'380 çocuğun faili devlet' 2022-11-19 09:04:35   İSTANBUL - Türkiye ve Kurdistan’da çocuk haklarının ihlal edildiğini belirten ÖHD Çocuk Hakları Komisyonu üyesi avukat Veysel Demirkaya, 2000’den bu yana 380 çocuğun "faili devlet" olan bir olayda yaşamını yitirdiğini belirtti.    Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ardından 20 Kasım tarihi, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak anılıyor. Türkiye, BM tarafından dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımak amacıyla hazırlanan sözleşmeyi, 1994 yılında onayladı. Türkiye altında imzası olduğu bu sözleşmenin gerekliliklerini yerine getirmezken, her yıl onlarca çocuk iş kazasında yaşamını yitiriyor, barınamıyor, çocuk yaşta evlendiriliyor, eğitim göremiyor ve sağlık hakkından yararlanamıyor.   Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Avukat Veysel Demirkaya, Türkiye ve Kurdistan’da çocukların, yaşadığı hak ihlallerini anlattı.   ZIRHLI ARAÇLAR CAN ALIYOR   Türkiye ve Kurdistan’da çocuk haklarının temel olarak yaşam hakkı üzerinden ihlal edildiğini belirten Demirkaya, Türkiye’deki çocuk ölüm sayısının çokluğuna dikkat çekti. Bu çocuk ölümlerinin savaştan kaynaklı olan çocuk ölümleri olduğunu belirten Demirkaya, 2000 yılından beri Türkiye’de yaklaşık 380 çocuğun “faili” devlet olan bir olayda yaşamını yitirdiğini aktardı. Bu ölümlerin “güvenlik politikası” sebebiyle meydana gelen ölümler olduğunu söyleyen Demirkaya, 2017’den beri 20’den fazla çocuğun zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirdiğini aktardı. Demirkaya, “Bunların hepsi bu savaşın çocukların temel hakkı olan yaşam hakkını nasıl ihlal ettiğini göstermektedir” dedi.     EĞİTİM HAKKI İHLAL EDİLİYOR   Çocukların eğitim alırken kendi kültürel ve toplumsal gelenekleri doğrultusunda eğitim alması gerektiğini vurgulayan Demirkaya, “Devletin belirlediği bir statüko eğitim çerçevesinde eğitim verilmesi bir eğitim hakkı değil, sınırlandırılmış bir eğitimdir. Bu yönüyle Türkiye’de eğitim hakkı da çocuklar açısından ihlal edilmekte. Bunu Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çekince koyduğu maddeler üzerinden yapmaktadır. Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni Anayasa madde 90 bakımından bağlıdır ve bu sözleşmeyi de imzalamıştır. Ancak bu sözleşme içerisinde bulunan 17, 29 ve 30’uncu maddeler bakımından çekince koymuştur. Bu çekincelerde, çocukların anadil eğitimi ve toplumsal, geleneksel, kültürel yapısından kaynaklı olan eğitimler” ifadelerini kullandı.   ASİMİLASYON POLİTİKALARI   Bu çekinceli maddelerden kastın anadile eğitim olduğunu belirten Demirkaya, “Yani Türkiye’de 100 yıldır devam eden bir asimilasyon politikası var. Ve bu asimilasyon politikasının devamı Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesine imza atarak da devam ettirdi. Türkiye anadilde eğitime ilişkin engellemelerini devam ettiriyor. Bu yönde ısrarcı. Ve bu da tabi ki Türkiye’nin resmi asimilasyon politikasının sonucu olarak karşımızda duruyor. Türkiye’deki asimilasyon ve anadilde eğitimdeki üzerindeki baskıların sonucunu hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da görüyoruz. Çevremizdeki birçok kişi Türkçeyi 2’nci, 3’üncü, 4’üncü sınıfa gittikten sonra öğrendiklerini söylüyorlar. Yani bunların hepsi yaşanmışlıklar” diyerek, Türkiye’nin anadilde eğitimin önünü açması gerektiğini vurguladı.   BARINMA HAKKI   Türkiye’de çocukların sokaklarda, toplu taşıma araçlarında barındığına dikkat çeken Demirkaya, kendini sosyal devlet olarak tanımlayan bir devletin buna müsaade etmemesi gerektiğini söyledi. Demirkaya, “Sosyal devlet bu kişileri insani yaşam koşullarını sağlayarak Türkiye’de yaşamasına fırsat vermeli. Ama Türkiye ne yazık ki bu temel barınma ve sağlık hakkı boyutunda da geri adım atıyor, bunları görmezden geliyor. Aslında sokakta bulunan insanları toplumun kendi vicdanına bırakıyor. Devletin bu çocukları kendi oluşturmuş olduğu yurtlarda veya eğitim kamplarında barındırması ve topluma kazandırması gerekiyor” diye konuştu.   EĞİTİM ÜCRETSİZ OLMALI   Yaklaşık 2 yıldır SMA hastası olan çocuklar için yapılan kampanyalara dikkat çeken Demirkaya, “Bu bile çocukların sağlık hakkının ne kadar hiçe sayıldığını ortaya koymakta. Çocuğun temel yaşam hakkını elinden alabilecek olan bir hastalık ve bunun tedavisinin yüksek olması, devletin bu tedaviyi karşılamak gibi bir girişimi bulunmaması bile çocukların yaşam hakkı ile birlikte sağlık hakkını ihlal ettiğini göstermektedir” diyerek, sosyal devlet olan bir ülkenin sağlığı ve eğitimi ücretsiz bir şekilde karşılaması gerektiğini ve barınmayı da “makul” bir düzeye getirmesi gerektiğini vurguladı.   MEB ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİN ÖNÜNÜ AÇIYOR   Türkiye’de çocuk işçi sorununa da değinen Demirkaya, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) zincir marketlerde yapmış olduğu anlaşmaya dikkat çekti. 12 yaşından büyük çocukların “staj” adı altında “köle” olarak çalıştırılacağını söyleyen Demirkaya, bu şekilde çocukların eğitim hakkından da alıkonulduğunu ifade etti. İş Sağlığı ve Güvenliği’nin (İSİG) hazırlamış olduğu raporda, son 3 buçuk yılda 194 çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiğini aktaran Demirkaya, “Bunlar tarımda, sanayide, hizmet sektörünün her hangi bir yerinde çalışan çocuklar. Ve bu çocuklar ne yazık ki hayatını kaybediyor. Çocukların yeri fabrikalar, tarım veya tarlalar değil. Çocukların yeri okullardır. Orada eğitim alıp eğitimini tamamlaması gerekiyor. Ama ne yazık ki Türkiye bu koşulları sağlamıyor” ifadelerini kullandı.   5 ÇOCUKTAN 1’İ EVLENDİRİLİYOR   Türkiye’nin çocuk yaşta evliliği,“toplumumuzun geleneği” diyerek kabul ettiğini belirten Demirkaya, “Toplumumuzda 15 yaşına girmiş olan bir kız çocuğu evlenebilir” mantığıyla bakıldığını söyleyerek, evrensel dünyada bu gelenekçiliğin bir karşılığının olmadığını ifade etti. Okula gitmesi gereken bir çocuğun önünün evlenmekle kesildiğini söyleyen Demirkaya, bunun çocuklarda derin travmalara yol açtığını belirtti.    Demirkaya, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Çocuk yaşta evlilik sadece eğitimin önüne engel oluyor diye engellenmesi gerekir demiyorum. Çocuk hala daha çocuktur. Cinselliğin, aile yapısının ne olduğunu daha bilmemekte. Hala daha elinde oyuncaklarla oynayan 15 yaşındaki çocuklar var. Bu çocuklar 15-16 yaşına geldiğinde evlendiriliyor. Tabi ki bu geleneksel yapı, Türkiye’de 2015 ya da 2016 yılında çıkartılan yasayla birlikte kanunlaştırılmaya çalışıldı. Ve dönemin bakanı, ‘Küçüğün rızası’ şeklinde bunu geçiştirmeye çalıştı. 18 yaşından küçük olan bir çocuğun rızası yoktur. Yani bunu bu şekilde kabul etmekle, bu sefer 12-17 yaşlarındaki bir çocuğun faille evlenmesi soncunda fail bu suçtan kurtulmuş oluyor. Bu suçların da artmasına sebebiyet vermekte. Ve Türkiye’de çocuk yaşta evlilik maalesef çok yüksek. Türkiye’de her 5 çocuktan 1’i çocuk yaşta evleniyor. Bunun son bulması gerekiyor. Çocuğun, ailenin, toplumun gelişimi ve soncunda ülkenin gelişimi açısından bunların hepsi çok önemli. Türkiye’nin buna daha etkili çözümler getirmesi gerekiyor. Bu gelenekselci yapıyı kabul edip buna bir alan açmaktansa, bu gelenekselci yapıyı artık yıkması, kırması, engel olması gerekir diye düşünüyorum.”            ‘SORUN KANUNLARIN UYGULANMAMASINDA’   Demirkaya, normalde çocuk haklarının kanun çerçevesinde korunduğunu söyleyerek, çocuk haklarına dair sorunun devlet politikasında olduğunun altını çizdi. Demirkaya, “Elbette ki bahsettiğim gibi çocuk yaşta evliliğin önünü açan yasama maddesinin gelmesi ve anadilde eğitim hakkına ilişkin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne çekince koyması gibi kilit noktalar var. Ama genel yasal düzenlemelere bakıldığında bu çocuğun eğitimi, yargılanması bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu, aslında bir biri içerisinde uyumlu olan bir kanun. Yani kanunun kendisinde çok büyük problemler yok. Mesele uygulanmasında. Bir yaşam hakkı meydana geldiğinde olması gereken, ceza usulü kanunun etkili bir şekilde yürütülüp, soruşturmanın ve kovuşturmanın etkili bir şekilde yürütülmesi gerekir” ifadelerini kullandı.   DEVLET POLİTİKASINI DEĞİŞTİRMELİ   Demirkaya, hukukun uygulanması talebinde bulunarak, çocuk haklarına ilişkin sorunların devletin politikasını değiştirmesiyle düzelebileceğini belirterek, “Devletin sosyal devlet ilkesine bağlı, demokratik bir devlet olarak yapısını revize edip, bu hakların uygulanabilirliğini denetlemesi gerekiyor. Bu sorunlar ancak bu şekilde ortadan kalkabilir” diye konuştu.   MA / Rukiye Adıgüzel