Kobanê Davası: Kadınlar sessizliğin perdesini yırttı 2022-11-21 16:55:37   ANKARA - Kobanê Davası’nda tutuklu kadın siyasetçiler, politik şiddete karşı çıktıkları için yargılandıklarını belirterek, yargılananların sessizliğin perdesini yırtan kadınlar olduğunu söyledi.   DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 19’uncu periyot duruşmasının 1’inci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.     Duruşmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partinin Amed ve Ankara il örgütlerinden kadınlar, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri ve çok sayıda avukat katıldı.    Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşmaya gelirken, farklı cezaevlerinde tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Duruşma salonuna getirilen tutuklu kadın siyasetçiler, İran’da “ahlak polisleri” tarafından katledilen Jîna Eminî için yazdıkları şarkıyı seslendirdi. Salonda bulunan kadınlar, şarkıyı “Jin jiyan azadî” sloganlarıyla alkışladı.    Verilen aranın ardından duruşma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel söz aldı. Tuncel, kadınlar tarafından zılgıt ve alkışlarla karşılandı.   POLİTİK ŞİDDET DEVAM EDİYOR    Duruşma salonuna gelenleri selamlayarak konuşmasına başlayan Tuncel, kadınlarla aralarına bir duvar daha örüldüğünü ifade etti. Kadınların bugün politik şiddete karşı çıkmak için buraya geldiklerini ancak ikinci salona alınmalarına tepki gösteren Tuncel, “Kadınlar olarak erkek egemen sistemden çok şey çekiyoruz, bugün kadınları buraya almamanız ve barikat kurmanız yaklaşımınızı da gösteriyor. Bugün Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 18 yıl geçti ve çocuklarımız bile bugün bu ülkede ‘terörist’ ilan edildi. O günden bugüne politik şiddet devam ediyor. En son Newroz’da 5 yaşındaki çocuklardan parmak izinin alınması, bu ülkenin zihniyetini gösteriyor. Kadına yönelik şiddet yıllardır Mirabal kardeşlerin direnişi olarak bilinir ve dünyadaki tüm kadınlar şiddete karşı mücadele ediyor” dedi.    ‘KİMSE OPERASYONLARIN NEDENİ SORMUYOR’   Kadına yönelik şiddetin savaş dönemlerinde çok daha fazla arttığına dikkat çeken Tuncel, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına değindi. Tuncel, şunları söyledi: “Oradan Kürtlerin Türkiye’ye bir tehdidi mi var? Barış müzakere ve diyalog ile sorunu çözmek yerine, sürekli toplum üzerinden baskı uygulayarak bir operasyon düzenliyor. Kimse bunu eleştiremiyor bile ama bu savaşta en çok kadınlar zarar görüyor. Rojava Devrimi’nde en fazla sembol olan kadınlardı. Kadınları köle olarak gören İŞİD vahşetine karşı direndiler ve kazandılar. Bütün dünya ayakta alkışlarken, orada Kürt kadınları demokratik bir yaşamı inşa etmek isterken yine saldırdılar. Kimse Türkiye neden operasyon yapıyor diye sormuyor? Herkes iktidarın dediğini yapmak zorunda, bu savaşlar Türkiye’nin barışına faydası yok. Eninde sonunda Türkiye Kürtlerle barışmak zorunda kalacak. Kobanê ile dayanıştığımız için buradayız, aradan ne kadar zaman geçti, devletin hala politikaları aynı.”   DEVLET TARAFINDAN KATLEDİLEN KADINLAR    Tuncel, şöyle devam etti: “Kadına yönelik şiddet şimdiki bir mesele değil, kadınlar yurttaşlık hakları için mücadele etmişler. Kadınlar artık uyandı, dünyanın her yerinde emeğine sahip çıkıyorlar. Şimdi diyorum ki kadınlar örgütlenin artık; örgütlü erkek egemen var o yüzden en büyük cevap kadın örgütlülüğüdür. Yanı başımızda İran’da bir kadın katledildi, ‘Jin jiyan azadî’ diyerek yeni bir devrime öncülük ediyorlar. Milyonlarca kadın dünyanın her yerinde Jîna Eminî’ye sahip çıktı. 21’nci yüzyılda hala kadınların kılık kıyafetlerine karışıyorlar, ha İran yönetimi ha Türkiye yönetimi aynı. Kadına yönelik şiddet çok boyutlu ve burada KJA yargılanıyor, 8 Mart eylem ve etkinliklerimiz yargılanıyor. Bununda bir nedeni var; KJA’nın yargılanması, Kürt kadınlarına yönelik politik şiddetin sebebi. Bu dava devam ederken, Deniz Poyraz katledildi, Deniz Poyraz politik bir cinayettir. HDP’yi krimalize ediliyor, işte devletin yarattığı dil bu. Biz sözlerimizden, eylemlerimizden yargılanıyoruz. Seve Demir, Fatma Uyar devlet şiddetiyle katledildiler ve failler hakkında bir şey yok ama biz bunları dile getirdiğimiz için yargılanıyoruz. Taybet Ana 7 gün boyunca cenazesi sokakta kaldı, Meryem Ana, Cemile Çağırğa, Nagihan Akarsel, Garibe Gezer devletin şiddetiyle katledildiler.   ‘ÖLÜMÜZE DAHİ SAYGI DUYULMUYOR’   Bu ülkede kadınlar çıplak soyulup medyada teşhir edildi. Silopi’de, Varto’da. O kadınların çıplaklığından utanmadık, o kadınlar direnişi giyinmişlerdi. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadı, devlet yaşam hakkı ihlal etmiş ama bunlar açığa çıkmadı. Niye cezasızlık var? Mesele Kürtler olunca ama bir Kürt kadını siyaset yaptı, miting ve toplantı yaptı diye yargılama konusu yapıyorsunuz. Bu ülkede yaşam hakkı ihlal edenler için bir şey yok. Faili meçhuller var bu ülkede hala hesabı verilmiş değil. Kürt meselesine kabul etmediği için aslında Kürtleri kabul etmiyor. Nasıl bir Cumhurbaşkanı Kürt kadınların çocuk doğurmalarına laf eder. Bunlar çözülmediği sürece, erkek devlet işbirliğini burada görüyoruz. Bizim gömülme hakkımız bile yok, 90’lı yıllarda bile Kürtlere bu reva görülmedi. Bir annenin çocuğunun cenazesini torba ile veriyorsun. Bu nasıl bir ahlaksızlık ve vicdansızlıktır. Kürtlerin gömülme hakkı var mı? Cenazelere katıldık diye yargılanıyoruz, böyle bir milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi bir ortamda yaşıyoruz. Burada adil ve bağımsız bir yargılama mümkün mü? Dünyanın her yerinde sokakta erkek devlet şiddetine karşı direnen kadınları selamlıyoruz. Bu kadınlar politik şiddetin mağduru olan bizler için dayanışmak istediler ama siz izin vermediniz. Onlar dışarıda ‘Jin jiyan azadî’ diyor biz burada. Duvarlar yada siz engelleyebilir misiniz? Engelleyemezsiniz. Mücadelemiz devam edecek, mutlaka kazanacağız, bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz. Jin jiyan azadî.”   ÖLBECİ: İŞİD’LİLERİ ROJAVA’YA YERLEŞTİRMEK İSTİYORLAR   Tuncel’in ardından söz alan siyasetçi Zeynep Ölbeci, bir tweet sonucu bugün salonlarda olduğunu ifade ederek, iktidarın Kobanê Davası’nın amacının bir intikam olduğunu vurguladı. Ölbeci, iktidarın Kürtler için sadece soykırımı düşündüğünü ifade ederek, “Sabahtan akşama kadar Kürt halkını nasıl Kobanê’den nasıl çıkaracaklarını konuşuyorlar. Türk medyasında sürekli ırkçı düşüncelerini dile getiriyorlar ve kimse buna karşı çıkmıyor. Kürtlere bu kadar düşmanlık olmaz, siloları bombalıyorlar, silolarda ne var. Hastaneleri bombalıyorlar, kimse kalkıp bu düşmanlık ve soykırım nedendir diye sormuyorlar. Bugün yeniden IŞİD’i diriltmek istiyorlar, Kürtlerin olduğu yerlere tecavüzcü İŞİD’leri Rojava’ya yerleştirmek istiyorlar. Kadın düşmanları aynı zamanda savaşta isterler. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nasıl sembolik bir gün ise, aynı zamanda faşizme karşı kadınların direndikleri günlerdir” ifadelerini kullandı.     ‘KADINLAR DÜŞÜNCELERİNDEN YARGILANIYOR’   TJA aktivisti Ayla Akat Ata, erkek egemene karşı mücadele eden, ortaklaşmak yerine ötekileştiren tüm kadın öncüleri andı. İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin geniş bir şekilde tanımlandığını dile getiren Akat, “İnsan olduğumuzu unutanlara karşı insan olduğumuzu hatırlatma mücadelesi içerisindeyiz. İnsan için geçerli olan tüm haklarda bizde yararlanıyoruz. Ama ne yazık ki, kadının hakkı yaşadığı aileye bağlı, topluma bağlı, devlete bağlı. Biz insan olmaktan öte bir şekilde ele alınıyoruz. İnsanlara yaptıklarını yanlış olduğu mücadelesi içerisinde olduğumuz için kriminalize edildi. 146 ülke içerisinde 124’ncü sırada olan bir ülkede yaşıyoruz. Koruma kararı aldıran kadınlar var, ama kadınlar devletin koruması altında öldürülüyor. Bizim gibi demokratik barışı önceleyen kadınlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyorlar” sözlerini kullandı.    ‘SESSİZLİK PERDESİNİ YIRTAN KADINLAR’   Yerel yönetimlerde eşbaşkanlığı başardıklarını söyleyen Akat, kadın eşbaşkanların hala cezaevinde olduğunu belirtti. Akat, “Varto belediye başkanımız, Doğubeyazıt ve Karayazı belediye başkanımız cezalarını bitirmesine rağmen hala cezaevinde. Bunlar devlet kaynaklı şiddeti değil mi? Hangi kadın eşit temsiliyet için pişman olur. Hangi taşı kaldırsanız altında devlet çıkıyor, o yüzden kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerini önlemeyeceksiniz, önlemek isteyenleri kriminalize edeceksiniz, sonra ‘kadın cinayetleri politik değildir’ diyeceksiniz? Politiktir. Bu dosyada kadınlar neden feminist diye sözümüzü kesmeye çalışıyorsunuz. Bugün bu dosyadan yargılanan kadınlar, sessizlik perdesini yırtan kadınlar. Sadece parlamentoya bakın orada bulunan kaç kadın HDP çatısı altında. Bizler o perdeyi yırtarak, sokaklardan çıkarak, bedel ödeye ödeye oraya geldik. Bizim oradaki varlığımızdan rahatsız olanlara karşı siz bizi koruyamadınız. Siz bizi koruyacaktınız ki, bizde hak ve hukuk var diyecektik ama siz tercih etmediniz” şeklinde konuştu.    İLK YAPTIKLARI ŞEY ‘ÖÇ’ ALMA    “Savaş değil barış isteyen kadınlarız” diyen Akat, şöyle devam etti: “Bu ülkenin çocukları ölüyor diye, 40 yıllık politikasını düzeltmek yerine Rojava’ya gönderilen bombaların üzerine ‘Ecrinler’ yazılıyor. 2015’ten bu yana öldürülen çocukların raporunu tutuk dosyaya ekledik. Mücadeleye iten asıl etken, bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın. Bizim hissettiğimizi kaç insan hisseti bilmiyorum. İlk yaptıkları ne oldu, öç alma. En ilkel şekliyle yaklaşıyor, bunlar ilk değil, yıllardır yapılıyor. Bizim çocuklarımız bunu yaşamasın diye mücadele ederken, çocuklarımız ölüyor. Dünü gördük, yarının nasıl olması gerektiğinin bir tezahürünü oluşturduk. 2013’te gördük ortamı. Şimdi avukatları ile Abdullah Öcalan ile görüşemiyor ama biz gittik başaramadık. Neredeyse bir savaştan medet umacak duruma geldik. Bizde tam bunların yanlış olduğunu belirten bir yerdeyiz.    KJA SADECE KÜRT KADINLARIN ÇATISI DEĞİLDİ    Elimizdeki sihirli bir değnek yok, anlatınca da anlaşılmıyoruz. İki yıldır bu salondayız, siz de anlamıyorsunuz. Aksine egemenliğini sarsıcı olarak görüyoruz. Bugün bu dosyanın sanığın olmamızın sebebi yeni demokratik yaşamı isteğimizdir. Kürt sorunun demokratik çözümü noktasında dört talep masaya konuldu. Dünyada, bu dört talebi istiyorlar diye kimse terörist ilan edilmiyor. Diyelim ki; bu dört talep gerçekleşti. Bizim birlikte yaşadığımız erkek, sadece evin içinde değil değiştirme mücadelemiz bitmeyecek. Biz çalıştığımız her yerde birlikte yaşadığımız erkeği değiştirme, dönüştürme iddiamız devam edecek. Biz ulus taleplerimizi cins taleplerimizle bir araya getirerek bunları kazandık. KJA Kürt kadınların çatısı değildi, o bir kongreydi. Bizimle yaşayan tüm kadınların ortak çatısıydı. Kimsenin yapamadığını yaptık ve ilk susturulan biz kadınlar olduk. Örgütlenme hakkımızı kullandığımız için neden sizin huzurunuzdayız? Neden TMK’dan yargılanıyoruz? Bu ayrımcılığa karşı mücadele etmeyecek miyiz? Elbette ki edeceğiz.   Siz bizi bu salonlarda yargılıyorsunuz, örgütlediğimiz eylemler daha da kitleselleşiyor, bizler mücadelemizi inadına isyan inadına özgürlük diyerek sürdürmeye, öfkemizi acımızı susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyerek yaşamaya, kararlılığımızı bir can daha eksilmeyeceğiz diyerek, inancımızı jin jiyan azadî diyerek savunmaya devam edeceğiz. Vardık, varız, var olacağız.”   DEMİRTAŞ: ŞİDDET SEMBOLLEŞEN BİR GÜNDE BAŞLAMADI    Kadınların konuşmalarının ardından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Kadınlar öncülüğünde yürüyen mücadelenin yanında olduğunu söyleyen Demirtaş, eşitsizlik, ayrımcılığın bu davanın temeli olduğunu kaydetti. Demirtaş, “Sorunların temelinde esaslı bir çözüm isteniliyorsa, başat konudur. Kadın sorunu Kürt meselesinden, ırk meselesinde ve diğer meselelerden önce gelir. Mirabal kardeşlerin sembolleşmesi ile birlikte şiddet ve ayrımcılık başlamadı. Davamız da egemenlik sistemine alternatif olan partinin üyeleri olduğu için yargılanıyoruz. Kürtler eşit olabilir mi? Bazıları açısından kabus. Kürt vardır demek, Türk milleti yoktur demek oluyor. Ama fiiliyatta Kürt vardır. Ama tek bir dile endekslenmiştir. İktidarı elinde bulunan kaybetmek istemez, bugün tek adam rejimi bırakmak istemiyor. Egemenliğini paylaşmak istemiyor, Kobanê davası budur. Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız” dedi.   ‘KÜRTLER KÜRT OLAMIYOR’   Kürt halkının kimliğinin yüzyıldır alınmak istendiğine vurgu yapan Demirtaş, buna itiraz edildiği için mahkeme salonlarında yargılandığını kaydetti. Demirtaş, “Bizim dilimizin, kültürümüzün, kimliğimizin, kimsenin alma hakkı yoktur. Kürt siyasetinin öncü kadroları toplum önünde linç edilmek isteniliyor. Ya biat edersiniz, Kürt olarak size ne kadar verirsek ona razı olursunuz ya da aç tavuk gibi bize muhtaç olursunuz. Bize dayattıkları bu, siz bunları bilerek siyasete girdik. Kürtler her şeyi olabiliyor ama Kürt olamıyor, Mehmet Metiner her şey oluyorsa, herkes her şey olabilir. Onurunu yitirenleri egemenler çok sever, özgürlük talebinden vazgeçen köleyi sahibi çok sever. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Mesele Kürtlük, Türklük değil, onur meselesidir. Bir insanın kimliğine saldıramazsınız, kimisi kalır burada mücadele eder, kimisi dağa gider” ifadelerini kullandı.    SAVCI’DAN DEMİRTAŞ’A SUÇ DUYURUSU    Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Patır patır insanlar ölüyor, savaş diyoruz, sen nasıl savaş diyorsun diye dava açılıyor. Savunma yapıyoruz ama duruşma savcısı savunmam hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Korsan bir şekilde Ankara 22’nci duruşma savcılığı sıfatıyla ayrı bir tüzel kişilik varmış gibi suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanına hakaret etmişim.”    Demirtaş, AİHM’in Figen Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararının tartışılması gerektiğinin önemine dikkat çekti.  Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, Cihan Erdal’ın hakkında “adli kontrol tedbirlerine uymadığı” gerekçesiyle yakalama kararı çıkarılmasın, siyasetçiler Demir Çelik, Sara Aktaş, Fatma Şenpınar ve Yasemin Becerikli hakkında ise “kırmızı bülten” çıkarılmasına karar verdi.  Duruşma yarına devam edecek.