Av. Özdemir: Haber alma hakkını önceleyen gazeteciler hedefte 2022-10-30 09:01:24   DİYARBAKIR -  Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, Kürt basınının halkın haber alma hakkını önceleyen bir pozisyonda olduğu için hedef alındığını ve faaliyetlerinin suç olarak gösterildiğini belirtti.   Diyarbakır’da 8 Haziran’da JİNNEWS, Pel, Piya ve Ari prodüksiyona yapılan polis baskınında gözaltına alınan 22 kişiden 16 gazeteci, 16 Haziran’da çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Tutuklu gazeteciler hakkında iddianame çıkmadan bu kez Ankara merkezli bir soruşturma ile 25 Ekim'de 9 ilde yapılan ev baskınlarında 11 gazeteci gözaltına alındı. Ters kelepçe, hakaret ve işkence gören gazetecilerin mesleki ekipmanlarına el konuldu. 11 gazeteciden 9’u, yaptığı haberler gerekçe gösterilerek, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.    Kürt basınına yönelik süreklileşen gözaltı ve tutuklamaları değerlendiren Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı avukat Mehdi Özdemir, suçlama ve iddianamelerdeki hukuksuzluklara dikkati çekti.   Mehdi Özdemir   ‘İKTİDARIN YÜRÜTTÜĞÜ YARGI’   Türkiye’de gazetecilere yönelik hukuki sürecin işleyişine değinen Özdemir, yargı ve yargı bağımsızlığının işletilmesinde, hukukun üstünlüğünde ciddi bir adli pratik söz konusu olduğunu söyledi. Özellikle Kürt basınına yönelik mevcut iktidarın kendi düzenlemiş olduğu yargı vasıtasıyla baskı ve engellemeler kurulduğunu belirten Özdemir, “Gazeteci arkadaşların bu yönü itibariyle haklarında soruşturma ve kovuşturma işleterek tutuklanma, gözaltına alma veya cezalandırılmaları suretiyle basın faaliyetleri engellenmektedir. Aslında Türkiye’deki hukuk sistemi, hukukun üstünlüğü ve hak temeli pratiğin olmamasından kaynaklı bu hale geldiğini görmekteyiz. Eğer basın özgürlüğü tam olarak sağlanmış olsa basın emekçilerinin yürütmüş olduğu gazetecilik faaliyetlerinin engellenmemesi ve halkın bilgi hakkının engellenen bir pozisyonda olmaması gerekliydi. Ama bugün basın emekçilerinin mesleki faaliyetleri engellenerek, ceza tehdidi altında yaşamalarını veya tutuklanarak kendi çalışma faaliyetleri suç gösterilerek cezaevlerinde özgürlüklerinden mahrum bırakılma gerçeğiyle karşı karşıyadır” dedi.   ‘BİLGİ ALMA HAKKI YOK SAYILIYOR’   Bir düşünceyi ifade etmek aslında kendi içerisinde özgürlük alanına ulaşmayı gerektirdiğini dile getiren Özdemir, “Basın özgürlüğünün düşünceyi farklı bir şekilde ifade edilebilmesini sağladığını ve basın özgürlüğü muhalif bir ideanın veya söylemin gelişmesinde ön ayak olmasını gerektirir. Bu yönüyle bakıldığında basın özgürlüğünün tam ve eksiksiz sağlandığı bir toplumda demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından, insan hakları kavramlarının içselleştirdiği bir yönetimsel anlayıştan veya yargı pratiğinden bahsedebiliriz. Türkiye’de bugün bakıldığında yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorgulanmakta, hak temelli bir yargının oluşmadığını görmekteyiz. Özgür Basının her geçen gün engellendiğini, halkın bilgi alma hakkının bu anlamda yok sayıldığı yönetimsel bir sistemin içindeyiz. Bugün itibarıyla bakıldığında basın özgürlüğünü Türkiye içerisinde tam olarak uygulanamadığını bu anlamıyla kısıtlamaların yargı vasıtasıyla bu hakkın ihlal edilmesiyle birlikte yönetimsel sürecin yargı pratiğinin doğrudan basın özgürlüğünü kısıtlar olduğuna şahitlik ediyoruz” diye belirtti.   ‘İDDİANAMELERİ HALA HAZIR DEĞİL’   Özelikle Kürt gazetecilere yönelik operasyonları değerlendiren Özdemir, gazetecilerin suçlandığı konular esasında kimi televizyon kanallarında haber yapmak ve buna ilişkin olarak da belgeseller düzenlemek olduğunu hatırlattı. Bu suçlama konusu kendi içerisinde bakıldığında “Örgüt üyeliği” suçuna dayanak teşkil etmediğine ve mesleki faaliyetlerini içeren çalışmaların olduğunu vurgulayan Özdemir, şöyle devam etti: “Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 16 basın emekçisinin tutuklanmasına sebebiyet verilen soruşturma dosyasının özünü aslında bu iki faaliyet kapsamakta. Türkiye’de yargı pratiğinde örgüt üyeliği suçuna maruz kalmayan neredeyse hiç kimse kalmadı. Kendi düşüncesini ifade eden veya çalışma faaliyetleri yürüten herkes örgüt üyeliği suçuna maruz bırakılmaktadır. Yargı pratiği bu anlamda toplumdaki her bir ferdin kendi düşüncesini ifade etmesine engel oluyor. Kürt basın emekçileri bugün itibariyle tutuklu olarak yargılandığı soruşturma dosyasında, tamamen basın özgürlüğü kapsamında, mesleki faaliyetleri içeren çalışmalar suçlama konusu yapılmakta. Hukuksuz bir şekilde özgürlük ve güvenlik hakları, düşünce ve ifade hürriyetinin engellenmesinden dolayı Kürt basın emekçileri bugün itibarıyla hala tutuklu bulunuyorlar. Henüz iddianameleri bile hazırlanmış değil.”   ‘KÜRT BASINI HEDEF’   Ana akım medya dışında basın hürriyetinin tam ve eksiksiz olarak kullanmak isteyen Kürt basınının yargı eliyle ceza tehdidine maruz bırakıldıklarının altını çizen Özdemir, “Bugün itibariyle Kürt basını emekçilerinin Diyarbakır ve bölge kentlerinde karşılaştıkları hak ihlallerini haberleştirilmesinden, toplumsal sorun alanlarına kadar halkın haber alma hakkını öncelikli kılan ve bu anlamda mesleki faaliyetlerini yürüten gazetecileri ana akım medya ve mevcut iktidar bloğu üzerinden hedef haline getirilmesi, linçe maruz bırakılması kendi içerisinde oto sansürü, sansürü ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Yargı bu anlamda amaçsızlaştırılmış siyasi erkin güdümünde hareket etmektedir. Gazetecilerin kendi muhalif iddialarını veya söylemlerinin ifade etmesinin olağan hale getirilmesi, yargının bu anlamda bir güvence oluşturulması gerekirken tehdit olarak ortaya çıkması kendi içerisinde bir hukuksuzluk, basın özgürlüğünün ihlalini ortaya çıkarmakta. Ne yazık ki bu ihlal kendi içerisinde sistematik ve yoğun bir şekilde son dönemde artarak devam etmektedir” diye konuştu.   ‘BELİRLİLİK İLKESİNE AYKIRI’   “Dezenformasyon Yasası” adı altında çıkartılan “Sansür Yasası”nı da değerlendiren Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yasa iktidarın keyfi şekilde baskı kurmasına olanak sağlamakta. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vurguladığı üzere bir yasanın kendi içerisinde tutarlı olması, cezai müeyyideye konu olan fiilin belirlenebilir, öngörülebilir olması gerekmekte. Belirlenebilir ve öngörülebilir ifadesi kendi içerisinde somut vaka üzerinden halkın veya her bir ferdinin bugün itibariyle kullanmış olduğum sözcüğün veya bir fiilin kendi içerisinde suç teşkil edip etmemesine ilişkin değerlendirme içermesi gerekir. Türk Ceza Kanunun 217/A maddesine getirilen düzenleme bu yönü itibariyle öngörülebilir değildir, belirlilik ilkesi ne aykırıdır.”   ‘BİLGİYE ERİŞİM CAYDIRICI OLUR’   Kürt basının halkın haber alma hakkını öncelikli kılan bir pozisyonda faaliyet yürüttüğünü ifade eden Özdemir, şunları söyledi: “Toplumun her bir ferdi kendi açısından yaşadığı sorun alanı itibariyle bilgi edinebilme özgürlüğü çerçevesinde o bilginin doğru bir şekilde kendisine aktarılmasını talep etmekte. Bu yönü itibariyle bakıldığında aslında getirilen ceza müeyyidesini içeren yasa maddesi şeklen bir sansürü sağlamakta. Toplumun her bir ferdinin kendi içerisinde almayı amaçladığı doğru bilgiye erişimini engelleyen bir pozisyon yaratmakta ve buna ilişkin olarak oto sansür kapsamında o bilge erişiminin hiçbir şekilde mevcut olmadığına ilişkin bir algıyı da kendi içerisinde getirmektedir. Bu kapsamda baktığında bireylerin veya medya kuruluşlarının ya da gazetecilerin ceza tehdidini doğrudan ortaya çıkaran bir yasa maddesiyle faaliyette bulunması ya da bilgiye erişim noktasında çabalarının üzerinde ciddi bir caydırıcı etki yaratacaktır. Keyfi para cezalarına ve buna ilişkin olarak erişim engelleri kararlarına sıklıkla başvurabilecekleri de bizlere gösterilmektedir. Sosyal medya platformlarının bu denli keyfi bir idari tedbirlere maruz bırakılması basın özgürlüğünü ve insanların bilgi edinme özgürlüğünü de ciddi bir caydırıcı etki yaratacak.”   ‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KAVRAMI’   Ana akım medyanın son süreçte iktidar bloğunun düşüncelerini ifade eden yaklaşımları sergilediklerini sözlerine ekleyen Özdemir, şunları ifade etti: “Fakat özgür basın veya Kürt basını, doğru bilgiyi halka ulaştırma noktasında bir gayeyle çalışıyor. Basın özgürlüğü kavramı kendi içerisinde demokratik toplumlarda halkın doğru bilgiye erişmesini amaçlamaktadır. Bu yönüyle bakıldığında Türkiye’de mevcut ana akım medya veya bazı haber kuruluşlarının doğru temelde bilgi aktarımından öte belli düşünceleri ifade etmek veya belli fikirleri halka ulaşmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Önümüzde yakın bir tarihte Türkiye genelinde bir seçim olacaktır. Bu atmosfer kendi içerisinde baskılanmayı, hukuksuz kararların ortaya çıkmasına imkân sağlayabilir. Türkiye’de hukuku öncelikli kılan, insan haklarını, basın özgürlüğünün amaç edinen bir yargı pratiği veya bir yönetimsel anlayışın oluşabilmesi için bu baskılardan sıyrılıp, halkın doğru bilgiye ulaşmasını öncelikli kılan basın faaliyetlerinde bulunmak ve halkın bu anlamda bilgi edinme özgürlüğünü esas alan bir tarz benimsenmesi gerekmektedir.”   ‘DAYANIŞMA İÇERİSİNDE OLALIM’   Doğru bilgiyi esas alan, kendi toplumsal sorun alanlarına ilişkin olarak doğru temelde kendisine haberlerin aktarılmasını sağlayan medya kuruluşlarına ve gazetecilere herkesin destek vermesi gerektiğini belirten Özdemir, “Halkın, her alanda baskı, şiddette ve polis engellemelerine maruz kalan doğru ve toplumsal haberleri halka ulaştıran Kürt gazetecileri ve özgür basın emekçileriyle, dayanışma içerisinde olmaları gerektiğini” dedi.