlık göreviydi. Yakalanan birkaç katilin ceza alması, yüreğimizi soğutmuyor. İnsanlığa karşı suç sayılması için daha kaç insanın ölmesi gerekiyor. Siz bu kararı almıyorsanız, bir yerlerden talimat alıp IŞİD'i koruyorsunuz” dedi.   ‘ÖDÜN VERMEDİK’   Suruç, Antep ve Diyarbakır’da gerçekleştirilen katliamların hedef kitlesinin Kürtler olduğunu vurgulayan Deli, “Katliamların hedef kitlesi Kürtlerdi. Egemen güçler bu davayı her ne kadar kapatmaya da çalışsalar bu halk bunu unutmaz. Rojava, Dersim, Zilan ve Maraş unutulmadığı gibi, bu katliamda unutulmayacak. Ben kendi çocuğumun peşine takılıp Ankara’ya gelmedim, mücadelenin içerisinde olduğum için çocuğum benim peşime takılıp geldi. Katledildik ama inancımızdan ve demokrasiye olan bağlılığımızdan ödün vermedik” şeklinde konuştu.