Gazeteci Kemal: Türk ordusu ne ilerleyebiliyor ne de geri gidebiliyor 2022-10-28 09:01:14   HABER MERKEZİ - Zap ve Avaşîn’deki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Pirdoğan Kemal, bölgede 5 tür kimyasal silah kullandığı bilgisini paylaşarak, “Tüm imkanlara rağmen Türkiye sıkışmış. Ne geri gidebiliyor ne de ilerleme gösterebiliyor” dedi.    Türkiye’nin KDP desteğiyle 17 Nisan’da Federe Kürdistan Bölgesinin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük başlattığı saldırılar 6’ıncı ayını geride bıraktı. Bu süreçte Türkiye’nin bölgeye dönük 2 bin 500’e yakın kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdiği belirtildi. HPG, kimyasal silah saldırıları sonucunda 17 üyelerinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Gazeteci Pirdoğan Kemal, bölgede ki gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.   ‘5 TÜR KİMYASAL SİLAH KULLANILIYOR’   Türkiye’nin bölgede 5 çeşit kimyasal silah kullandığı bilgisini paylaşan gazeteci Pirdoğan Kemal, “İşgalci Türk devleti, Kürt özgürlük hareketine karşı topyekûn imha konsepti çerçevesinde yürüttüğü kirli savaşta her türlü modern askeri tekniğin yanında uluslararası yasalarca yasaklanmış olan kimyasal silahları da yoğunca kullanıyor. Son 6 aylık savaşta kullanılan kimyasal silah sayısı 40 yıllık mücadele tarihinin tamamında bile kullanılmamıştır. Öncelikle bu kimyasalların türlerine bakacak olursak; Bilindiği gibi kimyasal silahlar uluslararası kuruluşlar eliyle belirli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Bunlar temel olarak 5 sınıfa ayrılır. Bu kimyasalların tamamı ve bunların da yetmediği noktada farklı bileşiklerden elde edilmiş olan kimyasallar da 6 ayı geride bırakan savaştan üst düzeyde kullanılıyor. Gerilla güçleri çok kısıtlı imkanlarına rağmen Türk ordusunun direniş alanlarına yönelik kullandığı bu kimyasal silahları net olarak teşhis ederek kamuoyu ile paylaşıyor. Sahada bulunan biz gazeteciler de bu saldırıları yakından takip ediyoruz. Aynı zamanda gerilla güçleri bu saldırıların görüntülerini birçok defa kamuoyu ile paylaştı ve paylaşmaya da devam ediyor. Şu ana kadar  özellikle sinir sistemine ve solunum sistemine nüfuz eden kimyasallar başta olmak üzere toplamda 5 farklı türden kimyasal silah kullanıyor. Gerilla güçleri kullanılan bu kimyasal silahları kokusundan ve renginden tanıyarak netleştiriyor. Bu çerçevede Türk ordusunun savaş tünellerine yönelik; sinir sistemi, solunum sistemine etki eden kimyasallar, klor gazı, yoğunlaştırılmış biber gazları ve bunların bileşiklerini yoğun bir şekilde kullandığı aktarıldı. HPG, kullanılan kimyasalların renklerinin çoğunlukla; sarı, yeşil, gri, siyah ve beyaz olduğunu açıkladı. Kokularının ise; bazen çamaşır suyunu andırdığını, bazen de yanık şeker kokusu, elma kokusu, yanık asit kokusu olduğu belirtildi. Yani bu aktarımlar net olarak uluslararası düzeyde sınıflandırılan ve yasaklı olan kimyasal silah çeşitlerinin birçoğunun gerilla güçlerine karşı yoğunca kullanıldığını ortaya koyuyor” dedi.   ‘TÜRK ORDUSU SIKIŞMIŞ DURUMDA’   Gazeteci Kemal, Türkiye’nin KDP’nin eliyle bölgedeki savaş alanlarını ve saldırılarını genişlettiğini aktararak, “Bölgede şu anda var olan durum Türk ordusunun sıkışmış bir pozisyonda olmasıdır. Öncelikli olarak işgal harekâtının başında Türk devletinin önüne koyduğu esas hedef stratejik hatların kısa sürede işgal edilmesiydi ama direniş karşısında bu hedefine ulaşamadı. Türk devleti sonuç almayınca, bu sefer baştan beri provokatif faaliyetlerle dolaylı olarak savaşa dahil etmeye çalıştığı KDP’ye bağlı özel paramiliter güçleri devreye soktu. Özellikle Zap’ta sonuç almayınca Metîna’da uygulanmak istendi. Nitekim Kürt özgürlük hareketi baştan beri KDP’nin bütün provokatif adımlarına karşı sağduyulu bir yaklaşım sergiledi ve bir iç çatışmanın çıkmaması için KDP güçlerine karşılık vermedi. KDP bundan da faydalanmaya çalıştı ve yıllardır gerilla güçlerinin üstlendiği, mücadele yürüttüğü alanlara girmeye ve gerilla güçlerini çembere almaya çalıştı” diye belirtti.    KDP’NİN İHANETİ   Bütün saldırılara rağmen Türkiye’nin istediğini elde edemediğini vurgulayan Kemal, “KDP güçleri bizzat Kürdistan bayrağı altında Metîna’ya bağlı Girê Amediyê, Girê Ortê ve Sêdarê alanlarına yol götürme çalışmalarını sürdürüyor. Aynı zamanda bu alanlarda Türk ordusu için üs noktaları kuruyor. Yani bizzat sahadan takip ettiğimiz kadarıyla bu çabaları da istedikleri gibi bir sonuç açığa çıkarmadı. İşgalci ordu sadece KDP eliyle savaşın alanını genişletti ama bunu yaptıklarına da pişman oldular. Çünkü en ağır darbeleri aldıkları alanların başında bu saydığım alanlar geliyor” diye konuştu.    KİMYASAL SİLAHLAR   Kimyasal saldırıya maruz kalan iki HPG gerillasının görüntülerini anımsatan Kemal, “Şahsen vicdan ve ahlak sahibi olan bir kimsenin bu görüntüler karşısında sessiz kalması mümkün değildir. Nitekim bu görüntüler üzerine Kürt halkı her yerde tepkisini haykırmaya başladı. Tabiri caiz ise bir infial durumu yarattı. Ama bütün bu açıklamalara ve belgelere rağmen bazı kesimler sanki bunlar gerçek değilmiş ve sanki bir iddiaymış gibi davranmaya devam etti. Ayrıca bu suçların yargılanmaya tabi tutulmaması için yoğun çaba gösterenler de oldu. Hem geçen sene hem de bu sene birçok bağımsız heyet ve kuruluş bölgeye gelerek Türk ordusunun yasaklı silahlarla işledikleri suçları yakından görerek bağımsız incelemeler yapmak istediler. Söz konusu saldırıları tüm yönleriyle araştırmak için yakın bölgelere kadar geldiler ama KDP yönetimi bu heyetlerin bazılarının bu alanlara gitmelerini engelledi bazılarını ise Güney Kurdistan’a bile sokmadı” ifadelerini kullandı.    ‘OPCW YARGILANMANIN ÖNÜNE GEÇTİ’   Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) kimyasal silah saldırılarında ki sessizliğine değinen Kemal, şunları kaydetti: “2’nci Dünya savaşından sonra en fazla kimyasal silah bu bölgede kullanıldı. Bütün bu saldırılar belgelerle ispatlı olmasına rağmen bazı kesimler kör sağır ve dilsizi oynadı. Bunların en başında da adına OPCW denen kuruluş geliyor. Şimdi OPCW örgütünün kuruluşu 29 Nisan 1997 yılında gerçekleşti. Ondan 3 yıl sonra Türkiye bu örgüte katıldı. O günden bugüne kadar OPCW örgütü eliyle Türk devletinin Kurdistan'da yürüttüğü işgal saldırılarında aralıklı olarak gerilla güçlerine karşı kimyasal silah kullandı ve bunu OPCW çatısı altında yaparak akladı. Her seferinde bu örgüte somut deliller gönderilmesine rağmen bu deliller göz ardı edilerek Türk devletinin yargılanmasının önüne geçildi. Ama son iki yıllık savaşta işgalci ordunun kullandığı kimyasal silahlar, ikinci dünya savaşından bu yana en çok kimyasalın kullanıldığı süreç olabilir. İşte bütün bu suçlar ispatlı olmasına rağmen bu kuruluşlar kendi ilkeleriyle ters düşerek sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Sözde bağımsız ve devletler üstü bir kuruluş olduğunu iddia eden bu kuruluşun aslında tamamen taraflı ve NATO güdümünde hareket ettiğini gösteriyor. Çünkü aslında Türk devletine bu gücü veren NATO’nun kendisidir. Aynı NATO kendi çıkarları için bu devletin kirli ve insanlığa karşı işlediği suçları aklamaktan da geri durmuyor.”   ‘SİLAHLAR PAKİSTAN’DAN’    Bölgede kullanılan kimyasal silahların Pakistan’dan temin edildiğine işaret eden Kemal, şunları kaydetti: “Türk devleti şu anda sözde yasalara tabi olduğunu iddia ettiğinden dolayı görünürde kimyasal silah üretmediği ve envanterine almadığı yalanıyla kamuoyunu kandırmaya çalışıyor. Daha önceki yıllarda birçok defa kendi elleriyle bu silahları kullandıklarını ifşa etseler de şu anda muazzam derecede yürüttükleri özel savaş yalanlarıyla bu gerçeği ters yüz etmeye çalışıyorlar. Türk ordusu aynı yalanları kullandığı taktik nükleer silahlar ve Termobarik bombalar için de söylüyor. Mesela Türk devleti termobarik bombaları kullandığını itiraf etti. Geçen yıl Werxelê direniş alanında kullanılan termobarik bombaların görüntüleri ve kalıntıları somut olarak kamuoyu ile paylaşıldı. Bu bombalar özellikle kapalı alanlar için üretiliyor ve kullanılıyor. Bir taraftan Türkiye’ye verilmiş olan imkanlar dahilinde bu bombaların üretimi yapılıyor ama esas önemli olan nokta ise bazı araştırmalara göre Türk devleti bu silahları bizzat NATO’dan alıyor. NATO eliyle almış gibi görünmemek için bazı paravan şirketlerle başkaca askeri malzemeler adı altında satın alıyor. Ayrıca gizli bir şekilde ordu için bu tür silahlar üreten yerlerinde olduğu kuvvetle muhtemeldir. Bunun yanında Ortadoğu silah piyasasının kalbi olarak görülen Pakistan’dan ve bazı silahlı örgütlerden de aynı şekilde bu silahları ve bu silahlarda kullanılacak olan yasaklı maddeleri temin ediyor. Mesela gizli bir şekilde uranyumu Pakistan’daki yasadışı silah simsarlarından alıyor. Dediğim gibi bunları da farklı materyaller adı altında gösteriyor. Burada irdelememiz gereken esas husus şu;  Türk ordusuna her türlü desteği veren NATO’nun bu savaştaki rolüdür. Tarihi kirli olan bu kuruluş Kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşının doğrudan ortağıdır.”   ‘EN SEÇKİNLERİNİ KAYBETTİ, İLERLEYEMEDİ’   Kürt halkının KDP’nin ihanetini unutmayacağını ve ihanet karşısında mücadeleyi zirveye taşıyanları hep hatırlayacağını vurgulayan Kemal, “Hiç kuşkusuz bu savaşın vekaleti Türk devletine verilmiş olsa da aslında Kürt özgürlük hareketine ve Kürt halkına karşı 40 yıldır yürütülen soykırım savaşının esas tertipleyicisi NATO’nun kendisidir. Tabi birçok defa da KDP güçleri de bu savaşta devreye sokuldu. Açıkçası bu konuda bilmemiz gereken husus KDP’nin tarafını seçmiş olmasıdır. Yani bu savaşta taraflar var. Bir tarafta kısıtlı imkanlarla fedaice savaşan gerilla güçleri, diğer taraftan ise her türlü kirli ortaklık temelinde birçok desteği arkasına almış olan Türk devleti var. Türk ordusunun on yıllardır Kürt halkı üzerinde sürdürdüğü soykırım savaşında KDP de başından itibaren kendi seçimini Türk devletinden yana kullandı ve bu şekilde hareket etmeye başladı. Tabi tarihi gerilla mücadelesi karşısında Türk ordusu NATO’dan aldığı bütün bu desteğe ve KDP’nin de kendisine bizzat taraf olmasına rağmen bugüne kadar istediğini elde edemedi. Bu savaşta Türk ordusu en seçkinlerini kaybetti ve kaybetmeye de devam ediyor” dedi.   ‘CAN SİMİDİ OLARAK KDP SAHAYA SÜRÜLDÜ’   Türkiye’nin bölgede tıkandığını ve daha sonra can simidi olarak KDP’yi devreye soktuğunu söyleyen Kemal, bütün imkanlara rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini ifade etti. Kemal, “Öncelikle 17 Nisan 2022’de başlatılan işgal harekatının esas planlaması kapsamlı bir bombardıman sonrasında eş zamanlı olarak onlarca alana yoğun asker indirme yaparak gerilla güçlerini imha etmekti. Ama evdeki hesap yine çarşıya uymadı. İşgalci ordunun planlamadığı esas nokta 2021 yılındaki büyük gerilla direnişiydi. Ve gerilla güçlerinin bir yıllık bu savaştan nasıl bir tecrübe edindiğiydi. Özellikle tünel savaşlarında 2021 yılı gerilla güçlerine büyük bir tecrübe kazandırdı. Aynı zamanda önceden yapılan planlamalar temelinde yeni dönemin en önemli tarzı olan hareketli timler araziye dayalı örgütlendirilmişti. Bundan dolayı işgalci ordu büyük bir şaşkınlık yaşadı ve ilk elden büyük bir zorlanma yaşamaya başladı. Çünkü bunu bizzat sahada gördük. Bunun üzerine tek çıkış yolu olarak savaşın alanını genişleterek saldırılarını Zap’ın batısındaki alanlara da kaydırmakta ve korucuları, kontraları ve devşirdiği çeteleri sahaya sürmekte buldu. Bu taktikte gerilla direnişi karşısında büyük oranda boşa düşürülünce bu sefer en seçkin askerlerini sahaya sürdü. Nitekim bu seçkinlere mezar olan alanların başında Girê Amedîyê, Girê Hakkari, Girê Cûdî ve girê FM geliyor. Ve bu alanlara karşı da her zaman olduğu gibi işgalci ordunun can simidi olan KDP sahaya sürüldü” diye belirtti.    'NE İLERLEYEBİLİYOR NE ÇIKABİLİYOR'   Hiçbir alanda Türkiye’nin hakimiyet kuramadığına dikkat çeken Kemal, devamla şunları söyledi: “Birincisi her türlü yol ve yönteme rağmen gerillanın savaş tünellerini ve buradaki direnişini bitiremediler. Tersine büyük darbeler aldılar. İkincisi ise, yeni dönemin can alıcı tarzı olan hareketli ve profesyonel gerilla timleri karşısında aciz kaldılar. Çünkü bu iki tarz ile gerilla güçleri savaşın inisiyatifini elinde tutmayı başardı. Yani işgalci ordu gidip tepelerin zirvelerini alarak üstlenmeye çalışıyor ama dört taraftan gerillanın hakimiyetine giriyor ve darbe üstüne darbe yiyor. Yani bu savaşta gördük ki o kadar böbürlendikleri savaş tekniği de, doğru yol ve yöntemlerle boşa düşürülebiliyor. Çünkü her alanda onlarca keşif uçağı 24 saat aralıksız bir şekilde gezmesine, her yere termal ve Mobese kamera sistemleri yerleştirmesine ve bizzat KDP’nin ajanlık faaliyetlerine rağmen gerilla güçleri her an eylem yapma kabiliyetine sahip. Nitekim gerilla güçlerinin 6 aylık süre zarfında gerçekleştirdikleri iki bin 256 profesyonel eylemde bazıları rütbeli olmak üzere toplamda 346 asker öldürüldü. Bu rakamlar sadece bizzat gerilla güçleri tarafından netleştirilen rakamlar. Sonuç olarak belirtmem gerekirse Türk ordusu, gerilla alanlarına geldiğine, geleceğine pişman oldu ama şu anda tıkanıp kaldı. Ne geri gidebiliyor ne de tarihi gerilla direnişi karşısında ilerleme gösterebiliyor. ‘Kurdistan geçilmezdir' ve ‘Kurdistan’ a sefer olur ama zafer olmaz’ sözlerindeki gerçeklik tarihsel boyutta bir kez daha tekerrür ediyor.”