Adalet Divanı 14 Aralık'ta PKK kararını açıklayacak 2022-12-09 09:17:10   ANKARA - Avrupa Adalet Divanı'nın 14 Aralık'ta PKK kararını açıklayacağını aktaran avukat Mahmut Şakar, hukuki mücadele sonrası AB’nin “terör listesi"ne dayanak yaptığı argümanların çöktüğünü ve arkasında durmayacak hale geldiğini belirtti.   PKK'nin Avrupa Birliği (AB) Konseyi’nin “terörist örgütler listesine” karşı açtığı davalardan 3'üncüsünün karar duruşması 14 Aralık'ta Avrupa Adalet Divanı’nda görülecek. Merkezi Lüksemburg'da bulunan Avrupa Adalet Divanı’nda, PKK’nin listeden çıkarılması için toplam 3 dava görülüyor. Davalardan ilki 2014-2018, ikincisi 2019-2020 ve üçüncüsü 2021’den günümüze kadar olan listelere karşı açılan davaları kapsıyor. Divan, ilk davada 2014 ve 2018 yılları arasındaki 8 listeyi iptal ederken, AB Konseyi karara itiraz etmişti. PKK, 2019 ve 2020 arasında listelere karşı da dava açmış, mahkeme her iki davayı birleştirmişti. Böylece üç ayrı dava iki dosya şeklinde görüşülmeye başlandı. İlk dosyaya dair görülen duruşmanın ardından 30 Kasım’da karar açıklandı. Üçüncü dosyaya dair ise mahkeme kararını 14 Aralık’ta açıklayacak. Uluslararası İnsan Hakları ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) Yönetim Kurulu üyesi avukat Mahmut Şakar, yakından takip ettiği dava sürecini anlattı.    14 ARALIK TARİHİ   PKK’nin 2002’den itibaren AB Konseyi’nin “terör örgütleri listesinde” olduğunu hatırlatan Şakar, bu listenin 6 ayda bir AB Konseyi tarafından yenilendiğini belirtti. Listeye karşı Hollandalı bir hukuk grubunun öncülüğünde PKK yöneticileri Murat Karayılan ve Duran Kalkan adına 2014 yılında hukuksal girişim başlatıldığını dile getiren Şakar, “14 Aralık’ta verilecek kararla beraber 2014’ten 2022’ye kadarki tüm listeleri kapsayan üç ayrı dosyayla ilgili kararlar verilmiş olacak. Ama bu kararlar ilk derece mahkemesi olan Genel Mahkeme’nin kararı. Kesin bir karar değil. Her iki taraf açısından da yeniden üst mahkemeye temyiz hakkı saklıdır” ifadelerini kullandı.   30 KASIM’DA İKİLİ KARAR    Mahkemenin 30 Kasım tarihli kararını değerlendiren Şakar, “Bu kararı, daha önce verdiği ve temyizde bozulan kararından daha farklıydı. Mahkeme, bir önceki kararında çok ayrıntılı bir inceleme yapma gereği bile görmeden, tek argüman üzerinden, iyi gerekçelendirilmedikleri nedeniyle tüm listeleri iptal etmişti. 30 Kasım’daki kararında ise tümden bir ret yok ama ikili bir ayrıma gitti. 2014’teki listelere ilişkin başvurucuları haklı buldu ama 2015-2017-2019’da yapılan listelere dair ise başvurucuyu haksız bularak, AB Konseyi’ni haklı buldu” bilgisini verdi.    Adalet Divanı’nda, tüm masrafların kaybeden tarafından karşılandığını kaydeden Şakar, “Mutlak bir kazanan yok. Mahkeme, savunma tarafının bazı argümanlarını, ama ağırlıkta diğer tarafın argümanlarını kabul etti. Buna dayanarak herkesin kendi masraflarını ödemesi kararını verdi” diye belirtti.   İLK DAVA 7 AYRI GEREKÇEYE DAYANIYOR   Savunma tarafının 2014’teki ilk davayı 7 ayrı gerekçe üzerinden açıldığını söyleyen Şakar, “Listenin neden ortadan kaldırılması gerektiğine dair gerekçelerden biri, PKK’nin listeye alınmasına dair gerekçelerin yeterli olmadığı, bir diğeri ulusların kendi kaderini tayin hakkı bağlamında bir mücadele yürütüldüğü için terörizm olarak nitelenemeyeceği idi, benzeri başka gerekçeler de vardı. Mahkeme de ilk kararında bu argümanlardan sadece birisine atıf yaptı. Diğer gerekçelerle ilgili bir yoruma gitmedi. Üst mahkemenin bozma gerekçesi de buna dayanıyordu. Mahkemeye, ‘savunma tarafı 7 ayrı gerekçeyle başvurmuşsa, bunun hepsini değerlendirmen gerekiyordu’ diyerek, tümüne tekrar bakması kararıyla bozdu. Bu sefer mahkeme daha kapsamlı, teknik, ayrıntılı 260 paragraftan oluşan bir kararlaşmaya gitti ve 7 gerekçeye karşı tek tek kendi argümanlarını saydı. Örneğin ulusların kendi kaderini tayin hakkı tartışmasını haklı buldu, ancak bir örgütün ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunsa bile, listede olabileceğine dair başka dosyalarda verdiği eski kararları gösterdi” bilgilerini paylaştı.    ‘ESAS BELİRLEYEN SİYASAL İRADE’   Şakar, AB Konseyi’nin mahkemenin 2018 kararına karşı hazırladığı temyiz dilekçesinin içeriğine işaret ederek, "Girişte ve sonuç kısmında, çok net bir şekilde mahkemeye seslendi; ‘Siz bu listeyi iptal ederseniz, ilk derece mahkemenin iptal kararında direnirseniz liste çöker’ dedi. ‘Sadece PKK açısından değil, bir bütün olarak AB terör listesi pratiği çöker’ diyor. Aslında açık bir şekilde politik bir söylemle bu listenin sürmesi için davanın reddedilmesi çağrısında bulundu. Avrupa Birliği Konseyi’nin temel argümanlarının siyasi olduğunu ve siyasal bir çağrıyla temyiz aşamasına gittiğini düşünüyorum. Nitekim mahkeme, kararın bazı yerlerinde, ‘AB’nin siyasi iradesinin tercihlerini esas almak zorundayız’ diyor. ‘Avrupa’nın siyasi iradesi hangi hareketi terörist olarak tanımlayıp tanımlamayacağına karar verebilir. Bu bizim işimiz değil’ diyor mahkeme. Teknik bazı boyutlara bakıyor, sadece usulü tartışıyor. Hukukun siyaset karşısında ne kadar geri ve zayıf tutum aldığını, esas belirleyenin siyasal irade olduğunu kararda görmek mümkün” ifadelerini kullandı.   LİSTEYE ALMA GEREKÇELERİ GERİ ÇEKİLDİ    AB Konseyi’nin hukuki mücadele verilmeyeceği hesabıyla çalakalem bir şekilde listeleri oluşturduğunu belirten Şakar, “2014’te avukatlar PKK’nin neden listeye alındığını sorduğunda, karşı tarafın sunduğu temel gerekçelerde, 2003 ve 2013 yılları arasında Kuzey Kurdistan’da 67 çatışmayı alt alta özensiz bir şekilde yazmışlardı. Çatışmanın nerede, nasıl, ne zaman olduğuna dair bir ayrıntı yok. Gerekçe olarak sundukları olaylara baktığımızda, büyük bir kısmı devletin eylemleri ya da askerlerin yapıp, PKK’nin üzerine attığı ama daha sonra açığa çıkmış eylemler. Gerekçelerin sadece Türkiye’nin verdiği birtakım verilere, basından toplanan bilgilere dayandığını gördük ve ciddi bir şekilde çürütüldü” şeklinde konuştu.    Konseyin bu gerekçeleri sonraki listelere karşı açılan davalarda geri çektiğini dile getiren Şakar, “Şuan temel dayanakları, üye ülkelerin listeleri. 2014’ten sonra PKK’yi yeniden listeye aldıklarında, gerekçe olarak ABD’nin, İngiltere ve Fransa’nın liste gerekçelerini sayıyor. Aslında bir araştırma inceleme yapmıyor, böyle bir görevinin de olmadığını söylüyor. Yani ilk gerekçelendirmeler çürütüldükten sonra üç ülkenin listeye alma gerekçelerini üst üste koyup listeye alma gerekçesi olarak sayıyorlar” dedi.   LİSTENİN ARKASINDA DURULMADI!    Şakar, 14 Aralık’ta görülecek karar duruşmasına dair şunları söyledi: “30 Kasım’daki karar 14 Aralık’ta verilecek kararın da ne olacağını gösteriyor. Farklı bir karar çıkmayabilir. Ama çıkacak karardan sonra avukatlar alacakları geniş bir toplantıyla, iki karara karşı nasıl bir hukuki mücadele geliştireceklerini tartışacaklar. 2014’ten bugüne kadar olan 8 yıllık süreçte verilen hukuk mücadelesi, AB terör listesinin zayıflığını, anlamsızlığını hem de ne kadar çürük bir zemin üzerine oturtulduğunu ortaya koydu. Karşı tarafın nasıl gayrimeşru biz zeminde listeyi oluşturduğu ortaya çıktı. Listenin arkasında duramayacak hale geldiler. Son duruşmalardan birisinde mahkeme, karşı tarafa ‘siz bu meseleye yaklaşırken ciddi olmak zorundasınız, PKK’yi herhangi bir hareketle bir tutamazsınız, basın yazıyor, kamuoyu, Kürtler izliyor, her duruşmaya çok sayıda Kürt geliyor ve her listeye itiraz ediyorlar. Haklı meşru duruşları da var’ diyor. Klasik terör söylemini rahatça bir kılıfa giydirebilecekleri bir zeminin olmadığını söylemek istiyor mahkeme. Ama AB Konseyi, bu ciddiyetten uzak. Sadece siyasal gerekçelerle bunu sürdürmeye çalışıyor. Ne kadar sürdürür bilmiyoruz ama bundan sonraki süreçte de hukuk mücadelesi devam edecek.”   ŞİDDET VE LİSTE ARASINDAKİ BAĞ    PKK’nin listeye alınmasıyla Türkiye’de Kürtlere karşı uygulanan şiddetin meşrulaştırılmasına dayanak yapıldığına dikkati çeken Şakar, “Bir örgütün listeye alınmasının hukuksal sonucu; varsa yöneticilerinin ya da örgütün kendisinin mali hesaplarının dondurulmasıdır. Ama özellikle PKK gibi 50 yıllık, Kürt meselesi gibi 200 yıllık tarihsel toplumsal bir dinamiğe dayanan mücadelede, bir siyasi hareketin terörist olarak nitelendirilmesi Kürtlerin statüsüzlüğünün gerekçesi haline getirilebiliyor, Kürtlere karşı uygulanan tüm şiddetin zemini haline getiriliyor. Örneğin 2015-2016’da Cizre, Şırnak gibi Kurdistan’ın önemli kentleri yok edilirken, insanlar bodrumda yakılırken, Türkiye ‘terörle mücadele diyorum’ söylemini gerekçe gösterdi. Ya da bugün, Rojava, Efrîn işgalleri de böyle. Dolayısıyla terör listesi, Kürtlere karşı şiddeti derinleştiren bir karakter taşıyor. Türkiye’nin Kürtlere karşı uyguladığı tüm şiddette Avrupa’nın bunu bu listeyle kolaylaştıran bir payı vardır" şeklinde konuştu.    ROJAVA DEVRİMİ'NİN ETKİSİ   Avrupa’nın Kürt hareketine kriminal bir gözle baktığını ifade eden Şakar, bu durumun Rojava Devrimi’yle birlikte kırıldığını vurguladı. Rojava Devrimi’nden sonra Avrupa’nın kendi toplumunda kriminalizasyon siyasetini sürdüremediğini kaydeden Şakar, “Avrupa toplumunun bu konuda Kürtlere bakış açısı önemli ölçüde değişti ama Rojava Devrimi’ne kadarki süreçte Avrupa toplumunun kendisi Kürtlere yaklaşımı devletlerinin kriminalizasyon siyaseti eksenindeydi. Bu liste, bir taraftan Kürtlere uygulanan şiddeti dayanak yapılan diğer taraftan da pozitif özelliklerin görünmesini, enternasyonal dayanışmanın yaygınlaşmasının önlenmesi gibi kritik ve tarihsel sonuçlara yol açan bir olgudur. Bu listeye karşı mücadele, aynı zamanda Kürtlerin hak alma, statü, temel özgürlüklerini garantiye alma mücadelesinin hepsini olumlu etkileyecektir. Türkiye devletinin, Kürtlere karşı uluslararası anlamda kullandığı tek şey terör söylemidir. Türkiye ve Avrupa arasındaki asıl anlaşma da bu terör söyleminin sürmesi konusundadır. ‘İptal ederseniz çöker’ demelerinin nedeni budur. Egemenler arasındaki uzlaşının dayandığı zemin terör söyleminin sürmesidir" diye konuştu. Şakar, hukuki mücadelenin yanı sıra toplumsal ve siyasal mücadeleyle “terör” söylemine karşı mücadele verilmesi gerektiğini vurguladı.