'Çözüm milliyetçiliğe karşı işçilerin birliğinde' 2023-06-10 09:01:42 İSTANBUL - İktidarların “milliyetçiliği” bir strateji olarak kullandığını ifade eden Siyaset Bilimci Doç. Dr. Utku Balaban, bu politikalara karşı işçi örgütlenmesinin zorunluluğuna vurgu yaptı.    Cumhur İttifakı’nın 14 Mayıs seçimlerinde yürüttüğü politika ve “milliyetçi” dil, ikinci tur seçimlerinde Millet İttifakı’nın da bu dili tercih etmesiyle toplumsal kutuplaştırmayı derinleştirdi. Cumhur İttifakı Kürtleri hedef alan milliyetçi söylemleriyle seçim meydanlarına çıkarken, ikinci turda benzer politika yürüten Millet İttifakı ise mültecileri hedef aldı. Bu siyaset, Meclis’te de milliyetçi bir tablo oluşturdu.    Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bulunan Xavier Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Doç. Dr. Utku Balaban, siyasetin toplumu kutuplaştıran milliyetçi siyasetin etkilerini değerlendirerek, çözümün yollarına işaret etti.    İKTİDARIN 20 YILDA İZLEDİĞİ POLİTİKA    AKP iktidarının 20 yıllık ülke yönetiminde yaşadığı her ekonomik kriz karşısında toplumu konsolide etmek için milliyetçi ve ırkçı bir politika izlediğini kaydeden Balaban, iktidarın bu dönemlerde krizleri perdelemek için toplumda işçi sömürüsüne dayalı “yüksek” istihdam ortamı yarattığını söyledi. Balaban, iktidarın bu politik hamlesini de kendi tabanını bir arada tutmak için hayata geçirdiğini aktardı. Türkiye’de işçi sınıfı ile Kürt hareketinin 1990’lı yıllardaki yükselişi karşısında iktidarın ırkçı politikaları yükselttiğini dile getiren Balaban, “Bu dönemde Kürt hareketi ile TSK arasındaki çatışmanın etkisi ve ülkede yaşanan istikrarsızlıkla beraber işçi sınıfının yaratabileceği ‘sol’ dalganın önüne geçilebilmesi için yine milliyetçilik gerekiyordu. Bu milliyetçilik yeni bir sosyalizm dalgasına karşı yapıldı. Tabi bu milliyetçilik sadece silahla ve askeri usullerle gelişmedi, söylemde ve fiili hükümet politikalarında köpürtüldü” diye belirtti.   ‘MİLİYETÇİLİK STRATEJİYE DÖNÜŞTÜ’   AKP iktidarı döneminde kişi başı milli gelirin arttığı, milliyetçi ve ırkçı dilin terk edildiği ve hatta anti milliyetçi bir dilin hakim olduğu yılların, Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözümünün hedeflendiği 2013 ila 2015 yılları arasında yaşandığını belirtti. Bu dönemde ekonominin çok rahatladığını hatırlatan Balaban, bugüne kadar yapılan tüm seçimler ile 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerine işaret ederek, AKP’nin iktidarı boyunca her dönem milliyetçilik dili kullanarak oy alabildiğini ifade etti. Balaban özetle, “Hem anti milliyetçilik hem milliyetçilik yaparak benzer oy oranlarını yakalayabiliyor. Milliyetçilik aslında başka bir stratejinin uzantısı olarak kullanılan bir ara değişkendir” diye konuştu.    MİLLİYETÇİLİĞE KARŞI İŞÇİ DAYANIŞMASI    AKP’nin bu politikaları stratejiye dönüştürdüğünü ve uyguladığını sözlerine ekleyen Balaban, seçim süreci öncesinde de seçmenin yüzde 70’i ila 80’ini oluşturan işçiler için de krizi perdelemenin istihdam oranını arttırdığının altını çizdi. Toplumun yüzde 80’inin işçi olduğuna dikkat çeken Balaban, yüzde 20’nin ise “sömürü” sınıfı olduğunu ifade etti. Ülkede yıllar içerisinde burjuvanın ulusal çerçevede önü alınamayacak bir kudrete ulaştığını vurgulayan Balaban, ekonomideki gidişattan dolayı ülkede orta sınıfın ortaya çıktığını belirterek, işçi sınıfının orta sınıfla yaratacağı ittifakın işçilerin yararına olacağını söyledi.    Balaban, “Bu bağlamda Türk, Kürt ve mülteci işçilerin arasında oluşabilecek bir bütünleşme, bir sınıf dayanışması, milliyetçiliğe karşı ana ilaçtır. Türk, Kürt ve mülteci işçi sınıfı birleşebilir mi, bunu ele almak gerekir. Oysaki şu anda durum bunun tam tersi. Bir konfeksiyon atölyesini ele alalım, Kürt işçiler çok fazla göç etti İstanbul’a örneğin. Ve bir Türk işçi, ‘benim işime ortak olacaklar’ diyor. Şu an ise hem Türk hem de Kürt işçiler, ‘mülteciler bizim işimizi elimizden alacaklar’ yaklaşımıyla hareket ediyorlar. Kürtler, Türk ve mülteci işçiler ile ortak bir işçi sınıfı yaratmalı” ifadelerini kullandı.     KOOPERATİFLEŞMENİN ÖNEMİ   Küçük işletmelerin yönetimlerinin işçilere devredilmesi gerektiğini dile getiren Balaban, ülkede yaklaşık 400 bin küçük atölye olduğunu söyledi. Küçük atölyelerin birçoğunun çalışanın ya da sahibinin Kürt olduğunun altını çizen Balaban, şu an bunları kooperatif şeklinde bir örgütlenme imkanına sahip olduklarını vurguladı. Balaban, “Çünkü işçiler az bir ücrete çalışıyor ve işlerini kaybetme tehlikesi içindeler. Başka bir Kürt işçi düşünelim ve onun kooperatif bünyesinde çalıştığını düşünelim. Karın ortak dağıtıldığı, borçlarını ödeyebilen, sömürülmeyen ciddi bir organizasyon. Ayrıca Kürt ve Türk işçiler aynı mahallelerde ve işyerlerinde çalışıyorlar. Bu zamanla Türk işçilerle de mülahaza edecekleri anlamına geliyor. Bu durumda Türk işçiler Kürt işçilere rakip olarak değil, yoldaşları olarak bakacaklardır. Özellikle böyle bir modelin tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Burada da Kürt hareketinin en güçlü aktör olacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.   MA / Ömer İbrahimoğlu