TMMOB Dêrsim İKK Sekreteri Beycan: Licik’te acil önlem alınmalı 2024-02-17 09:09:15 ERZÎNGAN - Licik’teki toprak kaymasının olduğu yerlerde ağır kimyasalların zeminle temasının tehlike barındırdığını vurgulayan TMMOB Dêrsim İKK Sekreteri Uğur Beycan, “İzolasyon dediğimiz jeotekstillerle ciddi alanların yaratılıp o malzemenin taşınıp, bir an önce kimyasalların zeminle bağlantısı kesilmeli” dedi.  Erzîngan'ın Licik (İliç) ilçesi Çöpler bölgesinde Kanada merkezli SSR Mining ile Çalık Grubu'na bağlı Lidya Madencilik ortaklığında yapılan ve 2008'de “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu” raporu alan Anagold Altın Madeni, yaklaşık 16 yıldır aralıksız çalışmalarını sürdürüyor. Haziran 2022’de bölgede siyanür sızarken 13 Şubat’ta ise toprak kayması meydana geldi ve 9 kişi göçük altında kaldı. Aradan 5 gün geçmesine rağmen 9 kişiye ulaşılmazken, gözler defalarca kapatılması çağrısı yapılan şirkete çevrildi.   YENİDEN BİLİRKİŞİ RAPORU İSTENİLDİ   İlçede geniş bir alanda kazı ve şantiyesi bulunan şirket, 2019 ve 2021'de aldığı ÇED raporlarıyla iki kez kapasite artışıyla maden ocaklarını genişletip, yaklaşık bin 746 hektara çıkardı. Söz konusu şirket en son 2021 yılında kapasite artışı için başvuruda bulunmuş, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı ise Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna olumlu yanıt verdi.    TMMOB Dêrsim İKK Sekreteri Uğur Beycan   TMMOB’UN İPTAL DAVASI SÜRÜYOR   Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ise 2020 yılında, İliç’teki altın madeni işletmesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle dava açtı. Erzincan İdare Mahkemesi de hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verirken, Erzincan İdare Mahkemesi’nin kararına karşı Danıştay’a yapılan temyiz başvurusunda ise TMMOB’nin temyiz istemi kabul edilerek, idare mahkemesinin kararı bozuldu ve yeniden bilirkişi raporunun düzenlenmesi istendi.   SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULDU   Henüz bilirkişi keşfi yapılmadan ikinci bir felaket 13 Şubat’ta yaşandı. Yaşanan yeni göçüğe karşı da TMMOB tarafından Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile şirket yöneticileri ve yetkilileri, maden sahasını denetimle görevli Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yetkilileri, projeye ilişkin ÇED, izin ve denetim süreçlerini yürüten önceki dönem ve mevcut yetkililer, Erzincan Valisi ve valilik yetkililerinin cezalandırılması için Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu.    SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ   2022’deki sızıntı sonrası TMMOB heyeti içerisinde yer alan ve bölgede incelemelerde bulunan Jeoloji mühendisi Uğur Beycan, gelişmeleri değerlendirdi. Anagold’un Kanada menşeli bir firma olduğunu ve Türkiye’deki yerli madencilerle altın madenciliği yürüten firma olduğunu hatırlatan TMMOB Dersim İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreteri Beycan, firmanın 2008’den itibaren Dêrsim’de faaliyet yürüttüğüne de dikkati çekti. Bu firmanın Licik ilçesi Çöpler Bölgesi’nde yürüttüğü madencilik anlayışının TMMOB’nin ilk günden bugüne kadar gündeminde olduğunu vurgulayan Beycan, şirketin buradaki çalışmayı “sömürge madenciliği” anlayışı üzerine oturttuğunu söyledi. Beycan, “Bölgedeki madencilik tamamen yeraltındaki maden metallerini ağır kimyasallarla olabildiğince hızlı bir şekilde topraktan söküp, alıp yurt dışına götürmekle meşgul firmalar” dedi.    ‘DENETİMSİZLİK, GÖZYUMMA VAR’   Bu firmaların madencilik faaliyetlerini yürütürken mühendislik önlemi alma noktasında eksik kaldığını, buna göz yumulduğunu ve denetimsizliklerin olduğunu, oradaki maden faaliyet yürütme biçiminin de kamucu anlayışa aykırı olduğuna dair birçok kez raporlamalarının olduğunu hatırlatan Beycan, TMMOB’un bu raporlamalara ilişkin de hukuki süreç başvuruları olduğunu kaydetti. Beycan, şöyle devam etti: “2022’de siyanür sızması olmuştu. TMMOB olarak bununla ilgili ciddi raporlamalar vardı. Buradaki siyanür, göçükler, akmalara karşı raporlama ve hukuki süreç oldu. Bu hukuki süreçte yine her zaman olduğu gibi raporlar, bilim, akıl, teknikten yana değil tam tersi bu anlayışları koruyan, kapasite artışından tutun da ülkenin milli varlıklarını tam anlamıyla talan etme tarzıyla şekillenen bir politika tarzı açığa çıkarttı. Bu hukuki süreçlerimiz acı ve ağır deneyimlerle önümüze teyitlenerek geldi” dedi.   RAPOR HAZIRLANMADAN KAPASİTE ARTIRILDI   Licik’te 2022’de yaklaşık 20 metreküpü bulan bir siyanür sızmasının gerçekleştiğini anımsatan Beycan, bakanlığın siyanürün topraktan ayrıştırıldığı söylediğini ama kendilerinin alanda araştırma yapamadıklarından bu durumu muamma olarak değerlendirdi. Siyanür sızmasının Fırat Havzası’ndaki Çöpler bölgesinde yer aldığını yineleyen Beycan, şunları ifade etti: “O bölgedeki yaratacağı tahribat geri dönülmez. Daha önce mahkemeye de sunduğumuz raporda bunu açığa çıkarmıştık. Bu sadece Erzingan ve Dêrsim bölgesini ilgilendiren bir felaket boyutunu taşımadığını 10 ili, Irak, Suriye ve Basra Körfezine kadar etki edeceği bilincini açıkladık. Orada yaşanacak felaketin ne denli ekolojik boyutta olduğunu açığa çıkaran, mahkeme süreciyle de desteklenen bir pratik içerisindeydik. 2022 öncesi dikkate alınsaydı 2022 süreci yaşanmayacaktı. Sonrasında tekrardan bir kapasite artışı üzerine firma bakanlığa başvuru yapıyor. Bu pasa artışı ile ilgili TMMOB başvurusu ile Erzincan İdare Mahkemesi’nin itirazı üzerine geçen sene bir dava görüldü. Mahkeme TMOOB’un dava dilekçesini reddetti, firmayı haklı bulmuştu ama Danıştay tekrardan bu davayı haklı görüp TMMOB itirazını kamu yararı olarak ele alıp tekrardan Erzincan idare Mahkemesi’ne iade edip yeni bilirkişi raporu hazırlanmasını istemişti. Rapor hazırlanmadan Anagold firmasının kapasite artışını yaptığını biz gözlemledik. Hiçbir şekilde hukuku da tanımayan bu anlamda yöntem olarak kendine tamamen sürdürülemez kalkınma, sermayeye sermaye katma anlayışı içinde gören ve bunu da devlet politikaları, maden kanunlarıyla destekleyen bir anlayışa sahip. Bunun sonuçları da ciddi bir felaketle, akmayla önümüze geliyor. İktidar TMMOB’nin 2022’den önce akıl ve bilimle ortaya koyduğu perspektifi dikkate alsaydı siyanür sızıntısı ve göçük bugün yaşanmamış olacak, yine ölümler olmayacaktı.”    25 MİLYON TONA TEKABÜL EDİYOR   Daha önce Bergama, Uşak Eşme’de ki akmaları (göç) hatırlatan Beycan, Licik’teki akmanın 25-35 milyon tona tekabül ettiğini söyledi. Bu akmanın çift taraflı olduğuna dikkati çeken Beycan, şunları söyledi: “Bu akma bizim görüntülerde gördüğümüz bir dere tarafında oldu bir de maden faaliyetinin yürütüldüğü çukur tarafında oldu. Maden faaliyetinin yürütüldüğü alan hakkında bir bilgimiz yok. Bu çift taraflı akma malzemesinin yoğunluğu 2, 2.5 gram santimetrelik vizkosite, akışkanlığı çok yoğun, agrega (çamurumsu) malzeme dediğimiz çamur. Bunun içerisinde siyanür gibi bozulan maddeler var ama diğer ağır kimyasallar yüzyıllarca bozulmuyor. Haliyle o bölgede dere kısmına aktığı zaman Fırat Nehri’ne ulaşmadan azade bulunmuş olduğu, aktığı zeminde bir hacim genişliği kendine yarattı. Zemine yayıldı. Zeminle arasında herhangi bir izolasyon yok. Haliyle yeraltı ve yerüstü kaynaklarına bulaşma riski çok ciddi bir risk olarak duruyor. Orada derhal çok ivedi bir şekilde önlem alınması gerekiyor. İzolasyon dediğimiz jeotekstillerle ciddi alanların yaratılıp o malzemenin taşınıp, bir an önce zeminle bağlantısı kesilmeli. O bölge de yağış var.  Yağıştan sonra bir buharlaşma gerçekleşecek. Bu defa o kimyasallar buharlaşma ile doğaya karışacak. Ekoloji üzerinde toplum sağlığı üzerine de geri dönülemez ağır tahribatlar yakalamada karşımızda duruyor.”    ‘FAY HATTI TEHLİKESİ’   Bölgede bekleyen tehlikelere de değinen Beycan, sözlerini şöyle tamamladı: “Yığın (liç) alanı dediğimiz yer ile maden faaliyeti ve lagün havuzu, siyanür havuzlarının arasında bildiğiniz üzere Munzur fay hattı geçiyor. Bu fay hattı aktif fay hattı. Daha önce TMMOB bu alanda ÇED raporu düzenlenirken bir hukuki süreç başlatmıştı. Bu fay hattının diri fay hattı olduğunu ve o dönemki bakanlık çalışanlarının diri fay hattı olmadığını, ölü fay hattı olduğunu söylediler. Bugün jeoloji literatüründe o bölgede diri fay hattının olduğu, ciddi anlamda depremsellik yaratabilme potansiyelinin olduğunu, olası bir depremle orada lagün havuzlarından tutun da tekrardan o liç alanlarının akma,  lagün havuzlarının patlama riski çok ciddi anlamda önümüzde duruyor. Bütün bu denklemi ele aldığımızda orada yapılması gereken tek şey var: Kamucu anlayışı, ekolojik anlayışı, bugün toplumcu anlayışı esas alan bir devlet politikası ile oradaki altın faaliyetinin derhal durdurulması ve o firmanın kapatılması, alanın rehabilite edilmesi. TMMOB’un 70 yıllık bilgi birikiminin ortaya koyduğu anlayış bu noktaya oturuyor.”    MA / Müjdat Can