Necmiye Alpay: Kürtler yüzyıllık ‘yok edilmeye’ karşı dillerini yaşatıyor 2023-02-19 09:02:48 İSTANBUL - Dilin, toplumların “yaşamı” ve “aynası” olduğunu dile getiren dilbilimci Necmiye Alpay, Kürtlerin dili olan Kürtçenin Cumhuriyetin kuruluşundan beri yok edilmeye çalışıldığını ancak Kürtlerin verdiği mücadele ile yüzyıllık politikalara rağmen dilini yaşattığını söyledi.   Zagros Dağlarından batıda Toros Dağlarına ve güney Hemrin Dağları’ndan kuzeyde Kars-Erzurum platolarına kadar uzanan coğrafi bölgede bin yıllardır varlıklarını sürdüren Kürtlerin toprakları, 18’inci yüzyılda sahneye sürülen ulus-devletlerin gelişmesi sonucunda oluşturulan Türkiye, Irak, Suriye ve İran tarafından dört parçaya bölündü. Dünyada nüfusları en az 50 milyon olduğu tahmin edilen Kürtlerin başta varlıkları, dil ve kültürleri uzun bir dönemdir ya yok edilmeye çalışıldı ya da sürekli saldırılara maruz kaldı.   AMANSIZ MÜCADELE   Ancak Kürtler, hem dört parçaya bölünen Kurdistan’da hem de Afganistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın yanı sıra Almanya, İsveç ve diğer pek çok Avrupa ve dünya ülkelerinde varlıklarını ve dil ile kültürlerini yaşatmayı ve yaymayı verdiği amansız mücadele ile sürdürdü. Bu mücadele devam ederken Kürt dili bugün hala tehdit altındı.    DİLLER SALDIRI ALTINDA   Kürtçe gibi başka diller de saldırı altında. Dillere yönelik baskı ve tehditlerin sürdüğü dünya sisteminin en büyük örgütü Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2000’de 21 Şubat tarihini “Dünya Anadil Günü” olarak ilan etti. Dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek “iddiasıyla” bu adımı atan UNESCO’nun Mart 2013’te yayımladığı Tehlike Altındaki Diller Dünya Atlası’na göre, dünyada konuşulan 7 binin üzerindeki dilin yüzde 40’ı, yani 2 bin 500’ü kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı. Tehdit altındaki bu dillerden her iki haftada biri yok oluyor. Dilsel çeşitlilik açısından zengin olan ülkelerin başında Papua Yeni Gine geliyor. Nüfusu 8 milyondan biraz fazla olan ülkede 800'den fazla dil konuşuluyor.   MANİPÜLE EDİLDİ    Ana dille ilgili düzenlemeler yapan BM, Avrupa Konseyi ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi kurumların anadile dair yaklaşımları, sadece insani ve kültürel haklarla sınırlı kaldı. Söz konusu bu kurumlar, bu anlayışla ana dil hakkını sadece hayat hakkı, eşit olma hakkı, ayırımcılık yapılmaması, din, ifade ve kültür özgürlüğü gibi bireysel haklar çerçevesinde ele alıyor.   18 DİL YOK OLDU!   UNESCO’nun Diller Atlası’na dönecek olursak, Türkiye’de ise, Kürtçenin Kirmançkî (Zazaca) lehçesi dahil olmak üzere 18 dil yok oldu veya yok olma tehlikesi ile yüz yüze bırakıldı ya da bu durum dayatıldı. Bunlardan Ubik, Mlahso ve Kapadokya Yunancası tamamen yok olmuş durumda. Hertevin ve Mlahso dilleri, Süryani dilleri ailesinden Turoyo, Ladino ve Gagavuzca, Romanca, Batı Ermenicesi, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Abazaca, Suret dilleri “ciddi tehdit” altında gösterilirken, Adigece, Abhazca, Kabar-Çerkes dilleri ve Zazaca ise "kırılgan" diller kategorisi içerisinde.   ULUSAL GÜVENLİĞE TEHDİT: KÜRTÇE   Türkiye'de kaç dilin konuşulduğuna dair resmi ve uluslararası veri yok.  Ancak dil çalışmaları yürüten Ethnologue adlı internet sitesine göre, ülkede hali hazırda 39 dil konuşulmakta. Sanal ortamlarda yer alan verilere göre, Türkiye’de 20 milyon civarı nüfus ile ülkenin en büyük ikinci etnik grubu olan Kürtlerin anadili olan Kürtçe, Cumhuriyet tarihi boyunca sürekli baskı, yasak ve engellemelerin hedefi oldu. Yüzyıllık geçmişi bulunan Kürt sorunu ile “ulusal güvenliğe tehdit" olarak görülen Kürtçenin, devlet dairelerinin yanı sıra gündelik hayatta kullanımının önüne geçmek için “fiili yasaklama” politikaları geliştirildi.   ASİMİLASYON DEVREDE   Türkiye'de farklı dillerin kullanımı, kuruluş aşamasında imzalanan Lozan Antlaşması’nın getirdiği yükümlülükler ekseninde "dinsel yapıya" göre şekillendirildi. Bu antlaşma ile ülkede yaşayan Hıristiyan azınlıklarının dilleri, eğitim ve diğer alanlarda kullanılması yasal güvence altına alındı. Türkçe dışında farklı bir dil konuşan Müslümanlar ise bu haklardan mahrum. Anayasal güvence altına alınmayan Kürtçe ve diğer dillerin gelişimine yönelik bir yaklaşım sergilenmediği gibi, tersi yönde yasaklayıcı ve engelleyici adımlar atılıp, asimilasyon politikalarına başvuruldu.   BASKILAR ESNETİLDİ    Kürtçe ve diğer dillere dair politikalar, Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamında 2002 ve 2003 yıllarında çıkarılan kanunlarla kısmi ölçüde esnetildi. "Devletin bölünmez bütünlüğüne" aykırı olmaması şartıyla, azınlık dillerinin öğretilmesi için kurslar açılmasına veya var olan kurslarda bu dillerin öğretilebilmesine olanak verildi. Bu düzenlemelerle ilk özel Kürtçe kursu 2004'te Batman'da açıldı. Yine bir yanda Kürtçe ve Kürtçe yayıncılığa yönelik engellemeler sürdürülürken, 2009 yılında TRT Şeş (TRT 6) doğrudan devlet eliyle yayın hayatına başladı.   SEÇMELİ DERSE FİİLİYATTA ENGEL   Eylül 2012’de ise yayımlanan yönetmenlikle Kürtçe “seçmeli ders” olarak Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) müfredatına girdi. Bu değişiklikle 12 yıllık mecburi Türkçe eğitiminin 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarında, öğrencilerin bir sınıf ya da yeterli grup oluşturacak sayıya ulaşması halinde haftada 2 saat Kürtçe (Kurmancî, Kirmanckî) ders alınabilmesinin önü açıldı. Ancak öğretmen ataması ve materyal tedariki yapılmamasının yanı sıra okul idarecilerin engellemeleri ile seçmeli ders tercihi de fiilen ortadan kaldırıldı.   BİLİNMEYEN DİLİN ÖNÜ AÇILDI   Yargı alanında ise 2009’dan itibaren tutukluların mahkemelerde Kürtçe yaptığı savunmalar “bilinmeyen dil” muamelesi gördü. “Çözüm süreciyle” birlikte bu konuda yumuşama adımları atıldı. 2013’te, Meclis'ten geçen yasa ile savunmasını Kürtçe yapmak isteyenlerin tercüman parasını ödemesi halinde savunma yapabilmesinin önü açıldı. Kürtçeye dönük esnetmeler yerel yönetimler de kendisini gösterdi. Bağlar Belediyesi, Eğitim Destek Evi olarak ilk Kürtçe eğitim veren Ferzad Kemanger İlkokulu’nu 15 Eylül 2014’te açtı. Onu diğer bazı merkezlerde açılan başka okullar izledi. Sokak ve caddelere ise Kürtçe isimler verilmeye başlandı.   KÜRTÇEYE KHK'LERLE DARBE   Kürtçe eğitim konusunda yumuşama adımları atılsa da, 2015'te ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve akabinde ilan edilen Olağanüstü Hal’e (OHAL) dayanılarak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) Kürtçenin gelişimi için faaliyet yürüten “günlük yayın yapan tek gazete Azadiya Welat, Evrensel gazetesinin Kürtçe yayın yapan dergisi Tiroj, Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği (KURDÎ-DER) ve İstanbul Kürt Enstitüsü”nün de aralarında bulunduğu çok sayıda kurum ve kuruluş kapatıldı.   KÜRTÇE KARŞI KAYYIM   Bağlar Belediyesinin açtığı Kürtçe eğitim verilen "Ferzad Kemanger İlkokulu ile Kayapınar ilçesinde 5 Ekim 2015’te 60 Ali Erel İlkokulu, Mardin'in Nusaybin ilçesinde Eğitim Sen ve KURDİ-DER tarafından açılan Ahmet Beyhan İlkokulu-Dibistana Seretayî ya Ahmet Bayhan, mevzuata aykırı faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle kapatıldı. Lice ve Silvan'da yapımı tamamlanan okullar, eğitim hayatına daha başlamadan yıktırıldı. Yine Kürt siyasi geleneğinden gelen partilerin kazandığı belediyelere atanan kayyımlar eliyle kaldırılan Kürtçe tabelaların yanı sıra Kürtçe sokak, cadde ve park isimleri silindi.   TAHAMMÜLSÜZLÜK LİNCE VARDI   Kürtçeye yönelik bu resmi bakış, sokaklarda Kürtçe konuşanların linç edildiği ve öldürüldüğü bir noktaya kadar geldi. 16 Aralık 2018’de, Sakarya’da sokakta Kürtçe konuştukları için silahlı saldırıya uğrayan Kadir Sakçı (43) hayatını kaybetti, oğlu Burhan Sakçı (16) ağır yaralandı. Diyarbakır'dan Sakarya'ya gelerek tarım işçiliği yapan 19 yaşındaki Şirin Tosun da, 21 Ağustos 2019 günü yine Kürtçe konuştuğu için uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralandı ve kaldırıldığı hastanede 54 gün sonra yaşamını yitirdi.   KÜRT DİL PLATFORMU KURULDU   Dilleri üzerindeki baskı ve yasaklar devam ederken Kürtler anadillerini korumaktan geri durmadı. OHAL'in kaldırılmasıyla Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER) kurularak dil kurslarına başladı. 4 yıllık aradan sonra bir adım da Kürt siyasi partilerinden geldi. 9 siyasi parti bir araya gelerek "Kürt Dil Platformunu" kurdu. Peşinden dil bilimci, sanatçı, akademisyen ve aydınlar "Kürt Dili ve Kültür Ağı" adıyla bu alanda çalışmalar yürüttü. Bu ve benzer birçok çalışma ile Kürtçenin kullanımı ve yaşatılması ısrarı, baskılara rağmen sürüyor.   Anadilin öneminin yanı sıra özellikle Kürtçenin üzerindeki baskılar ve buna karşı Kürtlerin verdiği mücadeleye ilişkin dilbilimci Necmiye Alpay, Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.   DİL: TOPLUMUN AYNASI   Dilin en önemli iletişim araçları arasında yer aldığını aynı zamanda düşünme, öğrenme ve kültürü taşıyan aktivite olduğunu söyleyen Alpay, dilin toplumların hayatında en az ekmek, su ve hava kadar etkileyici toplumsal bir öğe olduğuna işaret etti. Bir toplumun dilinin engellenmesinin ruhsal olarak toptan engellemek anlamına geldiğini dile getiren Alpay, “Bir insanın veya toplumsal bir grubun dilinin olmaması bir çeşit ruhunun yok edilmesi ile eş değerdir. Çünkü az önce söylediğim gibi dil kültürün taşıyıcısıdır. Bütün bir tarihin taşıyıcısıdır. Dile bakarak bir toplumun ne olduğunu ya da o toplumda neyin olup olmadığını görebilirsiniz” dedi.   TEK DİL ISRARININ ALTINDAKİ NEDEN NE?   “Bir topluluğun veya toplumun dilini yok sayar ve yok etmeye çalışırsanız, tüm bir kültürü yok ediyorsunuz anlamına gelir” diyerek, sözlerini sürdüren Alpay, devletlerin buna sıkça başvurduğuna dikkat çekti. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Kürtçeyi yok etmek için elinden gelen her şeyi yaptığına vurgu yapan Alpay, “Bu tekçi politikalardan birisi biliyorsunuz tek dildir. Bu bence direkt kapitalizm ile bağlantılı. Çünkü kapitalizm her şeyi standartlaştırıyor. Kapitalizme göre bir şey beli standartlara göre üretilirse iş görür. Dili de bütün dünya devletleri tekleştirmeye çalıştırıyorlar. Neden? Çünkü üretimi ve toplumsal hayatı daha kolay kontrol etmeye yarıyor. İkincisi de dünya ile ilişkileri ve insan ruhunu etkileme yolu olarak kullanıyor. Bizim cumhuriyet tarihimizde de durum farklı değil” diye kaydetti.   ADIM ADIM YAŞATILDI   Türkiye Cumhuriyetinin üzerine kurulduğu Anadolu topraklarını, “Anadillerin yurdu” olarak tanımlayan Alpay, “Sadece Türkçeye indirgemek Türkçeyi tek dil haline getirmek bir politikadır. Fakat politika iki yoldan da yürütülebilirdi. Bu yollardan biri rızaya dayalı olabilirdi. Örneğin bu gün herkes İngilizce öğreniyor. Çünkü buradan akan bir kültür var. Bu gönüllü asimilasyon olarak görülebilir. Bir de zorunlu asimilasyon var. Bu da insanlık dışıdır. Devletler bunu sürekli reddediyor. Kürtçe bunun tipik bir örneğidir. Kürtçeyi yasaklıyor, konuşanları cezaya çarptırıyor. Yayın, müzik yapmasını engelliyor. Bu bir dönem cesaret işiydi. Şu anda bile Kürtçe konuştuğunuz için biri size ters bakabilir. Ama Kürtler iradelerini kaybetmediler. Dillerine sahip çıktılar. Adım adım yaşattılar. Bana kalırsa Kürtçe yaşatılan bir dil” ifadelerini kullandı.   DİLE KARŞI DA SAVAŞ VAR   “Diyalog sürecine” işaret ederek sözlerini sürdüren Alpay, bu dönemin ardından devletin tekrardan savaş politikalarıyla Kürt sorununu çözmeye yöneldiğini söyledi. Alpay, “Devlet dil konusunda da bu ısrarını gösteriyor. Aslında dil konusunda gereken nedir? Bu sorunun yanıtını aramak gerekiyor. Örneğin konuştuğumuz Demokratik Cumhuriyet dediğimiz ortamda dil konusu nasıl çözüme kavuşur? Bu, o halka imkanlar sunmakla olur. O halk dilini konuşuyor mu? Okul, yayın evi ve kütüphane sağlamak devletin görevidir. Ama bunun tam tersi yapılıyor. Kötü gözle bakılıyor. Ayrıca TRT Şeş (6) kurup oradan devletin propagandası yapılıyor. Güler misiniz ağlar mısınız? Kürt kültürünü, devletin tekçi politikasının aleti haline getirmeye çalışıyor. Bu ayıp ve zülüm resmen ” şeklinde konuştu. Alpay, AKP-MHP’nin ortaklaşması ardından bu durumun daha da şiddetli hale dönüştüğünü de söyledi.   ‘TELAFFUZ BİLE EDİLMEMELİ’   “Seçmeli ders” olgusuna da dikkat çeken Alpay, “Seçmeli ders aslında Kürt olmayanlar için yeterince iyi düzenlenirse iyi bir olanak. Ben çocuğumun, komşumun hatta kendimin seçmeli ders almasını isterim. Hata zorunlu olarak alabilirim. Çünkü aynı topraklarda ve çatı altında yaşıyoruz ancak komşumuzun dilinden haberimiz yok. Bu doğrultuda iyi bir şey” dedi. Alpay, Kürtler için ise bu durumun hakaret ile eş değer olduğunu dile getirdi. Bunun nedenine de değinen dilbilimci Alpay, şöyle sürdürdü: “Çünkü sana ‘dilini seçmeli olarak oku’ diyor. Birisi Türk’e dilini seçmeli oku derse nasıl olur? Bulgaristan’da böyle bir durum var. Oradan gelen Türkler var. Çok mutsuzlar. Böyle bir şeyi hakaret olarak algılıyorlar. Bu haliyle mevcut dillerini bile kaybediyorlar. Dolasıyla Kürtler için bu telaffuz bile edilmemesi gerekiyor.”     Eğitim dilinin doğrudan kişiye veya topluma bırakılması gerektiği görüşünü savunan Alpay, şu anki dünya sisteminde bir insanın en az üç dil ile eğitim görmesi gerektiğini söyledi. Alpay, bu diller arasında anadil, bulunduğu ülkenin dili ve dünya dili olarak kabul ettiği İngilizceyi saydı.   KÜRTLER NE YAPIYOR?   Kürtlerin Kürtçeyi yaşatma çabasına değinen Alpay, 90’lı yıllardan beri  beli bir ölçüde durumu takip ettiğini söyledi. Kürtçe yayın evlerinin kurulduğunu, Kürtçe kitapların ve çevirilerin yapıldığını belirten Alpay, “İstanbul Kürt Enstitüsü (Kürt Araştırmalar Derneği) var. Sözlükler, dil bilgisi kitapları çıkardılar. Dersler ve kurslar veriyorlar. Diyarbakır’da da var” dedi. Alpay, devlet tarafından üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin de kurulduğunu ancak yeterli imkan ve özgürlük tanınmadığını ve birer birer kapatıldığını anımsattı.   KADINLAR USTACA YAPIYOR   Kürtlerin Kürtçeyi ve Türkçeyi öğretme konusunda “ustaca” yollar bulduğunun altını çizen Alpay, bunu en iyi yapan kesimin başında ise kadınların geldiğini söyledi.  Bu duruma Diyarbakır ve Van’da faaliyet yürüttüğü bilinen Kadın Merkezi Eğitim Üretim Danışma ve Dayanışma Vakfı’nın  (KAMER) çalışmalarında tanıklık ettiğini dile getiren Alpay, “Kürtçeye dair kitaplar, gazeteler, dergi, anı ve benzeri birçok şeyin kütüphanesi kurulmalı. Ben buna ‘Kürtçenin Kütüphanesi’ diyorum. Kürtler sürekli yazmalı. Seyretmek pasifliktir. Geliştirmez. Son dönemde görsel üretim ön planda bu konuda da çok şey yapılmalı. Düşündüklerini, gördüklerini yazar ve söylerlerse Kürtçeye hizmet etmiş olurlar. Bu şekilde sosyal, siyasal tarihlerini yaşatmış olurlar” diye kaydetti.   ‘YAŞANANLAR KAYDA GEÇMELİ’   Kürtlerin yaşadıklarının yüzde doksanının bilinmediğini ifade eden Alpay, sözlerini, “Belki Kürtler bile hepsini bilmiyor. Çekilen azap, kayıplar, baskıların sonucu… Bunların kendi dilinde bir şekilde kayda geçirmeleri gerekiyor. Çünkü yaşananlar sonradan kayboluyor” şeklinde tamamladı.   MA / Mehmet Aslan