‘Esas olan tecrit değil direnmedir’ 2023-04-30 13:16:08   ANKARA - İmralı’da yürütülen tecrit sisteminin her aşamasının zaman içinde topluma yayıldığına dikkat çeken Avukat Özgür Erol, “Esas olan tecrit değil, direnmedir” dedi.   İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, “Dünden bu güne tecrit siyaseti” başlıklı sempozyumu Ankara'da düzenledi. “Tecrit siyasetine son verilsin”, “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın” pankartlarının asıldığı sempozyuma, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi 3’üncü bölge milletvekili adayı avukat Alişan Şahin, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar, sendika üyeleri, üniversite öğrencileri katılım sağladı.                 Sempozyumda konuşan avukat Kazım Bayraktar, tecridin insanın insan özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik bir saldırı olduğuna dikkat çekerek, tecrit sisteminin tarihini anlattı.    ‘TECRİT BÜTÜN TOPLUMA YAYILAN BİR SİSTEMDİR’   Sempozyumda konuşan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Özgür Erol, Diyarbakır'da yürütülen ve devam eden operasyonları anımsattı. İmralı cezaevinin erişilemez kılınması açısından Türkiye ve Avrupa'da ilk örnek olduğunu hatırlatan Erol, şunları kaydetti: “İmralı kurulduğu günden bu yana, 24 sene boyunca deneye deneye, uygulaya uygulaya bir mekan yönetme biçimini geliştirdiler. İmralı’da hiçbir zaman olağan hukuk kurallarını uygulamadılar. Orada bulunan 5 kişi ayrı ayrı hücrelere yerleştirdiler. Haftada sadece 4 gün 1 saat görüşmelerine izin verdiler. Tarih 2009. O dönemde geçerli cezaevi modeli bu değildi. En çok itiraz ettiğimiz sistem F tipiydi. 2005 yılında şüphelendiğimiz avukat görüşmelerinde ‘avukatın belge ve bilgilerine el koyabiliriz’ diye bir hüküm koydular. Bu o gün İmralı’da uygulanmaya başladı ve görüşmeler bir görevli ile kayıt edildi. Hukuk bu yönüyle en geniş haliyle yorumlandı. 2005’de başlayan bu uygulama 2016’ya kadar sürdü. Bütün görüşmeler kayıt altına alındı. 10 yıl boyunca bunu demokratik kamuoyuna anlatmaya çalıştık. ‘Olağanüstü kişidir, olağanüstü cezaevidir’ dediler. 15 Temmuz sonrasında çıkan ilk kararname ile Türkiye’deki bütün hapishanelerdeki görüşmelerin kaydedilmesinin önü açıldı. Demek ki sadece İmralı’ya özgü değildi. İmralı’da yıllar önce kurulan sistem, şimdi Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde (YGC) aynı şekilde yürütülüyor. Tecrit bütün topluma yayılan bir sistemdir.”   ‘20’NCİ YÜZYILIN NAİF KURUMLARI AŞILDI’   Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin düzenli olarak İmralı’ya ilişkin raporları takip ettiğini belirten Erol, “BM bunun içindedir. Liberal kurumlar olarak meseleyi tek başına yalnız bir insanın korunmasına dair yapmışlardı. Böyle olunca da bu kurumlar aşıldı. İşte Cizre örneği, işte Silopi örneği. ‘Bizi aşar’ dediler. 20’nci yüzyılın naif kurumları maalesef aşıldı” dedi.   ‘GELECEKLERİ GÖRMEK İÇİN İMRALI’YA BAKIN’   27 Temmuz 2011’de İmralı kapılarının avukatlara kapandığını anımsatan Erol, sözlerini şöyle sürdürdü: “8 sene sonra, açlık grevleriyle 5 gün avukatlarla görüşme yapılmasına izin verildi. Aileler, 2020 Mart’tan beri aileler görüş yapamıyor, haber alınamıyor, hiçbir temas kurulamıyor. 2021’de, en son telefon görüşmesinin yapıldığı tarih. Önümüzdeki 3-4 yıl içinde başınıza gelecekleri görmek istiyorsanız İmralı’ya bakmanızı öneririm. Önümüzdeki 3-5 yıl içinde bu rejimin size ne sürprizler yapacağını görmek istiyorsanız İmralı’ya bakın.   ‘ESAS OLAN TECRİT DEĞİL DİRENMEKTİR’   Bütün bunlarla birlikte tecrit dediğimiz şey üzerimize kapanmış demirden bir kafes değildir. Tecrit olağan, sıradan, hareketsiz, bireylere uygulanmaz. Tecridin etrafını çevirmesini, kapatmasını belirleyen direniştir. Direniş ne kadar yüksekse egemenin bunu tecrit etme meyli de artıyor. Bu denli üst üste kural geliştirilmektedir. Esas olan tecrit değil, direnmedir.”   YASANIN DEĞİŞTİRİLMESİ   Ardından avukat Rengin Ergül söz aldı. Ergül, ölünceye kadar hapis cezasının yasada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak yer aldığına dikkat çekti. Ergül, Türkiye’de Cumhuriyet’in tarihinden bu yana bu rejimin Kürtleri her zaman bir düşman objesi olarak gördüğüne dikkat çekti. Ölünceye kadar hapis cezasının 2002 yılında yasaya girdiğine dikkat çeken Ergül, bu tarihteki yasa değişikliği ile idam cezasının ölünceye kadar hapis cezasına çevrildiğine dikkat çekerek, “Cezaevinden her türlü bir tabut çıkacak” dedi. Ergül, 2002 yılında yasa değişikliği sürecinde mecliste süren tartışmalara dikkat çekerek, ölüm cezasının tasdikine karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açıldığını ve  “Umut hakkı” kavramının literatürlerine girdiğini söyledi.  Ergül, “Öcalan 2 kararında AİHM, umut hakkını, bir kişinin tahliye olması yasal olarak mümkün olması, fiili olarak o yasanın uygulanması gerektiği, bu süreçte güvenli tutulacağına karar verdi.”   Tecride ve hak ihlallerine karşı mücadele edilmesi gerektiğine dikkat çeken Ergül, “Umutsuz bir noktada değiliz ve bunu değiştirmek elimizde” dedi.   Sempozyum, katılımcıların konuşmalarıyla devam ediyor.