İmralı’da kritik dönem: Meclis denetimine açılmalı 2022-12-21 09:10:00   ANKARA - İmralı’da olağanüstü kritik bir dönem olduğunu ve Meclis’in denetimine açılması gerektiğinin altını çizen HDP MYK üyesi Doğan Erbaş, “İktidar bir an önce bu oyalama taktiğinden vazgeçmeli, Sayın Öcalan ile görüşmeleri bir an önce başlatmalı” dedi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 21 aydır devam eden haber alınamama hali, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) Eylül ayında gerçekleştirdiği ziyaretin ardından kamuoyunda kaygıların artmasına neden oldu. Kardeşiyle 25 Mart 2021’de yaptığı kesintili telefon görüşmesinde Abdullah Öcalan, “Bir görüşme olacaksa, hukuksal çerçevede olmalıdır. Bu yaptığınız çok yanlış. Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil. Bu asla kabul edilemez. Bu aynı zamanda çok tehlikelidir. Avukatlarımın buraya gelerek benimle görüşme yapmasını istiyorum. Bu hukuki bir şeydir” demişti.    Ancak geçen 21 ayda avukatların yaptığı tüm başvurular ya “disiplin” cezası gerekçe gösterilerek reddedildi ya da yanıtsız bırakıldı. CPT, 20-29 Eylül’de İmralı Cezaevi’ni ziyaret ettiğini açıkladı. Ancak Asrın Hukuk Bürosu, bu ziyarete dair, Abdullah Öcalan’ın CPT ile görüşmeye çıkmadığı duyumlarının olduğu yönünde açıklamada bulundu.     Başvuruların yanıtsız bırakılması, CPT’nin yaptığı ziyarete dair çelişkili açıklamalarının kamuoyunda yarattığı kaygılar üzerine İmralı tecridine karşı mücadeleyi direnişinin merkezine alan Halkların Demokratik Partisi (HDP), Merkez Yürütme Kurulu toplantısında kapsamlı eylem kararı aldı.    İmralı’da olağanüstü kritik bir dönem olduğunu belirten HDP Genel Saymanı ve MYK üyesi Doğan Erbaş, buna karşı yeni bir hamle başlattıklarını söyledi. İmralı’daki gelişmelere dair cevaplanması gereken sorular olduğunu vurgulayan Erbaş, Abdullah Öcalan ile görüşmenin günlük siyasete konu edilemeyeceğini, bir an önce görüşmelerin gerçekleştirilmesi gerektiğini ve İmralı’nın Meclis denetimine açılması gerektiğinin altını çizdi.    HDP tecride karşı mücadeleyi direnişin merkezine aldı ve harekete geçiyor. Nasıl bir süreç başlıyor?      Yeni bir hamle, yeni bir eylemsellik süreci başlatıyoruz. Bu yeni eylem hamlemizle, tecrit sonlanıncaya kadar, Sayın Öcalan avukatlarıyla görüştürülene kadar bu eylemlerimiz devam edecek.   Son günlerde yoğunca tartışmalarımız oldu. Parti Meclisi toplantımızda da son Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda da İmralı’da yaşanan son durumu konuştuk, tartıştık ve önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklayacağımız şekilde yeni bir hamle, yeni bir eylemsellik süreci başlatıyoruz. Bu yeni eylem hamlemizle, tecrit sonlanıncaya kadar, Sayın Öcalan avukatlarıyla görüştürülene kadar bu eylemlerimiz devam edecek. Şimdiye kadar da pek çok etkinlik yaptık. Kamuoyunda ses getiren Gemlik Yürüyüşü gerçekleştirildi. Son günlerde Amed, İstanbul ve Wan’da, bazı eylemler, yürüyüş ve etkinlikler oldu. Bunların etkisinin de sınırlı kaldığını belirtmek gerekiyor. Bu anlamda bir özeleştiri vermemiz gerekiyor. Bütün çabalarımıza, kampanyalarımıza, etkinliklerimize rağmen Sayın Öcalan’ın hala avukatlarıyla görüştürülmediğini biliyoruz. İmralı’da tecridi de aşan bir durum var. Aslında bir esaret demek gerekiyor. Hiçbir kural yok, tamamen keyfi, iktidarın ne kendi iç hukukuna ne evrensel hukuka ne mahkeme kararlarına ne uluslararası sözleşmelere uyulmuyor, hiçbir kural ve kaideye dayanmayan tam bir keyfilik söz konusu.   Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yürüten bir isim olarak, birçok kez ziyaret ettiğiniz İmralı’da nasıl bir hukuk sistemi işliyor? Nasıl bir aşamaya geldi?   Birleşmiş Milletler Anlaşması var, bütün ülkelerin taraf olduğu, Mandela Kuralları deniyor. Orada BM’ye üye bütün ülkelerin cezaevlerinde tutulan tutuklularla ilgili uyması gereken kurallar var. Bunlara uyulmuyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kurallarına uyulmuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kurallarına uyulmuyor. CPT’nin geçmiş yıllarda yaptığı ziyaretlerde düzenlediği raporlar var, tespitleri, tasfiye kararları var, onlara uyulmuyor. Dolayısıyla iç hukuka da evrensel hukuka da uyulmayan bir durum söz konusu. Bu nedenle tecridi de aşan fiili bir esaret durumu söz konusu. İşte tüm bu 21 yıldır devam eden tecrit sistemi, yeni bir duruma gelmiş durumda. Ortada yeni bir durum var, kritik ve olağanüstü bir durum var. Tarihin gördüğü en korkunç işkence sistemi diyebileceğimiz bir uygulama var.    Derinleşen bir savaş konsepti var, çoklu krizler derinleşiyor. Sizler de HDP olarak bu tespitte bulunuyorsunuz ve buna karşı Abdullah Öcalan’ın çözüm rolüne işaret ediyorsunuz. Savaş denklemiyle birlikte ele aldığımızda, Abdullah Öcalan’ın bu noktada nasıl bir rol ve misyonu var?    Her zaman söylediğimizi tekrar etmiş olacağız. Sayın Öcalan bir misyondur, çok kritik kavşaklarda, Türkiye, Kurdistan, Ortadoğu, bütün kavşaklarda duran bir misyonu, çözüm, barış ve özgürlük misyonunu temsil eden bir aktördür. Sayın Öcalan sadece barışın ve çözümün değil, aynı zamanda özgürlüğün de misyonudur. Dolayısıyla Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması, avukat görüşünün sağlanması, bahsettiğimiz bütün bu konularda bir çözüm olasılığının artmasıdır. Bir çözüm umudunun büyümesidir. Sayın Öcalan’ın özellikle toplumsal barışın sağlanması noktasında, Türkiye’de Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı devam edegelen barışçıl, demokratik çözümün yanı sıra, toplumsal barışın sağlanması, demokratikleşmenin gerçekleşmesi, bütün bu süreçlerin bir an önce hayata geçirilmesinde son derece hayati bir önemi var, son derece belirleyici bir rolü var. Geçmişte de bu yaşandı, 2013-2015 arasında çözüm umudunun olduğu bir dönemde bu topraklarda nasıl bir yaşamın şekillendiğini hep beraber gördük. Dolayısıyla Sayın Öcalan hem bir halkın iradesidir hem bir kurucu iradedir, aynı zamanda bir çözüm ve özgürlük misyonudur.    Bu nedenle özellikle savaşın tırmandırılıyor, halklar arasında kutuplaşmanın artıyor, çözümsüzlük derinleştiriliyor, Türkiye kritik bir eşikte… Cumhuriyetin ilk yüzyılı tamamlanıyor, ikinci yüz yıla doğru gidiliyor. Cumhuriyet yeni yüzyılda nasıl şekillenecek? Yeniden oligarşik bir karakterde, otoriter bir biçimde mi yoluna devam edecek, yoksa yepyeni bir şekilde, bütün halkların, inançların kendisini özgürce ifade ettiği, eşit yurttaşlığa dayalı, demokratik bir anayasaya dayalı bir demokratik cumhuriyete mi evrilecek? Kritik soru bu, bu günlerde bu yoğunca tartışılıyor. Bütün partiler buna göre çalışmalarını yürütüyor. İşte tüm bu konuların tartışıldığı bir süreçte, Sayın Öcalan’ın bir an önce, gecikmeksizin, derhal avukatlarıyla görüşme yapması, bize göre yeni bir sürecin başlangıcı olacaktır. Bu nedenle hem son toplantılarımızda bu konuyu derinliğine tartıştık, bu tartışmalar ışığında yeni planlamalar çıkardık.    Tecridin kanıksandığını söylediniz, MYK toplantınızda da İmralı’da gelinen aşamayı kritik olarak değerlendirdiniz. 21 aydır haber alınamaması, avukat başvurularının yanı sıra Adalet Bakanlığı’na partinizin yaptığı başvuruların yanıtsız bırakılması, CPT’nin son ziyareti… Bu sessizlik hali neye işaret ediyor?       İmralı'da yeni bir durum var, yeni bir dönem var, olağanüstü kritik bir dönem var. Ortada ciddi ve cevabı bulunmayan sorular var. Bu sorulara bir an önce net cevap verilmesi gerekiyor.   İmralı'da yeni bir durum var, yeni bir dönem var, olağanüstü kritik bir dönem var. Bu son CPT ziyareti ile ilgili yaşanan gelişme ve açıklamalara dayanarak bunu söylüyoruz. Ortada ciddi ve cevabı bulunmayan sorular var. Belirsizlikler var, kuşkularımız, kaygılarımız artmış durumda. Bu sorulara bir an önce net cevap verilmesi gerekiyor. Net cevap vermesi gereken kurumlardan birisi Adalet Bakanlığı'dır. Adalet Bakanlığı'na çağrıda bulunuyoruz; bir an önce durum netleştirilmelidir. Sayın Abdullah Öcalan neden CPT ile görüşmemiş olabilir? Bunun cevabını Adalet Bakanlığı bir an önce vermelidir. Adalet Bakanlığı bir oyalama içerisine girmemelidir. Oyalamadan artık vazgeçmelidir. Bir an önce avukatların görüşme talebine net cevap verilmelidir. Olumlu cevap verilmelidir. Ayrıca partimizde bir süre önce Eş Genel Başkanlarımız başta olmak üzere vekillerimiz de Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmek için başvuru talebinde bulundular. Bu taleplerimize de bugüne kadar herhangi bir yanıt verilmiş değil. Bir kez daha Adalet Bakanlığı'na bu çağrıyı tekrarlıyoruz, bir an önce çağrımıza cevap verin. Eşbaşkanlarımız, vekillerimiz İmralı Adası'na bir an önce gitmelidir.    Meclis de sessiz…    Şu an Türkiye'de TBMM denetimine kapalı tek cezaevi İmralı Cezaevi'dir. TBMM üyeleri, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri haber vermeden, izin almadan bütün cezaevlerini ziyaret edebilir ama tek istisnası İmralı Cezaevi'dir. İmralı TBMM denetimine bir an önce açılmalıdır.    CPT’nin Türkiye ziyareti gündeminde İmralı ziyareti yoktu. Ancak ziyaret gerçekleştirildi. CPT buna dair çelişkili açıklamada bulundu. Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yürüten Asrın Hukuk Bürosu da bu yönlü duyumların olduğunu açıkladı. CPT ziyaretini ve buna dair açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?   Şimdi CPT'nin son ziyaretinde birinci dikkat çeken nokta şu: Kamuoyuna yansıyan açıklamadan da anlaşıldığı üzere CPT'nin son Türkiye ziyaretinde İmralı ziyareti normal, olağan durumda yoktu zaten. Sonradan karar verilmiş. Birinci soru neden gündemine almadığı halde Türkiye'ye geldikten sonra İmralı Adası'nı ziyaret etti. Bir duyum mu aldı CPT. Sayın Abdullah Öcalan'ın sağlığına ilişkin, İmralı cezaevi koşullarına ilişkin farklı bir gelişme mi oldu? Bu sorunun cevaplandırılması gerekiyor. İkincisi ve daha önemlisi, Asrın Hukuk Bürosu ilk defa Abdullah Öcalan’ın CPT heyetiyle görüşmediğine ilişkin duyum aldığını söylediler. Asrın Hukuk Bürosu'nun yaptığı bu açıklama çok dikkat çekici. Bütün bu görüşme ve açıklamalardan sonra ortaya bu görüşmenin neden yapılmadığına dair soruya tatmin edici bir cevap verilemedi. CPT olgun yeterlilikte bir cevap vermedi, geçiştirdi. Sözü dolandırdı, geçiştirdi, muğlak bıraktı. Sorun şu: Sayın Abdullah Öcalan neden CPT heyeti ile görüşmedi? Acaba bir sağlık sorunu olduğu için mi görüşmedi, başka bir nedenle mi? Son derece kaygı uyandıran gelişmeler bunlar. Doğru, CPT'nin bağlı olduğu kurallar var. Doğru, CPT ilgili ülke onay vermedikçe raporunu açıklayamaz. CPT'nin böyle bir sözleşmesi var, raporu açıklayamayabilir ama örneğin Sayın Abdullah Öcalan'ın kendileri ile görüşüp görüşmediğini, durumuna ilişkin kısa bir bilgi verebilir. Olağanüstü bir durumdur bu. CPT'yi bu konuda biraz daha dikkatli ve sorumlu olmaya çağırıyoruz.   Abdullah Öcalan, uluslararası komployla getirildiği İmralı’da kendisini CPT yetkilisinin karşıladığını, İmralı tecridinden CPT’nin sorumlu olduğunu söylemişti. Bugün son ziyaretiyle yaptığı çelişkili açıklamaları da hatırlatırsak, CPT’nin İmralı tecrit sistemindeki rolü nedir?    İmralı sisteminin kendisi uluslararası sistemin bir parçası. Bütün bir AB, Avrupa Komisyonu, AİHM'de onlardan biridir. Bütün bu kurumların aslında çeşitli düzeylerde rolleri var. Kuruluşta, devam etmesinde ve ağırlaşmasında da rolleri var. Bugün daha da ağırlaşan bir durumla karşı karşıyayız. Bunda da hepsinin bir şekilde rolleri var. Türkiye'de zaten denetim yapan, tavsiye kararında bulunan, tedbir uygulayan, tasviye kararları uygulanmadığında yaptırım uygulayabilecek bu kurumların bu şekilde davranmasından da güç ve cesaret alıyor. Türkiye'nin bu kadar hukuk dışı davranmasının bir nedeni de elbette ki önemli yerlerden biri de budur. Eğer siz bir sözleşme altına imza atmışsanız, buna uymak zorundasınız. AB kurumlarının da yeterli oranda denetim görevi yapmadıkları, yaptırım kararları uygulamadıklarından Türkiye maalesef güç ve cesaret alıyor. Bu şekilde böyle pervazsız bir biçimde, hukuksuz, keyfi bir biçimde artık esaret koşulları haline gelmiş durumda bulunan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi uygulamaya devam ediyor.    Tecrit ısrarının Türkiye halklarına, Kürt halkına sonuçları neler olur?      Savaşı isteyenler tecridi derinleştirenlerdir; tecridi derinleştirenler savaşı sürdürenlerdir. Denklem bu şekilde birbirine bağlı.   İmralı'da tecrit, esaret, işkence sisteminden en fazla kaybı Türkiye halkları yaşıyor. Fatura halklara çıkıyor. Kürt halkı olmak üzere, Türkiye'de yaşayan bütün halklar, emekçiler, Aleviler, kadınlar, gençler en ağır faturayı ödemeye devam ediyorlar. Savaş artarak, tırmanarak devam ediyor. Birkaç gün önce bütçe görüşmelerinde bir AKP’li yaşanan ekonomik krizi açıklamak için bazı örnekler verdi. Atılan bombaların maliyetini söyledi. Tablo apaçık ortada, savaşta bu kadar ısrar, bombada, acıda, gözyaşında bu kadar ısrar halklara kaybettiriyor. Savaş isteyenlerin tecridi sürdürdüklerini görmeliyiz. Savaşı isteyenler tecridi derinleştirenlerdir; tecridi derinleştirenler savaşı sürdürenlerdir. Denklem bu şekilde birbirine bağlı. Eğer gerçek anlamda kalıcı, hayata geçirebilecek, yasal-anayasal güvenceli olan onurlu bir barıştan söz edilecekse, bu barışın sağlanmasının yegane adresi İmralı'dır, Sayın Abdullah Öcalan'dır.    Bu sadece HDP’nin ya da Kürt halkının sorumluluğu mu?    Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Ancak, bazen yanlış anlamalara da sebep olan bir konudan bahsediyoruz. Tecridin kaldırılması sanki sadece HDP'nin, sanki Kürt halkının bir bölümünün sorunuymuş gibi. Oysa tecridin devam etmesi bütün halklara kaybettiriyor. Emekçilere, kadınlara, bütün inanç kimliklerine, demokrasiden yana olan bütün güçler artık bu konuda daha duyarlı davranmalı, tecridin kaldırılmasının yol açacağı olumlu sonuçları daha yakından görmelidirler.    İktidar medyası, birçok kez iktidar yetkilileri Abdullah Öcalan ile bir görüşme olduğu yönünde algı yarattığını görüyor, okuyoruz. Bu bir seçim hesabı mı?      Sayın Öcalan ile görüşmek, günlük siyasetin seçime doğru giderken, kimi taktik hamlelerine konu edilmeyecek kadar önemlidir.   Sayın Öcalan ile görüşmek, Sayın Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesi veya Sayın Öcalan ile görüşmek salt bir dar siyasetin, günlük siyasetin seçime doğru giderken, kimi taktik hamlelerine konu edilmeyecek kadar önemlidir. Buradan iktidarı da uyarıyoruz. İktidar bir an önce bu oyalama taktiğinden vazgeçmeli, Sayın Öcalan ile görüşmeleri bir an önce başlatmalı ve Sayın Öcalan'ın barış çağrılarını, kutsal barış misyonunu bir seçime heba edecek adımlara girmemelidir. Hiç kimseye faydası olmayacak bir beyhude çaba olacaktır bu.    Bu spekülasyonlar muhalefeti de rahatsız ediyor. İmralı’da olası bir görüşmeye karşı çıkıyor. Muhalefetin nasıl bir sorumluluğu var?    Muhalefetin kaygıları yersiz. ‘Neden görüşüyor olabilirsiniz’ değil, ‘neden bir an önce görüşmüyorsunuz’, ‘neden açık görüşmüyorsunuz’, ‘neden bir an önce avukatlarını göndermiyorsunuz’, ‘avukat-müvekkil görüşmesini neden sağlamıyorsunuz’ diye eleştirmelidirler. Muhalefet de özellikle Millet İttifakı partileri de bu konuda artık daha sorumlu olmalıdır, iktidarın bu yönlü manipülasyonlarını karşıdan gören, buna cephe alan, bunu boşa çıkaran bir tutum içerisinde olmalıdırlar.   MA / Özgür Paksoy