Kürt halkı ve dili direnerek günümüze geldi 2023-02-21 09:04:48   WAN - Tekçi anlayışla inşa edilen Cumhuriyet ile Kürtlere ve anadiline yönelik baskı ve yasakların başladığını belirten avukat Cemal Demir, “Kürtlerin bu yasağa dönük mücadeleleri çeşitli alanlarda hep süregelmiştir” dedi.    Kürtler, Cumhuriyet’in (29 Ekim 1923) kuruluşundan bu yana devam eden baskı ve yasaklara karşı anadillerini korumak için mücadele veriyor. 25 Eylül 1925’te ilan edilen Şark Islahat Planı’nın 41’inci maddesi ile Kürtçe yasaklanırken, Kurdistan’da bulunan hükümet, belediye ile diğer devlet kurum ve kuruluşlarının yanı sıra çarşı ve pazarda Türkçe dışında başkaca dil konuşanların cezalandırılması karar altına alındı. 1 Kasım 1928’de kabul edilen “Harf Kanunu” ile birlikte Türkçe dışındaki dillerde yapılan yayınlar ya sansüre maruz kaldı ya da para cezalarıyla kullanımı engellendi. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından çıkarılan 2932 Sayılı Yasa ile de Türkçe dışında herhangi bir dilin kullanımı yasaklandı. Verilen mücadele sonucu ise Türkçe dışındaki anadilleri yasaklayan 1983 tarihli yasa 25 Ocak 1991'de yürürlükten kaldırıldı.   Kamusal alanda yasaklar devam ederken, 1994 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Parti’den (SHP) milletvekilli seçildikten sonra Meclis’te Kürtçe yemin ederek, Kürt sorununu gündemleştiren Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Selim Sadak ve Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Milletvekilleri, sırf bu nedenle yıllarca hapis yattı. 2001 yılında Türkiye’nin birçok üniversitesinde “anadilde eğitim için” imzalar verildi. İmza veren öğrencilerin çoğu üniversiteden atıldı. Bir kısmı ise tutuklandı. 2009'da KCK olarak adlandırılan operasyonlarda tutuklanan binlerce kişinin mahkemelerde yaptığı Kürtçe savunmalar “bilinmeyen dil” muamelesi gördü. 2012’de ise bu kez siyasi tutuklular açlık grevine başladılar. 68 günün sonunda biten açlık grevinin iki temel talebi vardı; biri PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ikincisi ise anadilde savunma hakkının tanınması idi. 24 Ocak 2013’e gelindiğinde 6411 sayılı yasayla “anadilde savunma hakkı” yasalaştı. Yasa ile savunmasını Kürtçe yapmak isteyenlerin tercüman parasını ödemesi halinde savunma yapabilmesinin önü açıldı.   Avukat Cemal Demir, 100 yüzyıllık zihniyet ve verilen mücadeleye dair değerlendirmelerde bulundu.    KÜRTÇE SAVUNMA HAKKI   Demir, tekçiliği esas alan Cumhuriyet dönemi ile başlatılan saldırılarla birlikte Kürt diline yönelimin olduğunu belirtti. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde İstanbul’da önemli oranda Kürt aydınının bulunduğunu ifade eden Demir,  “Şeyh Said isyanından sonra bu aydınlara ciddi bir yönelim olmuştur. Birçoğu idam edildi. Önemli bir kısmı da Suriye’ye çekilmiştir. Mehmet Tevfik Efendi (Bavê Tujo, Haci Ahdi) de bunlardan biridir. Amed’te dava vekilliği yaptı, aynı zamanda Azadi Örgütü üyesi idi. İsyanla alakalı olduğu iddiasıyla tutuklandı. Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nin tüm ısrarlarına rağmen çok iyi Türkçe bildiği halde Kürtçe savunma yaptı. Mahkeme karar vermeden önce sözü sorulduğunda yine Kürtçe, ‘Herkes bilsin ki şahsi ve kişisel hiç bir hak için değil, ulusumun hakları için savaştım. Yaşasın Kurdistan” son sözü olmuştur. Arkadaşlarıyla birlikte 27 Mayıs 1925’te Amed’te idam edildi. Yine 1970-1980 yılları arasında kimi Kürt yapılarına yönelik yargılamalarda Kürtçe savunma yapıldığını biliyoruz. 1990’lı yıllarda Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) yapılan siyasi yargılamalarda, son olarak cemaatin etkili olduğu Özel Yetkili Mahkemelerde Kürtçe savunmaya önemli ölçüde sahip çıkıldığına tanıklık ettik” dedi.    Asrın Hukuk Bürosu avukatlarına yönelik 2011 yılında gerçekleştirilen tutuklamalarda da avukatların anadilde savunma talebinde bulunduğunu hatırlatan Demir, “Bu avukatlar mahkemede savunmalarını Kürtçe yapmakta ısrar ettiler. Fakat mahkemece buna müdahale edilmekteydi. Ta ki 2013 yılında yasa düzenleme yapılana kadar bu haksız müdahale devam etti. Daha sonrasında savunmaların Kürtçe yapılmasına izin vermek zorunda kaldılar” diye belirtti.    KÜRTÇE’YE YAKLAŞIM KARARLARA YANSIYOR    Kürtçenin kamu kurum ve kuruluşlarında halen fiili olarak yasak olduğunun altını çizen Demir, “Avukatlar da kamusal bir iş yapmaktadırlar. En başta millet meclisinde bu yasakçı zihniyeti ve tahammülsüzlüğü görüyoruz. Zaman zaman yapılan bir kaç cümlelik konuşma dahi ‘bilinmeyen lisan’ olarak tutanaklara geçiriliyor. Buna rağmen Kürt bölgesiyle sınırlı olarak bazen resmi dairelerde fiilen ve sözlü olarak Kürtçe kullanımı mümkün olabildiği halde avukatlık faaliyetlerinde buna da izin verilmemektedir. Denemenin sonuçlarını öngörmek mümkün değildir. Kuvvetle muhtemel bu şekildeki bir girişim, mahkemelerce ‘duruşma ve mahkeme disiplinine aykırı hareket’ olarak değerlendirilecektir. Oysa ki avukatın savunmasını Kürtçe yapması temsiliyet amacına oldukça uygun olacaktır. Tabi bu oldukça köklü bir reform ve düzenlemeyi gerekli kılmaktadır” ifadelerini kullandı.    Mahkemelerde anadilde savunma yapmanın yasal hale getirildiğini yineleyen Demir, “Yasal düzenleme yapılmadan önce, mahkemelerce Kürtçe savunma doğrudan ‘örgütsel ve siyasi bir tutum ve tavır’ olarak değerlendirilmekteydi. Yargılananlar, ceza yasasındaki ‘iyi hal’ olarak bilinen ‘takdiri indirim’den yararlandırılmamaktaydı. Bu şekilde aslında ceza yasasında olmayan örtülü bir suç oluşturulmaktaydı. Yasa yürürlüğe girdikten çok hafif bir tutum değişikliği göze çarpsa da tam olarak değiştiğini söyleyemeyiz. Halen de mahkemeler Kürtçe savunmaya önyargıyla bakmaktadırlar. Bu husus kararlarına da yansımaktadır” dedi.   KÜLTÜREL SOYKIRIM   Sömürgeci devletler tarafından Kürt topraklarının 4 parçaya bölünmesiyle Kürtlere ve diline karşı yasakların başladığını belirten Demir, baskı ve yasaklar sonucu Kürtçe'nin gelişiminin engellendiğini söyledi. Türkiye’de Kürtlere dair her şeyin inkar edilerek, yasaklandığını ifade eden Demir, şöyle devam etti:  “Bu yasakların başında dil yasağı gelmektedir. Kürtlerin mücadelesine bağlı olarak dönem içerisinde konuşma dili ve yazı dili yasağı kalkmıştır. Fakat halen de kamusal alanda Kürt dilinin kullanımı Anayasal düzeyde yasaktır. Kürtlerin bu yasağa dönük mücadeleleri çeşitli alanlarda hep süregelmiştir. Mesela, 2009 yılından sonra başlatılan yaygın ve kitlesel tutuklamalardan sonra özel yetkili mahkemelerde anadilde savunma hem bir hak hem de siyasi bir tutum olarak ortaya konuldu. Tıkanma noktasına gelen yargılamalarda iktidar bir çıkış yolu olarak ‘anadilde savunma’ hakkının sınırlı kullanımına yönelik bir yasa çıkardı. Bunun dışında bir de okullarda seçmeli Kürtçe dersi konuldu. Fakat bunun da tercih edilmemesi için elinden geleni yaptı. Bunun kendisinin de, bir parçası olduğu (Anayasa 90.md) evrensel hukuka özellikle Avrupa hukukuna tamamen aykırı olduğu tartışmasızdır. Milyonlarca Kürt yurttaşın temel hakları gasp edilmektedir. Bu kültürel soykırımdır aynı zamanda. Bu nedenle Kürtçenin kamusal yaşamda yani devlet işleyişinde resmi dil, eğitim dili olması mutlak surette sağlanmalıdır.”    MA / Cengiz Özbasar