Gazeteci Seyda: KDP’nin özel güçleri Türkiye’ye göz kulak oluyor 2022-10-23 09:15:29   HABER MERKEZİ - Gazeteci Kasım Seyda, KDP’ye bağlı özel güçlerin Türkiye’ye saldırılarda göz kulak olduğunu belirterek, “Ortak bir şekilde hareket ediyorlar. Türkiye’nin giremediği bölgelere KDP güçleri yönlendiriliyor” dedi.    Türkiye’nin KDP işbirliğiyle Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırılar, 6'ncı ayını geride bıraktı. Bu süreçte, HPG’lilere yönelik insanlığa karşı suç olarak kabul edilen kimyasal silahlar kullanıldı. Son olarak kimyasal silah saldırısında 17 HPG ve YJA Star’lı yaşamını yitirdi. Kimyasal silaha maruz kaldıktan sonra yaşamını yitiren 2 HPG'linin yayınlanan görüntüleri dünyada tepkilerin yükselmesine neden oldu.     Federe Kürdistan Bölgesi’nde gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Kasım Seyda, bölgede yaşananları ve Türkiye-KDP ortaklığına dair değerlendirmelerde bulundu.     Kimyasal silahların yasaklı olduğuna dikkati çeken Seyda, “Özellikle tarihte yaşanan ağır savaşlar göz önüne alınarak hem doğaya olan etkisi hem de insan sağlığı üzerinde uzun vadedeki etkilerinden dolayı yasaklanmıştır. Hiroşima ve Nagazaki gibi örnekler gözler önünde. İnsanlar üzerinde o kadar çok etki yaratıyor ki bu etki onlarca yıl sürüyor. Yine bu silahlar insan genetiğini de etkiliyor. Kimyasal silahlar, insanların sinir sistemine işleyerek felç kalmasına, boğulmasına ve yaşamını yitirmesine neden oluyor. Bunun için herhangi bir savaşta veya başka bir koşulda bunların kullanılması tamamen yasaklıdır” dedi.   'KDP GÜÇLERİ YÖNLENDİRİLİYOR'   Türkiye’nin Federe Kurdistan Bölgesi’nde özellikle KDP’ye bağlı Gûlan, Zerevan ve Roj özel güçlerinin yer aldığı bölgelerde kimyasal silah kullandığına dikkat çeken Seyda, “Bu güçler, Türkiye için göz, kulak olmuş durumdalar. Yardımlaşmaktan ziyade ortak bir şekilde hareket ediyorlar. Xelîfan bölgesinde KDP’ye ait güçlerin saldırıları bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye’nin giremediği bölgelere KDP, kendi güçlerini yönlendiriyor. Çünkü gerillanın, eskiden Kürt güçleri arasında yaşandığı gibi kötü olayların yaşanmaması için hassas davrandığını biliyor. KDP, bundan faydalanmaya çalışıyor. KDP, Türkiye’nin hareket ettiği bölgelerde gerillanın hareket alanını kısıtlamaya çalışıyor. Yine gerillaya giden lojistik desteği kesiyorlar. Başûr bölgesinde her türlü hareket alanını eline alan Türkiye, KDP güçlerini sadece isim olarak yanına alıyor. Kontrol KDP’de değil Türkiye’dir” diye konuştu.   MİT VE PARASTİN ORTAKLIĞI    Federe Kürdistan Bölgesi’nde Türkiye’ye ait silahlı güçlerin bölgenin kontrolünün KDP’den aldığını ve oradaki tüm kararları Türk komutanların verdiğini dile getiren Seyda, “Yine düşürülmüş kişilikler de pêşmerge üniforması ile Türkiye’ye hizmet ediyorlar. Bütün saldırılar MİT ve Parastin’ın verdiği bilgiler doğrultusunda yapılıyor. Kirli bir ilişki biçimi ortadadır. KDP’nin yönetim kademesinde olanlar bu kirli ilişkileri sürdürürken yine bölge halkını da bu duruma ortak etmeye çalışıyorlar. Bununla kendilerini temizlemeye çalışıyorlar. Bu kadar kirli bir iş birliği olmasaydı Türkiye orada duramaz ve bu kadar kirli adımları atamazdı” ifadelerini kullandı.   'GÖRÜNTÜLER TÜRKİYE’Yİ YALANLADI'    Yapılan resmi açıklamalara göre 3 ay içinde 2 bin 467 defa kimyasal silah kullanıldığını belirten Seyda, “Verilen istatistiklere göre yasaklı kimyasal silahların kullanılmadığı gün yoktur. Bu da o bölgedeki saldırının boyutunu gözler önüne seriyor. Gerilla alanlarında özellikle insanı boğan, bilinçsizleştiren, yakan, isot ve termoborik olmak üzere 5 çeşit gaz kullanılıyor. Bunun yanında taktik nükleer silahlar da kullanılıyor. Bizler gazeteci olarak söz konusu silahların kullanıldığı alanlara ulaşamıyoruz. Kimyasal alanında uzman doktorlardan oluşan heyetlerin bölgeye gitmesi de engellendi. Bizler de bilgileri yapılan resmi açıklamalardan öğreniyoruz. Son olarak ortaya çıkan görüntüler de yapılan açıklamaları doğruladı. Bugüne kadar kimyasal silahların kullanılmadığı iddia ediliyordu, fakat ortaya çıkan görüntüler onları yalanladı ve gerçekleri gösterdi” diye belirtti.   'BAŞÛRLULARIN YARDIMINA KOŞAN GERİLLAYDI'   Türkiye’nin kimyasal silah kullanmasının birinci sorumlusunun KDP olduğunu vurgulayan Seyda, “KDP’nin şov yaparak gerillaya giden maskelere el koyması, Türkiye’nin üstünlük sağlaması içindi. O görüntülerle Türkiye’nin yanında savaşa girdiklerini gösterdiler. Gerillanın Başûr Kürdistanı’nda operasyon yapacağı algısını yaratmaya çalıştılar. Fakat gerilla zaten uzun yıllardır Başûr Kürdistanı’nda. Bugüne kadar oraya yönelik herhangi bir hamlesi olmamıştır. Gerilla, operasyonu maskelerle mi yapacak? Yine DAİŞ saldırdığı zaman Başûrlu Kürtlerin yardımına ilk koşan yine gerillaydı. O gerillalar mı Başûr halkına operasyon yapacak? Tüm bunlar KDP ve Türkiye’nin amacını ortaya koyuyor. Tek amaçları Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmektir” şeklinde konuştu.   'KÜRTLER HALA NE BEKLİYOR?'    Türkiye’nin kullandığı yasaklı silahlara karşı halkın tek yürekle ayağa kalkması gerektiğine vurgu yapan Seyda, “2015 yılındaki özyönetim süreçlerinde yüzlerce Kürt çocuğu bodrumlarda katledildi. Kürtlerin çocuklarının cenazeleri panzerlerin arkasında sürüklendi. Hayatını kaybeden Kürt çocuklarının cenazeleri mezarlıklarından çıkarıldı. Çocuklarının kemiklerini kargo kutularında yıllar sonra ailelerine teslim edildi. Daha bunlar üzerine ne yapılabilir? Tüm bunlara rağmen Kürtler daha neyi bekliyor? İnsan haklarını savunan kurum ve kuruluşlar daha neyi bekliyor?” ifadelerini kullandı.    İNSAN HAKLARI KURUMLARININ ROLÜ     Türkiye’nin işlediği savaş suçu karşısında insan hakları kurumlarının pasifliğini eleştiren Seyda, şöyle devam etti: “Bu kurumlar halkın eylemleri ile harekete geçebilir. Halk harekete geçmediği müddetçe bu kurumlar adım atmayacaktır. Lahey, Kürtler için adım atmayacaktır. Bu kurum Kürtlerin katledilmelerine göz yumuyor. O kurumların Türkiye ile çıkarları varolduğu müddetçe, Kürt halkının katledilmesi de devam edecektir. Bunun için geç kalmadan şu andan itibaren demokratik eylem ve etkinlikler artmalı. Bu işgal saldırıların bitmesini istiyorsak bir an önce evimizden başlayıp sokağımıza, mahallemize ve bütün dünyada sesimizi duyurmalıyız.”