ÖHD’li Yamar: CPT ve Türkiye İmralı tecridinde ortaktır 2023-01-18 09:02:20   İSTANBUL - CPT’nin İmralı’da yaptığı hiçbir görüşmesinin, bir şeyi değiştirmediğini belirten ÖHD’li avukat Ferdi Yamar,  CPT ile Türkiye’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan 24 yıllık tecritte ortak olduğunu söyledi.    PKK Lideri Abdullah Öcalan, 24 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutuluyor. 21 ayı aşkın süredir Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde tutulan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan haber alınamıyor. Öcalan'ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkilleri ile görüşmek için her hafta rutin bir şekilde aile ve avukat görüşme başvuruları yapsa da, “disiplin cezaları” ve “görüş yasağı” şeklinde gerekçeler öne sürülerek, görüşme engelleniyor. En son olarak yapılan aile görüş başvurusuna 4 Ocak’ta yanıt veren Bursa İnfaz Hakimliği, Abdullah Öcalan’a yeni bir disiplin cezası verildiği öne sürerek, bu nedenle 3 ay aile görüş yasağı kararı alındığını bildirdi.   Abdullah Öcalan’a dönük bu uygulamaların son bulması için 10 Haziran 2022’de Türkiye’den 775 avukat, başvuruda bulundu. Bu avukatlar arasında yer alan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Ferdi Yamar ile tecrit uygulamasını konuştuk.   Ferdi Yamar   TECRİT BAŞINDAN BERİ VARDI   İmralı’da uygulanan tecridin Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla getirilmesiyle devreye girdiğini belirten avukat Ferdi Yamar, ağır tecrit sisteminin 2011 yılından bu yana engellenen avukat ve 2019 yılından bu yana aile görüş yasaklarıyla başlamadığının altını çizdi.    Tecridin uluslararası boyutuna dikkat çeken Yamar, Abdullah Öcalan için inşa edilen ve bir “Ada Hapishanesi” olarak bilinen İmralı’da ki tecrit politikasının devletin kontrolü altında bulunduğunu belirtti. Yamar, “Ada koşulları açıktır ve bellidir. İnsansızlaştırılan bir bölgede, bir kişinin tutulması tamamıyla bir tecrit durumudur. Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle birlikte özel olarak inşa edilmiş bir adada tutulmasıyla tecrit başladı. Ada cezaevinde olmasından kaynaklı olarak aslında buraya erişim her zaman devlet kontrolüyle ve devlet iznine tabi bir şekilde gelişti. Sonuçta bir ada cezaevinde gerek Öcalan’ın ailesi, gerek avukatlarının görüşmesi açısından öncelikle bir gemiyle ulaşımın sağlanması gerek. Bugün Türkiye hapishanelerinin hiçbirine gemiyle bir geçiş söz konusu değil. Bu durum başından beri tecritti” diye konuştu.   EŞİ BENZERİ YOK   Abdullah Öcalan’ın avukatlarının 1999’dan beri müvekkilleri ile görüşmelerinin engellendiğini hatırlatan Yamar, gelinen süreçte İmralı’daki bu tecrit sisteminin dünyada eşi benzerinin olmadığını aktardı. Yamar, “Dünya üzerinde birçok siyasi tutuklu var. Sayın Öcalan’ın yaşamış olduğu bir hukuksuzluk var. Gerek avukatlarına erişememesi açısından, gerek bilgi alınamaması gerekse de haber alınması yönünde ciddi anlamda bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Doğalında bu hukuksuzluğa karşı da savunmanın, avukatların, baroların ve dünya üzerindeki demokratik kitle örgütlerinin sessiz kalması beklenemez” diye kaydetti.    TECRİT NASIL KIRILIR?    Abdullah Öcalan ile birçok grup avukat ve kitle örgütlerinin görüşme sağlanması için eylemler düzenlediğini ve başvurular yaptığını ancak bu konuda bir geri dönüş olmadığına işaret eden Yamar, bu durum nedeniyle tecridin Türkiye’ye yayıldığını söyledi. Tecrit karşıtı bugüne kadar yapılan tüm eylem ve etkinliklere rağmen devletin herhangi bir ses çıkarmadığını dile getiren Yamar, bu eylem tarzının da tartışılmaya açılması gerektiğini belirterek, “Bu, ancak güçlü bir halk kitlesinin hareket etmesiyle oluşturulabilecek bir durumdur” dedi.   ‘ABDULLAH ÖCALAN MESAJ VERDİ’   Uluslararası yetkili bir kurum olan Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya Eylül’ün son haftasında yaptığı ziyarette Abdullah Öcalan’ın görüşe çıkmamasının “politik” bir mesaj içerdiğine dikkat çeken Yamar,  “Bence Sayın Öcalan’ın gerek devlete gerek ise haklara vermiş olduğu bir mesaj. Çünkü Sayın Öcalan’ın muhataplığı avukatlarıdır. Sayın Öcalan ilk temas etmek istediği kişiler avukatları ve ailesidir. Avukatları dışında yapılabilecek bütün görüşmelerin aslında bir gerçekliği yoktur. Eğer CPT ile sağlıklı bir görüşme yapılmış olsaydı, CPT bu görüşmenin sonucunu açıklamış olacaktı. Öcalan CPT ile görüşmemiştir, görüşmek istememiştir. Yapılan bütün görüşmelerin de aslında devlet kanalıyla yapıldığını, devletle ilişki içerisinde olduğunu da gözler önüne sermektedir. Devlet bu noktada bire bir zaten CPT ile ilişki içerisindedir, ortaktır” dedi.   ‘ÖCALAN CPT’Yİ ÇÖZÜM OLARAK GÖRMÜYOR’   Abdullah Öcalan’ın Türkiye ve uluslararası güçler tarafından “rehin” olarak tutulduğunu ve bu güçlerin bünyesinde bulunan yapıların görüşmelerinin samimiyetinin tartışma konusu olması gerektiğini ifade eden Yamar, Abdullah Öcalan’ın CPT’yle görüşmemesindeki nedeni ise “Abdullah Öcalan’ın CPT ile görüşmemesi, CPT’yi artık çözüm olarak değerlendirmediği anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.    BİR ALDATMACA   Yamar, CPT ile yapılan hiçbir görüşmenin, bir şeyi değiştirmediğini hatırlatarak, “Bu noktada artık sadece usulen yapılan görüşmeler var. Bir aldatmaca olarak okunabilir. Devlet bunu bir araç olarak kullanıyor. Çünkü Öcalan’la CPT’den önce görüşme yapması gereken kişiler avukatlarıdır. Öcalan ilişkin Türkiye kamuoyuna ve dünya kamuoyuna sağlıklı bilgi verebilecek tek kişi de Öcalan’ın avukatlarıdır” diye kaydetti.   TECRİDİN VE İŞKENCENİN AMACI   Görüşme ve hak engellerini işaret ederek tecridin hem fiziki hem de psikolojik boyutuna dikkat çeken Yamar, devletin bu politikayı bilinçli bir şekilde uyguladığını dile getirerek, “Bu noktadan kaynaklı olarak kalıcı hastalıklarla maalesef baş başa kaldıklarını görmekteyiz. Aslında devletin Öcalan üzerine yapılmak istediği gerçeklikte bu olabilir: Sayın Öcalan’ı insansızlaştırmak, yalnızlaştırmak!” dedi.    ‘SAVAŞI BİTİRECEK TEK GÜÇ’   Abdullah Öcalan’ın tüm bu politikalara karşı amansız bir direniş sergilediğini ifade eden Yamar, şöyle konuştu: “Bu ülkede barış isteyen herkes şunu bilmektedir ki; Öcalan’ın tarihsel bir misyonu vardır. Savaşı bitirebilecek bir güçtür. Bu sebeple Öcalan’la yapılabilecek bütün görüşmeler de savaşa değil barışa hizmet eder. Barışı isteyen insanların sesine kulak verilmeli. Türk devleti bu noktada üç maymunu oynamaktadır. Tabiri caizse üç maymunu oynamaktan vazgeçip, barışı isteyenin sesi olmalı.”   MA / Mehmet Aslan